İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

26 Şubat 2024 Pazartesi

Yaratıcılık


Eğer yaratıcılık konusuna ilgi duyuyorsanız artık erişilebilir sonsuz kaynak ve örnek bulabilirsiniz. Yine de, çoğu zaman paylaştığım gibi Julia Cameron'un sözlerine kulak vermeden geçmeyin derim. 

'Sanatçının Yolu' ya da diğer çeviri başlığı ile 'İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin' olmazsa olmazım.  'Yeniden Başlamak İçin Asla Çok Geç Değildir' de başucumda durur. Kimi egzersizleri hoşuma gidiyor.

Kaynağı mümkünse yazarının dilinden okumayı tercih ederim ama Türkçeleri de konunun ruhunu oldukça iyi yansıtıyor. 

Bizi sınırlamaya, kalıplara sokmaya ve farklı bir şekilde daha az düşünmeye iten bir dünyada, ruhumuzun sesini özgürleştirmek, özgün yaratıcılığımızı özgürleştiriyor.

Yüreğinizin ve ruhunuzun sesini duymanızı destekleyenleriniz çok olsun.   

Lao Tzu'dan

Bilenler, söylemiyor.

Söyleyenler, bilmiyor.


...

Yaşımız ilerledikçe ve bizden önceki nesilleri kaybetmeye devam ettikçe, yaşanılan değişimin etkileri her an'ımıza dokunmaya başlıyor. 

Israrla artmaya devam vasatlık ve vasatlığı yeterli bulanlara rağmen kendinden ödün vermeyenlere takdirim ve şükran duygularım daha da çoğalıyor. 

Yaşamımızın kalitesi, kimlerle yaşamaya, en basitinden en önemlisine her alanda kimleri yaşamımıza almaya karar verdiğimiz ile siyahla beyaz kadar değişiyor.


...

Görmezden gelmek imkansız hale geliyor.

Türkiye akıllı, dürüst, iyi insanlar için cehenneme dönüşüyor.


19 Şubat 2024 Pazartesi

Ustalık

Bugün Japonya'daki bir çalışmayı seyrettim.  

Muazzam bir ön hazırlık ve çalışma sonrası elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışanları görmenin verdiği farklı bir motivasyon var. Detaylar ile ilgili öngörü, planlama, hazırlık ve icraat, inceledikçe fark edilen ve fark edilmesi aslında beklenilmeyen detaylara gösterilen özen etkiliyor. 

'Ayinesi iştir kişinin' sözüne anlam verenler var.  

Ülkemizde, günlük yaşamda, 'usta' kelimesinin 'profesör' kelimesi kadar anlamını yitirdiği bugünlerde, yaptığı işi kaçamak yapmadan, geçiştirmeye, eksiklerini fark ettirmeden tamamlamaya çalışmadan ya da yapıyor görünmeye çalışmadan hakkıyla yapan birilerini en son ne zaman gördüğümü düşünüyorum.  

Büyük kurumsal firmaların bazıları ile olan işlemlerin de bazıları dışında, oldukça nadir.  

İşini hakkıyla, sorunsuz, hakkıyla, olması gerektiği gibi yapmak ne kadar nadir bir özellik oldu.  

Ustalığı ile gurur duyabilen bir ustanın çalışmasını görmenin keyfini özlüyor insan.   

...

Bilmiyorum diyebilmenin ne kadar önemli bir bilgi işareti olduğunu zaman öğretiyor insana...

Yaşam Bazen Teşekkür Etmeyi Hatırlatır

Yaşam bazen bizi biz yapanlara teşekkür etmek gerektiğini hatırlatır.

Babam Sinan Kocasinan'da tüm teşekkürümü hakkeden özel bir insandı.  Yaşam veda edeli 20 yıl olmak üzere.

Bir Sinan Kocasinan geçtiyse hayatınızdan ezbere yaşayamazsınız. 

Ezbere cevaplar, çoğunluğun evet dediklerine öylesine katılma şansınızı yitirmişsinizdir.  

Sormak, sorgulamak, anlamak, düşünmek, üzerine daha da düşünmek, tartmak, özellikle başkalarının hakları için daha da hassas tartmak şart oluverir.  Sinan Kocasinan ile yaşadıysanız eğer, istemeden,  fark etmeden, kendiliğinden, nefes alır verir gibi parçanız olur bunlar. 

İyi olmak, dürüst olmak, adil olmak, çalışmak, hakkıyla çalışmak, hakkını vermek, nezaket, incelik, cesaret, özgüven, tevazu, insana kıymet, herkesi kendilerinin en iyi versiyonu olmak için desteklemek, karşısındakinin cevherini keşfedip onlara en kalıcı şekilde keşfettirmeyi başarmak, çıtayı hep yukarı taşımak ama sadece elinden gelenin en iyisi yapanların bilebileceği bir tevekkülle yaşamak... Liste çok uzun. 

Onun için ise sadece yaşamaktı bu. 

1 Ocak 2023 Pazar

Yeni Yıl için

 Mutlu Yıllar

🥰🥰
Yeni yılın ilk sabahında 2019 yılının sonundaki düşüncelerimi hatırlayarak hepinize yürekten sevgilerimi gönderiyorum. Sevgi, şefkat, neşe, mutluluk dolu bir yılınız olsun. Gönlünüzce sevdiğiniz ve sevildiğiniz. Yeni yılınız, iyi ki yaşıyorum, iyi ki bugünü yaşadım, dediğiniz günlerle dolu olsun.
*
31 Aralık 2019'dan...
Yeni bir yılın başlangıcına yaklaşırken ben de geriye dönüp belki sadece bitmekte olan yıla değil, yaşamımın tamamına hızla göz gezdiriyorum.
Geriye dönüp baktığımda, belki detaylı incelersem daha çok ama, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiden geçtiğim üç olay var.
Yani bugün nefes alabiliyorsam eğer, o üç günde, o üç anda birileri, bir şeyler, Yaradan, nasıl adlandırırsanız adlandırın, beni koruduğu ve belki de yaşama devam etme şansı verdiği için.
İşte o yüzden belki de, bugün ve her gün, rahmetli Louise Hay'in en sevdiğim kitaplarından "Love Your Body-Bedenini Sev”deki ilk olumlamalardan birini hep hatırlamak ve hatırlatmak isterim.
O cümleyi aklımıza geldikçe fısıldamak yıl boyunca kendimize vereceğimiz en güzel yeni yıl hediyesi olabilir.
Ne mi o cümle?
...
"Hayatta olduğum için müteşekkirim."

Mutlu Yıllar

Yapmak istediğim şeylere bu ömrümün yetmeyeceğini fark ettiğimde/hatırladığımda, gerçekten neyi yapmak istediğimin, beni gerçekten nelerin mutlu edeceğinin farkında olmanın, önemini daha da iyi anlıyorum.

Sevgiyle dolu ve bu yaşama bizim katabileceğimiz şeyleri yapmanın mümkün olacağı güzel günler, güzel yollar dileğiyle.

10 Şubat 2022 Perşembe

Keşkesiz yaşayan o zarif ve bilge ruhlara şükranla...

Bugün, yaşama cesaretle atılmayı seçebilen bir insanın, ruhumu, nasıl umutsuzlukla köşeye sıkılmış hissederken, aniden ayaklandırabildiğine şahit oldum. 

Bir insanın dünyayı değiştirebilmesinin mümkün olduğuna, korkularına rağmen kendi olmayı seçebilen bir insanın gösterdiği o samimi kırılganlıkla dolu cesaretin nasıl kalbimizin varlığını bilmediğimiz köşelerine dokunabildiğini gördüm.  

Ve cesaretin, kendi başına değil, şefkat, nezaket, iyi kalplilik ve gerçek samimiyetle birleştiğinde kırılganlığın zırhı ile donanmış şekilde, yıkılamaz olduğuna karar verdim.  Tereddüte yer kalmadan.

Saf bir sevgiyi hissettirebilenlerin yerini başkasının doldurabilmesi mümkün değil.


9 Şubat 2022 Çarşamba

...


Söyleyecek sözlerin var biliyorum,


Sakladıkça onları,

Göstermeye çekiniyorlar kendilerini

farkındayım,


Aktıkça açılan, 

Cesarete aç,

Tereddütlere güvenmeyen bir kapı o,


Öğrenmişsin bir kere 

Kulak vermeyi o çok bilenlerin sözlerine,

Kaçsan kaçılmıyor,

Öğrenmişlikleri yok etmek

kolay olmuyor,


Sislerin içindesin,


Belki karanlık değil o oda, o sokak, o sohbet,

Bakıyorsun,

Bakarken görüyorsun kendini,

Kendinden çıkamıyorsun,

Gerçeğin korkusunun ürkekliğiyle,

Aklımdakileri görmekten vazgeçemiyorsun.

25 Ocak 2022 Salı

O Bebek, Kimsin

Mutlaka umutlarla geldin bebek,

Dünyayı keşfetmek için mi,

Yoksa değiştirmek için mi burdaydın?


