İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

31 Ekim 2007 Çarşamba

Yalnızlık zamanı geldiyse eğer...


Bazen düşünürüm hüzün olmasa edebiyat olur muydu diye?
Mesela yağmurlu günlerde canım biriyle konuşmak isterse ve o insan kaybedilmişler arasında ise?
Bu kaybedilmişleri kimileri artık başka evrenlerin başka katmanlarında olabilir.
Ama ya bu kaybedilmişler ruhumun içindeki fırtınaları en iyi anlamasını umduğunuz insanlarsa?
Ya o zaman ne olacak?

Yağmurlu günler ve gri gündüzler olmasa edebiyat olur mu diye düşünürüm zaman zaman.
Yitirilmiş sevgiler, uzaklardaki sevgililer ve yaşanamamış sevgiler olmasa, edebiyat olur muydu?
Bilmiyorum. Bilemiyorum. Hüzünlerden kendi payıma düşenleri aldım zamanı geldikçe.
Hüzünsüzlük insana dair bir özellik değil belki de.

Müziği sonuna kadar açıp bir sigara yakıp rüzgârı seyretmek nedir bilirim.
Zevkten evde kendi başıma aynı müziklerle dans etmeyi de biliyorum.
Sevinç ve üzüntünün tahmin edeceğimden yakın kardeşler olduğu bana öğretildi.

Dışarıdaki ağaçları eğen Kasım rüzgârı gibi bir rüzgâr içimde eserken, bir durgun göl olmayı bilirim.
Hissettiklerimi yaşamamayı, yaşadıklarımı hissetmemekten daha iyi bilirim.

Yağmur dökemediğimiz gözyaşları olur.
Rüzgâr koşmak koşmak koşmak isterken yetişir imdadıma.
Müziğin sesinin yüksekliği yetmez içimden yükselen sesleri susturmaya.
Tekrar ve tekrar ve tekrar, yanı şarkıyı dinlerim, artık benim sesim oluncaya kadar.

Ben yalnız zamanlarımda Babamı özlerim,
Üç sene oldu O terki diyar edeli.
Ve şimdi de, belki de uzakta olduğum için daha çok Annemi.

Öğreniyorum,
Yalnızlık zamanı geldiyse eğer,

Çare yok, yaşamaktan başka.

11/11/2007, Fethiye