İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

25 Haziran 2009 Perşembe

Terazi Denge'de mi?


Geçtiğimiz günlerde bir haftalığına Bolu’daydım. Bolu’da Abant İzzet Baysal Üniversitesi ’nde. Mimarlık Bölümü’nün misafirliğinde III. Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı gerçekleştirildi.

Daha önce Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bu çalışma bu defa Bolu’daydı.

Bu gezi benim için hala çok taze. Ama bana bunu şimdi düşündüren masamın üzerinde önümde duran bir kupa. Bir sınıf arkadaşım, hatta adaşım, eğitimin son günü hediye etti bunu bana. Bu eğitimin ilk gününde bu eğitimden beklediklerimizi belirten bir niyet belirlemiş ve buna destek olacak bir kart çekmiştik. Bana Balance-Denge kartı çıkmıştı. Eğitimin son günü yaptığımız kişisel sözlü değerlendirmelerimiz sırasında bunu paylaşmıştım arkadaşlarımla.

Bu eğitim çevre koruma ile yakından ilgili olduğu için bizden gelirken kahve ve çay içmek için kendi kupalarımızı getirmemiz istenmişti. Terazi burcu olan arkadaşım Zeynep’in de eğitim için Bolu’ya getirdiği kupa, burcunu temsil eden bir kupaydı ve bir tarafında bir terazi resmi vardı. Benim paylaşımımı duyunca bana kendi kupasını hediye etmek istemiş. Çok sevindim. Ancak Zeynep’in bilmediği bir şey vardı - Benim en sevdiğim şeylerden bir tanesi kupa koleksiyonu yapmaktır. Dünyanın gittiğim her yerinden kupa alırım. Bana göre gittiğim gördüğüm yerleri ve yaşadıklarımı hatırlatan mükemmel bir hatıradır kupalar. Hatta beni tanıyan aile üyeleri ve arkadaşlar beni en çok mutlu eden üç şeyin kitaplar, defterler ve kupalar olduğunu bilirler.

Bolu’da olmak gerçekten çok güzeldi. Hem orada yaşamaya başlayan bir kuzenimi ve eşini görme şansına kavuştum hem de son birkaç yıldır benim için çok önemli olan sürdürülebilirlik üzerine çalışmalar yapmak şansına kavuştum. Özellikle sosyal sürdürülebilirlik üzerine.


Şiddetsiz İletişim benim zaman zaman bahsettiğim bir konu. Bu çalıştayın içinde bir gün şiddetsiz iletişim-nonviolent communication konusuna ayrılmıştı. Sosyal sürdürülebilirlik konusu Gaia Eğitim direktörü ve 1992 yılında beri İskoçya Findhorn Ekoköyü’nde yaşayan Brezilyalı aktivist May East tarafından verildi. Bolu’da May East ile üçüncü defa karşılaşma şansına kavuştum. May bu defa son yıllarda sıkça konuşulan Spiral Dinamikler konusu ile, dünyada son bir buçuk yıldır gelişmekte olan Transition Towns – Geçiş Şehirleri hareketinden bahsetti.

Dünyada çevrenin ve kaynakların korunması kavramları ve sürdürülebilirlik bilincinin oluşması ekoköylerden dünyaya yayılırken, dünyanın şehirleşme süreçleri artık çözümlerin şehirlerde hızla oluşmasını ve şerhlerde buna destek olacak sosyal grupların şehirlerde organize olması gereğini doğuruyor. Transition Towns dünyaya hızla yayılan bir hareket. Dünyada birçok şehir iklim değişikliği, dünyanın doğal kaynaklarını tükenmesi ve dünyayı bekleyen şartlara karşı seyirci kalmak yerine çözümün parçası olmak üzere harekete geçiyor.

Dünyada kendini bir Geçiş Şehri, bir Transition Town olarak açıklayana şehirlerden bazıları İngiltere’de Bristol, Totnes, Leichester, Glastonbury, Bath, Exeter ve daha birçokları. Avustralya’da, Amerika’da, Kuzey İrlanda, Japonya, Şili, İtalya, Hollanda, Finlandiya ve Kanada gibi birçok ülkede şehirler artık bu hareketin içinde yer alıyorlar. Şehirler yaşayanları ile iklim değişikliğine karşı seyirci kalmak yerine harekete geçmeyi seçiyor. Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenlere www.transitiontowns.org sitesini inceleyebilirler.

Bu hareketin temel düşüncelerinden bir tanesini çözümün grup olarak beraber çalışmaktan geçtiği. İdarecilerin harekete geçmesini beklersek çok geç olabilir diyen bir düşünce. Ve sadece birey olarak hareket ettiğimizde başarmamız zor olabilir. Birlik olarak, bilinçli bir topluluk olarak hareket edersek çözüm üretmek mümkün olabilir. Dünya karbon salınımlarının ve insanın dünya üzerinde gittikçe büyüyen ayak izi altında eziliyor. İnsanlığın yaşama alışkanlıklarında büyük değişimler gerekiyor. Transition Towns hareketi bu değişimi en gerekli olduğu yerlerden, şehirlerden başlatmaya gayret ediyor.

