İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

2 Haziran 2020 Salı

Ağır mı, Karanlık mı?


Hayattan yıl almanın bende bıraktığı bir iz var.

İnsanın yapmasının mümkün olduğu kötülüğün boyutlarını daha çok biliyor olmak beni bazen ürkütüyor.

Gençliğin durdurulması zor olan kuvvetinin bilgisizliğin kuvveti olduğunu hissediyorum.  

Tek televizyon kanalının siyah beyaz dünyasının penceresi ve birkaç radyo kanalının sunabildiklerinin sınırları içinde büyüdüğümüz çocukluk ve gençlik yıllarımızda, hikayeler, romanlar, sonrasında filmler ile insanın dünyasına açıldı dünyam.

Korunaklı yaşamlarımız, insanı ve yaşamı keşfetmek için fazla güvenliydi.  O güvenli dünyada gerçek ya da hayal edilmiş insan hikayeleri farklı bir dünyanın belgeseli gibiydi.  

*

Özellikle lise yıllarım yüzlerce roman ile ne olduğumuzu, ruh, zihin, duygu dünyamızı yazarların kaleminden çıktığı şekliyle keşfetmekle geçti.  

Orta ikinci sınıftan orta üçüncü sınıfa, yani yedinci sınıftan sekizinci sınıfa geçtiğimiz yıl, okulun ilk haftasındaki ilk edebiyat dersimizde, öğretmenimiz yazın okuduğumuz kitaplardan bahsetmemizi istemişti.  Neleri okuduğumuzu sormuştu; bu konuda bir ödev yazmamızı da isteyecekti.  Öğretmenim ile o günkü kısa diyaloğumu hatırlarım, çünkü sonrasında uzun bir süre ne demek istediğini anlayabilmek için o kısa konuşmamızı zihnimin içinde tekrar edip durmuştum.

Sınıfta konuşma sırası bana geldiğinde, yeni bitirdiğim bir kitabın yazarını ve ismini söylemiştim.  Yaşı oldukça ileri olan edebiyat öğretmenimiz Neyire Hanım, kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra, biraz hayret eder gibi, biraz meraklı ama bir yandan da sorgulamaktan ziyade anlamak istediğini hissetiren bakışları ile, “Zeynep, senin için biraz ağır değil mi o kitap? demişti.

O cümlesi aklımda takılı kalmıştı. Sonrasında, ben nasıl bir cevap verdim, o gün başka ne oldu hatırlamıyorum.  Sadece, gün boyunca, öğretmenimin sorusu aklıma takılmıştı.  O gün ve sonrasındaki günlerde.

*

Yılların cesaretimi elimden fark ettirmeden, yavaş yavaş aldığını görüyorum.
Ortaokuldaki, lisedeki ya da üniversiteden sonra işe başladığım yıllardaki cesur kız değilim.  

Ya da cesarete yüklediğim anlam ve cesaretin tarifi değişiyor benim için.  

Bugünlerde yazarların yazı sürecini okuyorum, seyrediyorum biraz.  Yaratıcı çalışma yapanların dünyasında aydınlık, umut ve iyiliğe inanç kadar, karanlığı, kötülüğü kabul ve gerçekler ile yüzleşebilme cesareti var.   

Mesela, Joyce Carol Oates’u dinliyorum bugünlerde. Bu kadar çok yazmayı nasıl başarmış olduğunu düşünüyorum.  Döneminde kalıpların dışına çıkmayı başaran, insanın dünyasındaki acıya ve şiddete bakmaktan ve bakmamız için sunmaktan çekinmeyen bir yazar. Ve, farklı bir üretkenliği var.  Romanları, hikayeleri ya da diğer yazılarında akıp duran kaynağa nasıl bağlandığı kadar, yazmanın gereği ve bir yandan da getirdiği duygu ve düşüncelerin ağırlığı ile nasıl başa çıktığını merak ediyorum.  Gerçeklik tadında yazabilmek için hissedebilmeye açık kalabilmeye ihtiyaç var çünkü.

*

İstanbul’daki evimizdeki kütüphanemizdeki 1980’lerden, 1990’lardan kitapları tekrar okuyorum.  Korona günlerinin geçmişe yolculuğu okuduklarımda da davet ediyor beni.    

Bu kütüphanede ortaokul ikinci sınıfın yazında okuduğum kitap yok. İstanbul’daki ofisimde ya da Silivri’deki çok uzun zamandır kullanmadığımız yazlığımızın kütüphanesinde muhtemelen.  Beyaz cildi ve üzerindeki resim gözümün önüne geliyor. Yazarın ismi mavi renkle yazılmış ve kitabın adı siyah.  Ve üzerinde çizilmiş bir Bodrum manzarası.

Kütüphanelere sığmadığı için mecburen yaptığım kitap kolilerimi açmak ve o kitabı bulmak istiyorum.  

Bazen yaptığım gibi kurşun kalem ile bir not yazmış mıydım acaba, diye merak ediyorum. Beni farklı etkileyen ve altını incecik çizdiğim satırlar var mıydı acaba?  Yoksa, kimi yıllar yaptığım gibi sayfaları kirletmemeye, kıvırmamaya çok dikkat ettiğim bir zamanda mı okumuştum o kitabı?

Bir çok yazar, anlam kadar sorular kattı hayatıma.  Yaşamın ihtimaller dünyalarını keşfetmem kadar sorgulattıkları ile büyüme yolumu açtılar.

Bugünse, William Carlos Williams’ın “The Use of Force-Güç Kullanımı” hikayesi beni her nedense o Eylül ayına, Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’ne, Bağlarbaşı’ndaki sınıfımıza götürüyor.

Vedat Türkali, “Mavi Karanlık”, diyor.

Hiç yorum yok: