İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

21 Ocak 2009 Çarşamba

Boğaz'ın Getireceği Nefes



Telefonun çalmasını beklemek zor.

Ruha ağır gelen şeyler var. Yalnızlık bunlardan biri.


Ben yalnızlığı severim, kendi başıma olmaktan büyük keyif alırım.

Çoğu zaman.

Yazmak, resim yapmak, okumak, bazen sadece sessizce kendimle kalmak için.

Kimi gün kalabalıklar içinde olmak isterim, konuşmak, konuşmak, konuşmak.

Kimi günler ise dudaklarımın o gün oynamadığını fark ederim, en azından söylediğimi sandığım kelimelerin esasında dudaklarımın arasından çıkmadığını.

*
Ancak ya duymak istediğim bir ses varsa?

Ve

Ya o ses beni duymak istemiyorsa?

Kalbin istemediğini zorla bir şey yaptırabilir mi?

*

Bir de istemek ve yapamamak var; bu başınıza hiç geldi mi?

Kelimelerin sanki beyninizden ağzınıza inemediği, ya da boğazınızda gezinip yolunu bulamadığı?



Benim için her zaman kelimeleri yazmak söylemekten kolay oldu. Özellikle duygularımı ifade etmem gerekiyorsa.

Sanki yaşadığım paralel dünyalar var. Ben birinden çıkıp diğerine giriyorum.

Hayatımda onlarca farklı uğraş ve faaliyet olduğunu şaşmamalı. Sanki her biri ile ayrı bir dünyayı yaşıyorum. Birbiri ile yan yana duran kesişmeyen küreler gibi. Ve ben birinden diğeri atlıyorum, sanki farklı ülkelerde geziniyorum.

Güzel. Ve beni mutlu ediyor, bu devamlı tazelik hissi. Sıkıldığımda her zaman başka bir alternatif var, ve beni mutlu eden seçenekler var her zaman.



Bu özgürlük mü?

Yoksa sıkılmanın ötesine geçmeyi başarabilsem yakalayabileceğim başka bir bağlantı var mı bu dünyalar arasında? Durmalı ve dayanmalı mıyım? Yoksa devam mı etmeliyim her ne ise bu dünyalarım arasındaki gezintiye?



Yaşamımın gerçekten bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçtiği anlar olur. Filmin kimi sahnelerinde görüntü büyür, sanki bir sahne donar gözlerimin önünde, hatırlatır belki yüzlerce an’ı, ve sonra tekrar küçülür ve devam eder, ta ki yine bir sahnede bir an için tekrar büyüyene kadar.

Sanki hepsi ben ve hiçbiri ben değil.



İçimizde duyulmak isteyen o kadar çok “biz” var ki. Sizin sevdikleriniz hangileri? Ve yasaklılar? Katlanabilecekleriniz, övündükleriniz ve yüzüne bakmamak için uğraştıklarınız? Kaç ayrı şarkı duyuyorsunuz zihninizin içinde? Ve hiç kulak veriyor musunuz?

Ben sessiz akşamlarda barış çağrısı yaparım en derindekinden en yakında olanına.



Ta ki tekrar dünyaya dönmek isteyinceye kadar.

Ve sonra, kalkarım masamdan, balkonun kapısını açar, sahilde Boğaz’dan geçen gemilerin dalgaları ile sallanıp duran teknelere bakarım. Derin bir nefes alır sahil yolundan geçen arabaların seslerini dinlerim, yağmur yağıyorsa farklıdır ve sıcak bir günde farklı. Rüzgarlı bir günde karşı yakada Kuleli’nin bayrağı kırmızı dalgalanır, ve bazen hava alışılmadık kadar durgun ve sakin.

Balkon kapısını açınca belli eder kendini Boğaz’ın getireceği nefes. Genelde serin, ıslak ve ferah, ve yine de sürprizlerle dolu.