Şaşırdın, şaşırttın,


Oldun dediler,

İnanmadın,


Yaklaştın ama gerçekten yaklaştın,


Sonra,

Sonra,

Hikayende olamazmış gibicesine

yoldan şaştın,


Yine şaşırdın, yine şaşırdın,

Aynı hatalarda takıldın,


Daha iyisi olmazmış gibicesine

İliklerinde hissettin kimi anı,

Çok şanslıydın,


Kabuslar da gördün,

Sana ait olduklarına inanamadan,


Birbiri ardına çıktı karşına

tanımadığın kirli dünyalar,

Dokundun,

Aldandın,

Eksildin,

Temiz kaldın,


Kim koruduysa

Yıkılmadın,


Şimdi sana verilen şansların

    kimbilir kaçıncısında,

Sakin ve geleceğe inançsız,

Nefes alıp veriyorsun,


Alıp, veriyorsun,


Ait değilmişcesine,


Yine de,

Adımını, 

    bir kere, bir kere daha, ve yeniden,

    o seni de şaşırtan kuvvetle, atıyorsun,


Gelecekten çok,

Tanışman gereken

Kendine sessizce koşuyorsun.









19 Ocak 2022 Çarşamba

O Rüyalar

Uyandım,

Yine rüyalarda, dünyalarda dolandım.


Kediler vardı mesela, yumuşacık tüylü, 

beyaz, bal sarısı, sakin,

uzun tüyleri beni davet etti, 

İstesem de okşamadım.


Yolculuklar vardı,

Bildiğim yerler çıktı karşıma,

Zamanda gezintiler yaptım,

Tanıdık mekanlarda

    yeni hikayeler yazdım.


Rüya gördüğümden çok emin olduklarım gibi değildi,

Ve bu defa, 

huzurlu uyandım.


Dar yollara sapmadım,

Karanlıklarda kalmadım,

Bildiğim yerden geldi sorular,

Ya da en azından,

Her sahneyi,

    merakla seyrettim, 

    merakla yaşadım,


Öyle değil midir bazı rüyalar,

Yaşarsın 

ve seyredersin,

Bilirsin 

ve 

yine de,

yine de,

şahit olmak için o şansın 

tekrar gelmeyeceğinin heyecanı ile,

her anını

merak edersin.

2 Ocak 2022 Pazar

Ürkek Umut

Umutluyum,

Ama korkuyorum da umutlu olmaktan,


Gelecekten iyi günler beklemek değil bu,

Başarıların peşinden koşmak için gün dilemek değil,


Başarı değil arzu ettiğim, 

Başaracağımı düşündüğüm için değil,

En azından senin başarı hayallerin gibi değil,


Mesela ilk defa görebileceğim bir manzaranın

    hala beni beklediğine inanasım var tekrar,

Hissetmediğim bir duygunun 

    benimle buluşabileceğine dair bir sevinç,


Hani o Rus romanlarını ilk okuyuşumda hissettiklerim gibi

    duygulanabileceğime,

Ya da Marquez'in dünyasına dalmış bir çocuk ergen gibi,

    şaşırarak, dünyamın genişlediğine şahit olmak gibi,

        kuvvetli bir sakin coşku,


Korkuyorum umutlu olmaya,

Korkutmamaya çalışarak içimdeki o ürkek kuşu,

Görünmeden sessizce gülümsüyorum,

Bir dalgadan diğerine geçerken,

Biraz dinlensin diye.



Cesaretten Yaşama Karışan




Rollo May’in “Yaratma Cesareti”ni ilk defa üniversiteyi bitirip Amerika’dan Türkiye’ye döndüğüm kış okudum sanırım. Emin değilim.
  Sadece şunu çok net hatırlıyorum,  1993’ü 1994’e bağlayan yeni yıla yakın üç günlüğüne üniversiteden arkadaşlarım ile buluşmak için Miami’ye gitmiştim ve orada o kitabı konuştuğumuzu hatırlıyorum. Kendimizi sorguladığımız, yaşama yeni atıldığımız o yıllarda kendimize farklı bir göz ile bakmamızı sağlamıştı.

*

Türkiye’ye döneli birbuçuk yıla yakın zaman olmuştu, ve ağabeyimin mezuniyeti için yine Amerika’ya kısa süreli gittiğim 1993 yılının Mayıs ayından sonra, neredeyse haftasonları dahil tatil yapmadan geçen bir zamandan sonra Amerika’da arkadaşlarımı görme ihtiyacım baskın gelmişti.  


Geriye dönüş bakınca bir yılda iki defa Amerika’ya gitmek, gidebilmek o günlerde ve o yaşlarda ne büyük lüksmüş ama ruhum o günlerde dört yılı aşkın süre kaldığım Amerika’dan henüz tam kopabilmiş değildi..  Tabii bu yolculukların sürelerinin, uzun yolla büyük uyumsuzlukla, birkaç günle sayılı olduğunu hatırlatmam gerek.


Yaşamın ilerleyen yıllarında Dünya’nın Türkiye’ye göre Batı’sından çok Doğu’sunun beni çekeceğini ve o üç, dört günlük uzun yolculukları bu defa Japonya’ya gitmek için muhtelif defalar yapacağımı ise hiç tahmin etmiyordum.  


O günlerde Japonya ile bağım Rahmetli Teyzem Dr. Sevinç Aydın’ın Eniştem Dr. Fahri Aydın'la Japonya’ya yaptıkları gezinin anıları ve bana oradan getirdikleri hediyelerin beni yıllarca mutlu edişiyle sınırlıydı. Bir de üniversitede Türk kökenli Amerikalı bir arkadaşım, Türkçe ve Japonca’yı aynı zamanda ders alarak öğreniyordu ve iki dili de aynı zamanda öğrenmeye başladığı için bazen Türkçe konuşayım derken, konuşmalarımızda o zamanlarda anlamadığım Japonca kelimeleri araya karıştırıveriyordu.  Türkçe ile Japonca’nın cümle yapılarının benzediğini ilk defa o zaman öğrenmiştim.


Şimdiki aklım olsaydı, mühendislik okuduğum o yıllarda, ikinci yabancı dilim olan Almanca’mı unutmamak ve geliştirmek için aldığım Almanca edebiyatı seçmeli dersleri yerine, yeni bir dil öğrenirdim.  Almancamı, İsviçre, Almanya ve Avusturya’ya yaptığım seyahatler dışında neredeyse hiç ama hiç kullanmadığım düşünülürse, ortaokul, lise ve üniversite yıllarında o dile harcadığım zamana biraz yanıyorum.  Yabancı diller belirli bir seviyeye gelip o seviyede dil artık tamamen parçanız olacak kadar kullanılmadıkça, yedi sekiz yıl yoğun emek  vermiş olsanız bile, unutulabiliyor. 


Üsküdar Amerikan Lisesi’nde benim okuduğum 1981-1988 yıllarında, Almanca ikinci dil için tek seçeneğimizdi.  Öğrenmeye seçerek başlamadım, ve nedenini anlamasam da İngilizce’yi çok sevmeme rağmen Almanca’yı hiç sevemedim.  Hayatımda belki boşa harcadığımı düşündüğüm tek zaman Almanca öğrenmeye harcadığım zamandır.  Ortaokul ve lise yıllarında Almanca’ya ayırdığım zaman boşa gitmesin diye üniversitede o dile ayırdığım zaman aslında asıl kayıp oldu.


Sonrasında İspanyolca, Fransızca ve Japonca öğrenmeye başladım. Bu üç dilde de henüz arzu ettiğim seviyeye gelmeye oldukça uzun bir yolum var ve ömrüm de yetmeyebilir; ama onları öğrenmeye çalışmak, mesela Japonca kanjileri, o yüzlerce karışık yazı karakterini öğrenmek ve hatırlamak için mücadele vermek hoşuma gidiyor. 


Öğrenme hızımın yavaşladığını ve hatırlamanın zorlaştığını fark ediyorum.  Kimilerine göre daha çocuk, kimilerine göre elli yaşını aşmış bir ‘teyze’ hatta ‘anne’ olarak, kapasitelerimin değişimine de şahit oluyorum.  Yine de, mesela Twitter’da, Japon Paten Federasyonunun bir tweetini kısmen de anladığım da, bir Japon dizisinde kimi konuşmaları alt yazı ile kontrol etmeden çözebildiğimde, bu dili öğrenmek için en azından on yılı aşkın süredir verdiğim başarısız denilebilecek mücadeleye rağmen, sınavda en yüksek notu almış öğrenci gibi mutlu oluyorum.  Sanırım bu hissin çoğalması için her gün ders çalışmaya devam ediyorum. Bir de dil öğrenmek, kelimeleri anlamaktan ötesini getiriyor.  O dille birlikte daha önce bilmediğimiz hissedişleri, düşünüşleri umulmadık şekilde keşfediyoruz.  Her yeni dil ile birlikte sanki yaşama katmanlara ekleniyor ve yaşam genişliyor.  Kendi sınırlı dil öğrenme deneyimlerim, başarılı çevirmenlere saygımı daha da arttırıyor.


*

Rollo May, diyorduk.  “Yaratma Cesareti”.   Kimileri için yaşamak demek, yaşamda özgün bir iz bırakmak demek.  Samimi şekilde özgün ve başka bir ihtimal mümkün değilmişcesine.  


Kendimiz olma cesaretini gösterebilmek, özgünlüğümüzle yaşayabilmek ve içimizden doğan o bize ait olanla yaşamak ve yaratmak.  Farklı olmayı kabul edebilmek.  Kabul edilmemeyi kabul edebilmek.  Başka türlü olmanın mümkün olamaması.


Yaratıcılık ve cesaret yanyana geldiğinde, bu iki kelime yanyana akan iki yolu davet ediyor, birleşmeden bir bütün olan bir yol. May’in de dediği gibi, kendimizi inançla ve güvenle içimizden kuvvetle doğan duygu ve düşüncelere adamak ve aynı zamanda, ve aynı kuvvetle, yanılıyor olabileceğimize dair şüpheyi de taze tutmak.  Bu içten gelen tutulması zor inançla yürümeye devam ederken, her adımı sorgulayan biz olmak.


Yaratıcılık bir yandan da yaşamın kalbimize, ruhumuza dokunmasına izin verme cesaretinden de doğuyor.  Cesaret, yaratıcılık açısından da baktığımızda, korkunun yokluğundan çok, bizi dönüştürebilecek karşılaşmalara kendimizi açmaya olan ihtiyacımızı fark etmemizden doğuyor.  Zaten korkunun yokluğunda cesaretten ve bizi dönüştüren dokunuşlardan bahsetmek de mümkün değil. Gölün üzerindeki buzdaki çatlaklar üzerinde adımlarımızı atarken, karşıya güvenle geçmekten öte, buzun altında bekleyen ıslak dünya ile buluşmayı hedeflemek gibi, ya da o dünyayı yakından hissetmek. Biraz temkinli, biraz düşmeye hazırlıklı, biraz meraklı, biraz endişeli, biraz karşı yakaya daha önce ulaşmış olabileceklerin izlerini sorgulayan, biraz her adımda geri dönme ihtimaline açık.


Yaratıcılığın cesareti çok katlı, çok katmanlı.  Bu cesaretlerden biri de, isteyerek, düşünerek, çabalayarak ortaya çıkarmaktan öte, hepimiz yaşamda beklenmedik anlarda karşılaştığı gibi, özgün olanın, daha önce bilinmemiş olanın ya da daha önce aramamıza rağmen bulamamış olduğumuzun, adeta başka bir boyuttan karşımıza tüm gerçekliği ve bu gerçeklikten gelen kuvvet ile çıkabilmesi.  Bilinçaltımızın gücüne saygı duymayı ve daha önce bahsettiğimiz şüpheden yoksun olmasa da, güvenebilmeyi öğrenmek.  Bilinçaltımızın sesinin duyulabileceği anlara izin verebilmek.


*

Bir kelime, bir insan, bir gündoğumu, bir dalga, bir korku, bir yemeğin tadı, bir sarhoşluk, bir kucaklaşma, bir sıcaklık, bir sıradanlık, bir gülümseme, bir soru, şefkat ya da nefret, bir pişmanlık, bir özlenen, bir umut edilen, hepsi bizim izin verdiğimiz kadar dokunuyor varlığımıza.  Ve o varlıktan, yine biz seçtiğimiz ve izin verdiğimiz kadar, sadece bizden doğabilecek olan, akıyor sonsuzluğa.

25 Aralık 2021 Cumartesi

Teşekkürler

 

Ortaokul yıllarından beri, yazı yazma isteği beni hep defterlere götürdü.

Belki çoğumuz gibi öncelikle kendim için yazdım. 

Yüzlerce defter oldu ve biten ne çok kalem.

Yanımda defter ve kalem oldukça kendimi daha iyi nefes alabiliyor saydım.

Bazen yazdıklarımı paylaştım. Eskiden daha az, son onbeş yılda daha çok.

Bazen okuyanlardan, yazdıklarımın onlar için değerli olduğunu duydum, aralarında saygı duyduğum yazarlar da vardı, heyecanlandım.

Bazen de pişman oldum.  Hem yazdığıma, hem yazmadığıma.

2007 yılından beri yazılarımın bazılarını blogspot'ta, wordpress'de ve Milliyet blog'da paylaşıyorum.  Yazdıklarımın bazılarını ikisi İngilizce sekiz kitapta paylaştım.  Geri dönüp okudukça hala ilk günkü gibi beğendiklerim var. Kimileri ise o zaman yapabildiğim kadar iyi ya da kötüler.  Sadece hepsi bana ait ve ben.  Ve sanırım kimi zaman eksikleri ile, kimi zaman söylemeye başarmış hissettirmeleri ile yazdıklarımı oldukları gibi kabul etmeyi öğreniyorum.  En ağır eleştirmen galiba çoğunlukla kendimiz oluyoruz.  Ve belki de böyle olmalı.

Bu yaşamda yaptıklarım arasında benim için en değerli şey sanırım yazı yazmak. Adını koyamadığım bir istek.  Hakkını vermediğimi düşündüğüm bir istek. Keşfetmeye çalıştığım bir yol.  Bu yaşamda ne kadar keşfedebileceğimi ve ne kadar yol alabileceğimi bilmiyorum. Deniyorum.

Bu yolda, yazdıklarımı okumaya zaman ayırarak yaşamlarınızda bana yer verdiğiniz için çok teşekkürler. 

Adlarını bildiğim ve bilmediğim sizler, zaman zaman inancımı yitirsem de, yüreğimdekileri söylemeye çalışmanın anlamı olduğuna güvenmemi sağlıyorsunuz.  Bana ulaşan enerjiniz ile yaşamıma can ve anlam katıyorsunuz.

Gerçekten kalpten teşekkürler.

Düşüncelerimiz ve duygularımız satırlarda birleşsin ve yaşama biraz daha şefkat, biraz daha umut, biraz daha özgürlük getirsin. Kendimizi ve yaşamı, birlikte daha iyi anlamamızı sağlasın; yaşamı bizler için daha yaşanılır kılsın.

Sevgiyle.

*

Bloglar:

zeynepkocasinan.blogspot.com

zeynepkocasinanenglish.blogspot.com

yoluyurumek.blogspot.com

zeynepkocasinan.wordpress.com

http://blog.milliyet.com.tr/zeynepkocasinan



Yön




Gözlüyorsan beni yükseklerden bir yerden,
İyi değilim;

Artık hazırlıklıyım derken,
Baktım ki oyunun kurallarını değiştirdin;

Duyamıyorum sesini,
Kendi sesim uzaklaşıp duruyor;

Yönlerini yitirmiş karıncalar,
Pusulanın iğneleri anlamsızca dönüyor,

Parmağıma batmış kaktüs dikenleri,

Mısır incirlerine,
tenimi şimdiden yakan 
sabah güneşi vuruyor,

Canım yanıyor,

İstemeli mi, 
Ürkekçe de olsa,
Gelecek olan günleri,

Yoksa, 
Tanrı da,
Ona bu kadar şans 
yeter, mi dedi.

23 Aralık 2021 Perşembe

Yıkılıp Yapılan


Kaybettin, kabul et,

Canın yanıyorsa, bırak yansın,


Nefes alıp verdiğin sürece, 

Son olmayacak bu yangın;


Defalarca uyandık karanlıklara,

Defalarca pansuman yaptık yaralarımıza;


Öldürmeyen güçlendirir demeyeceğim sana

Ama bugün dünden daha güçlüsün;


Bir kere daha ruhundaki cevheri keşfetmek için,

Çıkıyorsun bir yolculuğa,


Pişmanlıkları, keşkeleri koyup bir yana,

Başlıyorsun hikayeyi yeniden yazmaya;


Kazanırken yürümek kolaydır

ve kazanarak büyümek,

Düşüp de kalkabiliyor musun,

Hediye orada;


Sislerin ortasında kaldığında,

Kapatıp gözlerini, kalbinin sesiyle

Yeni yolunu keşfedebiliyor musun?


Kolay yanıtları herkes bulur,

Sen unutup eski seni, 

Yeniden bir sen olabilmekten haber ver…

İz


Son nefesinmiş gibi,

Ya da tükenecekmiş gibi saatler,

Bir telaş var üstünde;


Duymayacaklar,

Ve belki bilmeyecekler,

Umurunda olanların belki sen farkında olmayacaksın;


Üzüntün alkışlanmıyorsun diye mi,

Sen de mi kendin için yaşamayı bıraktın;


Geriye kalacak olanı,

Bildiklerinle hesaplayamazsın.