Türkiye’de henüz bir Geçiş Şehri yok, ama Türkiye’de Bolu’daki gibi çalıştaylar katılımcıları dünyanın yaşamı tehdit eden gidişine dur demek için heyecanlandırıyor. Türkiye’de büyük bir çoğunluk gündelik dertlerin sıkıntıları ile uğraşıyor olsa da, ilgili gruplar Türkiye’nin ve dünyanın kaynaklarının korunması için çalışıyor. Ve bu gayretler bana tüm haberlere rağmen umut veriyor.

Sürdürülebilirlik dünyada daha çok bilinen ve bizde yeni yeni tanınmaya başlanan bir kavram. Dünyada ekoköyler sürdürülebilir yaşam birimleri oluşturmak ve yaşamı ve dünyayı sürdürülebilir kılmak için son 20-30 yıldır girişimlerde bulunuyorlar. Şimdi şehirler sosyal girişimler ile bu değişim hareketine katılıyorlar.

İzzet Baysal Üniversitesi’nde denge’yi dikkate almamı söyleyen bir kart çektim. Bu kart bana çok şey söyledi. Sürdürülebilir olmak dengede olmayı gerektiriyor. Dünya ekolojik anlamda dengesini birçok yönden yitirmiş durumda ve bizler gündelik uğraşların içinde bunların farkında değiliz, ya da farkında olacak gücü bulmakta zorlanıyoruz. Ve belki de dünyanın dengede olması için bizim artık bilinçli olarak büyük bir gayret gösterme zamanımız geliyor. Karbon salınımlarımızı azaltmak zorundayız. Yeryüzü kaynaklarını tüketimimizi denetlemeliyiz. Tüketim alışkanlıklarımızı yeniden ele almalıyız. Sadece geri dönüşüm konusunu bile hakkıyla ele almaktan çok uzağız. İstanbul’da hala geri dönüşebilecek tonlarca malzeme her gün çöp alanlarında toprağa gömülüyor. İstanbul’un içinde geri dönüşüm toplama noktaları adeta elin parmağı ile gösteriliyor. Geri dönüşüm atıkların toplanması ve yeniden kullanılmaya çalışılması demek ama bu süreçte büyük emek ve enerji gerektiriyor. Yani esas çözüm atıkların azaltılması. Ama zaten oluşmuş olan atıkların geri dönüştürülmesi çok önemli ama bu konuda büyük eksiklik var.

Siz atıklarınızı geri dönüşüm noktalarına götürüyor musunuz? Götürebiliyor musunuz? Geri dönüşebilecek atıklarınızın yüzde kaçını sisteme geri kazandırabiliyor sunuz? Büyük tesislerde, otellerde, lokantalarda, alışveriş merkezlerinde geri dönüşüm adına neler oluyor? Avrupa’da ve Japonya’da gördüğüm geri dönüşüm yaklaşımları ve ülke insanlarının bu konulara yaklaşımı beni derinden düşündürüyor. Sokaklarda, yollarda gezinen binlerce plastik şişenin atılacağı geri dönüşüm kutularını arıyor gözlerim. Benzin istasyonlarında, alışveriş merkezlerinde geri dönüşüm kutularını arıyorum. Güzel ülkemin topraklarında aradığımı çok az yerde bulabiliyorum.

İstanbul en azından geri dönüşüm adına bir transition town olsun diliyorum. Bunun çok yetersiz olduğunu bilerek. Türkiye’de yaşayan Avrupalı dostlarım ülkelerinde geri dönüşüm için toplanan malzemeleri Türkiye’de çöpe attıkları zaman yüreklerinin sızladığını söylerler hep. Geri dönüşüm malzemelerini ayırdıklarını ama bunları mahallerinde buna dair bir sistem yoksa ulaştırmakta zorlandıklarını anlatırlar. İstanbul’da ben de bunu yaşıyorum. Yaşadığım ikinci şehir olan Fethiye bu konuda çok daha başarılı. Ama ne geri dönüşür ne dönüşmez – bu konuda çok daha iyi bir bilgilendirme gerektiğini düşünüyorum. Bu bilgi bizim tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirebilir. Dünyaya zarar veren ambalaj ve malzemeleri kullanmak konusunda dikkatli olmak istiyorum – ama birey olarak tüm bilgilere ulaşmam mümkün olmuyor. Yerel ve merkezi hükümetlerin dünyayı bekleyen zorlu iklim değişikliği ve kaynak kıtlığı şartlarının farkında olması ve harekete geçmesi gerekiyor.

Dünyanın kaynakları tüketimimizin hızına yetişemiyor. Dünyanın terazisi dengesini yitirmiş, problemlerinin kaynağı insanoğlundan çözüm bekliyor.