İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

13 Mart 2008 Perşembe

Yaratma Cesareti ile Kendini Keşfetmek


2007 yılının Aralık ayında Fethiye’deydim. Mevlana’yı 800. doğum yıldönümünde anma gününde konuşmacı olarak yer almak üzere bir okula davetliydim. Aynı zamanda orada iken Fethiye 21.Yüzyıl Televizyonu için Mevlana üzerine bir program yaptık. Mevlana Celaleddin Rumi’yi anlamaya ve öğrenmeye çalışmak kolay değil. O yaşam yolunda sırtımızı dayayabileceğimiz bir dağ gibi. “Anahtar Sevgi” diyor ve bu gerçekle yüz yüze getiriyor bizi.

Yüksek dağlara kar vardı. İstanbul’da, 7 tepe üzerine kurulmuş İstanbul’da, hep inişler ve çıkışlar vardır, ama heybetli dağları arar gözlerim bazen. Anadolu’daki gezilerimde dağlar beni hep etkilemiştir ve özlerim dağları. Ilgaz’ı, Erciyes’i, ve Nemrut’u. Nemrut Dağı belki gizemli tepe mezarı Kommagene Kralı Antiochos'a ait gizemli Tümülüsü ve bugüne kalabilen heykelleri ile görünenden çok farklı şeyler söyler bana. O Doğu ve Batı teraslarından aşağıdaki ovalara bakmak gerek.

Dağlar tarihten beri insanoğlu’nun kendini bulmak için çıktığı mekânlar. Belki o yüklerde ne kadar küçük olduğumuzu fark ederiz, belki de parçası olduğumuz daha büyük bir düzenin. Hz. Musa’da Sina dağında başlamış yolcuğuna, Reiki’nin ilk hocası, kurucusu Mikao Usui 21 günlük bir dağ inzivasının sonunda enerji ile şifa hakkında bilgilere ulaşmış. Dağların insan ve insan ruhu üzerinde farklı bir etkisi olduğu kesin. Nedeni? İşte bunun cevabını pek bilmiyoruz; belki yükseklerden dünya üzerindeki yaşamın dünya ve evren ile kıyaslandığında ne kadar küçük ve geçici olduğu anlaşılıyor belki de. Olaylara tepeden bakmak denir ya, belki de gerçekten bu bakış açısı bize farklı bir perspektif veriyor olabilir.

Doğadaki dağlar kadar, ruhumuzun derinliklerinde de farklı dağlar var yaşam boyu ulaşmak için uğraştığımız. Bu içsel tepelerde bizlerde kendi özümüzü arıyoruz belki de.

Mevlana’yı Ne Zaman Hatırlamalı?

Ders vermek için bulunduğum okulda alt katlardan bir Ney sesi geliyor. Ney üflüyor biri. Ses ruhuma işliyor. Ney’in sesinde farklı bir gizem var. Kanunu hep sevmişimdir ve piyanoyu da ama ney’de bu âlemden ötesi var sanki. İnsandan üstün ya da insanın kendine dair henüz keşfetmediği yönlerine dair. Ney ise her zaman Mevlana’yı hatırlatır bana.

2007 yılı UNESCO tarafından “Mevlana Hoşgörü Yılı” ilan edilmişti. Peki, 2008 yılına girdik ve Mevlana Celaleddin Rumi’yi sadece 17 Aralık günlerinde mi hatırlayacağız? Mevlana, sevgi ve hoşgörü yaklaşımı ve tüm insanları kucaklayan bakış açısı ile yaşamın anahtarını hala elinde tutuyor gibi geliyor bana. Mevlana Horasan bölgesi’ndeki Belh şehrinden Konya’ya gelinceye kadar ki yolcuğunda ve Konya’daki yaşamı süresince insan olarak bu dünyada yaşamın anlamını ve amacını anlamaya ve öğretmeye çalışıyor, çok farklı hocalar ve gönül dostları ile öğreniyor, paylaşıyor ve öğretiyor. “Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk et. Dünyaya mesafeli ol” diyor. Ve “Gönül aynası saf ve berrak olmalı ki, onun sathında görülecek akislerle güzel suretleri ayırt edebilesin.” Ve yaşamın özünü yansıtan binlerce beyiti gibi şu sözü de ruhumuza sesleniyor: “Bu dünya, yaptıklarımızın yankılanıp yine bize döneceği bir dağdır.”


Yaratmak için Cesaret Gerekir mi?

