İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

8 Haziran 2009 Pazartesi

Yankı Yazgan'ı Dinliyorum


Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın kitaplarını hep severek okumuşumdur. Yankı Bey iyi bir yazar, ve bence bir o kadar da iyi bir hatip. Fethiye’de verdiği iki saatlik bir konferansı dinledikten sonra başarısının yaklaşımındaki samimiyet ve gerçeklikten geldiğini düşünmüştüm. Yaşıyordu ve yaşadıklarını dokunarak yaşıyordu sanki, yaşananların kendisinde iz bırakmasın izin vererek. Ve bu izlerin deneyimi ile aktarıyordu, düşüncelerini ve bildiklerini.

Fethiye’ye gelmeden kısa bir süre önce sevilen bir televizyon programına çıkmıştı Yankı Bey. Seyahat programım yoğun olduğu için duymuş ama seyredememiştim. Bu programın kaydını neredeyse bir yılı aşkın bir süre sonra seyretme şansım oldu. Bu programı seyrederken bir yandan notlar aldım, Yankı Bey’in Fethiye’deki konferansını dinlerken yaptığım gibi. Ve bu notlarımı paylaşmak istiyorum.

Belki bunları ilk defa duyacaksınız, belki de bir tekrar olacak sizin için. Yine de aktarmaya değer diye düşüyorum. Kendimizi, yaşamı ve toplumumuzu anlamak adına. İşte Yankı Yazgan konuşuyor:

Türk toplumu, birey ve çocuklar üzerine:

- Çok iyi moral de bir ülke olduğumuz söylenemez. Bu yüzden insanlarımızı iyi hissetmek istiyor.

- Kötü hissetmeden iyi hissedemez siniz. Dibe vurmak diyorlar ya.

- Başkasının başarısı ile avunmak konusunda başarılıyız.

- Şiddet hissetmeyen bir canlı yok. Küçük çocuklar ısırıverirler. İtmek kakmak tabiattaki halimizde var. Doğallıktan uzaklaştıkça şiddet dürtümüzü frenliyoruz. Doğallık derken tabiattaki halimizden bahsediyorum.

- Kendini kontrolleri zayıf olanlar, kontrolün zayıf olduğu ülkelerde suç oranı artıyor. Kuralların denetlenmediği bir yerde kurallara uyulması beklenilmiyor. Kameralı bir kavşakta trafik kurallarına uyan, kırmızı ışıkta duran, yayalara yol veren bir sürücü, kamerasız bir kavşakta kırmızı ışıkta geçiveriyor.


- Yaptığınız davranışın sonuçlarını yaşama ihtimaliniz varsa, iki kere düşünüyorsunuz.

- Gençlikte model arıyorsunuz. Şiddet kültüre sindiği zaman (kötü bir örnek oluyor).

- Dövülerek ilgi almak diye bir kavram var. “Kocam artık beni dövmüyor bile,” diyen kadın var. Dokunmaya, temasa o vuruş ile bile o kadar hasret.

- Kaybetme korkusu var.

- Çocuklara fiziksel dayak çok azaldı, ama sözle de bir insanı hırpalayabilirsiniz. Kimse çocuğunu alenen dövmüyor. Ama dövmüyorum fakat her gün hakaret ediyorum. Ağır konuşmak var Sözlü şiddet var. Bunlar ile aşağılama değersizleştirme oluyor. Salak, aptal gibi ifadeler kullanılıyor. Çok yaygın olduğunu düşünüyorum. Anne baba çocuğa yapıyor. Patron yanındakine. Dövmekten beter etmek bu.

- Toplum olarak aşağılanmaya karşı hassasiyetimiz var. Türkiye’nin ruh halinden bashediyoruz. Reddedilmeye - en ufak ‘hayır’ı reddedilme olarak almaya eğilimimiz var.

- ‘Çocuk kalmışlık’ halimiz var: çocuğun düşüncesizliği, ölçüsüzlüğü, şiddeti, sevimlilik, misafirperver ve misafire ne yapacağı belli olmayan halimiz var.

- Aşağılık kompleksimiz var. Bu itici güç olabilir. Yetersiz hissetmezseniz nasıl başaracaksınız? Örneğin ilk sınavda kaybetmek ikinci sınava tetikleyebiliyor…

- Kuralsızlığı özgürlük mü sayıyoruz? Sorusuna bakarsak. İsyan etmek ihtiyacımız var – kurallara uymamak bunu kolay olarak karşılamak demek. Sizden zayıf çocuğu döverek korkulan ve makbul bir çocuk olmak mesela.



- Kuralsızlık ile özgürlüğü karıştırıyoruz. Kurallara uymak esasında bizi özgürleştiren bir şey. Lüzumsuz şeyler ile uğraşmaktan kurtarıyor. Kurallar bunu sağlıyor. Zihin daha yaratıcı ve ileri düşünceler için özgür kalıyor.

