İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

1 Temmuz 2008 Salı

Ruhun Yeni Yılı ve Enerji Geçişi

Doğum Günlerimiz ile Bir Yıllık Yeni Enerji Dönemi

Yeni yaşıma girdim. Doğum günlerini kutlamak için zamanımızın geçtiğini söyleyenler olabilir. Ben doğum günlerine bir enerji geçişi olarak bakıyorum. Bir değişim dönüşüm zamanı.

Bizler doğum günlerimizde bir yıl içinde kalacağımız yeni bir enerji döneminde gireriz. Yani 01.Ocak yeni yıl kutlamalarından çok daha etkili yeni bir başlangıçtır doğum günlerimiz. Gerçekten.

Numeroloji (sayı bilimi) bize bu konuda bilgi veren bir dal. Her yaşımız ile içinde bulunacağımız enerjileri, fırsatları ve belki de zorlukları fark ettiriyor. Yaşayacaklarımıza dair değil, yaşarken etkisi altında kalacağımız enerjilere ve durumlara dair bilgi veriyor. Bunları bilirsek, değerlendirmemiz mümkün.

Bilmezsek ne olur? Doğal olarak yaşam işaretleri ile bizi zaten bu konularda bilgilendiriyor. Yaşama açık olursak, işaretlerini görmeye açık olursa, zaten ihtiyacımız olan her şey elimizde olacaktır. İlgimiz varsa bilmek süreci hızlandırabiliyor.

Sağlıklı, mutlu, bereketli ve sevgi dolu bir yaşam yaşamak için özde hiçbir şey gerekmiyor -sağlam bir istek ve niyet, ve açık yürek esas. O zaman ihtiyacımız olan her şey karşımıza çıkıyor ve bizde alıyor, öğreniyor ve kullanıyoruz. Bu da başka bir bakış açısı.

Her Günün Bir Enerjisi Var


Her günün de bir enerjisi var. Her 24 saatin ayrı bir enerjisi var. Her haftanın ve her ayın da ayrı bir enerjisi var. Ve her yılın ve her yaşamında sakladığı ayrı fırsatlar var. Sadece bunun farkında olmak bile bize büyük kapılar açıyor. Farkında olduğumuz şeyi görebiliyoruz. Bio-enerji hocam Moshe Abudaram ile enerji çalışmalarına başladığımızda, öğreneceklerimin muhtelif teknikler olacağını düşündüğümü hatırlıyorum. Oysa enerji çalışması yapmak bir anlamda yaşama farklı bir açından bakmak demek, yaşamı farklı bir göz ile görüp yaşamak demek.

Meditasyon gibi farkındalık çalışmalarının önemi yaşamın bize sunduklarını görmemize imkân tanımasından geliyor.

Yaşadıklarımızı seçimlerimiz etkiliyor. Kimi zaman da göremediğimiz faktörler.

Yine de nasıl yaşamayı seçeceğiz?


Bireysel Tarihimizi Korumak

Hiç tanımadığım dedelerim geldi aklıma bu akşam. Ve onların anneleri ve babaları, hiç tanımadığım.

Yaşamdan geriye ne kaldığını düşündürdü bana. Yaşamlarımızdan bir iki nesil sonra geriye kalan nedir? Yaşamlarımızdan, yaşananlardan geriye kalan nedir?

Farklı görüşlere göre farklı görüntüler ortaya çıkıyor ama esas olan 2-3 nesilde geriye pek bir şey kalmadığı. Yani dedenizin babası, dedenizin anneannesi hakkında ne biliyorsunuz?

Yazmak ve yazmayı teşvik etmek gerek. Bireysel tarihimizi ne kadar koruyabiliyoruz? Kendi aile hikâyelerinizi siz kaleme almaya ne dersiniz?

Bugün Neyi Seçiyorsunuz?

Eckhart Tolle ’un ünlü “Şimdi’nin Gücü” adlı kitabından beri hepimiz an’ın sihrinden bahsediyoruz. Bahsediyoruz da, neler yapıyoruz?

Siz bugün neler yaptınız?
Nelere düşündünüz?
Nelere kızdığınız?
Hangi fırsatları kaçırdığınıza yandınız?

Kaç kişi ile yürekten konuştunuz?
Sevginizi paylaştınız mı kimseyle?
Ya da kimi kırdınız? Ya da kazandınız?


Yaşama gelirken seçimler yaptık muhtemelen ve her an’da seçimler yapmaya devam ediyoruz. Bugün neyi seçiyorsunuz?

Chris Widener
’in “İçimizdeki Melek” kitabında yazdığı gibi “Her zaman aynı sırayı izlemeliyiz: fazlalıkları yontup atmalı, bağlantıda olduğumuz kişilere ve edindiğimiz bilgilere dayanarak yaşamımızı biçimlendirmeli, kaba noktalarımızın sıkıntı ve acılarla törpülenmesine izin vermeliyiz; sonra, ancak bundan sonra, perdahlanmaya hazır hale gelebilir, gücümüzü ve güzelliğimizi tüm ihtişamıyla ortaya koyabiliriz.”

Dan Millman’ın
“Ruhun Yasaları” kiatbından bir alıntı yapmak istiyorum:
“… Ama kendini ‘kurtarıcı’ olarak görüyorsan niyetini yeniden gözden geçirmelisin. Başkaları adına çok fazla sorumluluk üstlenmek, onları yaptıkları seçimlerin derslerinden mahrum bırakır. …”

Dünya Kristallerin Dili ile de Konuşuyor

Kristalleri oldum olası severim. Aşağı yukarı altı yıldır da kristalleri daha yakından tanımaya ve kullanmaya gayret ediyorum.

Kristaller bir çiçek gibi, bir aromaterapi yağı gibi bize kendi özgün frekanslarını sunuyorlar. Ben bana danışanları genelde kristaller ile karşılaştırmak isterim. Kristaller bazen ufacık olmalarına rağmen ihtiyaç duyduğumuz bir frekansı sunarlar bize. Sanki bir ayar çatalı gibi bedenimizde ince bir ayar yaparlar.

Bir kuvartz kristali gerçekten enerjimizi artırabilir. Bir citrin dikkatimizi toplamamıza yardım edebilir ve bir malahit bizde bir iyileşmeyi tetikleyebilir. Dünyanın insanoğlu’na sunduğu bir yardım eli diyorum ben onlara, özümüzde belki elementlerden oluştuğundan, varoluştaki özümüzle bağlanmamızı sağlıyorlar sanki.

Bir dumanlı kuvartz yumuşak enerjisi ile bize destek verebilir, bir turmaline ya da ametist bizi korumasına alabilir.

Burçlar için söylenen klasik kristal eşleşmeleri ile çok hem fikir değilim ben. Kişiye ve duruma göre uygun kristal var diye düşünüyorum. İnsanlar çok farklı ve aynı zamanda insanın enerjisi o kadar değişken ki ihtiyaçları da değişebiliyor.

İyileşme için dışarıdan bir malzeme ya da maddenin bize faydası ve desteği olabilir. Ancak hatırlayalım ki bizi iyileştirecek olan asıl güç içimizdeki güçtür.

*
“Asıl başlangıçlar içimizde olur, dikkatimizi ancak dışarıdan gelen fırsatlarla çekseler de.” William Bridges

Sevgiyle…

________________________________________________________________________
Ayın Onaylaması:“Kutsal sevgiyle korunuyorum ve güven duyuyorum.”
Louise L. Hay

Üstatlardan:“Hayatınızda önemli kararlar verdiğinizde borazanlar çalmaz. Kader sessizce yerine gelir.”
Agnes De Mille

Zeynep’in Okuma Tavsiyesi:
“Ruhun Yasaları” Yazar: Dan Millman

Ruhun ve Bedenin Diliyle Konuşan Üstatlar

Mevlana Ne Yapardı?

Mevlana Celaleddin Rumi benim için çok kıymetli bir varlık, bir üstat, bir veli. Sonsuz sevgi ve bilgeliği ile her günümde bana yol gösteriyor.

Ben genelde Mevlana’nın çoğunluğu Farsça olan eserlerini farklı Türkçe tercümelerinden okurum. Ama bazen Coleman Barks ’ın İngilizce tercümelerinden okumayı canım çeker.

Ben Mevlana’yı Amerikalı edebiyat profesörü Coleman Barks’ın tercümelerinden ve yorumlarından farklı yönleriyle tanıdım, sanki farklı derinliklerini öğrendim.

Çok enteresan bir hikâyesi var bu edebiyat hocasının. Çocukluğunda babasının hocalık yaptığı üniversitenin kampusünde, herkes O’na ülke adları veriyor ve bu çocuk onlara ülkelerin başkentlerini söylüyor. Bazen okulun bahçesinde yürürken yoldan geçen biri bağırarak soruyor, bu çocuk da bağırarak cevap veriyor. Güzel bir oyun olarak bu devam edip duruyor.

Derken bir gün üniversitede biraz da çekinilen bir Latince hocası “Kapadokya” diye bağırıyor bahçede çocuğa. Çocuk şaşkın, hayatında asla unutmayacağı bir kelime ile karşılaşıyor. Olaylar birbirini izliyor. İleride edebiyat dalında profesör olan bu çocuk, o zaman başkentini bilemediği bölgede yaşamış bir Sufi üstadını, Mevlana Celaleddin Rumi’yi, dünyaya, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne, tanıtıyor ve sevdiriyor.
Mevlana’nın dünyada en çok okunan İngilizce tercümelerini hazırlıyor. Gerçekten ruhu Mevlana ile adeta bütünleşmiş. Yaşamını Mevlana’nın eserlerini en doğru şekilde İngilizce’ye aktarmaya ve yaymaya adamış.