“Yaratma Cesareti” - Rollo May’in mükemmel bir klasiği. Bazı kitaplar yaşamımızda farklı yerler ediniyor, bu da benim yaşamda olduğumuz ve gitmek istediğimiz yer ile ilgilidir. Yaratma Cesareti benim için çok farklı bir anlam taşıyor. İlk defa 1980lerin sonlarında okumuştum, 20 yıl kadar önce aşağı yukarı. Kitabın Türkçe’ye çevrildiği ilk yıllardı sanırım. Kitabın geçmişi 1970’lerin ortalarına gidiyor oysa. Yıllar sonra, eski kopyasını arayıp bulamayınca yeniden satın alarak okudum bu kitabı. Neden mi? Birçok nedeni var ama bir tanesi neden yapmaktan ve yaratmaktan çekinen bir millet olduğumuzu anlayabilmek için diyebilirim. Konuşmak, eleştirmek konusunda fazlası ile açığız. Her konuda fikir sahibiyiz ama ‘yapmak’ deyince, bir köşeye kaçıveriyoruz genelde. Neden kaçıyoruz? Kendimizden mi? Yapmanın, yaratmanın ardında kendini kabul etmek ve bu kabul ile yol almak mı yatıyor yoksa?

Yaratıcılık konusunda üstat hocalardan biri olan Julia Cameron’a göre, yaratıcılık öğrenilebilir, geliştirilebilir bir yetenek. Mesela “Yazmak nefes almak gibidir” diyor. “İyi yapmak öğrenilebilir ama esas olan yapmaktır.” Cameron bize kitaplarında defalarca hatırlatıyor ki bir şeyi yapmaya başlamak için çok iyi olmayı beklediğimizde o noktaya neredeyse hiç ulaşamıyoruz. Elimizdekileri kullanarak yapmaya, her ne ise yapmak istediğimiz şey, başlamak gerekiyor. Bu arada ve aynı zamanda yetenek ve bilgilerimize geliştirmeye devam etmemiz tabiî ki gerekiyor, ama bunun başlamaya engel olmaması şartı ile.


Yaratıcılığı Alıştırmalar ile Geliştirmek Mümkün

Yaratıcılığımız geliştirmek için Julia Cameron’un sunduğu çok güzel metotlar var. Ben bu egzersizlerden birkaçını sizler ile paylaşmak istiyorum:

1- Her sabah kalktığınızda el yazısı ile 3 sayfa yazın. Bu sayfalarda duygularınız, düşüncelerinizi, isteklerinizi, söylemek ya da yazmak istediğiniz her şeyi hiçbir yazım kuralına uymak için uğraşmadan içinizden geldiği gibi ve geldiği şekilde yazın.

2- Eğer bir evcil hayvanınız varsa, bir gün için bu hayvanı gözleyin ve fotoğraf makineniz var ise fotoğraflarını çekin.

3- Her hafta, bir gün kendiniz ile bir randevunuz olsun. Bu randevuda yapmayı istediğiniz bir şeyi yapın. Ruhumuzu beslememiz gerekiyor ve bu arzu ettiğimiz şeyleri yapmaktan ve deneyimlemekten geçiyor. Sinemaya mı gitmek istiyorsunuz, bir sergiyi mi gezmek istiyorsunuz, kendinize gidip rengârenk kalemler mi almak istiyorsunuz? Ya da sadece bir kafede oturup gelen geçenleri mi seyretmek istiyorsunuz? Yapın. Dans dersi alın, bir parka gidin, kurabiye yapın ya da pazara gidin. Canınız ne istiyor ise, bir gün, sadece kendiniz ile bir randevunuz olsun.

4- Hayatınızda size gerçekten engel olan, başarınızı ve yaratıcılığınızı küçümseyen, sizi başaramayacağınızı söz ve düşünceleri ile hissettirenler hatırlayın. Bunlar içinden 3 kişiyi ve zamanı detaylı olarak hatırlayın ve yazın. Size engel olan, sizi başarısız bulan kimdi, nerede ve ne zaman oldu, neler söyledi, nasıl engellendiniz ve nasıl hissettiniz?

5- Hayatınızda size gerçekten destek olan, başarınızı ve yaratıcılığınızı destekleyenleri hatırlayın. Başarınıza en çok güvenen ve destekleyen 3 kişiyi ve zamanı detaylı olarak hatırlayın ve yazın. Sizi destekleyen kimdi, nerede ve ne zaman oldu, neler söyledi, nasıl desteklendiniz ya da teşvik edildiniz?

6- Yapmaktan bahsetmek yerine Yapın. Yaptıklarımızın beğenilmemesinden o kadar çekiniyoruz ki o riski almamak için denemiyoruz bile. Kendimiz için yapıyoruz ve yaratıyoruz. Hep bunu hatırlayın.


Yeşil Kartondan Yılbaşı Ağaçları

Yılbaşında İstanbul Akmerkez’de bir sergi vardı. Farklı ilköğretim okullarından öğrenciler çam ağacı formunda kesilmiş kartonları süslemişler. Her biri birbirinden olanca farklı onlarca ağaç vardı. Boyanmış olanlar, örülerek sarılmış olanlar, aklınıza gelebilecek ve gelemeyecek kadar çeşitli şekilde süslenmiş ağaçlar. Çocukların yaratıcılığına hayran oldum. Peki, geçen yıllar ile bizlerin yaratıcılığına neler oluyor? Lise, üniversite, iş hayatı derken ruhumuzun parçalarını bir yerlerde mi bırakıyoruz yoksa?

