İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Beşikten Beşiğe


Tasarım ile ilgili çok önemli bir kavram var. Tasarımcı değilseniz ya da sürdürülebilirlik konuları ile yakından ilgilenmiyorsanız belki de henüz çok duymadığınız bir kavram olabilir bu ama herkesin farkında olması gereken bir kavram diye düşünüyorum. Bilinçli tüketici olmak sadece haklarımızı korumak anlamında değil çevreyi korumak anlamında daha da önemli hale geliyor. Kavramın adı Beşikten Beşiğe / Cradle to Cradle. Tasarıma ve geri dönüşüme bambaşka bir anlam getiriyor. Bazen C2C şeklinde de ifade edilen bu tasarım şekli atık ve atıkların yeniden kullanımına yeni bir yaklaşım getiriyor.

William McDonough ve Michael Braungart ’ın “Cradle to Cradle, Remaking the Way We Make Things” İngilizce okuma şansınız varsa Beşikten Beşiğe kavramına dair önerebileceğim bir kitap. Türkçe olarak dergilerde çıkan yazılar dışında ben henüz bu konuda bir kitaba rastlamadım. McDonough ve Braungart’ın kitabının kendisi bile bir şeylere dikkat etmeye çalışıyor. Kâğıttan değil suya dayanıklı sentetik kâğıttan yapılmış bir kitap. Ağaçların kâğıt olarak tüketilmesine bir alternatif sunarak giriyorlar konuya ve daha ilk sayfalardan insanın ilgisini çekmeyi başarıyorlar. Tasarımın doğayı ve çevreyi koruyarak nasıl daha etkin kullanılabileceği konusunu gündeme getiriyorlar. Kitabın ilk baskısının yapıldığı 2002 yılından beri büyük bir farkındalık yaratmayı başarıyorlar. Türkiye’de maalesef henüz yaygın olarak tanınmıyorlar.

Kitapta yazarlarının deneyimlerinden genel farklı hikâyeler, bilgiler var. Aklımda kalan önemli bir cümle var: Tasarım niyetin işaretidir. Ne kadar çok şey söylüyor bu cümle. Yaşamlarımızda, kasabalarımızda, şehirlerimizde, ülkelerimizde - ne kadar çok şey söylüyor. Nelere niyet ediyor ve bunları nasıl yansıtıyoruz?

Ve yazarlar diyorlar ki, doğadaki canlıların çevreye zarar verme anlamında bir tasarım sorunu yok. İnsanoğlunun var. Atık ve çevre problemlerinin insanoğlu tarafından yaratılanlarına insanların çözüm bulması gerekiyor. Hem de acilen.

Bu kitap ve bu yaklaşım bana yeni bir ufuk açtı. Atığı azaltmak gereği ile karşı karşıya olduğumuzu gördüğüm bu günlerde bu yaklaşım “atık kavramını yaşamımızdan çıkarmayı” öneriyor. Atık dediğimiz şeyin nasıl uzun dönemler boyunca kullandığımız farklı ürünlerde ham madde olarak kullanılabileceğine ışık tutuyor. Ne kadar farklı bir bakış açısı değil mi?

Dünyada şu an da üretilmek olan ürünlerin en azından yüzde doksanı beşikten mezara mantığı ile üretilmekte. Yani kullandığınız bir ürünün kullanım ömrü bittiğinde muhtemelen bir dolgu sahasına atılmak üzere göndermektesiniz. Yazarların kitapta net olarak vurguladığı gibi gerçekten tüketilen gıda malzemeleri dışında milyarlarca liralık malzeme, doğal kaynak dünyanın her yerinde toprağa gömülüyor. Bu sadece çevre sorunu değil aynı zaman da büyük bir ekonomik kayıp. Endüstri devrimi ile dünyada üretim, ham maddenin işlenmesi ve bundan bir ürün yaratılması ve sonra da bu ürünün işi bitince atılması sistemi üzerine kurulmuş. Ancak bu üretim ve tüketim yaklaşımı dünyayı ve insanoğlunu bir iki yüzyıl içinde büyük kaynak tüketimi ve çevre koruma sorunları ile karşı karşıya bırakmış durumda. Dünyanın bitmez tükenmez görünen kaynakları tükeniyor, ve bozulmaz sanılan ekolojik dengeler sallanır durumda. Geleceğimizi toprağın altında gömüyoruz ve hızla yaklaşmakta olduğumuz sıkıntıların gerçekten farkında olup olmadığımız incelemeye değer.

O kadar çok yaraya o kadar güzel dokunuyorlar ki bu kitapta. Hangilerini paylaşsam. İnşallah Türkçeye en kısa sürede çevrilir. Mimarların, mühendislerin, kimyagerlerin, çevrecilerin, tüketicilerin, herkesin okuması gereken bir kitap. Konuya gerçekten yaşamını adamış ve anlattıklarını deneyimlemiş kişilerin inandıkları ve uyguladıkları şeyleri anlattıkları bir kitap. Dünyanın üretim ve tüketim sorunlarına gerçek bir çözüm getirebilir. Atmak için değil kullanmak için tasarlamak, tekrar tekrar ve tekrar kullanmak için. Atıkların ham madde olabildiği bir yaşam tasarım sistemi. Yaşamı atık yaratmayacak şekilde tasarlamak. Tasarım ile insanoğlunun ihtiyaç duyduğu konforu zarar vermeden, gerçekten insana ve çevreye zarar vermeden sağlamak. Evet, inanıyorum ki bu konuda bir şeyler yapmak mümkün. Eğer istersek, denersek ve buna göre tasarlarsak.

Haydi Türkiye artık eskimeye başlayan bu yeni tasarım yaklaşımına uyan.