İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

13 Mart 2008 Perşembe

Yaratma Cesareti ile Kendini Keşfetmek


2007 yılının Aralık ayında Fethiye’deydim. Mevlana’yı 800. doğum yıldönümünde anma gününde konuşmacı olarak yer almak üzere bir okula davetliydim. Aynı zamanda orada iken Fethiye 21.Yüzyıl Televizyonu için Mevlana üzerine bir program yaptık. Mevlana Celaleddin Rumi’yi anlamaya ve öğrenmeye çalışmak kolay değil. O yaşam yolunda sırtımızı dayayabileceğimiz bir dağ gibi. “Anahtar Sevgi” diyor ve bu gerçekle yüz yüze getiriyor bizi.

Yüksek dağlara kar vardı. İstanbul’da, 7 tepe üzerine kurulmuş İstanbul’da, hep inişler ve çıkışlar vardır, ama heybetli dağları arar gözlerim bazen. Anadolu’daki gezilerimde dağlar beni hep etkilemiştir ve özlerim dağları. Ilgaz’ı, Erciyes’i, ve Nemrut’u. Nemrut Dağı belki gizemli tepe mezarı Kommagene Kralı Antiochos'a ait gizemli Tümülüsü ve bugüne kalabilen heykelleri ile görünenden çok farklı şeyler söyler bana. O Doğu ve Batı teraslarından aşağıdaki ovalara bakmak gerek.

Dağlar tarihten beri insanoğlu’nun kendini bulmak için çıktığı mekânlar. Belki o yüklerde ne kadar küçük olduğumuzu fark ederiz, belki de parçası olduğumuz daha büyük bir düzenin. Hz. Musa’da Sina dağında başlamış yolcuğuna, Reiki’nin ilk hocası, kurucusu Mikao Usui 21 günlük bir dağ inzivasının sonunda enerji ile şifa hakkında bilgilere ulaşmış. Dağların insan ve insan ruhu üzerinde farklı bir etkisi olduğu kesin. Nedeni? İşte bunun cevabını pek bilmiyoruz; belki yükseklerden dünya üzerindeki yaşamın dünya ve evren ile kıyaslandığında ne kadar küçük ve geçici olduğu anlaşılıyor belki de. Olaylara tepeden bakmak denir ya, belki de gerçekten bu bakış açısı bize farklı bir perspektif veriyor olabilir.

Doğadaki dağlar kadar, ruhumuzun derinliklerinde de farklı dağlar var yaşam boyu ulaşmak için uğraştığımız. Bu içsel tepelerde bizlerde kendi özümüzü arıyoruz belki de.

Mevlana’yı Ne Zaman Hatırlamalı?

Ders vermek için bulunduğum okulda alt katlardan bir Ney sesi geliyor. Ney üflüyor biri. Ses ruhuma işliyor. Ney’in sesinde farklı bir gizem var. Kanunu hep sevmişimdir ve piyanoyu da ama ney’de bu âlemden ötesi var sanki. İnsandan üstün ya da insanın kendine dair henüz keşfetmediği yönlerine dair. Ney ise her zaman Mevlana’yı hatırlatır bana.

2007 yılı UNESCO tarafından “Mevlana Hoşgörü Yılı” ilan edilmişti. Peki, 2008 yılına girdik ve Mevlana Celaleddin Rumi’yi sadece 17 Aralık günlerinde mi hatırlayacağız? Mevlana, sevgi ve hoşgörü yaklaşımı ve tüm insanları kucaklayan bakış açısı ile yaşamın anahtarını hala elinde tutuyor gibi geliyor bana. Mevlana Horasan bölgesi’ndeki Belh şehrinden Konya’ya gelinceye kadar ki yolcuğunda ve Konya’daki yaşamı süresince insan olarak bu dünyada yaşamın anlamını ve amacını anlamaya ve öğretmeye çalışıyor, çok farklı hocalar ve gönül dostları ile öğreniyor, paylaşıyor ve öğretiyor. “Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk et. Dünyaya mesafeli ol” diyor. Ve “Gönül aynası saf ve berrak olmalı ki, onun sathında görülecek akislerle güzel suretleri ayırt edebilesin.” Ve yaşamın özünü yansıtan binlerce beyiti gibi şu sözü de ruhumuza sesleniyor: “Bu dünya, yaptıklarımızın yankılanıp yine bize döneceği bir dağdır.”


Yaratmak için Cesaret Gerekir mi?

“Yaratma Cesareti” - Rollo May’in mükemmel bir klasiği. Bazı kitaplar yaşamımızda farklı yerler ediniyor, bu da benim yaşamda olduğumuz ve gitmek istediğimiz yer ile ilgilidir. Yaratma Cesareti benim için çok farklı bir anlam taşıyor. İlk defa 1980lerin sonlarında okumuştum, 20 yıl kadar önce aşağı yukarı. Kitabın Türkçe’ye çevrildiği ilk yıllardı sanırım. Kitabın geçmişi 1970’lerin ortalarına gidiyor oysa. Yıllar sonra, eski kopyasını arayıp bulamayınca yeniden satın alarak okudum bu kitabı. Neden mi? Birçok nedeni var ama bir tanesi neden yapmaktan ve yaratmaktan çekinen bir millet olduğumuzu anlayabilmek için diyebilirim. Konuşmak, eleştirmek konusunda fazlası ile açığız. Her konuda fikir sahibiyiz ama ‘yapmak’ deyince, bir köşeye kaçıveriyoruz genelde. Neden kaçıyoruz? Kendimizden mi? Yapmanın, yaratmanın ardında kendini kabul etmek ve bu kabul ile yol almak mı yatıyor yoksa?

Yaratıcılık konusunda üstat hocalardan biri olan Julia Cameron’a göre, yaratıcılık öğrenilebilir, geliştirilebilir bir yetenek. Mesela “Yazmak nefes almak gibidir” diyor. “İyi yapmak öğrenilebilir ama esas olan yapmaktır.” Cameron bize kitaplarında defalarca hatırlatıyor ki bir şeyi yapmaya başlamak için çok iyi olmayı beklediğimizde o noktaya neredeyse hiç ulaşamıyoruz. Elimizdekileri kullanarak yapmaya, her ne ise yapmak istediğimiz şey, başlamak gerekiyor. Bu arada ve aynı zamanda yetenek ve bilgilerimize geliştirmeye devam etmemiz tabiî ki gerekiyor, ama bunun başlamaya engel olmaması şartı ile.


Yaratıcılığı Alıştırmalar ile Geliştirmek Mümkün

Yaratıcılığımız geliştirmek için Julia Cameron’un sunduğu çok güzel metotlar var. Ben bu egzersizlerden birkaçını sizler ile paylaşmak istiyorum:

1- Her sabah kalktığınızda el yazısı ile 3 sayfa yazın. Bu sayfalarda duygularınız, düşüncelerinizi, isteklerinizi, söylemek ya da yazmak istediğiniz her şeyi hiçbir yazım kuralına uymak için uğraşmadan içinizden geldiği gibi ve geldiği şekilde yazın.

2- Eğer bir evcil hayvanınız varsa, bir gün için bu hayvanı gözleyin ve fotoğraf makineniz var ise fotoğraflarını çekin.

3- Her hafta, bir gün kendiniz ile bir randevunuz olsun. Bu randevuda yapmayı istediğiniz bir şeyi yapın. Ruhumuzu beslememiz gerekiyor ve bu arzu ettiğimiz şeyleri yapmaktan ve deneyimlemekten geçiyor. Sinemaya mı gitmek istiyorsunuz, bir sergiyi mi gezmek istiyorsunuz, kendinize gidip rengârenk kalemler mi almak istiyorsunuz? Ya da sadece bir kafede oturup gelen geçenleri mi seyretmek istiyorsunuz? Yapın. Dans dersi alın, bir parka gidin, kurabiye yapın ya da pazara gidin. Canınız ne istiyor ise, bir gün, sadece kendiniz ile bir randevunuz olsun.

4- Hayatınızda size gerçekten engel olan, başarınızı ve yaratıcılığınızı küçümseyen, sizi başaramayacağınızı söz ve düşünceleri ile hissettirenler hatırlayın. Bunlar içinden 3 kişiyi ve zamanı detaylı olarak hatırlayın ve yazın. Size engel olan, sizi başarısız bulan kimdi, nerede ve ne zaman oldu, neler söyledi, nasıl engellendiniz ve nasıl hissettiniz?

5- Hayatınızda size gerçekten destek olan, başarınızı ve yaratıcılığınızı destekleyenleri hatırlayın. Başarınıza en çok güvenen ve destekleyen 3 kişiyi ve zamanı detaylı olarak hatırlayın ve yazın. Sizi destekleyen kimdi, nerede ve ne zaman oldu, neler söyledi, nasıl desteklendiniz ya da teşvik edildiniz?

6- Yapmaktan bahsetmek yerine Yapın. Yaptıklarımızın beğenilmemesinden o kadar çekiniyoruz ki o riski almamak için denemiyoruz bile. Kendimiz için yapıyoruz ve yaratıyoruz. Hep bunu hatırlayın.


Yeşil Kartondan Yılbaşı Ağaçları

Yılbaşında İstanbul Akmerkez’de bir sergi vardı. Farklı ilköğretim okullarından öğrenciler çam ağacı formunda kesilmiş kartonları süslemişler. Her biri birbirinden olanca farklı onlarca ağaç vardı. Boyanmış olanlar, örülerek sarılmış olanlar, aklınıza gelebilecek ve gelemeyecek kadar çeşitli şekilde süslenmiş ağaçlar. Çocukların yaratıcılığına hayran oldum. Peki, geçen yıllar ile bizlerin yaratıcılığına neler oluyor? Lise, üniversite, iş hayatı derken ruhumuzun parçalarını bir yerlerde mi bırakıyoruz yoksa?

Julia Cameron’un “İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin” başlıklı kitabı benim bu konuda en sevdiğim kitaplardan biri. Bizi unuttuğumuz, belki de henüz tanımadığımız yönlerimizle buluşturuyor.

Yaşam’da Yitirdiğimiz Parçaları Bulmak

Bir egzersiz daha paylaşmak istiyorum sizinle. Yaşamımız boyunca, hatta çocukluğumuzdan itibaren kalıpları ile karşılaşıyoruz. “Yapma. Dokunma. Mantıklı ol. Yaramaz Çocuk.” Bunları birçoğumuz duymuşuzdur. Birçok hoca diyor ki, bu duyduğumuz olumsuz kalıplar, bu bizi küçülten düşünceler enerjimizi emiyor. Etrafımızdaki kişiler belki iyi niyetliler ama bizim için neyin iyi olduğuna karar verip buna uymamızı sağlamak için bizi korkuturken, endişeye düşürürken esasında bizim yaratıcılığımızı öldürüyorlar. O zaman biz zamanla kendimizden, isteklerimizden, arzularımızdan, rüyalarımızdan kopuyoruz, kendimizden uzaklaşıyoruz. Parçalarımız farklı zamanlarda farklı yerlerde kalıyor sanki yaşananlar ve duyduklarımızla. Derinlere gömülmüş bizi bulmak için boşluklarını bizlerin dolduracağı bir dizi cümle var. Bunu yapmanızı yürekten öneriyorum:

1. En sevdiğim çocukluk oyuncağım ……..
2. En sevdiğim çocukluk oyunu ……..
3. Çocukken gördüğüm en güzel film …….
4. Sık yapmasam da zevk alarak yaptığım şey ……..
5. Sorumluluklarımı azaltabilseydim …….. yapardım.
6. Çok geç kalmış olmasaydım …….. yapardım.
7. En sevdiğim enstrüman ……..
8. Her ay kendi eğlenceme harcadığım para ……..
9. İçimdeki yaratıcıya karşı cömert davranacak olsaydım ona …….. alırdım.
10. Kendim için zaman ayırmak ……..
11. Korkarım ki eğer hayal kurmaya başlarsam ……..
12. Gizli gizli …….. okumaktan hoşlanıyorum.
13. Mükemmel bir çocukluk geçirseydim, büyüdüğümde …….. olurdum.
14. Çok çılgınca olmasa yazmak ya da …….. isterdim.

Boşlukları doldurun. Bunları bir kâğıda yazın. Size kendiniz hakkında unuttuğunuz neler söylüyor. Bu bilgilerden şu an’da gerçekleştirebilecekleriniz var mı? Gerçekleştirmeyi denemek ister misiniz?

Lütfen geride kalmış parçalarınız ile kucaklaşın; ruhunuzun yaratıcılık rüzgârını esmesi için özgür bırakın, kim bilir ne cevherler keşfedeceksiniz.


Sağlığa Bakış Açısı Değişiyor

Kitap tavsiyelerinden bahsetmişken, bir kitap daha geldi aklıma. Dr. Ender Saraç’ı Ayurveda üzerine olan kitapları, tamamlayıcı tıp metodu uygulamaları ile tanıyor ve seviyoruz. 2007 yılında çıkan kitabı “Ruhsal Gelişim ve Kader” ile Genç Gelişim dergimizde de zaman zaman ele aldığımız farklı konulara yer vermişti. Reiki gibi tamamlayıcı tıp metotlarından Kabala’daki ‘Tanrı’nın 72 Adı’na, ‘Esma’ül-Hüsna’ya kadar birçok farklı konuya da kısa kısa değinmiş. Kitap bir yıla yakın süredir satışta ama bu konular sizler için yeni ise ve bir başlangıç kitabı arıyorsanız okumayı düşünebilirsiniz. Dr. Ender Saraç sağlıkta bütüncül bakış açısının önemini bizlere hatırlatıyor ve dünyada ve Türkiye’de sağlığa bakış açısı bu çizgide değişmeye ve gelişmeye devam ediyor.


*-*-*

Mevlana’nın kısa 4 dizesi ile bitirmek istiyorum:

Vakit keskin bir kılıçtır,
Sufi vakit oğludur,
Yarın demez,
An'ı değerlendirir.

Yaşamınızın her an’ını ertelemeden şimdi dolu dolu yaşamanız dileğiyle.
Sağlık ve sevgi dolu günler hep sizinle olsun.
Sevgilerimle,
Z.

_____________________________________________________________________

Ayın Onaylaması:
“Bağışlıyor ve bırakıyorum. Anlıyor ve biliyorum. Kendi hayatımın yaratıcısıyım.”
R. Şanal

Üstatlardan:
“O kadar küçüğüm ki neredeyse gözükmüyorum.
Bu muhteşem sevgi nasıl içinde olabilir?

Gözlerine bak. Küçükler,
Ama devasa şeyler görebiliyorlar.”
Mevlana Celaleddin Rumi

Zeynep’in Kitap Tavsiyesi:
“Yaratma Cesareti”; Rollo May.H”