İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

30 Haziran 2020 Salı

Lions Türkiye New Voices Koordinatörler Takımımıza Teşekkür Mesajı

TEŞEKKÜR MESAJI-NEW VOICES
Değerli Lions Ailem,
Türkiye Lions MD118 Çoğul Yönetim Çevremizin 2019-2020 Hizmet Döneminde, Değerli Konsey Başkanımızın ve Değerli Genel Yönetmenlerimizin görevlendirmeleri ile New Voices (Yeni Sesler) MD Koordinatörü olarak görev yapma şansına kavuştum.
Değerli Konsey Başkanımız Sayın DrAhmet Öztürk'e ve Sayın Orhan Turay Karacay Genel Yönetmenimize, Sayın Ilknur Turkkaan Genel Yönetmenimize, Sayın Kemal Cenberci Genel Yönetmenimize, Sayın Nükhet Buzcular Tuzlacıoğlu Genel Yönetmenimize, Sayın Prof. Dr. Şevki Sözen Genel Yönetmenimize ve Sayın Ruhi Gönüllü Genel Yönetmenimize yürekten teşekkür ediyoruz. New Voices çalışmaları ile kadınların, gençlerin, ve seslerini az duyurabilenlerin, Lionların ve Leoların seslerinin etkin olarak duyulması için alan yarattılar, Kulüplerini ve New Voices Ekiplerimizi hep desteklediler, hep kuvvet verdiler.

Bu çalışma sürecinde benim belki de en büyük şansım, Değerli Genel Yönetmenlerimizin bu yıl New Voices Koordinatörü olarak görevlendirdiği Çok Değerli Lionlar ile tanışmak ve çalışmak oldu. 
Sayın Lion Sema Yazgan, 118-T Y.Ç. New Voices Koordinatörü,
Sayın Lion Türesin Adalıer, 118-U Y.Ç. New Voices Koordinatörü,
Sayın Lion Olcay Öztaş, 118-R Y.Ç. New Voices Koordinatörü,
Sayın Lion Öznur Benderlioğlu Doğangün, 118-K Y.Ç. New Voices Koordinatörü,
Sayın Lion Emel Çekim, 118-E Y.Ç. New Voices Koordinatörü,
Sayın Lion Gülsüm Gür, 118-Y Y.Ç. New Voices Koordinatörü ile birlikte görev yapmak gerçekten çok özel bir deneyimdi.

Bu Değerli Lionlar, Ülkemize, Sivil Toplum Gönüllüsü olmaya, Lions’a verdikleri önem ve değer ile, tecrübeleri, çalışkanlıkları, yaratıcılıkları, birleştirici yaklaşımları, hoşgörüleri, öğrenmeye ve yaşama katkı koymak adına paylaşamaya verdikleri önem ve takım çalışmasına gösterdikleri özen ile bizlere örnek oldular, ilham ve kuvvet verdiler. Onları tandığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. 
Değerli Yönetim Çevresi New Voices Koordinatörlerimiz, Kulüplerine, hizmet ve tanıtım çalışmalarına destek verirken, sadece kendi Yönetim Çevrelerinin değil diğer Yönetim Çevrelerimizin Yeni Seslerine de destek verdiler. Türkiye adına çalıştılar. Türkiye adına kuvvetli bir birlik duruşu sergilememizi sağladılar. Dönem boyunca Değerli Genel Yönetmenlerimizin hedefleri doğrultusunda çalışmak için kalpten gayret gösterdiler. 
Yönetim Çevrelerimizin 2019-2020 Dönemi için belirledikleri New Voice'larımızı ve akabinde bu Değerli Lionlar içinden Türkiye'yi temsil etmek adına belirlenen MD New Voice'larımızı da yürekten kutluyorum. Kendilerine dönem sonu teşekkür ve tebriklerimi ikinci bir mesaj ile paylaşacağım.
Ve tabii ki, çok önemli bir teşekkürümüz de Lions ve Leo Kulüplerimize, ve onların Değerli Kulüp Başkanlarına, Yönetim Kurullarına ve Üyelerine. Özellikle Türkiye'nin yurtdışında doğru tanıtımı adına önem verdiğimiz bu programa desteklerini hiç eksik etmediler. Kutluyor ve teşekkür ediyoruz.
Bu ekibimize teknik destek veren, 118K Yönetim Çevresi Çanakkale Lions Kulübü Üyesi Sayın Lion Meserret Tansuger Muhtaroglu ve Değerli Konsey Görevlimiz Sayın Aslıhan Yazan Ilgar'a da Türkiye New Voices Ekibi olarak çok teşekkür ediyoruz.
Değerli New Voices Koordinatörlerimizi ve Türkiye New Voices çalışmalarına tüm emek verenleri kutluyor ve yürekten teşekkür ediyorum.
Yolları hep güzelliklerle açık, kuvvetleri hep bol olsun.
Yürekten Lions sevgi ve saygılarımla.
IPDG Zeynep Kocasinan

29 Haziran 2020 Pazartesi

Lions New Voices 2019-2020 Dönemi Yeni Seslerimize Teşekkürler.




2019-2020 DÖNEMİ LİONS YENİ SESLERİMİZ
Değerli Lions Ailemiz,
Lions 2019-2020 Hizmet Dönemimizde, beş Yönetim Çevremiz, Uluslararası Lions Kulüpleri Birliği’mizin Uluslararası New Voices Programı çerçevesinde dört alanda - Hizmet, Üyelik, Liderlik ve Tanıtım Halkla İlişkiler alanlarında - çok değerli Lion ve Leoları Yeni Sesleri/New Voices olarak belirlemişlerdir. 
Yaptıkları hizmetler ve ilgili alanlardaki çalışmları ile örnek birer olan Lion olan bu değerli dostlarımızı yürekten kutluyoruz. Bundan sonraki Lionistik çalışmlarında da başarılar diliyoruz.
Dönemimizi tamamlamakta olduğumuz bugünde ,Yönetim Çevrelerimizin 2019-2020 Dönemi Yeni Seslerine, New Voice’larına yürekten teşekkür ederken kendilerini sizlere bir kere daha hatırlatmak isteriz:
118-T
Hizmet: Ln. Birgül Somel, İstanbul Samanyolu Lions
Üyelik : Ln. Mihri Önem, İstanbul Kültür Lions
Liderlik : Ln. Ayhan Yavuz, İstanbul Akatlar Lions
Tanıtım Halkla İlişkiler: Ln. Aslı Yantra, İstanbul Sarıyer Leo
118-U
Hizmet, Üyelik, Liderlik, Tanıtım Halkla İlişkiler: Ln. Türesin Adalıer, Ankara Akyurt Lions
118-K
Hizmet : Ln. Oral Özeken, Bursa Balat Lions
Üyelik : Ln. Güzin Yazıcıoğlu, Bursa Nilüfer Lions
Liderlik : Ln. Ufuk Turba, Çanakkale Lions
Tanıtım Halkla İlişkiler: Ln. Şeyda Şençayır, Bursa Karagöz Lions
118-E
Hizmet : Ln. Şebnem Ünlü, İstanbul Bosfor Lions
Üyelik : Ln. Belgin Uzlu, İstanbul Yedikule Lions
Liderlik : Ln. Buket Aksu, İstanbul Gülhane Lions
Tanıtım Halkla İlişkiler: Ln. Figen Erdikler, İstanbul Ataköy Lions
118-Y
Hizmet : Ln. Nurçin Kavala, İstanbul Çınardibi Lions
Üyelik : Ln. Yaşar Dilmen, İstanbul Yeşil Bahar Lions
Liderlik : Ln. Sermin Gözüm, İstanbul Çamlık Sahil Lions
Tanıtım Halkla İlişkiler: Ln. Nalan Kızılırmak, İstanbul Çiftehavuzlar Lions
2019-2020 Hizmet Döneminde aynı zamanda Çoğul Yönetim Çevresi Yeni Seslerinin belirlenmesi ve Dünya Yarışmasına aday olarak iletilmeleri istenmiştir. 
Bu yarışmanın aslında temel hedeflerinden biri, fark yaratan Lion ve Leoların kendi Yönetim Çevrelerinden, kendi Ülkelerinden daha geniş alanlarda daha iyi tanınmalarını sağlamak ve onların başarı hikayelerinin duyulması için fırsatlar yaratmaktır.



Ülkemizde, yukarıda isimlerini paylaştığımız herbiri birinden değerli Yönetim Çevresi Yeni Seslerimizin arasından Türkiye’nin dört alandaki Yeni Seslerini belirlemek bildiğiniz gibi hiç kolay olmadı.
Sadece dört ismin iletilmesi mümkün olduğu için,
Çoğul Yönetim Çevremizin Yeni Sesleri olarak:
Hizmet'te Sn. Ln. Şebnem Ünlü, İstanbul Bosfor Lions Kulübü, 118-E
Üyelik'te Sn. Ln. Türesin Adalıer, Ankara Akyurt Lions Kulübü, 118-U
Liderlik'te Sn. Ln. Ufuk Turba, Çanakkale Lions Kulübü, 118-K
Tanıtım Halkla İlişkiler'de Sn. Ln. Nalan Kızılırmak, İstanbul Çiftehavuzlar Lions Kulübü, 118-Y, 
Türkiye'yi temsil edecek adaylarımız olarak belirlenmişlerdir. Kendilerini bu vesile ile tekrar kutluyor ve çalışmaları için teşekkür ediyoruz.
Dünyada özellikle Ocak ayından itibaren yaşanmakta olan Pandemi nedeni ile Uluslararası New Voices Programının yarışma bölümü dönem içinde tamamlanamamış olup 2019-2020 Dönemine ait belirlemelerin 2020-2021 Dönemi içinde yapılacağı bilgisi iletilmiştir.
Uluslararası New Voices Programına büyük destek veren Değerli Konsey Başkanımıza, Değerli Genel Yönetmenlerimize ve Değerli Lions ve Leo Kulüplerimize teşekkürlerimizle, Tüm Yeni Seslerimizi/New Voice'larımızı tekrar yürekten kutluyor, topluma ve Ülkemizin tanıtımına çok değerli katkıları için teşekkürlerimizle başarılarının devamını diliyoruz.

26 Haziran 2020 Cuma

Ruhunun Ruhumda Bıraktığı İzler




İncitmemişlerden olmak isterdim.

Belki büyürken hala o özelliği yitirmeden önceki çocukluk ya da genç kızlık yıllarımı hatırlayabiliyorum ama, bugün de, hiç incitmemiş olmak isterdim. Hiç kalp kırmamış olmak.

Bunu başarabilen arkadaşlarımın olduğunu bilmek yaşama ve insana olan inancımı kuvvetlendiren şeylerden biri. Ve onlar bunun ne kadar zor olduğunu anlamamı da sağlıyorlar.

Elli yaşımı tamamladığım bugünlerde bunun ne kadar farklı bir olgunluk gerektirdiğini biliyorum.   Ya da daha iyi anlıyorum.

Düşününce bir tabir geçiyor aklımdan. Bunu yapmak, böyle olabilmek, evet, her baba yiğidin harcı değil.

Bilerek kalp kırmamaya hep özen gösterdim, dikkat etmeye çalıştım hep ama işte dikkat ediyorsam eğer, doğamda kırabilecek o sertlik hala vardır demek ki. 

İçimden yükselen kızgınlıklara, kırgınlıklara teslim olmadım çoğu zaman. Bir şekilde bastırdım, susturdum, attım ya da daha az zaman da olsa daha yapıcı bir şeylere dönüştürmeyi başardım. O hislerin kimi zaman alev alev yükselebildiğini fark ederek. 

Ama, o duyguların uyanmasına dahi izin vermemek, her zaman hoşgörüde kalabilmek, hoşgörülü davranmaktan öte her zaman hoşgörü duygusu ile yaşayabilmenin nasıl bir şey olduğunu henüz tam bilmiyorum.

Başarabilenlerden anlamaya çalışıyorum.  Sevgide ve hoşgörüde kalabilmek için ne yapmak gerekiyor?

Yaptıklarından görebildiğim bir kaç şey var.

Öncelikle, insanları oldukları gibi kabul etmek.

Bu en zorlarından biri belki de.  Değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmek.  İstediklerimizi kabul ettirmekten vazgeçmek. İstediklerimizi yapmalarını istemekten ve beklemekten vazgeçmek.

Sonra, şefkatli kalmak.

Canımızı acıtmış olsalar bile, bunu yaşamın doğal bir parçası olarak kabul ederek o acı ile hareket etmemek.  Acıyı iyi ya da kötü olarak etiketlemeden, yaşamın bir tadı olarak kabul etmek.  

