4 Şubat 2011 Cuma
Ayrılık
Çok yakın bir arkadaşım eşinin ve kendisinin işi durumu nedeni ile ay sonunda Fethiye’den taşınacağını haber verdi iki gün önce. Son iki ayda aldığı bir karar olduğunu paylaştı, benim Fethiye’de sadece dört beş gün bulunabildiğim iki ay içinde.
Bazı haberler dalga dalga vurur bizi, dalga dalga gelir ve sarsar. Bu haber de öyle oldu benim için. Bu dostum sadece bir dağ gibi arkamda durup bana destek veren bir kişi olduğu için değil, ayrılıklar bir ölüm tadı taşır belki daha çok o yüzden.
Rahmetli babam inşaat yüksek mühendisiydi, müteahhitlik yapardı. Çocukluğumuz onun Anadolu’nun farklı köşelerinden geri gelmesini bekleyerek geçti. Ayrılık nedir bilirim. Üniversite yıllarında önce ağabeyim gitti Amerika’ya, sonra ben üniversite eğitimim için. Ünlü bir Amerikan üniversitesi burs vermişti, bu fırsatı tepmek olmazdı. İstiyordum ben de gitmeyi. Amerika’daki üniversite’deki odama yerleşim gece yattığımda tavana bakıp “Nasıl geçecek bu dört yıl…” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Dört yıl ailemden nasıl uzak kalacaktım. Önceleri hem kış yarıyıl hem yaz tatillerinde Türkiye’ye dönerek, sonrasına sadece yaz tatillerinde İstanbul’a dönerek geçti yıllar. Sonra ağabeyim tekrar Amerika’ya gitti MBA İşletme Master’ı için.
Aile büyüklerimiz son yıllara kadar benim yaşadığımdan farklı şehirlerde yaşadılar çoğunlukla. Teyzelerim ile çocukluğum telefon görüşmelerinde hasret giderdiğimiz kıymetini bilmeye özen gösterdiğimiz kısa buluşmalar ile geçti. Annemin küçüğü olan Serap Teyzem üniversite yıllarında bizimle birlikteydi. Ondan ayrılmak hep çok zor olurdu. Kuzenlerimden Murat Ağabeyim Kadıköy Anadolu Lisesi’nde yatılı olarak okuyordu ve hafta sonları bize evci çıkardı. Okulu bittiği zaman da Teyzemlerin yanına Elazığ’da dönerdi. O yıllarda ortaokul ve liseler ilkokullardan önce kapanırdı. Murat Ağabeyim benden yedi, ağabeyimden beş yaş büyüktü. Onun gideceği günler yaklaştığında bizleri büyük bir hüzün alırdı. Birkaç gün daha kalsa diye dua ederdik. Tabii o da bizleri sevgi ile kucaklayıp sarsa da anne ve babasının hasreti ile bir an önce yola çıkmak isterdi. Bizleri kendi anne babasından çok daha fazla görüyordu sadece hafta sonları görüşsek bile.
Hasret hepimizin yaşamında var. Babam 2004 yılının Eylül ayında öldü. Ayrılığın tadını tarif etmeye gerek kalmadı. Bir yandan çok özlüyorum, bir yandan hiç gitmemiş gibi.
Belki babamın yaşamından alıştığımdan mı okul yıllarımın bitmesi ile hep hareketli bir yaşamım oldu. Önce inşaat işlerimiz nedeni ile şantiyelere, ihaleler ve görüşmeler için özellikle Ankara, Malatya, Elazığ, Adıyaman ve Kayseri olmak üzere Türkiye’nin birçok farklı şehrine gittim. Sonra danışmanlık, eğitmenlik, koçluk yapmaya başladım, farklı nedenlerle ve farklı şekillerde önce Fethiye girdi hayatıma, ikinci evim oldu, belki de memleketim oluverdi kısa sürede. Muğla girmeye başladı farklı yöreleri, ilçeleri ile hayatıma, Antalya ve İzmir kervana katıldı.
Türkiye kadar dünyanın farklı köşelerine gidip geldim. Gidip geliyorum. Hep bir yolculuk hali var hayatımda. Hep bir ayrılık, hep bir kavuşma. Aynı yerde üç dört ay geçirmeyeli çok uzun zaman oldu. Aynı yerde kesintisiz bir ay geçirmek hayal oldu.
Şikâyet eder halde bulsam da kendimi, istediğim için, tercih ettiğim için ayrılıklar ve kavuşmalar dünyasında yaşıyorum. Öyle olmalı, başka yolu yok.
Çocukken bazen gecenin geç saatlerinde uçak yolculuklarından gelişini beklerdik babamın. Uykumuz gelir dayanamazdık beklemeye çoğu zaman. Sabah uyandığımızda babam çoktan yazıhanesine gitmiş olurdu ama antredeki masada, üzerinde Türk Hava Yolları’nın arması bulunan bir çikolata, bir kek, bir kurabiye de bizim için bekliyor olurdu. Babam uçaklarda yapılan ve taşınabilecek ikramları yemez, bizim için saklardı.
Türk Hava Yolları’nın logosu, arması kavuşmak demekti benim için bir anlamda. Bunu şimdi çok daha net fark ediyorum. Kim bilir uçakların çevreye olumsuz etkilerini bilmeme rağmen belki de bu yüzden uçmayı çok seviyorum. Uçmayı gerektirecek işler ve sosyal çalışmalar yapıyorum. Ve belki de bu yüzden tercihimi hep Türk Hava Yolları’ndan yana kullanıyorum…
Her ayrılık bir ölümdür aslında, ancak kavuşmalarda sanki can veren bir nefes tekrar dolar ruhumuza…
Labels:
Anadolu,
Ankara,
Elazığ,
Fethiye,
Kayseri,
Malatya,
müteahhitlik,
THY,
Türk Hava Yolları,
Zeynep Kocasinan