Julia Cameron’un “İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin” başlıklı kitabı benim bu konuda en sevdiğim kitaplardan biri. Bizi unuttuğumuz, belki de henüz tanımadığımız yönlerimizle buluşturuyor.

Yaşam’da Yitirdiğimiz Parçaları Bulmak

Bir egzersiz daha paylaşmak istiyorum sizinle. Yaşamımız boyunca, hatta çocukluğumuzdan itibaren kalıpları ile karşılaşıyoruz. “Yapma. Dokunma. Mantıklı ol. Yaramaz Çocuk.” Bunları birçoğumuz duymuşuzdur. Birçok hoca diyor ki, bu duyduğumuz olumsuz kalıplar, bu bizi küçülten düşünceler enerjimizi emiyor. Etrafımızdaki kişiler belki iyi niyetliler ama bizim için neyin iyi olduğuna karar verip buna uymamızı sağlamak için bizi korkuturken, endişeye düşürürken esasında bizim yaratıcılığımızı öldürüyorlar. O zaman biz zamanla kendimizden, isteklerimizden, arzularımızdan, rüyalarımızdan kopuyoruz, kendimizden uzaklaşıyoruz. Parçalarımız farklı zamanlarda farklı yerlerde kalıyor sanki yaşananlar ve duyduklarımızla. Derinlere gömülmüş bizi bulmak için boşluklarını bizlerin dolduracağı bir dizi cümle var. Bunu yapmanızı yürekten öneriyorum:

1. En sevdiğim çocukluk oyuncağım ……..
2. En sevdiğim çocukluk oyunu ……..
3. Çocukken gördüğüm en güzel film …….
4. Sık yapmasam da zevk alarak yaptığım şey ……..
5. Sorumluluklarımı azaltabilseydim …….. yapardım.
6. Çok geç kalmış olmasaydım …….. yapardım.
7. En sevdiğim enstrüman ……..
8. Her ay kendi eğlenceme harcadığım para ……..
9. İçimdeki yaratıcıya karşı cömert davranacak olsaydım ona …….. alırdım.
10. Kendim için zaman ayırmak ……..
11. Korkarım ki eğer hayal kurmaya başlarsam ……..
12. Gizli gizli …….. okumaktan hoşlanıyorum.
13. Mükemmel bir çocukluk geçirseydim, büyüdüğümde …….. olurdum.
14. Çok çılgınca olmasa yazmak ya da …….. isterdim.

Boşlukları doldurun. Bunları bir kâğıda yazın. Size kendiniz hakkında unuttuğunuz neler söylüyor. Bu bilgilerden şu an’da gerçekleştirebilecekleriniz var mı? Gerçekleştirmeyi denemek ister misiniz?

Lütfen geride kalmış parçalarınız ile kucaklaşın; ruhunuzun yaratıcılık rüzgârını esmesi için özgür bırakın, kim bilir ne cevherler keşfedeceksiniz.


Sağlığa Bakış Açısı Değişiyor

Kitap tavsiyelerinden bahsetmişken, bir kitap daha geldi aklıma. Dr. Ender Saraç’ı Ayurveda üzerine olan kitapları, tamamlayıcı tıp metodu uygulamaları ile tanıyor ve seviyoruz. 2007 yılında çıkan kitabı “Ruhsal Gelişim ve Kader” ile Genç Gelişim dergimizde de zaman zaman ele aldığımız farklı konulara yer vermişti. Reiki gibi tamamlayıcı tıp metotlarından Kabala’daki ‘Tanrı’nın 72 Adı’na, ‘Esma’ül-Hüsna’ya kadar birçok farklı konuya da kısa kısa değinmiş. Kitap bir yıla yakın süredir satışta ama bu konular sizler için yeni ise ve bir başlangıç kitabı arıyorsanız okumayı düşünebilirsiniz. Dr. Ender Saraç sağlıkta bütüncül bakış açısının önemini bizlere hatırlatıyor ve dünyada ve Türkiye’de sağlığa bakış açısı bu çizgide değişmeye ve gelişmeye devam ediyor.


*-*-*

Mevlana’nın kısa 4 dizesi ile bitirmek istiyorum:

Vakit keskin bir kılıçtır,
Sufi vakit oğludur,
Yarın demez,
An'ı değerlendirir.

Yaşamınızın her an’ını ertelemeden şimdi dolu dolu yaşamanız dileğiyle.
Sağlık ve sevgi dolu günler hep sizinle olsun.
Sevgilerimle,
Z.

_____________________________________________________________________

Ayın Onaylaması:
“Bağışlıyor ve bırakıyorum. Anlıyor ve biliyorum. Kendi hayatımın yaratıcısıyım.”
R. Şanal

Üstatlardan:
“O kadar küçüğüm ki neredeyse gözükmüyorum.
Bu muhteşem sevgi nasıl içinde olabilir?

