İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

31 Aralık 2019 Salı

Bir Cümle


Yeni bir yılın başlangıcına yaklaşırken ben de geriye dönüp belki sadece bitmekte olan yıla değil, yaşamımın tamamına hızla göz gezdiriyorum.

Geriye dönüp baktığımda, belki detaylı incelersem daha çok ama, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiden geçtiğim üç olay var.

Yani bugün nefes alabiliyorsam eğer, o üç günde, o üç anda birileri, bir şeyler, Yaradan, nasıl adlandırırsanız adlandırın, beni koruduğu ve belki de yaşama devam etme şansı verdiği için.

İşte o yüzden belki de, bugün ve her gün, rahmetli Louise Hay'in en sevdiğim kitaplarından "Love Your Body-Bedenini Sev”deki ilk olumlamalardan birini hep hatırlamak ve hatırlatmak isterim.

O cümleyi aklımıza geldikçe fısıldamak yıl boyunca kendimize vereceğimiz en güzel yeni yıl hediyesi olabilir.

Ne mi o cümle?
...
"Hayatta olduğum için müteşekkirim."

24 Aralık 2019 Salı

İşaretler

insan yaşamda yaş aldıkça, neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair kesin sözler söylemek, iddialı cümleler kurmak zorlaşıyor.  Yanlış dediklerimizin doğru, hatalı dediklerimizin zamanında anlaşılmamış ilham olduğunu, korkularımızın gerçekleri görmeye nasıl engel olabildiğini fark ediveriyor bazen insan.

Bugünlerde çok değişik mesleklerden, çok değişik yaş gruplarından ve Türkiye’deki çalışmalarımda çok sık olmaz ama farklı ülkelerden insanlar ile çalışıyorum. Kimileri ile biraya gelebilirken, kimileri ile teknolojinin güzellikleri sayesinde farklı ülkelerdeyken buluşabiliyoruz. Kimileri gerçekten zorlu fiziksel travmalar ve rahatsızlıklar ile mücadele ediyor. Kimileri kendi ile barışma yolculuğunda kendisine ait olmayan savaşlarda yer almaktan kendini kurtarmaya çalışıyor mesela.   

İnsanın kendini aşmak için verdiğimi samimi mücadeleyi görmek ve bu mücadeleye destek verebilmek büyük bir onur ve derinden geliştirici.  Başkalarının yaşam hikayelerinin yakından şahidi olabilmek beni büyütüyor.  Tahmin edemeyeceğim şekilde olgunlaşıyorum.

Doğduğumuz bu yaşamda artık inkar edemez şekilde biliyorum ki, bizi mutlu edecek, daha doğrusu yapmamız gerekeni yaptığımızı hissettirecek, o yolu bulmamıza yardımcı olacak işaretler var.  Ancak, bazen çok belirgin, bazen şehrin uğultusu arasında bir fısıltı olan bu işaretleri bizim görmemize ihtiyaç var.

Bir günün bitiminde, bu işaretlerin bir nevi adı olan tatlı tesadüfler, insanlar ile ilham veren konuşmalar ya da yüreğimi heyecanlandıran şeyler ile karşılaşmadıysam eğer, geri dönüp nerede hata yaptığıma bakarım.

Aradığım hata ne mi?  

Ne zaman ve nerede, olanı görmek yerine olmasını istediğimi görmeyi seçtim?  Ne zaman ve nerede, olanı duymak yerine duyduklarıma kendi oldurmak istediğim anlamları yükledim? …. Bu ve buna benzer sorular ile günüme baktığımda, bazen gerçekten o anda bile kendimi fark etmeye hazır olmadığım olur. 

Ama eğer nerede korkularımın, isteklerimin, hırslarımın ya da endişelerimin gerçeği keşfetmeme engel olduğunu fark edebilirsem eğer, işte o zaman kendimle savaşmaktan kendimle yoldaş olmaya başlarım…


Bugün gri İstanbul’da, yılın bitimine yaklaşırken kendimizi olduğumuz gibi sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz bir yaşam diliyorum. Sevgi, şefkat ve neşe dolu olması dileğiyle.

21 Aralık 2019 Cumartesi

Biraz Buzun Prensi Enerjisi

Bana bugün biraz Yuzuru Hanyu lazım.  Biraz naiflik, biraz azim, biraz zerafet, biraz çocuksu neşe.  

İki defa Olimpiyat altın madalyası sahibi Japon erkek patenci Yuzuru Hanyu’yu tanıyorsanız eğer bugün ihtiyaç duyduğum enerjiyi sanırım anlayabilirsiniz.

Yaşamın haberlerle birlikte bazen daha da gaddar, daha da acımasız görünen dünyasında kalbini sevgide, nezakette tutanlara, bunu yansıtarak yaşayanlara ihtiyacımız var.  Kendi bireysel yolculuğunu başkanlarını incitmeden yaşamaya özen gösterenlere duyduğum sevgi, saygı, özlem sanki her gün artıyor.