Ne enteresan değil mi? Küçükten başkentini söylemesi istenilen Kapadokya kelimesi, ileri de kaderinin çok önemli bir parçası oluyor. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim - Coleman Barks’ın lakabı “Kâp”. Sizce neyin kısaltması olabilir?

Yaşamlarımız enteresan tesadüfler ile kaderimize akıyor…

Dün akşam evimde misafirlerim vardı. Hırstan, dünyasal yaşamın kaygı ve endişelerinden bahsediyorduk ve biraz da insanoğlunun belki bitmeyen maddi isteklerinden. Bir arkadaşımız sordu “Mevlana olsa ne yapardı?”


Peki, Mevlana Sizin yerinizde olsa ne yapardı? Bugün ne yapardı?


Makoto – İçtenlik ve Hakikat ve Daha da Fazlası


Shumei Vakfi’ndaki hocalarımdan çok güzel Japonca bir kelime öğrendim: Makoto. Tek bir kelime ile karşılığı yok bu Japonca kelimenin Türkçe’de ya da İngilizce’de. Bir kavram bu.

Ne mi demek? İçtenlik ve hakikat diyebiliriz, ama tam yeterli değil bu tercüme. Bir insanda Makoto varsa sözleri ile davranışları uyumlu demek. Makoto güvenilir olmak, dürüst olmak demek. Davranışlarımızda başkalarını da dikkate almak demek.

Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünde dediği gibi.

Yaşamımıza Makoto’yu getirdiğimizde, bunu hepimiz yapabildiğinde, dünyada barış içinde yaşamanın mümkün olacağına inandığını söylemiş Shumei’nin kurucusu Mokichi Okada.

“Işık Üstadı” anlamına gelen “Meishusama” unvanı ile anılan bu Üstat Hocanın bugüne bıraktığı çalışmalarından ve öğrencilerine aktardıklarından gelen çok bilgi var. Bu bilgilerde Meishusama, kişinin arınmayı yaşaması ve gelişim yolunda ilerlemesi için 3 faktörü yaşamına alması gerektiğini söylüyor. Enerjisel arınma teknikleri ile ruhu arındırmak, doğal tarım ile üretilmiş doğal gıdaları yiyerek bedeni arındırmak ve sanat ile güzelliğin iyileştirici ve arındırıcı gücünden yararlanmak.

Meishusama şifanın ve doğal tarımın da bir sanat olduğunu ve yaşamın sanatsız tam olamayacağını da özellikle vurgulamış eserlerinde ve öğretilerinde.


Mayıs Ayında Japonya’da Olmak

Mayıs ayında sizler bu satıları okurken ben Shumei Vakfı’nın yıllık bir toplantısına katılmak üzere Japonya’da olacağım. Dünya’nın birçok bölgesine gitme şansım oldu ama Japonya’ya ilk defa gidiyorum. Bu seyahat beni heyecanlandırıyor. Japonya’nın kültürel başkenti Kyoto beni heyecanlandırıyor.

Biraz Japonca öğrenmeye başladım. Japonca ile Türkçe’nin dilbilgisi yapılarının benzemesi büyük bir şans benim için. Dilini öğrenmeden bir kültürü tam olarak tanımanın zor olacağını düşünüyorum bugünlerde.

Japon Üstatlar son birkaç yüzyılda dünyaya tanıttıkları enerji çalışmaları ile de bambaşka bir pencere açmışlar…

Yine Japon bir Üstat Bilge Mikao Usui tarafından dünyaya kazandırılan Reiki benim en çok kullandığım, çok saygı duyduğum ve faydasını gördüğüm bir metot.

“Jyorei” enerjisel arınma tekniğini geliştiren Mokichi Okada ve “Reiki” enerjisel şifa tekniğini bulan Mikao Usui birbirine yakın zamanlarda yaşamış iki büyük Japon Üstat ve her ikisinin de öğretilerinin öğrencisi olma şansına kavuştuğum için kendimi şanslı sayıyorum.

Jyorei Japonya’da iyi tanınıyor. Muhteşem bir arındırma enerjisi. Reiki ise dünyada Japonya’dan daha çok tanınıyor. Reiki Hawaii’de yaşayan bir Reiki öğrencisi olan Japon bayan Hawayo Takata tarafından önce Amerika Birleşik Devletleri’nde tanıtılmış, oradan da Avrupa’ya ve dünyaya yayılmış.


Reiki ile Enerjinizi Tazelemek


Reiki üzerinde yazılmış o kadar çok kitap var ki ısrarla bu konuda yazmaktan uzak duruyordum. Ancak Reiki benim için gerçekten çok kıymetli bir enerji ve bu günler Reiki’nin vatanına, Japonya’ya gidiyor olmam nedeni ile, Reiki ile ilgili bazı vakaları, uygulamaları ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Türkiye’de oldukça iyi tanınan ve çok da uygulayıcısı olan bu tekniğin önemini ve güzelliklerini hatırlatmak istiyorum belki de.