Şefkat duygusunun tadını hepimiz biliyoruz. Şefkatle yaklaşmanın ve şefkat görmenin verdiği o sıcacık hissin bize hayat veren, yaşamı güvenli hissettiren, yaşama isteğimizi kuvvetlendiren, sihirli bir şifa gücü var.  Bu gücü hayata geçirebilen, her zaman şefkatli olan, her zaman şefkatli olabilmeyi seçen insanların, sanki diğerlerini özleri için sevmek gibi bir özellikleri var. İnsanları, davranışlarından bağımsız olarak ya da ötesinde, değerli bulabilme becerileri.

Başka ne özellikleri var bu hoşgörülü insanların?

Benim fark edebildiklerimden biri de kendileri ile barışık olmaları.

Kendilerini sevmek ve beğenmek fark edebildiğim kadarı ile bunun zorunlu bir parçası değil. Daha çok kendini günah ve sevapları ile kabul edebilmekten gelen bir özsevgi ve daha iyiyi bulmak için huzurlu ama istekli bir arayışta olma hali yaşadıkları.

Gözümün önünde canlanan kişilerin bu listeye eklenebilecek başka birçok ortak özelliği var.

İnsan kadar canlılara ve hatta cansız diyebileceğimiz şeylere saygılı ve nazik olmak, güleryüzlü olmak, kadın erkek fark etmez naif, zarif ve ince düşünceli olmak, başkalarının duygularına hassas olmak. Ve her zaman, ne olursa olsun, sevmeyi seçiyor olmak.

Hayatımızda olduklarında nasıl hissettiğimiz de, güneşli ve hafif esintili sıcak bir Haziran akşamüstüsünde, mutlulukla gözlerimiz kapalı, çimlere uzanmış olmak gibi bir şey. Hem sıcacık, hem ferahlatıcı, hem huzurlu, hem de hayallere açık olmamıza izin veren, umutlu ve onlarla birlikte bütün hissedebildiğimiz bir var olma hali.

*

Beni tanıyanlar bir yandan soruyorlar nereden geldi şimdi bu Zeynep diye, bir yandan da muhtemelen tahmin ediyorlar.

Doğru, her yazının bir kaynağı var.  O duyguları ve düşünceleri tetikleyen bir an, bir olay, bir insan, bir şey var.

Birkaç gün önce hep daha yaşanacak çok zaman olduğunu düşündüğümü fark ettiren bir haber aldım.   Bir kayıp haberi.  

Belki her kayıp haberi bu Dünya’daki yaşamımızı ve zamanımızı biraz sorgulatır ama belki ilk defa okul arkadaşım dediğim bir insanı kaybetmek bunu daha farklı bir şekilde düşünmeme neden oldu.  

Onunla daha çok zaman geçirmediğim için duyduğum pişmanlıkla birlikte, hem geçmişe, hem de belirsiz olan geleceğe biraz daha derince baktırdı beni.  

Hiç kimseyi incitmeden bu dünyadan geçtiğini düşündüğüm bu insanın yaşamındaki insanlara hissettirdiği sevginin,  insanın ruhuna sevgi dolu bir huzur yayan kendi ruhunun yansıması o sıcak güzel gülümsemesinin verdiği his göğsümde ve görüntüsü zihnimde hep benimle yaşayacak sanırım.  

Şu dört, beş gündür hissettirdikleri ve fark ettirdikleri ile yaşam benim için aynı olamayacak.

Sevgili Tuğba, Tuğba Sucuka Çayırlı, ülkesinin toprağı ile buluşmak için bugün uzaklardan bir uçağa biniyor olacak.  Ruhların evi neresi tam bilinmez ama varoluşuyla temsil ettikleri ile bu güzel can, sonsuz yolculukta rehberliğiyle İstanbul'da sanki bize biraz daha yakın olacak.


20 Haziran 2020 Cumartesi

...




Sessizliğe ihtiyacımız var.

Bağırırken duyamazsın beni,
Duyamam o gürültüde senin derinliğini.

Martıların çığlıkları, karganın sevmediğim sesi,
Biraz vapur düdüğü, biraz dalga şıpırtısı,
Belki uzaktan geçen uçağın sesi,

Ama ya ötesi?

Uğultu, uğultu, uğultu,

Kaçıyor derinlere ruhumun sesi.

Sessizliğe ihtiyacımız var.

Bilmesek de dilini kuşun
Konuşmasını duymaya var ihtiyacımız,

Yağmurun sesi, gökgürültüsünün gürlemesi,
Damlaların çatıdaki sesi,

Sessizliğin içinde duyulabilen seslere ihtiyacımız var,

Ruhunu hatırlamak için yaşamın grilerinin arasında, 
asfaltın sıcağına ve üst üste dizilmişliklere sıkışan ruhumuzun
Uzaklardan gelen o farklı sesin ne olduğunu anlamaya
Kulak vermesine ihtiyacımız var.


Uğultu değil, 
Değil birbirine yapışmış, yığılmış gürültüler,
Bana varolduğumu hissettiren,
Adlarını özümün mutlulukla bildiği sesler.


Uzaktan gelen birkaç insan sesi,
Burnumda biraz çimen, biraz ıhlamur kokusu,
Hafif derin bir nefes alıp
Gözlerimi kapatabiliyorsam eğer,
Rüzgarın tenime hafif dokunuşunu hissedebilecek kadar
Gevşetebilmişsem eğer her an oklarını atmayı bekleyen gergin bir yay olmaktan, o an için bile olsa, vazgeçebilmişsem eğer,
Sessizliğe teşekkürüm var,

İçerideki dalgaları durduran o el o melodi bazen,
Ayırt edilebilen seslerin ruhuma kendini hatırlatan fısıltısı,

Biraz cıvıltı, biraz vızıltı, biraz, biraz içimden yükselen ses,

Biraz “dinliyorum”, biraz “ dinliyorum”, biraz “dinliyorum”,

Biraz,

Biraz, 

Biraz,

Ne diyor o içimden gelen ses,
Bir şey mi diyor,

Bir şey mi diyorum?

Dinlemeyi seçince neleri duyuyorum?



15 Haziran 2020 Pazartesi

Kokuların Söylediği

 Tepesi kesilen taze bir karpuzdan yayılmaya başlayan koku, yazın kokusudur benim için...


12 Haziran 2020 Cuma

Dünyanın Neresinden Olsun ya da Belki Türkiye'den?


Dünyanın bir çok yerine seyahat ettim ama Hindistan’a hiç gitmedim.  Hindistan ile ilgili çok şey karşıma çıktı da diyemem.  Üniversitede, mühendislik bölümünde Hintli ve Bangladeşli asistanlarımız vardı aslında ama daha çok Çinli asistanlarımızı hatırlıyorum.

Bireysel gelişim ya da şifa çalışmalarında Hint ekolleri vardır ama beni daha çok Japon teknikleri ve uygulamaları çekti hep. Dünyanın farklı köşelerinden arkadaşlarım ya da tanıdıklarım çok oldu ama onların arasındaki Hintli olanları saysam iki elin parmağından azdı.  Yollarım Hindistan ile pek kesişmemişti.  

O nedenle, esasında sevmiyorum diyemeyeceğim ama Hint yemeklerini de Türkiye’den çok genelde Londra’ya gittiğimde yedim.  Amerika’daki yıllarımda Hint yemeği yediğimi de çok hatırlamıyorum.  Amerika’daki favorim Meksika mutfağıydı.  Bu arada Fethiye’de güzel bir Hint lokantası olduğunu da söylemeden geçmeyeyim, ama son birkaç yılda ne zaman Hint yemeği yedin diye sorarsanız, son iki defası da, her ikisi de farklı iki yılda, Kuzenlerimin Hint kökenli bir İngiliz misafilerinin arkadaşları için hazırladığı davet sofralarına ben de davetli olduğum için yiyebilmiştim.  Ve her iki sofradaki yemeklerin tadı hala damağımda.

Ama dedim ya Hindistan benim için hep varlığını uzaktan takip ettiğim bir dünya oldu.  Amerika, İngiltere, Japonya, Güney Kore ve belki de doğal olarak Avrupa çok tanıdık ve dünyamın  doğal bir uzantısı gibi gelmeye başlarken, Hindistan uzaktan baktığım kapalı bir kutu gibiydi.

Benim için Hindistan dünyasının kapısını açan şey fimler oldu.  Bugün, uzun zamandan sonra, tekrar bir Hint filmi seyretmenin hissettirdiği mutluluk ile bunu fark ediyorum.  Dedim ya, iki elin parmağını geçmeyecek kadar az insan ile çok sınırlı olarak algılayabildiğim bu dünyanın kapılarını Hint filmleri aralamaya başladı.

