İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

12 Haziran 2020 Cuma

Dünyanın Neresinden Olsun ya da Belki Türkiye'den?


Dünyanın bir çok yerine seyahat ettim ama Hindistan’a hiç gitmedim.  Hindistan ile ilgili çok şey karşıma çıktı da diyemem.  Üniversitede, mühendislik bölümünde Hintli ve Bangladeşli asistanlarımız vardı aslında ama daha çok Çinli asistanlarımızı hatırlıyorum.

Bireysel gelişim ya da şifa çalışmalarında Hint ekolleri vardır ama beni daha çok Japon teknikleri ve uygulamaları çekti hep. Dünyanın farklı köşelerinden arkadaşlarım ya da tanıdıklarım çok oldu ama onların arasındaki Hintli olanları saysam iki elin parmağından azdı.  Yollarım Hindistan ile pek kesişmemişti.  

O nedenle, esasında sevmiyorum diyemeyeceğim ama Hint yemeklerini de Türkiye’den çok genelde Londra’ya gittiğimde yedim.  Amerika’daki yıllarımda Hint yemeği yediğimi de çok hatırlamıyorum.  Amerika’daki favorim Meksika mutfağıydı.  Bu arada Fethiye’de güzel bir Hint lokantası olduğunu da söylemeden geçmeyeyim, ama son birkaç yılda ne zaman Hint yemeği yedin diye sorarsanız, son iki defası da, her ikisi de farklı iki yılda, Kuzenlerimin Hint kökenli bir İngiliz misafilerinin arkadaşları için hazırladığı davet sofralarına ben de davetli olduğum için yiyebilmiştim.  Ve her iki sofradaki yemeklerin tadı hala damağımda.

Ama dedim ya Hindistan benim için hep varlığını uzaktan takip ettiğim bir dünya oldu.  Amerika, İngiltere, Japonya, Güney Kore ve belki de doğal olarak Avrupa çok tanıdık ve dünyamın  doğal bir uzantısı gibi gelmeye başlarken, Hindistan uzaktan baktığım kapalı bir kutu gibiydi.

Benim için Hindistan dünyasının kapısını açan şey fimler oldu.  Bugün, uzun zamandan sonra, tekrar bir Hint filmi seyretmenin hissettirdiği mutluluk ile bunu fark ediyorum.  Dedim ya, iki elin parmağını geçmeyecek kadar az insan ile çok sınırlı olarak algılayabildiğim bu dünyanın kapılarını Hint filmleri aralamaya başladı.

Farklı ülkelerin filmlerinde gerçekten o kültürleri yansıtan, ya da yaratanların ortak kültüründen etkilenmelerinden gelen bir özellik var.  Bu farkındalığı bana ilk yaşatan tabii ki İstanbul Film Festivalidir.  Lise yıllarında keşfettiğim bu farklı film dünyası, benim gibi birçok genç için dünyayı keşfetme fırsatıydı aslında.  

Nisan ayının İstanbul’daki en önemli renklerinden biri olan İstanbul Film Festivali, hayatlarımızda mahrum kaldığımızda tadını belki daha iyi fark ettiğimiz lezzetlerden biri.  

Şimdilerde dünya filmlerine erişmemizi farklı online platformlar ya da kaynaklar kolaylıkla mümkün kılsa da, bir filmin dünyasına bir sinema salonunda kapılmayı özlememek mümkün değil.  Bununla birlike, Türkiye’deki büyük çoğunluğun bir anda sanki yokmuş gibi davranmaya başladığı pandemi gerçeği, Temmuz ayında kapılarını açacakları duyurulmuş olsa da, beni bir süre daha o salonlardan uzak tutacak gibi görünüyor.  Kendim kadar ailemizdeki büyükleri koruyabilmek adına.

Çoğunluğunu evlerimizde geçirdiğimiz ve geçtiğimiz üç, dört ayda, bir mevsimin gözlerimizin önünden akışını daha çok pencerelerimizin arkasından seyrettiğimiz bu dönemde, sanırım hepimiz daha çok film seyrettik.  Ve sizi bilmem ama pandeminin ilk ayında en çok aldğım mesaj film öneri listeleriydi.

2020 yılının bahar ayı benim için Japon ve Kore müzikleri ile geçtiği kadar Japon ve Kore film ve dizileri ile geçti.  Uzun zamandır Japonca’ya ve son bir iki yıldır Korece’ye duyduğum merak bu iki dilin dünyasını keşfetme isteğimi artırıyor.   Fimler bize enteresan kapılar açıyor.  Hintçe öğrenmeye bir merakım başlar mı bilmiyorum ama izlenmek için sırada bekleyen iki Hint filmi beni şimdiden çağırıyor.

Bu filmlerin hangi tanıdık ya da hangi farkında bile olmadığım duygularımı uyandıracağını merak etmek beni heyecanlandırıyor.





Bunları yazarken, bu dönemde bir tek Türk film seyrettiğimi de fark ediyorum şimdi.  "Bizim İçin Şampiyon."  

Uzun zamandır olmadığı kadar severek izlediğim bu filmin konusu belki bilenleriniz vardır efsane at Bold Pilot.  Jokeyi Halis Karataş ile birlikte 1996 yılının Gazi Koşusu'nu hala kırılamamış olan 2.26.22'lik bir rekor ile kazanan bu güzel atın ve çevresindekilerin yaşamlarının hikayesinin, kalbe dokunan bir hikayenin içinde kısa bir süre için de olsa kaybolmak, biraz hüzünlü de olsa iyi geldi bana. Hatta tekrar Türk filmleri seyretmeye başlama isteği verdiğini bile söyleyebilirim. Tabii Bold Pilot'un, Halit Karataş'ın ve Begüm Atman'ın filmin bir bölümünü bizlerle paylaştığı gerçek sevgi ve gerçek aşk hikayesinin enerjisi de bu duyguları uyandırmış olabilir. Ama bir filmin en güzel yönü de içimizdeki duygulara hayat vermesi ve yaşama dair meraklarımızı uyandırması değil mi?

...

Sevgiyle kalın, renkli, heyecanlı ve güzel maceralarla dolu olsun yaşamlarınız.

Hiç yorum yok: