İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Şnitzel, Patates Püresi, Salata ve Limonlu Kek

Uzun zamandır yemek yapmıyorum. Misafir ağırlamıyorum demiyorum; gerçekten severim dostlarımı evime davet etmeyi, beraber zaman geçirmeyi. Sadece yemekleri, yiyecekleri ben hazırlamıyorum. İçecekler, çerezler, alışveriş – tamam bunlara itirazım yok. Ama yemek yapamıyorum, uzunca bir zamandır. Zamanım yok diyeceğim, ama sanırım esasında bu o kadar doğru değil. Hiç yemek yapmadım da diyemem, daha ortaokul yıllarında başladım börekler, pastalar, pizzalar hazırlamaya. Sonra bir baktım yemek yapmayı bırakmışım. Bir baktım o kekler kurabiyeler hazırlayan kızın içinden hiç ama hiç yemek yapmak gelmiyor.

Sevgi ve özen ile olmadık zamanlarda yemekler yapıp önüme koyan arkadaşlarımı görünce yemek yapmanın ayrı bir sevgi işi olduğunu anlıyorum. … Aşçılığın da herkesin yapabileceği bir meslek olmadığını daha iyi anlıyorum.

Geçenlerde İstanbul’da bir arkadaşıma uğramaya karar verdim, “geliyorum,” diye aradım. Yarım saat sonra evine vardığımda beni hemen öğle yemeğine buyur etti. Şnitzel, fesleğenli patates püresi ve salata hazırlamış; tatlı olarak da ben gittiğimde fırında pişmekte olan limonlu kek vardı. Çay ile onu da keyifle yedim, her şeyi kararında olan mükemmel bir limonlu kek.

Ya çok şanslıyım ve gerçekten sevdiğim yiyeceklerini yapanlar dostlarım ve ailem var, ya da benim ruhumun bir yerlerinde bir eksiklik var. Ya da fazlalık. Yemek yapmak yaratıcılıktır derler; resim yapar oldum da mı benim kimyam bozuldu diyorum. Yoksa şiir mi yaptı bunu, yoksa yazı mı?

Henüz 30’lu yaşların keyifli son günlerini sürerken bu yaşamda öğrendiğim bir şey varsa o da yaptığım şeyi sevmenin fark yarattığı. Severek yapmıyorsam sıradan olmanın ötesine geçemiyor. Ve sevmeyi öğrenmek mümkün. Sevmeye niyet edilebiliyor, niyetler gerçek oluyor.
Yemek yapmayı sevip sevmemek mümkün. Bir seçim var ortada. Çok sevdiğim bir arkadaşım var, o evlendikten sonra yemek yapmaya başlayanlardan. “Evliliğimin ilk yıllarında yemek yaparken söylenip durdum, bilmiyorum, alışkın değilim, hiç yapmamışım. Sonra bir baktım ki böyle yaşam geçmez, sevgimi katarak yapacağım dedim ve her şey değişti.” Evinin daimi bir misafiri olarak pek lezzetli yemekler yaptığını söylemeliyim. Sofrasına keyif ve sevgi katıyor; mutlu oturuyor mutlu kalkıyorsunuz o sofradan.

Belki bugünlerde yemek yapmayı seçmiyorum ama yaptığım şeyleri sevgiyle ve hakkıyla yapmaya özen gösteriyorum. Yapmış olmak için değil, yapmak istediğim için yapıyorum. Elimden gelen bazen yüreğimi tatmin etmiyor, ama yaparak öğreniyorum.
Kişisel gelişim çalışmalarında yaptığım her çalışma, her vaka bana kendi yaşamım ile ilgili şeyleri düşündürüyor. Başkalarına yardım etmek, destek olmak istiyorsam kendi üzerimde çalışmaya devam etmem gerekiyor. Soğan kabuğu gibi der birçok üstat kişisel gelişimin safları için. Kat kat atarız üzerimizdeki yükleri, sırayla. Öze ulaşmak için atılması gereken o kadar çok maske, o kadar çok perde var ki bizi saran.

...

Ve bazen biri çıkar karşınıza. Mutlu, yüzünde derinlerden gelen bir huzur ve tebessüm taşıyan biri çıkar karşınıza. Sadece sevgi ile bakan, sevgi ile konuşan, sevgi ile yapan her neyi yapıyorsa çok basit ve çok karmaşık. Belki orada saklı son nokta. Her şeyi sevgi ile ve sevgiden yapabildiğimiz. Her şeyi sevgi ile ve sevgiden yapmayı seçtiğimiz.