Gözlerine bak. Küçükler,
Ama devasa şeyler görebiliyorlar.”
Mevlana Celaleddin Rumi

Zeynep’in Kitap Tavsiyesi:
“Yaratma Cesareti”; Rollo May.H”

Öğrenci Hazır Olduğunda Öğretmen Gelir



Kasım ayında tesadüfen televizyon kanallarından birinde bir filme rastladım. Çok sevdiğim bir kitabın filmiydi bu ve aynı ad ile yayınlanıyordu: “Tanrı ile Sohbet.” Kitabın yazarı Neale Donald Walsch. Film birinci kitabın konusunu içeriyordu. Daha sonra Tanrı ile Sohbet 4 kitaplık bir seri oldu. Walsch’ın başka kitapları da çıktı.

Sanırım bundan 3-4 yıl önceydi, İstanbul’da tanıştım Neale Donald Walsch ile. Filmde mükemmel şekilde canlandırıldığı gibi bu Amerikalı yazar, yaşamında her şeyin ama her şeyin ters gittiği günlerden, Tanrı ile iletişimini çok özgür ve yürekten bir noktaya çıkararak yaşam yolunu bulmuş ve bunu dünya ile paylaşmıştı. Kitaplarındaki yürekten samimiyeti kendisini görünce de hissetmiştim. Tüm anlattığı aşamaları, zenginliği ve fakirliği ve hastalığı ve işsizliği ve uyanışı, silkinişi adım adım yaşamıştı. Bu kitabı ve filmini ben de yürekten tavsiye ediyorum.

Ben çok şanslıydım. Karşıma tam ihtiyacım olan anlardan hem çok iyi ve benim için doğru hocalar çıktı. “Öğrenci hazır olduğunda öğretmen gelir” derler bundan mı bilmem ama, dünyanın tanınmış bir çok hocası ve yazarı ile tanışma ve çalışma şansı buldum ve çalışmaya devam ediyorum. Belki farklı yabancı dilleri biliyor olmam bunu kolaylaştırdı. Belki de Türkiye’de kişisel gelişim üzerine çalışan çok fazla hocamız da yoktu zamanında.

Ancak son beş, on yıldır bu konuda büyük gelişme gösterdiğimizi düşünüyorum. Çok farklı akademik alt yapılardan çok farklı hoca eğitimler, dersler veriyor, çalışmalar yapıyor artık. Prof.Dr. Doğan Cüceloğlu’nun Türkiye’de yeni bir dönemi açan hocalardan olduğunu düşünüyorum. Kitapları “İyi Düşün Doğru Karar Ver”, “Yeniden İnsan İnsana”, “Mış Gibi Yaşamlar”, “İçimizdeki Biz” ve birçok başka kitabı var yıllardır tekrar tekrar okuduğum. Bana üniversiteye başladığım yıllarda okuduğum ünlü Amerikalı yazar Scott Peck’in kitaplarından aldığım tadı ver Doğan Cüceloğlu’nun kitapları. Herkes okumalı diye düşünüyorum.

Kişisel Gelişim çok geniş bir konu. Bu konuda Çocuk Psikiyatristi Prof. Dr. Yankı Yazgan, Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu ve Prof.Dr. Üstün Dökmen gibi akademik bir geçmişten gelen hocalar olduğu gibi, yine kişisel gelişim konusunda güzel çalışmalar yapan ve farklı ekollerden gelen hocalarımız, yazarlarımız da var, Nil Gün ve R.Şanal Gülseli gibi. İnsanın gelişimine gönül vermiş bu hocalarımızın ve yazarlarımızın kitapları ve çalışmaları gerçekten dikkate alınmaya değer.


Yaşamın Çekim Yasası

Nil Gün kişisel gelişim konusunda eskinden beri muhtelif çalışmalar yapan değerli bir hoca. Olumlamalar ile hastalıkların zihinsel nedenlerini ortadan kaldırmak için çalışan ünlü yazar Louise L. Hay’ın kitaplarının Türkçe’ye çevrilmesinde Nil Gün’un gösterdiği gayret yıllar öncesinde beni O’nu okumaya iten ana faktörlerden biridir. İngilizce’yi iyi bildiğim için kendin birçok kitabı yurtdışından alabiliyor ve okuyabiliyordum. Ancak yabancı dil bilmeyen arkadaş, dost ve öğrencilerin kaynak bulmakta zorlanması beni üzerdi. Son on yılda bu konuda çok yol kat ettik. Artık gerek yabancı yazarların tercümelerini bulmak mümkün, hem de bu konuda yazan Türk yazarlarımız da çok.

Kuantum düşünce üzerine yazan R.Şanal Günseli’yi de dinleme fırsatı bulduğum bir fuarda, Nil Gün ile konuşma ve kendisini dinleme fırsatı buldum. Şimdi gelin bir de Nil Gün’ün hatırlatmaları ile Çekim Yasası’na ve yaşama tekrar bir göz atalım:

- Evren her şeye “evet” der. Ben başarabilirim, dersen başarırsın.
- Söz, düşünce, duygu ve davranışlar bizi etkiliyor.
- Sadece niyet yeterli olmaz. Davranışların ile niyetini göster. Çünkü başkaları bizi davranışlarımıza değerlendiriyor.
- Evren “evet” der. Gelecek zaman kullanma ifadelerinde. “İstiyorum” dersen sadece, isteme aşamasında kalabilirsin. Sözün büyüsü var. Yapıyorum, de. Oluyor, de.
- Olumsuz şeyleri duygusal yatırım yapmadan dile getirebilirsin. Aksi takdirde uzak dur.
- Değerlendir ama yargılama. Yargıladığımızda, yargıladığımız özelliği kendimize çekiyoruz.
- Kıskançlık ile Evren’e “o bende yok” mesajını veriyoruz. Evren bunu onaylıyor.
- Ne yaparsak kendimize yapıyoruz.
- Bizler özde biriz. Aynı okyanustan gelen ama farklı şekilli kaplarda dondurulmuş buzlar gibiyiz.
- Hayatınıza gelen olaylara dikkat edin. Mesajı aldığınızda tekrar eden olaylar biterler.
- Ağrılar sinyaldir.
- Bu dünyadaki öncelikli amacımız kendimizi tanımak olmalı.
- Sen enerjini artırdığında, eskiler, düşün frekanslar hayatından çıkar.
- Enerjisi yüksek insanlar ile bir arada olmak için enerjini yükseltmen gerek!
- Enerjini yükseltmek için: Aktif teslimiyet içinde ol, Olumlu Düşün, Ver-Paylaş.
- Neye ihtiyacın varsa, onu ver. Para ver, sevgi ver, zaman ver.
- Tohum ek ki, çiçek açılsın.
- Doğada her şey önce veriyor, insan hariç.
- “Param yok” sözünü hayatından çıkar.
- Kendini sevmek kendini beğenmişlik değil. Sen kendini sevmiyorsan, ben niye seveyim.
- Sen seni sevmesini istediğin kişiyi sev.
- Şükran duy, Şükret. Düşün, hiç teşekkür etmediğin bir arkadaşın sana ne kadar süreyle vermeye, yardım etmeye devam eder?
- Hayatın amacı çekirdeğindeki potansiyeli hayata geçirmektir.
- Hayatında nelere şükran duyuyorsun? Evin, yiyebildiğin yemek, ailen, arkadaşların, bu konuşmayı dinleyebiliyor olman? Şükür duymayınca bir şey gelmez.
- Kızgınlık içinde isen yumruğunu sallıyorsan, avucun kapalı demektir. Almaya hazır değilsin demektir. Avucun açıksa almaya hazırsın.
- Niçin değil nasıl diye sor. Nasıl çözebilirim diye sor. Olduğun yerden bir basamak üste çık ve bak. Belki o zaman daha rahat görebilirsin.
- Bil ki, hayatımıza giren her insan bir armağan getirdi. Armağanı görürsen sen gelişirsin. Her insan bir özelliği gösteriyor.
- Biz birbirimiz eğitmeye geldik. Kimse bizi mutlu etmek için gelmedi.
- Mutlu insan sen ol ve yay. Mutluluğun iyileştirici gücü var.
- Sorun: Bu yaşamı cennete çevirmek için ne yapabilirsiniz ve cennet için cehennemden geçmek gerekmiyor.
- Öncelikler sıranda sen kaçıncı sıradasın?
- Sağlıklı şekilde “ben” diyemeyen “biz” olamıyor. Ben ol, sonra biz ol ve BİR ol.
- Hayatınızın mimarı sizsiniz. Enerjimiz devasa ama biz kırıntılar ile yaşıyoruz. Saraydayız ve sarayın bodrumunda bir tek odada yaşıyoruz.
- Kendinizi sevmek anahtar. Kendinizi sevmeye söz verin ve tekrar edin: “Kendimi sevmeye söz veriyorum ve kendimi seviyorum.”

Kuantum Düşünce Tekniği Ne Diyor?

“Kuantum Düşünce Tekniği”, “Kuantum Olumlama” ve “Kuantum Sıçrama” adlı üç kitabı var R. Şanal Günseli’nin. “Kuantum Sıçrama” en son çıkan kitabı. Bu kitaptan hemen bir ay sonra Ferhan Efeçınar’ın “Kuantum Sıçraması” kitabı çıktı. Bu kadar kısa süre ile kuantum ile ilgili neredeyse adları aynı olan iki kitabın çıkması, konunun artık ilgi çektiğinin bir işareti sanırım.

Ben Kuantum Fizikçi Dr. Fred Alan Wolf’u Eylül 2007’de dinlemiş ve bakış açısından ve aynı zamanda kişiliğinden çok etkilenmiştim. Şanal Bey’in her üç kitabı da Türkçe olarak yazılmış çok güzel çalışmalar. R.Şanal’da Dr. Wolf gibi çekim yasasının önemli olduğunu ama bunu hayata geçirmek için kuantum düşünce yapısından faydalanmak gerektiğini vurguluyorlar.

Kasım 2007 ayında İstanbul’da düzenlenen fuarda, R.Şanal’ı keyifle dinledim ve konuşmasından bazı noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum:

· Elimizden bir şey gidiyorsa, bunu sevinerek beklemek lazım; yerine hası geliyor demektir.
· Hem bir şey olacağız, hem hiç olduğumuzu bileceğiz.
· Bir şeyi bilmek sınır koyar. Her şey her an değişir. Bu tek prensiptir.
· Kuantum da ortaya çıkmıştır ki gözlemleyen kişi, gözlemlediği gerçeği değiştirir.
· Her şeyi “siz” yapıyorsunuz. Deyin ki “İstemediğim şeyleri ben yaratmışsam, ben değiştiririm.”
· Biz dersi öğrenmek için buradayız. Öğrenmiyorsak bir şeyler ters gidiyor. Deneme alanına aç kendini. Dene. Probleminle sohbet et.
· Yaşam bizim seçimlerimiz ile Tanrı’nın bizim için seçtiklerinin dansı.
· Katı planlama konuşmalarını bırak, kendini bırak ve akışa uy.
· Yalnızlıktan yakındığında bil ki, yalnızlık yalınlık, saflık ve yaratıldığı gibi olmaktır. Yalınlık sıfır noktası dediğimiz en üst noktadır.
· Yalnızlıkta, bağlantısızlıkta içindeki gücünü hisset.
· Sevgi almak vermek ışık yaratır, taşır. Yaşayarak anlam keşfetmek ışık taşır.
· Hata yapmak Tanrısal olmanın parçasıdır, bir boyutudur. Hata yapmak, geri bildirim almaktır.
· Her şeyin bir zamanı, süreci ve gücü var. Bunu bilirsen kayıptan korkmazsın.
· Her problem bize yeni bir araçtır.
· Başımıza gelenler, bize verilen güç ve sorumlulukları kullanmama ve görevleri reddetme oranımıza göre oluyor. Kabul ettiğimizde oranda açılıyoruz.
· Aciz rolü yapma. Mazeret bulmayı bırakma. İnsan’a tüm yaratma kaynakları verilmiştir.

Jeffrey Oliver’dan Farkındalık Medidasyonu Vipassana

Yaşam karşıma yeni hocalar ve kendi gelişim yolumda yürüme cesareti gösteren kişileri çıkarmaya devam ediyor ve bunun için minnettarım. Geçtiğimiz ay, adını daha önce farklı zamanlarda duyduğum Jeffrey Oliver ile tanışma şansına kavuştum. Jeff Oliver, bir farkındalık meditasyonu olan Vipassana Meditasyonu Hocası. Tayland’dan İstanbul’a geldiğini haber alınca kendisi ile vipassana ve belki de daha önemlisi yaşama bakış açısı hakkında konuşmak üzere bir araya gelmek istedim. 8 yıl kadar Budist rahiplik yapan Oliver, son beş yıldır ise sadece meditasyon hocalığı yapıyor ve dünyanın farklı yerlerinde öğrencileri ile bir araya geliyor. Türkiye’ye birkaç yıldır gelen Jeffrey Oliver ile görüşmemizden kısa da olsa bazı notları sizlerle paylaşmak istiyorum:

- Bağışlama başlamak için en güzel noktalardan biri olabilir. Bilerek ya da farkında olmadan diğer canlılara verdiğimiz zarar için, kendimize verdiğimiz zarar için kendimizi affetmek ve sonrasında aynı şekilde başkalarının bize bilerek ya da farkında olmadan verdikleri zarar, acı ve sıkıntılar için onları affetmek özgürleştirici ve çok güzel bir başlangıç. Kendimizi bağışlamak çok önemli.
- Evren’e açık mısın kapalı mı? Barışçı Savaşçı’nın Yolu okunması gereken bir kitap.
- Hiçbir şey kesin değildir. Her şey olabilirliktedir.
- Olaylara, olanlara tutunma, bağlanma. Gör, kabul et ve bırak. Esnek ol. Fırsatlara müsaade et. Olayların ve yaşamın önünde açılmasına izin ver. Olmasına izin vermek, bitmesine izin vermek, gitmesine izin vermek.
- Korku bir şeylerin belirli bir şekilde olmasını istemekten gelir.
- Görebilmek ve bilebilmek için, konsantrasyon, farkındalık, sevgi ve bilgi araçlarını kullan. Yaşamı ve kendimizi bilebilmek için araçlar bunlar.
- Buda herkesin kendi gerçeğini bulma yolunu açmak istedi. Herkesin kendi aydınlanma yolunu bulmasını.
- Zihnin ve aklın işleyiş şeklini öğren ve kendini özgürleştir.
- Son’un sonu yoktur. Sonuçlar yoktur. Eğer var diyorsan, sen kapıları kapattın.
- Bilmiyoruz, kapattığımızda biz dışarıda kalıyoruz.
- Öğretilerden, insanlardan sonuçlar çıkarıyoruz, ama yok ki.
- Hata yapabiliriz. Ancak bu hatada ya da kötü davranış diye adlandırdığımız olayda niyetimiz iyi ise, kendimizi affetmeliyiz. Kendimizi affedince başkalarını affedebiliriz.
- Biz insanlara, olaylara odaklanıyoruz. Mesela bu odada masalara, içindeki insanlara odaklanıyoruz. Ya aralarında boşluk? O boşluk daha fazla bir alan kaplamıyor mu? Odada duman var; dumanı görüyoruz; ya duman olmayan kısmı havanın? O kısmın farkında mıyız?
- Saatin vuruşları arasındaki sessizliği duyuyor muyuz? Sese odaklanıyoruz biz, ya arasındaki sessizlik? Ya bulutların arasındaki alan gökyüzünde? Yıldızların arasındaki boşluk? Boşluğa odaklanın. O zaman kendi zihninizdeki boşluğu bulacaksınız.
- Boşluk özgürlüktür. Orada huzur ve rahatlığı bulabilirsiniz.