Ben Reiki’yi yıllar içinde öncelikle kendimde ve ailemde olmak üzere yüzlerce kişiye uyguladım. Çok farklı vakalarda ve durumlarda denedim. Gerçekten herkesin bilmesini, öğrenmesini dilediğim bir metot. Öncelikle kişinin kendisi için.

Hemşirelerin, fizik tedavi uzmanlarının ve uygulayıcılarının, hatta doktorların öncelikle kendi enerjilerini yüksek tutmak ve içinde bulundukları yoğun ortamın üzerlerindeki etkilerini kaldırmak için kullanabilecekleri bir metot.

Çok yumuşak, hatta şefkatli bir enerji Reiki. Gerçekten çok güvenilir ve etkili. Yumuşak bir kuvveti var demek mümkün.

Bazen enerji çalışmaları şifa çalışmaları hastaları ve yaşlıları yorar. Çok hasta olan kişiler ile, yorgun olan kişiler ile, yaşlılar ile bazı çalışmaları yapmak zordur. İyileşme sendromları ağır gelebilir.

Nedir Bu İyileşme Sendromu?

İyileşme sendromu dedik. Nedir bu iyileşme sendromu?
Enerji çalışmaları sırasında, özellikle travmaları çözmeye yönelik çalışmalar da, ve refleksoloji gibi sinir uçları ile temas edilerek yapılan arındırma çalışmalarda görülebilir, vücut bir nevi bir arınma süreci yaşar. Bir nevi detoks diyebiliriz buna. Bedenin dengeleye gelmek için geçirdiği fiziksel süreçler. Tüm şifa çalışmalarında bir detoks vardır, fiziksel, duygusal, ruhsal bir temizlik mutlaka yaşanır. Fark etsek de fark etmesek de.

Göz yaşarması, ağlama, gülme, hatta kahkahalarla gülme, balgam çıkarma (normalde hasta değilken ya da solunum yolları ile ilgili hiçbir şikayet olmasa bile), kusma, ishal, terleme, hapşırma, nezle olmuş gibi burun ve geniz akıntısı…. Ve bunlar gibi farklı süreçler yaşanabilir enerji çalışmalarından sonra. Genelde ya çalışma sırasında ve süresince olur bunlar, ya da en fazla 1 ya da 2 gün sürer.

Biraz da bu nedenle genelde koruyucu tıp çalışmalarından, bu tarz kişisel gelişim ve enerji çalışmalarından sonra su içmemiz istenir. Bir detoks yaşanmaktadır, kimi zaman bu enerjisel bir detoks olsa da bilgiler hücrelerimize doğru ilerlemekte ve vücut kimyamızı da etkilemektedir.

Tabi bu arada özellikle belirtmek isterim ki sağlık sorunlarınızda öncelikle doktorunuza başvurmanız uygun olacaktır. Doktorunuzun onayı ve kontrolü ile diğer destekleyici ve koruyucu metotlar kullanılabilir. Bu konuda gerekli hassasiyeti ve özeni göstermenizi özellikle hatırlatmak isterim.

*

Ben Reiki derslerimde öğrencilerime kısa bazı notlar veririm. Ama daha çok farklı hocaların kitaplarını hediye ederim.

Reiki kitapları Reiki uyumlaması almamış olanlar için çok anlam ifade etmeyebilir. “Okudum bir faydası olmadı” diyenleri duyarım zaman zaman. Reiki bizim el verme dediğimiz, bir Reiki hocasının öğrenciyi Reiki enerjisini akıtabilmesi için hazırlaması ile öğrenilir. Uyumlama sonrası ise kitaplar oldukça pekiştirici olabilirler.

Reiki kitaplarındaki bilgiler birbirine benzer, ancak her yazarın her hocanın oldukça farklı aktarımları da vardır. Hepimizin farklı deneyimleri ve uygulamaları var. Tecrübeler bizi ana prensipler içinde kendi özel yollarımıza yönlendiriyor.

Ben öğrencilere fayda göreceklerine inandığım Reiki kitaplarını hediye ederim ve bunlar hepsi için de aynı kitap ya da kitaplar olmaz.

Reiki üzerine çok İngilizce kitap var elimde ama onları hediye edemediğimden, öğrencilere vermek için İngilizce bilgileri derledim. Türkçe’de ise ben diğer hocaların ortaya çıkmış emeklerini desteklemeyi seçiyorum.

Neden farklı hocaların kitapları? Çünkü öğrencilerin kalıplara ve hatta benim sözlerime bağlı kalmalarını istemem. Her hocanın ayrı bir yoğurt yiyişi var. Bu esasında her konuda, her dalda böyle. Ben öğrencilerimin ana prensipleri aldıktan sonra yeni fikirlere açık olmalarını isterim. Gelişim ancak bu şekilde mümkün. Hocanın da insan olduğunu unutmamak gerek. Saygı güzel bir şey ama bir yere kadar olmalı diyorum. Bir hocanın ağzından çıkması bir fikri ya da bilgiyi otomatik olarak doğru kılmaz. Hoca iyi niyetli olsa bile.

Dr. Bruce Lipton Bedenin Gerçek Dilini Anlıyor mu?

Dr. Bruce Lipton en çok sevdiğim yazarlardan biri. “İnancın Biyolojisi” adlı kitabın Türkçesi geçen Kasım ayından beri kitapçılarda. Hücrelerimizdeki aklı ve dünyayı bize tanıtıyor. “Minyatür insanlar olarak hücreler” diye bir bölüm var bu kitabında. Dr. Lipton diyor ki “ … anatomik olarak basit görünen bu hücrelerin içinde oldukça karışık dünyalar var; bu akıllı hücrelerin kullandığı teknolojiyi bilim adamları hala tam olarak çözemediler.”

Bizler birer ayaklı mucizeyiz anlayacağınız.

Enteresan bilgiler var bu konu hakkında. Mesela bir hücre içindeki ve beyni olduğu varsayılan DNA içeren madde çıkarıldığında, yaşamaya devam ediyor. Tabi birçok fonksiyona ait bilgileri ortadan kalktığı için bölünemiyor ve gereken protein parçalarını üretemiyorlar ve uzun süre yaşayamıyorlar. Yine de bir anlamda hayatlarını sürdürebiliyorlar.

Bu kitabı ve Bruce Lipton’un çalışmalarını nasıl özetleyeyim ben size? Sadece bu yukarıda bahsettiğim kitabın bile arkasında o kadar uzun bir kaynakça listesi var ki. Derin bir konu. Çekim Yasası adı ile bahsettiğimiz konuların, Kuantum fizikçilerinin dünyaya ve yaşama bakış açısını hücresel temelde irdeleyen bir kitap bu. Okumaya, irdelemeye değer.

İç dünyamızın, bedenimizin macerası bu. Kendimizi keşfetmemiz için bir şans. Nisan ayında “Ruhun İsteğini Bilmek ve Kabullenmek” başlığını atmıştık yazıma. “İnsan ruhu yönünü ve yolunu, özünü arıyor” demiştim.

Bunu, içinde yaşadığımız beden ile yapmak üzere geldik bu dünyaya. Bedenimiz yokmuş gibi davranamayız ki. Yapmayı deneyebiliriz, ama biz bu beden içinde sınırsızlığı ve mucizeleri deneyimlemeye geldik. Yani asıl özgün macera orada.

Ve enteresan olan, bu bedenin de bizler için sürprizler hazırladığı – keşfetmek istersek.


Sevgi dolu günler sizinle olsun, sağlık ve mutlulukla.
Z.
_________________________________________________________
Ayın Onaylaması:

“Fikirler bana kolayca ve beni yormadan gelirler.”
Louise L. Hay

Üstatlardan:

“Dünya muhteşem bir kitap; ve evden uzaklaşmayanlar onun ancak bir sayfasını okurlar.”
St. Augustine

Zeynep’in Okuma Tavsiyesi:

“Avucumuzdaki Kelebek”; Yazar: Ahmet Şerif İzgören

Bebeklikten Feng-Shui'ye Bir Yolculuk

Prof. Dr. Yankı Yazgan bir konferans vermek üzere 25.Nisan günü Fethiye’deydi. Fethiye Esnaf ve Sanatkârlar Odası Konferans Salonu’nda “Düşe Kalka Büyümek: Değişim Çağıda Annebabalık ve Eğitimcilik” başlıklı bir konferans verdi. Fethiye İlçe Milli Eğitim Müdürü Sn. Yüksel Gültekin‘in de katılımı ile konferansı büyük bir grup dinledi ve yüzlerce kişi de maalesef salona sığamayıp kapıdan dönmek zorunda kaldı. Fethiye’de 1.si yapılan Uluslar arası 23 Nisan Çocuk Şenliği nedeni ile Fethiye’de aynı anda birçok farklı etkinlik olmasına rağmen Fethiyelilerin konferansa gösterdiği ilgi beni çok mutlu etti; aynı zamanda ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu da bana tekrar gösterdi.

Yankı Yazgan bir tıp doktoru. Psikiyatri uzmanlığı üzerine, Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi uzmanlığı eğitimi almış. Yankı Yazgan gerçekten beğendiğim bir hoca ve yazar; yaptığı işi yüreği ile yapan bir insan ve bu da tüm çalışmalarına yansıyor sanırım. Kendisine toplumsam sorumluluk anlayışı ile hem Fethiye’ye geldiği hem de tüm Türkiye’ye yaptığı hizmetlerden dolayı gönülden teşekkür ediyorum.

Konferans 2 saat sürdü, ancak tadı damağımızda kaldı. Yankı Bey’in bu konferansından bazı notları paylaşmadan geçemeyeceğim. Okulun hayatımızdaki gerçek yeri ve anne-babalara düşen görevleri vurguladı Yankı Hoca.