Aşk üzerine:

- Bir akşın ömrü ne kadar diye sorarsanız, 18 ila 24 ay sürüyor. Nereden geliyor? Anne çocuk ilişkisinin en yoğun olduğu dönem çocuğun 18 ila 24 aylık olduğu dönemlerde. Annelerin beyinlerine bakınca bazı yerler aktif. 20’li yaşlarda gençler âşık olmaya başlayınca beyinde aynı yerler aktif oluyor. Anne çocuk ilişkisinde aktifleşen sistemler âşık olunca kullandığımız sistemler aynı. Kendi çocuğumuzu severken de aynı yerle aktif hale geliyor.

- Devamlı aşık kalmaya insan vücudu dayanamaz ki. İhtiyacımız bağ kurmaktır. Kalıcı anlamlı bir ilişki ihtiyacımız var - aşk bunun tetikleyicisi. Aşk bir bağ kurmamız için bizi bir araya getiren mekanizmadır. Bağ kuvvetliyse aşka ihtiyaç olmuyor. Asıl ihtiyaç bağ kurmaktır.


- Âşık olunca eli terler, boğazı kurur, kalbi çarpar - kuduz köpeğe yaklaşınca da bunlar oluyor. Aşk tehlikeli bir şey. Tehlikeli kendisinde yok, âşık olduğunuz anda, anne çocuk sahibi olunca, kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Kaybetme kaygısı. Kaybetme ihtimali ile karşılaşılan durumlar beyinde aynı yerler aktif olur.

- Türkiye’de eğitim ve sağlık kamunun hizmeti olarak çıkmış vaziyette. Ticaret ve kamu etiği farklı. Sağlık ve eğitim bir ülkeyi uygar yapan iki bileşen. (Bu dikkat edilmesi gereken bir konu.)

- Kadın ve Erkeğin beyni farklı mı diye sorarsak: Çok farklı. Neden farklı? Beynin gelişimini tetikleyen hormonlar iki cinste farklı işliyor. Bu sebeple farklı yetiler ortaya çıkıyor– üstünlük eşitsizlikten ziyade bir zenginlik şeklinde. Çok yönlü düşünce yetisi olan erkeklerin beyni daha kadınsı. Bu dış görünüş anlamında değil, düşünüş tarzı ile ilgili bir şey.

- Kadınların uzun vadeyi görebilme ve hissedebilme yetileri var.

- Türkler bilmiyorum demiyor.

- Beynin bir sefer yüzde 10’u çalışıyor. Gereken yer çalışıyor.

- Kusur bulmayı seviyoruz. Başkalarında kusur bulma özelliğimiz var. Mükemmeliyetçi - bir şeyi tam yapma ile hiç yapmama arasında kalma hali olabiliyor. O kadar iyi yapmak istiyorlar ve istedikleri derecede yapabileceklerine dair derin şüpheleri var ki yerlerinden kalkmıyorlar.




- Kusur bulmak daha kolay bir şeydir. Kusur kolay göze çarpar. Mükemmel bir sofrayı tarif ederken, bir kuş sütü eksikti diyoruz. Mükemmeli bile yine eksik ile tarif ediyoruz.

- Güncel dertler? 90’lardan bu yana hayatın baskısının daha geniş kitleler üzerinde hissediliyor. Zaman baskısı, yetişme baskısı, yapılacak şeylerin çokluğu ve yapılacak zamanın ve imkânın azalması.

- Hayat yetişilemeyecek kadar hızlı gidiyor. Yavaşlayın diyoruz veya bazen çok yavaşlayıp hayattan geri çekilenler oluyor.

- Çocuklar çiğnemeden yutar, büyüyünce çiğnemeyi öğreniriz ve yaşamın tadı artar.

- Durabilmek için muhafazakârlığa kayıyor insanlar. Kaybetmenin ızdırabını gidermek için.

- Muhafazakârlık bir masumiyet arayışıdır. İnsanlar çözümü orada bulabileceklerini sanıyorlar. Tüm dünyada bu akımlar var.

- Siyasetçiler gerçekten toplumu anlamaya çalışmalı. Oysa şekillendirmeye çalışıyorlar ve şekillendirmek için anlamaya gerek olmuyor.

- Kitaplarımda çizgiyi kullanıyorum. Çizgi yazı kadar eski bir dil. Yazıyı destekleyen bir araç.

*

Yankı Bey’i tekrar dinledim ve yine doyamadım. On kadar kitabı var Yankı Yazgan’ın. Ve kendimizi anlamak, çocuklarımızı, ailemizi, dostlarımızı anlamak, toplumumuzu, insanımızı ve yaşamı anlamak adına okumaya değer diyorum. Beynimizi, yüreğimizi ve ruhumuzu anlamak adına.