21 Temmuz 2020 Salı
Daha Büyük İstek, Daha Büyük İnanç ve Daha Çok Emek Vererek...
Biri bir kadın cinayeti haberi. Derinden üzen bir haber. Merhum Pınar Gültekin'e Tanrı'dan rahmet diliyorum.
Diğeri sekiz yıl öncesinden, İstanbul'dan metroda çekilmiş, bir sivil toplum kuruluşunda görev yaptığımız ağabeylerimin, benim çektiğim ve sosyal medyada paylaştığım, bir toplu fotoğrafları.
Şunlar geçti aklımdan.
...
Bazen bazı buluşmalar, bazı sohbetleri dinleyebilmek yaşamımızda öncesinde hayal edemediğimiz yeni kapılar açar.
Bu fotoğraf bir çok an ve anıyı hatırlattı, öncesinde ve sonrasında yaşanan.
Doğduğum günden beri, bir kız çocuğu olarak, genç kız olarak, genç bir insan olarak, çok insan destekledi beni.
Çok insan çok şey öğretti, yol gösterdi, yol açtı.
Ve yol bazen buna rağmen zordu.
O zaman düşünmeden edemiyorum,
bu şanslara sahip olmayan kız çocuklarına, genç kızlara, kadınlara,
destek olmak, fırsat yaratmak, korumak, kendilerini korumalarına destek vermek için çalışmaya,
daha büyük istek, daha büyük inanç ve daha çok emek vererek devam etmek gerekiyor...
15 Temmuz 2020 Çarşamba
Biraz Yemek, Biraz Ter, Biraz Toz, Biraz Mutluluk
Bugün bir süredir yapmadığım kadar çok yemek yaptım. Kahvaltı etmeden başladığım yeni günde yapacağım yemekleri tamamlarken, aç karnına yaptığım yemeklerin daha mi iyi olduğu gibi bir düşünce geçti aklımdan. Açken yaptığım yemeklere acaba daha çok mu özeniyordum?
Saat Çalınca
İş için seyahat etmesi gereken birçok kişi gibi benim için de, sabahları erken saatte çalan saat ya da telefon zili, kimi zaman belki ayakta geçecek 24 saatlik bir iş gününün başladığı anlamına geliyordu.
Özellikle günü birlik yapılan iş gezilerinde, gün, genelde saat sabah 6.00 civarında kalkan bir uçak ile başlardı. Bu da benim için Fethiye ya da İstanbul’da oluşuma göre değişmek üzere, genelde iki ya da ikibuçuk saat önce evden yola çıkmak ve ikibuçuk üç saat önce kalkmak anlamına geliyordu.
Saat sabah üç buçuk, dört arası başlayan gün, mesai başlamadan önce gideceğim yere yetişmek ve yine genelde mesai bitiminde de yapılması gereken işler ya da görüşmeler olabildiği için, gece yarısı ya da geceyarısını geçtikten sonra, yerine göre son uçakla geri dönerek günü tamamlamak anlamına geliyordu. Eve döndükten sonra ancak bir gün önce evden çıktığım saate kadar uyuyabildiğim çok oldu. Dört, beş saat uykudan sonra yeni gün başlıyordu.
Belki on yılı aşkın süre bunu çok yaptım. Bunu haftada iki, üç defa yapmanın olağan tempom olduğu zamanlar oldu. Bir gün şehir dışına git geli, bir gün ofiste çalış, diğer gün ve ertesi gün tekrar git gel, sonraki gün ofiste ol, bazen haftasonu da çalış ve şehir dışına git gel.
…
Seyahat etmeyi genelde çok sevdim. Bunu zaman zaman paylaşıyorum. O nedenle, çok uzun yıllar bu yolculukları esasında keyifle, yaşamın normali olarak kabul ederek yaptım. Sonrasında İstanbul’dan Fethiye’ye taşındıktan sonra, iş programımı bir de Fethiye denklemi ile çözmek gerekince, Dalaman Havalimanı sadece geziler için değil gündelik yaşam için hayatımın parçası oldu. Yolcuklar biraz daha uzadı ve uçaklarda geçirdiğim saatler daha da artmaya başladı.
Genelde uçaklarda evimde gibi rahat ettim. En güzel kitap okuduğum, en zorlu metinleri çalışabildiğim, ve bir anlamda rahatsız edilmediğimiz kesintisiz bir odaklanma zamanı verdiği için, bazı zorlu çalışmalarımı yapabildiğim yer oldu.
Uçağın kimi zaman bebek ağlamaları, kimi zaman yüksek sesle yapılan sohbetler, anonslar ve kulaklık kullanmadığımızda uçağın tipine göre oldukça rahatsız edici olabilen uğultusu odaklamama hiçbir zaman engel olmadı. Koridor kenarında bir koltukta oturmayı başarmışsam, ve sanırım hayatım boyunca yaptığım yolculukların belki sadece yüzde üç, beşi mecburen başka bir koltukta olmuştur, keyifle ve rahatlıkla uçakta çalışabildim.
Ne servis, ne de koridorda geçen yolcuklar, aslında rahatsızlık vermelerine rağmen engelleyecek kadar rahatsız etmedi beni. Genelde D koltuklarını ya da koridorların sağ tarafını tercih ettiğim için, özellikle sol kolum ve omzum koridordan geçen hostes ya da yolcuların çarpmaları ya da taşıdıkları eşya ya da çantalarını vurmaları ile zaman zaman morarmış olsa da, bu da koridor kenarı seven yolcuların katlanması gereken gülün dilkeniydi ne de olsa.
Sabah yolculuklarından eskisi gibi hoşlanmamaya ne zaman başladığımdan tam emin değilim ama 2010 yılının Mart ayında, o yıl birkaç eğitim nedeniyle neredeyse birkaç haftada bir yaptığım Londra yolcukluklarından birinden bir gün önce, yaşadığım ilk vertigo atağı ile kendimi İstanbul Amerikan Hastanesi’nin acilinde bulmam ile başlamış olabilir.
2010 yılının Mart ayına gelinceye kadar 2010 yılının ilk ikibuçuk ayında kırkı aşkın uçuş yapmış olduğumu fark etmiştim. Bunu merak edip hesaplandığımdan değil, Acil Servis’teki doktor sorduğu için, düşününce fark etmiştim. Hatırladığım kadarı ile acile yattığım günden önceki sekiz günden altısında uçak yolculuğu yapmıştım. Kimilerinde, aktarmaları ile günde dört defa uçağa binerek. “Bunu azaltmanız gerekiyor,” demişti doktor. “Yavaşlamanız,” gerekiyor.
Sonrasında, o günden beş yıl sonra vertigo biraz sık olarak karşıma çıkmaya başlayınca, günübirlik yolculuklarımı, mümkün ise gittiğim yerde bir gece konaklayarak yapmamı önermeye başladılar. “Aynı gün gidip dönmeyin mümkünse,” diye rica etti doktorlarımdan biri.
Eve dönmek için acele etmek yerine, yolda olma hali ile daha çok barışmam gerekiyordu. Ve mesela Kanada ya da Japonya gibi uzun mesafeli yolculuklarımda, aynı zamanda öncesinde ve sonrasında eskiye göre farklı bir programlama yapmak gerekecekti.
Kırkbeş yaşımdan sonra uçaklarla olan yaşamımı ve çalışma programımı değiştirmem gerekmişti.
Ve bu da, sabahın erken saatlerinde, genelde gün ağarmadan önce çalan alarm sesini artık çok az duyduğum anlamına geliyordu.
…
2020 yılının bu sabahında telefonumun alarmı saat 04.30’da çaldığında hızla giyinip bindiğim takside havalimanına giderken aklıma tüm bu düşünceler geliyordu.
14 Temmuz 2020 Salı
Düşe Kalka
*
Esasında bahsedeceğim o günden önce, belki bir haftadır o sahilde denize giriyorduk. Giriyorduk ama Akdeniz’in o günkü halini değerlendirmeme imkan verecek kadar tanımıyorduk, tanımıyordum henüz. Akdeniz’in dalgalarını.