Neler mi söyledi? Notlarımın bir kısmını - bir konuşmadan alınan parçaların yeterli olmayacağının bilinci ile - paylaşmak istiyorum:

* Okul bizlere var olmayı, sisteme ayak uydurmayı öğretiyor.
* Okul sistemli düşünmeyi ve anlamayı öğretme amacını güdüyor.
* Matematik öğrenmek beynin problem çözmede kullanılan sol yan tarafını çalıştırdığı için önemlidir. Bu nedenle her ne olursa olsun problem çözerken işimize yarar.
* Öğretilen öğrenmek sırasında kullandığımız sistemdir.
* Özellikle 3 yaşına kadar çocuklara TV seyrettirmek, ileriki dönemlerde bu süre ile doğru orantılı olarak davranış bozuklukları getiriyor. Çocuklar günde 4,5 saat televizyon seyrediyor. Çocukları TV başında bırakmayın.
* Ailelerin görevi çok önemli. Biz üzerimize düşeni yapmazsak hoca ne yapsın?
* Anne bebeğinin suratını ilk gördüğü an’dan itibaren kaygıdadır. Merak, kaygı, dert, evham anne baba olmanın ayrılmaz bir özelliğidir.
* Anne-baba ve çocuk arasında çok kuvvetli bir bağ vardır. Öyle ki en hayırsız evlat ile en kötü anne-babanın arasındaki bağ bile en kuvvetli bağdır.
* Çocuklarınız ile konuşurken yüz ifadelerinize dikkat. Çocuklar çok güzel yüz okur.
* Okul öncesi eğitim çocukların ruh sağlığı için çok önemli. (AÇEV’in “7 Çok Geç” başlıklı kapmayası bu nedenle başlatılmış.)
* Okul olgunluk öğretir. Bir yükü taşımaya hazır olmayı öğretir. Bir şey yaptığımızda doğacak zararları kestirmemizi sağlar.
* Okul toplumla uyum kadar, yerine göre toplumla uyum göstermemek gerektiğini de öğretir.
* Benim ilkelerim başkasına zarar vermemeli.
* Okul çok önemli bir hayat öğrenme alanıdır.
* Çocuğun zekâsı beslenme ve sevgi ile artar.
* Başarı kapasitenin hakkını verme halidir.
* Velilerin öğretmenler ile yaşadıkları sıkıntıların ardında kendi çocukluklarında kendi öğretmenleri ile yaşadıkları sıkıntılar yatıyor olabilir. Veli kendi öğretmeni ile olan hesabını bazen 20-30 yıl sonra çocuğunun öğretmeni ile kapatmaktadır. Öğretmenlerin bunu dikkate almalarında fayda olabilir.
* Yetenek ile ilgili konuların nota tabi tutulması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
* Çocuğunuza eve geldiğinde önce notlarını sormayın, nasıl olduğunu sorun.
* Hatıralar çok önemlidir. Ve okul dönemi arkadaşlıkları da. Çocuklarınıza bu dönem ile ilgili hatıralarını kaydettirin, onlar yapmıyor ise onlar adına lütfen siz yapın. Bunlar çok kıymetli.
* Çocuklar için kural özgürlüktür. Kuralların adaletli uygulanıp uygulanmadığı önemlidir. Yoksa öfke doğurur.
* Anne baba olarak ailenin liderleriyiz, çocuğumuzun lideriyiz. Neyi neden yaptığımızı iyi anlatalım.
* Çocukların ters gelen davranışlarında sorun: “bu hareketi yapmaya neden ihtiyacın var?”
* Kurallar az ve temel konuların üzerinde olmalı.
* Çocuklara soruyoruz “Büyüyünce ne olmak istersin?” Bizim isteğimiz ile çocuğun gerçek ihtiyaçlarına dikkat edelim.
* Çocuklara kaybetmeyi, kaybedip arkada kalmayı ve buradan tekrar öne geçebilmenin mümkün olduğunu öğretelim. Yaşamın süreç olduğunu çocuk göremeyebilir. Uzun vadeli bakmayı öğretelim. Bu sınav ve ders streslerini azaltacaktır.
* Çocukları hazır olmadıkları şeylere itelemeyelim. Ara yolları unutmayalım.
* Çocuklar düşündüğümüzden dayanıklıdır ama gereksiz darbe de vermeyelim.
* Bir çocuğun psikolojisini bozmak o kadar kolay değildir. İnsanoğlu dayanıklı tasarlanmış. Çocuğun sevmeyi ve güvenmeyi beklediği insandan kötü muamele görmesi psikolojisini bozar.
* Okula gitmek en kötü talebe de olsanız, asgari bir kültür, görev kavramı verir. Uygarlık eğitimidir.

Yankı Yazgan’ın konferansını ve aktardığı bilgileri özetlemek kolay değil. Aklımda kalan önemli 3 kavram var:
1) Çocuğa hazır olmadığı yükleri vermemek,
2) Çocuğun taşıyabileceği yükleri taşımasına müsaade etmek,
3) Çocuğa sevgi ve ilgi vermek.