Farklı ülkelerin filmlerinde gerçekten o kültürleri yansıtan, ya da yaratanların ortak kültüründen etkilenmelerinden gelen bir özellik var.  Bu farkındalığı bana ilk yaşatan tabii ki İstanbul Film Festivalidir.  Lise yıllarında keşfettiğim bu farklı film dünyası, benim gibi birçok genç için dünyayı keşfetme fırsatıydı aslında.  

Nisan ayının İstanbul’daki en önemli renklerinden biri olan İstanbul Film Festivali, hayatlarımızda mahrum kaldığımızda tadını belki daha iyi fark ettiğimiz lezzetlerden biri.  

Şimdilerde dünya filmlerine erişmemizi farklı online platformlar ya da kaynaklar kolaylıkla mümkün kılsa da, bir filmin dünyasına bir sinema salonunda kapılmayı özlememek mümkün değil.  Bununla birlike, Türkiye’deki büyük çoğunluğun bir anda sanki yokmuş gibi davranmaya başladığı pandemi gerçeği, Temmuz ayında kapılarını açacakları duyurulmuş olsa da, beni bir süre daha o salonlardan uzak tutacak gibi görünüyor.  Kendim kadar ailemizdeki büyükleri koruyabilmek adına.

Çoğunluğunu evlerimizde geçirdiğimiz ve geçtiğimiz üç, dört ayda, bir mevsimin gözlerimizin önünden akışını daha çok pencerelerimizin arkasından seyrettiğimiz bu dönemde, sanırım hepimiz daha çok film seyrettik.  Ve sizi bilmem ama pandeminin ilk ayında en çok aldğım mesaj film öneri listeleriydi.

2020 yılının bahar ayı benim için Japon ve Kore müzikleri ile geçtiği kadar Japon ve Kore film ve dizileri ile geçti.  Uzun zamandır Japonca’ya ve son bir iki yıldır Korece’ye duyduğum merak bu iki dilin dünyasını keşfetme isteğimi artırıyor.   Fimler bize enteresan kapılar açıyor.  Hintçe öğrenmeye bir merakım başlar mı bilmiyorum ama izlenmek için sırada bekleyen iki Hint filmi beni şimdiden çağırıyor.

Bu filmlerin hangi tanıdık ya da hangi farkında bile olmadığım duygularımı uyandıracağını merak etmek beni heyecanlandırıyor.





Bunları yazarken, bu dönemde bir tek Türk film seyrettiğimi de fark ediyorum şimdi.  "Bizim İçin Şampiyon."  

Uzun zamandır olmadığı kadar severek izlediğim bu filmin konusu belki bilenleriniz vardır efsane at Bold Pilot.  Jokeyi Halis Karataş ile birlikte 1996 yılının Gazi Koşusu'nu hala kırılamamış olan 2.26.22'lik bir rekor ile kazanan bu güzel atın ve çevresindekilerin yaşamlarının hikayesinin, kalbe dokunan bir hikayenin içinde kısa bir süre için de olsa kaybolmak, biraz hüzünlü de olsa iyi geldi bana. Hatta tekrar Türk filmleri seyretmeye başlama isteği verdiğini bile söyleyebilirim. Tabii Bold Pilot'un, Halit Karataş'ın ve Begüm Atman'ın filmin bir bölümünü bizlerle paylaştığı gerçek sevgi ve gerçek aşk hikayesinin enerjisi de bu duyguları uyandırmış olabilir. Ama bir filmin en güzel yönü de içimizdeki duygulara hayat vermesi ve yaşama dair meraklarımızı uyandırması değil mi?

...

Sevgiyle kalın, renkli, heyecanlı ve güzel maceralarla dolu olsun yaşamlarınız.

7 Haziran 2020 Pazar

24 Saat

Türkiye’de, Mart ayından beri diyoruz ama, dünyayı etkisi altına alan virüsün duyulmaya başlayan ayak seslerinin etkisi ile esasında belki Şubat hatta Ocak ayından beri, başka bir yaşam düzenine itti bizi.