*-*-*

Mutluluk, sağlık, başarı ve bereket hep sizinle olsun.
Sevgilerimle,
Z.

Ocak 2008, İstanbul

___________________________________________________________________
Ayın Onaylaması:
“Her zaman ihtiyacım olduğunda yardım isterim ve yardım almaya açık olurum. Büyük, küçük, tüm şeylerde istediğim kadar destek ve yardım alıyorum.”
Doreen Virtue

Üstatlardan:
“ Her ovuşta sinirlenirsen böyle sen, aynan nasıl temizlenecek?”
Mevlana Celaleddin Rumi
Zeynep’in Kitap Tavsiyesi:
“Her Şey Su ile BaşladıHer”; Helen Keller

1 Mart 2008 Cumartesi

Müziğin Titreşimleri ile Ruhun Sözleşmesi

Yaşamın sesi size nereden geliyor? Yaşam müziğinizi nasıl yazıyorsunuz?

İstanbul Boğazını saatlerce seyretmek mümkün. Gün içinde neredeyse yüzlerce tekne, gemi, motor evimin penceresinin önünden akıp gidiyor.

Salonda yazmayı severim ben. Fethiye’de de İstanbul gibi evimin salonundadır bilgisayarım. Tabi İstanbul’daki kadar hareketli bir manzara yoktur ama ruhuma çok iyi gelir.

İstanbul Boğazı. Hayatın akışımı temsil eder sanki bana. Boğazın suyu her an’da sanki her iki yöne doğru akar gibidir. Kuleli Askeri Lisesi karşı yakada sağlam bir kale olarak Boğaz’ı korur sanki. Gece ışıkları ile Boğaz’ın her yerinden farklı görünür. Ama ben Arnavutköy’den görünüşü ile tanırım O’nu. Zarif, mağrur ve sağlam.

Kuleli Askeri Lisesi 2.Mahmut döneminin askeri yapılarından biridir. Süvari Kışlası olarak kullanılan bina Boğaziçi’ndeki en görkemli yapılardan biridir. Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte, 1925 yılında Kuleli Askeri Lisesi adını almıştır.

Rahmetli dedem Yusuf İzzettin Kocasinan 1910’larda başlayan savaşlar ile Kuleli’den cephelere doğru yolculuğuna başlamış ve Cumhuriyet’in ilanına kadar tüm cephelerde savaşmış. Şam’da bulunmuş, ordunun Şam’ı bir güne boşaltmasını yaşamış. O şanslılardanmış. Sadece şarapnel yaraları ve arasında İstiklal Madalya’sının da bulunduğu madalyalar ile dönmüş İstanbul’a.

Ortaokul yıllarında okuduğum Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” 1918 ile 1923 yılları arasında İstiklal Savaşı anılarını kaleme aldığı çok etkileyici bir çalışma. O yıllarda kendi dedemin neler yaşamış olduğunu bilmek isterdim doğrusu. Gerçekten ‘Anı’ bence önemi yeterince vurgulanmayan bir eser türü. Gerçek tarih anıların satır aralarında saklı.

Mart ayı’nda, 18.Mart günü Çanakkale Zaferini ve Şehitlerini Anma Günü. 1915 yılında İngiliz ve Fransız Donanmaları’nın Çanakkale’den mağlup olarak geri çekilmeleri anısına. Dünya barış, huzur, sevgi dolu günler arıyor. Bizler birey olarak kendi kişisel gelişim yolumuzda yürüyerek bu dünyayı yaratabilme gücünü içimizde taşıyoruz.