Benim çocuğum yok. Bir yeğenim var, adı Melisa. Melisa beş buçuk yaşına geliyor. İnsan beyninin gelişiminin 16 yaşına kadar çok hızlı olduğunu ve burada da 2 ana dönem olduğunu öğreniyorum Yankı Yazgan’dan. (0-4) yaş arası dönem ve (12-16) yaş arası dönem. Melisa birinci hızlı dönemden çıkmış anlaşılan ve ama genel olarak beyin gelişim sürecinde. Bakalım 12 yaşına kadar neler olacak.

Sonra da insanın 25 yaşına kadar beyin gelişiminin ikinci bir evresi olduğunu öğreniyorum. Bu yaştan sonra da durmadığını umut ediyorum. Yoksa benim Japonca ve Fransızca öğrenme girişimlerim sükûtu hayal ile sonuçlanacak. Yaş 25’i geçeli oldu biraz.

Yankı Bey’in çocuk ve ergen gelişimi ve beynin çalışması üzerine 10 kadar kitabı var. “Kalbinle Düşün Aklınla Hisset”, “Kalp Çarpar Beyin Böler”, ve eşi Dr. Şule Yazgan ile birlikte yazdığı “Çocuğunuz Sizden Ne Bekliyor?” önerebileceğim kitaplarından. “Düşe Kalka Büyümek” ise benim okuduğum ilk Yankı Yazgan kitabı idi. Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın çalışmaları hakkında www.yazkiyazgan.com ve www.yankiyazgan.blogspot.com adresinden de detaylı bilgiler alabilirsiniz.


Dönüşüm Oyunu Neyi Dönüştürüyor?

2007 yılının sonundan beri D&R’larda satışta olan bir oyun var. Adı “Dönüşüm Oyunu”. Orijinal adı “The Transformation Game.” İskoçya’daki Findhorn Vakfı’ndan Joy Drake ve Kathy Tyler tarafından geliştirilmiş olan oyun kişinin kendini keşfetmesi için güvenli bir alan sunuyor. Yaşamın minyatür bir şeklini denetimleme fırsatına kavuşuyoruz, deneyimlerin gerçek yaşamdaki risklerini yaşamadan. Bu keşifler için ayırdığımız saatler ile yaşamımızın yolu ve yönü hakkında büyük keşifler yapmak mümkün.

Türkiye’de Türkçe olarak satılmaya başlayan bu oyunu denemenizi öneriyorum. Yaşamı farklı bir yolla ve keyifle keşfetmek için.


Feng-Shui ile Mekânların Enerjisini Düzenleyin

Reiki, Jyorei, EFT gibi teknikler bedensel enerji alanlarımızı desteklemek üzere olan çalışmalar. Ancak, içinde yaşadığımız mekânlar da bizi fazlasıyla etkiliyor. Enerjinin evimizde, işyerimizde akışkan olması hem sağlığımızı hem huzurumuzu hatta işyerlerimizde kolay çalışmamızı ve çalışmalarımızın bereketli olmasını sağlıyor. Beden sağlığımız için enerjisel alanımızın dengeli olması kadar içinde yaşadığımız alanların enerjisinin de dengede olması gerekiyor.

Feng-Shui yaşadığımız mekânları ele alarak yaşamımızın kalitesini artırıyor. Oldukça detaylı bir konu ancak size bazı kısa notları vermek isterim. Bunları uyguladığınızda farklılıkları göreceksiniz.:

- Önemli olan enerjinin rahat olarak akmalıdır.
- Rahat açılamayan kapılar varsa – bunlarda bir arıza varsa lütfen giderin. Eğer eşyalar nedeni ile hareket kısıtlanıyorsa, bu eşyaların yerlerini değiştirerek giderin. Kapıların önünde ve arkasında eşya biriktirmeyin.
- Kırık, bozuk eşyaları ya tamir ettirin ya da elden çıkarın.
- Bakımlı eşyalar etrafa iyi enerji yayar. Bozuk, kırık ve bakımsız olanlar ile enerjiyi alır.
- Eşyalarında enerjisi vardır.
- Ağaç, ateş, toprak, metal ve su elementleri dengelenmelidir. Yapıcı ve yıkıcı dengeye dikkat.
- Yin-Yang, artı-eksi kutup dengelemesi yapın.
- Odanızı, evinizi, işyerinizi her gün havalandırın.
- Düzenli olarak yapılan temizlik mekânlarda enerji akışının sağlıklı olmasını sağlar.
- Etrafınızda sizi kötü hissettiren eşya, resim vs. bulundurmayın. Bunlar hediye vs. olabilir ama sizi mutlu etmiyorsa, enerji olarak da faydalı değildir. Tercihen verin ya da sizi rahatsız etmeyeceği bir yere kaldırın.
- Eşyalarınız gönderdiğiniz mesajdır ve yaşamınız gönderdiğiniz mesajlara göre şekillenir. Odaklandığını şey, yaşamaya devam ettiğiniz şey haline gelir.
- Yaşam alanlarınız yang olabilir, uyku mekânları yin olsun. Şehir yaşamı yang öğeyi artırır. Sağlıklı dengelemeler oluşturmaya dikkat edin.
- Evlerin içi kadar bahçeler de Feng-Shui’ye göre dengelenirse, genel olarak ev ve apartmanların enerjisi dengeli olur.
- Yatak ayakucunuz kapı ile karşılıklı olmasın.
- Ev arsası olarak kare ve dikdörtgen alanları tercih etmeye gayret edin.
- Elektrik santralleri ve trafolara uzak olmaya gayret gösterin.
- Akan su iyi enerji yayar. Tarihte baktığımızda da Osmanlı’da da akan su durağan suya tercih edilmiştir. Çeşmeler, fıskiyeler olumlu enerji verir.
- Yatağınızı elektromanyetik alanlardan uzak tutun ve cep telefonlarınızı tercihen yatak odanızda şarj etmemeye çalışın. En azından başucunuzda şarj etmeyin.
- Yatak odanızda bitki bulundurmamaya gayret edin.
- Banyo ve tuvaletlerin kapılarını kapalı tutun.
- Binaları sabit zeminin üzerine komple oturtmaya gayret edin.
- Çalışma odanızda asla sırtınızı kapıya vermeyin. Odanın kapısı, sırtınız kapıya dönük olmasa da, masanıza doğru açılıyorsa daha çabuk yorulursunuz. Enerjisi direkt olarak almamaya dikkat etmekte fayda var.
- Su kuvvetli bir enerji olduğundan yatak odalarınıza minik fıskiye vs. tarzı eşya koymayın. Bu uyku düzeninizi bozabilir.
- Yatak odanızda televizyon ve radyo bulundurmayın.
- Mutfaklarda dolapların üzerindeki boş alanlara eşya koymamaya çalışın. Bunlar bilinçaltınızda her an başınıza düşecekmiş gibi bir his yaratır ve baş ağrısı ve huzursuzluğa neden olabilir.
- Mavi renk tansiyonu düşürür. Yeşil huzur, şifa rengi olarak yer alır. Kırmızı topraklanmamızı sağlar.

Sabit mekânlarımızda değiştiremediğimiz şeyler olabilir. Bunların birçoğunun Feng-Shui araçları ile iyileştirilmesi mümkündür. Ancak özellikle yeni bir mekâna taşınacağınız zaman, öncelikle yerin özelliklerini kontrol etmekte fayda var. Tabi elimizde olan yerimiz sabitse, yapacağımız şey bu şartları elimizdeki bilgiler ile iyileştirmek. İlgilenenlere Esra Koyuncu ‘nun “Feng Shui Pusula İçinizde” adlı kitabını öneriyorum. İngilizce okuma şansı olanlara da Lillian Too ’nun çalışmalarını tavsiye ederim.

Olduğunuz Kişi Olma Zamanı Geldi

R.Şanal Günseli benim gerçekten sevdiğim hoca ve yazarlardan. Kendi gerçeğinden yola çıkıyor, inandıklarını ve deneyimlediklerini paylaşıyor, kendini yaşamın ihtimallerine açık tutarak.

Bu ayın son mesajını R. Şanal’ın kelimeleri ile aktarmak istedim:

“Olmadığınız kişi olmaya çalışmakla boşuna uğraşmayın. Çünkü siz artık büyüdünüz. Evrende hiçbir varlık, olduğunun dışına çıkamaz. Aslında buna gerek de yoktur. Zaten olduğunuz şey olduğunuzda, olmadığınız şey olmaya çalışarak elde edemediğiniz şeyleri kendiliğinden elde edersiniz.
Ne kolay ve rahat değil mi?
Bir de bunu deneyin ve zaten olduğunuz kişi olun!”

Daldan dala atladık. Neden mi? Çünkü cevaplar nerede saklı bilmiyorum. Arıyorum. Bildiğim öğrendiklerimin bana bir yol açtığı. Her birinin ayrı bir farkındalık yarattığı. Bunları kaynaştırabilirsem? Deniyorum.

Yolumuz açık olsun.

________________________________________________________________________
Ayın Onaylaması:

“Teslimiyet içindeyim ve rahatım.
Hem gelişen ve olgunlaşan benliğim, hem de eksiksiz ve mükemmel yanım aynı anda tekâmül alanındadır. Dolayısıyla ben, ikisini de bir anda ifade ederim.”
R. Şanal’dan

Üstatlardan:

“Yarattığınız tablonun somutlaşmasını onu doğuran güç olan sizden başka hiçbir güç engelleyemez.”
Genevieve Behrend

Zeynep’in Okuma Tavsiyesi:

“Kalbinle Düşün Aklınla Hisset”; Yazar: Prof. Dr. Yankı Yazgan