Belki Japonya’yı, en azından benim deneyimlediğim Japonya’yı, Japon dostlarımı bu yüzden hep çok sevdim. Ve sevmekten öte, mesela Fethiye’de, evimin balkonunda belki Dünya’daki en güzel doğa manzaralarından birine bakarken, canım Japonya’da olmayı çeker.  Her zaman ruhumun ait olduğunu düşündüğüm evimde belki de tek özlediğim yerdir Japonya ve özellikle oradaki birkaç yer.  

Bundan birkaç yıl önce, yaşamın belki de bana koşturmayı bırak demek istediği günlerde, birkaç ay Fethiye dışına seyahat edememiştim.  Vertigo nedeni ile.  Bir yandan ruhumun ve bedenimin en iyi şifa bulacağı yerin Fethiye olacağını hissederken, bir yandan da Kyoto’yu çok özlemiştim mesela.  Ama öyle böyle değil, gözlerimden yaş gelmişti düşünürken. Belki daha çok orada hissettiğim mutluluğu hatırlamanın verdiği mutluluk, ve biraz da özlemle.

Türkiye’de çocukluğunu 1970’lerde ve ortaokul lise yıllarını 1980’lerde geçiren birçok çocuk ve genç gibi ben de efsane Romen jimnastikçi Nadia Comenaci’nin ve buzpatencilerin hayranlarındandım.  Özellikle de yine efsane patenciler Jayne Torvill ve Christopher Dean’in.  

1984 yılında, Olimpiyatlarda onların Bolero’sunu seyrettiyseniz sanırım etkisi halen sizinledir.  Artistik puanlarda o günlerin puanlama sistemi ile tüm türlerden 6.0 tam puan alarak bir ilki yaşatmışlardı.  Nadia Comenaci’nin ilk tam 10 puanı alışı gibi.  Yuzuru Hanyu da, o tam 10 puanın etkisi gibi bir çok puanlama sınırını aşarak paten dünyasını başka mükemmeliyet ufuklarına taşıyanlardan oldu.

İngiliz Torvil-Dean çiftinin yarıştıkları ve o Bolero ile hatırlamak istediğim Saraybosna’da, o günlerde, sonradan şehri ve ruhumuzu derinden yaralayacak olan savaşın ipuçları var mıydı diye merak ederim zaman zaman.  Bir anlamda aile köklerimizinde bir ucunun dayandığını Bosna’nın başkentinde ilk uyuduğum geceyi de sanırım ömrüm boyunca unutamayacağım.  

Türkiye’de ve Dünya’da, gecelediğim en kötü oteller, en kirli odalar, zorlu hastane odaları, cenaze evleri dahil, hiçbir gece o kadar kötü bir gece geçirdiğimi hatırlamıyorum. Çok keyifli bir gezide, gerçekten kocaman bir yatağı olan büyük, çok şık ve konforlu bir otel odasında, sanki ruhumu her yönden sıkıştıran, kendimi sokağa atıp durmadan koşarak kaçma isteği uyandıran, tarifi çok zor bir rahatsızlık hissi ile günün doğmasına dua etmiştim.  Oradaki çok acı günlerin enerjisi, kalbimi derin bir üzüntü hissi ile sanki avucunun içine almıştı.  Bosna Hersek’ten ayrıldıktan gelen rahatlama ile sonradan tam anlamıyla farkına vardığım o geceyi de sanırım ömür boyu hatırlayacağım.  Şimdilerde de, ne zaman aklıma gelse, orada hayatını kaybedenlere ve savaşın etkisini bugün hissedenlere destek olması niyetiyle dua ederim, enerji gönderirim.  

Nereden gelmiştik buraya?  

Evet, buzun prensi olarak da bilinen Japon patenci Yuzuru Hanyu’dan. 

19 yaşında ilk olimpiyat altının kazanan bu genç adamın astımla mücadelesini ve kimi nefes kesen performanslarının bitiminde nefes almaya çalıştığını ya da eğilerek yerde kısada olsa dinlenmek zorunda kaldığını gördüğümde bazen gözlerim dolar ama seyircileri selamlamak için başını kaldırdığındaki o sevimli gülümsemesini görmek bana hep umut verir.  İyi ya da kötü geçen her yarışmasında, her performansında, o son anlarını seyrettiğinizde, Hanyu’nun elinden gelenin ne iyisini yaptığına dair en ufak tereddüdünüz kalmaz.  Her başarının ardında, yapılan işe duyulan çok büyük sevgi ile birlikte, belki tam olarak anlaşılması mümkün olmayan çok büyük emek ve özveri olduğunu bu terbiyeli, sevimli genç adamda bir kere daha görürsünüz.

Yuzuru Hanyu buzpateni sporunu birçok insana sevdirmeyi başaran şimdiden efsane olmuş bir genç sporcu. Bununla birlikte, onun bu spora getirdiği dostluk, kardeşlik enerjisi belki de hepsinden daha önemli.

*
Bugünümün nasıl geçeceğini bilmiyorum.  Ama bildiğim bir şey varsa, o da kalbini şefkatte tutmayı başaranları hatırlamaya çalışarak geçireceğim.

Sevgiyle kalın.  

Yaşamın size mutlu sürprizler ve güzel tesadüfler göstermesi dileğiyle.