İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

23 Ocak 2009 Cuma

Lodos'u Sonsuza Kadar Tutabilir miyim?



Boğaz’da kuvvetli bir Lodos var. Beyaz kuzucukları Boğaz’da sık görmüyorum.
Sahildeki tekneler sağa sola sallanıyor.

Dün birçok kaptan teknelerinin iplerini kontrol etmeye ve ayarlama geldi. Denizcilerin hava durumunu yakından takip etmesi gerekiyor. Taze bir denizci olarak yeni yeni öğrendiğim gibi.

Ben Amatör Kaptanlık belgemi alalı sanırım 2 yıl oldu. Ama Boğaz’da hiç tekne kullanmadım. Fenerbahçe’den Karaköy’e kadar ağabeyim Yaman’ın ‘Pegasus’ isimli teknesini kullandım bir defa. Ama Boğaz’a girmeye vaktim olmadı.

Arnavutköy’e bir de kendi kullandığım tekneden bakmak istiyorum bir kere. Boğaz sahillerinin manzarası denizden gerçekten çok daha farklı. Denizin üzerinde olmak farklı.

Zaman zaman Ortaköy’den kalkan gezi teknelerine bineriz arkadaşlar ile. Boğaziçi Köprüsü’den Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne kadar giderler genelde. Ve Avrupa kıyısından gider ve Anadolu yakası kıyılarının kenarlarından geri dönerler. İsterseniz çayınızı, neskafenizi de içersiniz. Yan iskemlelerde oturanların sohbetlerine kayar bazen kulağım, bazen güneş kemiklerimi ısıtır dalar giderim. Boğaz’ı severim, daimi akışı ile sanki bana hayatı tarif eder. Yüzlerce, binlerce gemi, tekne, kayık önümüzden geçer gider.

Tabi bizlerde olduğumuz yerde kilitli değiliz, yaşam yol almamız için açık. Sahi nerede duymuştum ben bu “kilitli değiliz” sözünü? Tamam, hatırladım.

*

Kilitli değiliz, her zaman her şeyi değiştirebiliriz.

Çocukluk rüyalarımız önemli. Bunları hatırlıyor muyuz?

Hedef yolculuğun nedenidir. Yolculuk ise yaşamın kendisidir.

İnançlarımız süre giden düşüncelerin bir oluşumu.

İstediğiniz şeyin titreşimi ile uyumlu olmak gerekiyor. Yoksa hazır bile olsa yaşamımıza giremiyor.

Olumsuzlu olumluya çevirdiğimizde çekim noktamızı değiştirmiş oluyoruz.

Ne kadar mutlu iseniz gerçek varlığınız ile o kadar bağlantıdasınız demektir. Benliğinize gerçek anlamda dürüst olmak belki de bu demek.

“Bugünü dünden daha da iyi hale getireceğim.”

Bir olumlamayı söylerken, ilk defalarda inanmayabilirsiniz, ancak söyledikçe bu kavrama açılmaya başlamış olursunuz. Kelimeler yaratmıyor, bizim titreşimimiz yaratıyor. Kelimeler kendimiz daha iyi hissetmemiz ve titreşime ulaşmak için bir köprü oluşturuyor…

Düşündüğümüz her an’da bir titreşim yayıyoruz ve bunu çekiyoruz.

Genelde de gördüklerimize dair reaksiyon veriyor ve bir titreşim yayıyoruz.

Olana uyumlu isek olan olmaya devam eder.

Ancak farklı bir düşünce ve beklentiye girebildiğimizde, hayatımızda yeni ihtimallere yer açmış oluyoruz.

İstediğimiz ile titreşimsel uyumda olmak.”


Denemeye değmez mi?

Şimdiye şükrederek, şimdiden sonra istediklerinize karar vermek gerekiyor. Ama bu bir süreç, her an yeni bir gelecek yaratım an’ı.

Örnekle öğretmek. Biz başarabilirsek öğretebiliriz, yaşamımız örneği ile.

Yaşamak gerek. Yaşamaya açık olmak.

Rahatsız eden engeller güzeldir. Bize engellerimizi gösterir, engeller ile karşılaşınca rahatlayın. İtin ve aşın demiyoruz. Rahatlayın ve dirençlerinizi bırakın.

Kendinizi suçlamayan, küçültmeyin; direnç yaratıyorsunuz, iyiliğinizin, mutluluğunuzun önünde direnç yaratıyorsunuz.

Kendinizi sevmekten başka anahtar yok; yoksa her şey yaşamınıza direnç göstermek oluyor.”


Louise Hay’in hazırladığı bir film var “You Can Heal You Life”. “Yaşamınızı İyileştirebilirsiniz” diye tercüme edeyim bu başlığı, henüz Türkçe’si yok. Bu dokümanter tarzı filmde Esther ve Jerry Hicks ile bir röportaj bölümü de var. Alıntılar onlardan… Louise Hay'in, içeriği filmden farklı olmakla birlikte, aynı adlı bir kitabı var; bu kitabın Türkçe'sini "Düşünce Gücüyle Tedavi" adıyla bulabilirsiniz.


*

‘Dingin Savaşçı’ filminden aklımda kalan bir cümle var: Socrates isimli bilge bir kişiyi oynatan Nick Nolte genç jimnastikçi Dan Millman ile konuşuyor:

- “İstediğin şeyi elde edemediğin zaman acı çekiyorsun. Elde ettiğin zaman da acı çekiyorsun, çünkü onu sonsuza kadar elinde tutamazsın.”



Ve filme tekrar eden cümleler var zaman zaman aklımda dolaşan:

Bir Savaşçı sevdiği şeyi yapar. Bir savaşçı sevdiği şeyden vazgeçmez. Yaptığı şeyde sevgiyi bulur.” Ve “Ölüm üzücü değildir; üzücü olan insanların çoğunun hiç yaşamamış olmasıdır.”