Rahmetli Babam yaşamının son yıllarında ne zaman Kuleli’ye baksa, gözleri dolardı. Belki 1950’lerde kaybettiği ve benim hiç görmediğim babasını özlediğinden, belki de bu okuldan çıkan her gencin bu güzel vatan için yaşadıklarını daha yakından hissedebildiğinden.

Kuleli zarif, mağrur ve sağlam, İstanbul Boğazı’ndan geçenleri selamlıyor her sabah ve her akşam…

Yaşam Müziğini Yazmak

2008 yeni yılı sabahı televizyon kanallarından birinde Viyana Flarmoni Orkestrası’nın Yeni Yıl Konseri vardı. Johan Sebastian Strauss’un eserlerine ayrılmıştı bu konser. Fransız Polka’sı, Çin Galop’u, Mavi Tuna Vals’ı, sanki o günden beri farklı bir tat ile kulağımda. Viyana ve Vals bütünleşmiş adeta.

Eskiden, ben ilk ya da ortaokuldayken demeliyim, TRT’de Pazar sabahları Klasik Müzik konserleri olurdu. Hala var mı bilmiyorum, televizyonu çok daha az izliyorum belki de. Ve Pazar sabahlarında Rahmetli Babam bu konserleri seyreder dinlerdi. Klasik müziğin ruha etkisi bambaşka. Masaru Emoto’nun müziğin su kristalleri üzerindeki etkisi hakkında bize söylemeye çalıştıklarında bir doğruluk var sanırım. Vücudu yüzde 70 su’dan oluşan bizler kendimizi hangi müziğin titreşimlerine teslim ediyoruz. Klasik müzik iyidir gibi bir kalıptan bahsetmiyorum. Müziğin titreşimlerinin sizi nasıl etkilediğini gözlemlediniz mi diye soruyorum sadece. Ne dersiniz?

Klasik müziği sevdiğim kadar Türkçe şarkıları da severek dinliyorum. Bazen Türk Sanat Müziği, bazen Türk Halk Müziği, bazen ise o an içimden ne geliyorsa. Bazen radyoda çalan bir şarkı biz sorularımızın cevabını da verebilir.

Mesela Candan Erçetin’in bir şarkısının sözlerinde dediği gibi:

“…Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım.
Elbet bugün ağlıyorsam, yarın güleceğim
…”

Yaşamda üzüntülerde bizim için ve sevinçlerde. Esas olan belki de bu döngüleri, bu iniş çıkışları kucaklamak ve öğrenip devam etmek. Her hakkıyla oynadığımız rolümüz ile bir sonraki sahneye ya da oyuna geçiyoruz bu yaşam tiyatrosunda.

Soruyu Sor, Cevap Gelir

Oyunun ipuçlarını takip etmek için kendimize sorular sormak işe yarıyor doğrusu.
Neyi mi sormak? Örneğin, The Secret filminde yer alan hocalardan ve “Bolluk Yasaları” kitabının yazarı James Arthur Ray, yaşam’da her gün aklınızda olması gereken 3 basit soruya işaret ediyor:

1- Ne olmak istiyorsunuz?
2- Ne yapmak istiyorsunuz?
3- Neye sahip olmak istiyorsunuz?

“Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek” adlı kitabın yazarı Michael Gelb diyor ki: “Soruları sormak dikkatimizi otomatik olarak cevaplara yönlendirir.” Hedefler bize adım atma gücünü veriyor. Tabi, bunların sadece dış etmenler olduğunu ve sahip olduğumuz en değerli şeyin “kim olduğumuz” ama bence “ruhumuzda, içimizde, yüreğimizde kim olduğumuz” olduğunu hatırlamak. Bio-enerji hocam Moshe Abudaram’da “Soruyu sor cevap gelir” diye yüreklendirirdi beni ve genelde de haklı çıkardı. Başka hangi sorular var aklınızda?

*-*-*

Yaşamın sesi baktığınız yerden, bakmayı seçtiğiniz yerden ve şeylerden geliyor.
Neleri seçiyorsunuz? Kendi şarkınızı siz besteliyorsunuz aslında, size verilen notalar ve seçtiğiniz enstrümanlar ile.

Hayatınızın en sevdiğiniz şarkınız olması dileğiyle…
Sevgiler,
Z.
_______________________________________________
Ayın Onaylaması:

“Ben biliyorum ki bir kapı kapandığında her zaman yepyeni bir kapı açılır. Yaşamındaki yeni başlangıçları kucaklıyorum ve yeni fırsatları en güzel şekilde değerlendiriyorum.”
Dr. Doreen Virtue, “Yeryüzü Melekleri” Kitabının Yazarı
_______________________________________________
Üstatlardan:

“Eğer bir kişi bir şeyin üstadı olmuşsa ve bir şeyi çok iyi anlıyorsa, o zaman o kişi birçok şey hakkında aynı iç görüye ve bilgiye sahip olmuş demektir.”

Vincent Van Gogh
________________________________________________
Zeynep’in Okuma Tavsiyesi:

“Türk’ün Ateşle İmtihanı”; Yazar: Halide Edip Adıvar