Zoru Seven

Seviyorsun canını acıtmayı

Faydası yok bile bile,


Bilmez misin,

Herşey kolay olsa,

Canın sıkılırdı.

İsterim

Ben de isterim

Kalbimi pamuklara sarsınlar,

Dikenli dillere 

benden başka dur diyen olsun,


İsterim ben de,

Yeniden doğmayı,

Ya da yeniden doğmuşçasına

Başlamayı yeniden,


İsterim

Bir Zen bahçesinde çakıl taşlarına kapılayım,

Gelgitli sahillerde

Yok olacağını bile bile

Islak kumlarda izimi bırakayım.

Arayış

Yeter

Bu kalp acısı

Bu hayal kırıklığı

Bu üzüntü,

Yeter

Bu uzaklardan özleyiş,

Yeter

Bu umudun sonuna geliş,


Koştuğun köşelerden

Yol çıkmıyor aydınlığa,

Sihirli değneklere inanmayı ise

Çoktan bıraktın,


Hayal dünyasında kaybolmak için

Kaçıp duruyorsun

İçeri daha da içeri,


Sonsuz gibi görünsede

Atladığın kuyular,

Ayağın yere bastığında,

O zaman ne yapacaksın?

Kabahatli

Kabahatli ararım,

Atmalı sorumlulukları tek tek üzerimizden,

Kuşun tüyü fazla gelir,

Fazla gelir toz zerresi,


Zamanında taşımışsın dağları,

Kimin umurunda.

22 Aralık 2021 Çarşamba

O Canlar

Bir yerlerde,

Kimi canlar,

Düşseler de, düşürülseler de,

Başkacası mümkün değilmiş gibi,

Yine ve yeniden kalkıyorlar ayağa,


Gözün gördüğünün aksine,

Onlar,

Yaşadıklarını yaşamak için doğduklarına 

güveniyorlar,


Güvenip ruhlarına yolu fısıldayan sese,

Yaraya yara demeden,

Sabrı nimet bilip,

Kaynağı belli olmayan 

bir umut ışığını taşıyorlar,


Turuncu gündoğumları

   ve kızıl günbatımları gibi

Bazen içimizi ürperten bir kırılganlıkla,

Meydan okuyorlar 

Bir nefeslik dayanılmaz dediğimiz 

bilenmiş kılıçlara 

ve durmak bilmez görünen yangına,


Korunaksızlığın kalkanı ile donanmış,

Kafa tutuyorlar,

Kendini haklı sanan 

ateşe, kasırgaya, ve ne varsa.

Maskenin Ardı

Kafan bulanık.


Dönmek istesen de düne,

Çıktı ok yaydan bir kere,


Bulabilmek için bir umut,

Tarıyorsun zihninin kütüphanelerini,


Oysa,

Bildiklerinden farklı bu hamle,


Karanlık, sokağın griliğinden değil,

Bulutlar değil ışığını kapatan,


Ruhuna geçirilmiş tırnaklar

Bildik düşmanlarından değil,


Maskeler düşerken

Görünen yüzler,

İnsana benzeyen neleri gizler…

21 Aralık 2021 Salı

Sen

Seni sen yapanların bir araya gelişi


İlahi bir hediyeydi belki,


Kimbilir kaç yaşamdır bedelini ödüyor olabilirsin


Bu beklenmedik tesadüflerin, 


Kıskanmıyorum diyemem,

Ama daha çok anlamak istiyorum seni,

Anlamak istiyorum,

Senin hikayen için nasıl dizilmiş yıldızlar?


Sana mı verdiler seçme hakkını,

Yoksa tek tek mi yazdılar her karşılaşmayı,


Sana mı ait ilhamlar,

Yoksa sadece onların sözleri için seçilmiş 

bir kalem misin sen?


Kelimelerin üzerinde akan mürekkebin rengi 

sanki bir kaleydoskop gibi büyülüyor rast gelenleri,


Ne çok isterdim

Yarattığın dünyaların özenle seçilmiş sahte parıltılar olmalarını,


Ama sen,


Baktığın gözlerdeki dünyaların derinliklerinde gezerken,


Midye kabuklarını açar gibi kırsan da savunmalarını,


Ürkmeden teslim oluyorlar keşiflerine,


Senin tarafından keşfedilmenin,

Savunmasız bırakılmanın en güvenli hali olmasının şaşkınlığı ile

Yaşamının zincirine bağlanıp,


Seninle ölümlü ama

Hayatın hücrelerinde adeta hep yaşayacak olmanın dingin ve kıpırtılı heyecanı ile…

Özür diler misin?

Sen başka ölçersin,
Ben başka,

Sevgi var ama,
Acımazsız da bu dünya,

Kimi sorular daha önemli bana,

Doğru mu dersin bilmem ama
Yine de söyle bana,

Özür diler misin?


Görülemeyen




Söyleyecek sözlerim var biliyorum,

Sakladıkça onları,

Göstermeye çekiniyorlar kendilerini

farkındayım,

Saklanmayı maharet saymayı

öğreniyorlar,


Aktıkça açılan, 

Cesarete aç,

tereddütlere güvenmeyen bir kapı o,


Öğrenmişim bir kere 

kulak vermeyi o çok bilen sandıklarımızın sözlerine,

Kaçsan kaçılmıyor,

Öğrenmişlikleri yok etmek

kolay olmuyor,


Onlar konuşmasa,

aklımın arşivinin sözleri

onları aşıyor,


Sislerin içindeyim,


Belki karanlık değil o oda, o sokak, o sohbet,

Bakıyorum,

Bakarken görüyorum kendimi,

Gözkapağımın ötesine geçemiyorum,


Görmemek için ne savaşlar veriyorum,


Gerçeğin korkusunun ürkekliğiyle,

Hayalimin manzaralarını görmekten 

vazgeçemiyorum.

13 Eylül 2021 Pazartesi

...


Helal edin, dedi usta,

bir eli uzanmış Rodos incirinin dalına,



Bana değil belki esas


etmeli teşekkür, güneşe, dala, toprağa…

23 Ağustos 2021 Pazartesi

Onlara...


Bu yaşamda yaş almak bir şans.

Bununla birlikte, yıllar geçtikçe sevdiklerimizi, değer verdiklerimizi yolcu etmeye şahit olmak gerekiyor.

Varsa güzellikleri ya da zorlukları, onlarsız yaşayacağımızı kabul etmek. Onlar sanki aramızda dolaşmaya devam ederken.

Özlemin farklı tatları, farklı zorlukları var.  Mesela seslenememek.  Söyleyemediğimiz adlar birikiyor mesela.  Boş bir sahilde, ve kolay değil o sahilleri bulmak, hani bağırarak o isme seslenebilmek istiyor insan.  Uzaklarda görüp, buradayım ben haydi gel, diye seslenebilmek.

Geçen yıllar sevdiklerimizle, değer verdiklerimizle vedalaşmayı gerektiriyor. Fark ediyorum ki her geçen yıl daha çok.

Bir yandan da özlemek, özleyebilmek sevmiş olmanın, sevebilmiş olmanın hediyesi değil mi? Ama yine bir yandan, yitirmenin verdiği ardı ardına gelen üzüntüler sevmekten korkutmuyor mu biraz?  

Tabii bazen değer verdiklerimizin o değere layık olmadıklarını keşfetmek de var bu hayatta. Hayal kırıklıkları belki özlemlerden daha çok.  Yüreğimizdeki kesikler çoğalıyorken diğer yandan kalbimizi, bizi şefkatle kucaklayanlar, kimi sihirli anlarda, iyi ki yaşıyorum, dedirtiyor.  Dünyanın renklerini berraklaştıran, belirginleştiren bir umut yayılıyor güne ya da geceye.

Yokluğuna üzülebildiklerimiz, bir yandan varlıkları ile, tanışıklıklarımız ne kadar uzun ya da kısa olsun, bizi, belki de biz fark etmeden, değiştirebilenler, büyütenler.  

İz bırakanlar çoğunlukla hissettirdikleri sevgi ile kalbimizde ölümsüzleşiyorlar. 

...

Kelimeleri seviyorum. Hep sevdim.  Söyleyebilmek, daha doğrusu yazabilmek, ruhumu özgürleştiriyor.  Bunu yapacak gücü ve daha çok yapabilecek gücü istiyorum.

Yine de, bazen kelimeler yetmiyor.  Ya da kelimelere güç yetmiyor.  Bazı anlarda.  Bazen bir fotoğraf söylemek istediklerimizi farklı bir dilde anlatıyor.  Bir kareye bir ömür sığıyor.  Bazen de adını bulamadığımız o duygular için renkler gerekiyor.  

Resimle yirmi küsur yıldır devam eden maceramda resmin ruhumuzun için ne anlama gelebildiğini bir yandan da yeniden keşfediyorum galiba.

...

Sadece renklerin dilinde söyleyebildiklerimiz ile, bu günlerde yolcu ettiğimiz iz bırakanlara özlem ve sevgiyle...