Benim gibi evinizden uzakta kalmanıza neden olmuş olabilir mesela. Tamam, kabul ediyorum, İstanbul hala benim evim sayılır ama evim dediğim yer orası değil malum. Ve bu süreçte aile yaşamımız, iş yaşamımız, sosyal yaşamımız ve bunlarla birlikte sosyal çalışmalarımız da kökten değişti.  Şimdilerde normale dönmekten bahsediyoruz ama yaşamın gerçekten normale dönmemize müsaade edecek bir durumda olup olmadığı tartışmaya açık.

Bu dönemin ışığında, sivil toplum çalışmalarında da değişik bir dönem yaşıyoruz.  Toplantıların alıştığımız şekillerde yapılamadığı bir dönemi geçirirken, Dünya’da da yaşanan kriz ülkeleri farklı çözümler üretmeye itiyor.  Fiziksel olarak biraraya gelmek imkansızlaşırken, sınırları kaldırabilmek için neler yapabileceğimize kafa yoruyoruz.

Dün, benim için enteresan bir şey yaşadım.  24 saat içerisinde Hindistan’da,  Türkiye’de, Japonya’da, sonra Kanada’da, tekrar Hindistan’da arka arkaya online toplantı, sempozyum ve konvansiyonlara katıldım.  Kendi özel çalışmalarım ve üyesi olduğum Lions Kulüplerinin çalışmaları için.  Kanada’daki Lions Sempozyumu Türkiye saati ile gece 24.00’de bittiğinde, saatimi sabah saat 6.30’a kurdum. Çünkü Hindistan’daki Lions Konvansiyonun ilk toplantısı sabah Türkiye saati ile 7.00’deki bir oturum ile başlayacaktı.

Son 24 saatin ve bu 24 saat içinde dinlediğim dünyanın farklı köşelerinden, farklı kültür ve deneyimlerden insanların düşündürdüğü çok şey var.  İlham ve motivasyon kadar sorular var aklımda.  İnsana, benzerliklerimize, farklılıklarımıza, bize kuvvet veren ya da yaşamımıza anlam katanlara dair çok şey geçiyor aklımdan.

Kesin olan bir şey var.  Değişime açık olmak mecburiyeti ile karşı karşıyayız. 

Yeni düşüncelere açık olmaya, sabırlı olmaya, cesaretli olmaya ve bir o kadar da temkinli olmaya ihtiyaç var sanki.  Bugünlerin getireceği değişimler yaşamımızdaki tüm alanları dönüştürecek.  Bu da yapıcı ve çözüm odaklı bir yaklaşımı zorunlu kılıyor gibi.  Olanla savaşmaktan ziyade, elimizde olanı en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğimize odaklanmayı da gerektiriyor. 

Son 24 saatte dinlediklerime, konuştuklarımıza dair yazmak istediklerim var.  Bununla birlikte, iş hayatından bireysel gelişim çalışmalarına, çevre gruplarından Lions gibi sivil toplum gruplarına, son 24 saatin bana getirdiklerine dair bir şey söylemem gerekirse, görünen o ki, bu dönemin kazananları değişmeye, gelişmeye, öğrenmeye ve paylaşmaya açık olanlar olacak.

2 Haziran 2020 Salı

Ağır mı, Karanlık mı?


Hayattan yıl almanın bende bıraktığı bir iz var.

İnsanın yapmasının mümkün olduğu kötülüğün boyutlarını daha çok biliyor olmak beni bazen ürkütüyor.

Gençliğin durdurulması zor olan kuvvetinin bilgisizliğin kuvveti olduğunu hissediyorum.  

Tek televizyon kanalının siyah beyaz dünyasının penceresi ve birkaç radyo kanalının sunabildiklerinin sınırları içinde büyüdüğümüz çocukluk ve gençlik yıllarımızda, hikayeler, romanlar, sonrasında filmler ile insanın dünyasına açıldı dünyam.

Korunaklı yaşamlarımız, insanı ve yaşamı keşfetmek için fazla güvenliydi.  O güvenli dünyada gerçek ya da hayal edilmiş insan hikayeleri farklı bir dünyanın belgeseli gibiydi.  

*

Özellikle lise yıllarım yüzlerce roman ile ne olduğumuzu, ruh, zihin, duygu dünyamızı yazarların kaleminden çıktığı şekliyle keşfetmekle geçti.  

Orta ikinci sınıftan orta üçüncü sınıfa, yani yedinci sınıftan sekizinci sınıfa geçtiğimiz yıl, okulun ilk haftasındaki ilk edebiyat dersimizde, öğretmenimiz yazın okuduğumuz kitaplardan bahsetmemizi istemişti.  Neleri okuduğumuzu sormuştu; bu konuda bir ödev yazmamızı da isteyecekti.  Öğretmenim ile o günkü kısa diyaloğumu hatırlarım, çünkü sonrasında uzun bir süre ne demek istediğini anlayabilmek için o kısa konuşmamızı zihnimin içinde tekrar edip durmuştum.

Sınıfta konuşma sırası bana geldiğinde, yeni bitirdiğim bir kitabın yazarını ve ismini söylemiştim.  Yaşı oldukça ileri olan edebiyat öğretmenimiz Neyire Hanım, kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra, biraz hayret eder gibi, biraz meraklı ama bir yandan da sorgulamaktan ziyade anlamak istediğini hissetiren bakışları ile, “Zeynep, senin için biraz ağır değil mi o kitap? demişti.

O cümlesi aklımda takılı kalmıştı. Sonrasında, ben nasıl bir cevap verdim, o gün başka ne oldu hatırlamıyorum.  Sadece, gün boyunca, öğretmenimin sorusu aklıma takılmıştı.  O gün ve sonrasındaki günlerde.

*

Yılların cesaretimi elimden fark ettirmeden, yavaş yavaş aldığını görüyorum.
Ortaokuldaki, lisedeki ya da üniversiteden sonra işe başladığım yıllardaki cesur kız değilim.  

Ya da cesarete yüklediğim anlam ve cesaretin tarifi değişiyor benim için.  

Bugünlerde yazarların yazı sürecini okuyorum, seyrediyorum biraz.  Yaratıcı çalışma yapanların dünyasında aydınlık, umut ve iyiliğe inanç kadar, karanlığı, kötülüğü kabul ve gerçekler ile yüzleşebilme cesareti var.   

Mesela, Joyce Carol Oates’u dinliyorum bugünlerde. Bu kadar çok yazmayı nasıl başarmış olduğunu düşünüyorum.  Döneminde kalıpların dışına çıkmayı başaran, insanın dünyasındaki acıya ve şiddete bakmaktan ve bakmamız için sunmaktan çekinmeyen bir yazar. Ve, farklı bir üretkenliği var.  Romanları, hikayeleri ya da diğer yazılarında akıp duran kaynağa nasıl bağlandığı kadar, yazmanın gereği ve bir yandan da getirdiği duygu ve düşüncelerin ağırlığı ile nasıl başa çıktığını merak ediyorum.  Gerçeklik tadında yazabilmek için hissedebilmeye açık kalabilmeye ihtiyaç var çünkü.

*

İstanbul’daki evimizdeki kütüphanemizdeki 1980’lerden, 1990’lardan kitapları tekrar okuyorum.  Korona günlerinin geçmişe yolculuğu okuduklarımda da davet ediyor beni.    

Bu kütüphanede ortaokul ikinci sınıfın yazında okuduğum kitap yok. İstanbul’daki ofisimde ya da Silivri’deki çok uzun zamandır kullanmadığımız yazlığımızın kütüphanesinde muhtemelen.  Beyaz cildi ve üzerindeki resim gözümün önüne geliyor. Yazarın ismi mavi renkle yazılmış ve kitabın adı siyah.  Ve üzerinde çizilmiş bir Bodrum manzarası.

Kütüphanelere sığmadığı için mecburen yaptığım kitap kolilerimi açmak ve o kitabı bulmak istiyorum.  

Bazen yaptığım gibi kurşun kalem ile bir not yazmış mıydım acaba, diye merak ediyorum. Beni farklı etkileyen ve altını incecik çizdiğim satırlar var mıydı acaba?  Yoksa, kimi yıllar yaptığım gibi sayfaları kirletmemeye, kıvırmamaya çok dikkat ettiğim bir zamanda mı okumuştum o kitabı?

Bir çok yazar, anlam kadar sorular kattı hayatıma.  Yaşamın ihtimaller dünyalarını keşfetmem kadar sorgulattıkları ile büyüme yolumu açtılar.

Bugünse, William Carlos Williams’ın “The Use of Force-Güç Kullanımı” hikayesi beni her nedense o Eylül ayına, Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’ne, Bağlarbaşı’ndaki sınıfımıza götürüyor.

Vedat Türkali, “Mavi Karanlık”, diyor.