Ne olduysa bir anda oldu. Ve bir dalganın üzerine atlayarak kendimi o dalganın akışına bırakmışken, nefes almak için başımı suyun dışına çıkarmak isterken, bir anda kendimi başka bir dalganın içinde buldum. Dalgalar sanki ardı ardına üstüme gelmeye başlamışlardı.
*
Bununla birlikte ve buna rağmen, benim bile istemeden, farkında olmadan kendime riskli şekilde incitme ihtimali ile karşı karşıya kaldığım çok durum oldu. Mesela bir kere o Akaretler'de, Dolmabahçe Sarayı'nın hemen arkasındaki tepedeki evimizin önündeki parkta, salıncakta sallanırken, nasıl başardıysam salıncak bağlı olduğu demirin etrafında bir tam tur atmıştı. Şimdiki salıncaklarda bu mümkün mü bilmiyorum. Hızlı sallanmayı çok severdim ama o gün salıncağı 360 derece döndürmeyi ve o sırada salıncaktan uçmamayı nasıl başarmıştım bilmiyorum. Avuçlarımın içlerinin zincire tutunmaktan uzun bir süre kırmızı kaldığını hatırlıyorum. İlkokul üçüncü ya da dördüncü sınıfta olduğum o günden sonra salıncağa çok bindiğimi söyleyemem.
Ailemin bildiği birkaç tanesi çok riskli denilebilecek iki boğulma, dört beş kaza vakam varsa, en az bir kaç katı kadar da atlattığım ama annem ya da babam ile paylaşmadığım tehlikeli durum yaşadım çocuklukta. Muhtemelen birçok çocuğun yaşadığından çok az da olsa.
*
Cornell'den mezun olabilmek için yüzmeyi bilmeniz gerekiyordu. Ve bunu aslında sonraki yıllara bırakmanıza pek izin verilmeden, hemen okula başladığınızda yılın başında geçmeniz gereken bir test ya da yazılmanız gereken bir kurs ila göstermeniz gerekiyordu.
Yüzmeyi bildiğinizi yüzme havuzunun derin kısmına atlayarak ve 75 yard, yani takriben 70 metre, kesintiniz olarak yüzerek geçmeniz gereken test ile belgelemeniz gerekiyordu. Bu testte, ilk 25 yardı serbest ya da kurbağalama gibi bir stilde, sonraki 25 yardı sırt üstü yüzerek ve son 25 yardı istediğiniz bir stil ile tamamlamanız isteniyordu.
1975'ten beri bu tarif ettiğim şekilde uygulanan test aslında erkek öğrencilere 1905, kız öğrenciler için ise 1920 yılından itibaren zorunlu olarak, yıllar içinde farklı uzunluklar ve şekillerde uygulanarak bugüne kadar gelmiş. Kuralın nedenini boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalırsak hayatta kalabilmemiz ve kendimizi güvene alabilmemizi sağlamak olarak izah etmişlerdi. Okulun kurucularından birinin çocuğunun boğularak hayatını kaybettiğinden de.
Yüzme bilmiyorsanız, o zaman ilgili başlangıç yüzme beden eğitimi dersine yazılmanız ya da yüzme ile ilgili çok özel bir sorununuz veya engeliniz varsa sonraki yıllarda yapılan bir ilave ile doğada acil yardım dersini almamız gerekiyordu.
Okuduğum yıllarda bana İstanbul Boğazını hatırlatan ince uzun Cayuga Gölü'nün kenarındaki ve şelaleleri ile meşhur Cornell Üniversitesi, erkek öğrenciler için 115, kız öğrenciler için 100 yıldır uyguladığı bu mezuniyet kuralını Covid-19 pandemisi nedeni ile ilk defa bu yıl askıya aldı. Türkiye'de olduğu gibi Dünya'daki bir çok üniversite uzaktan eğitim ile bu özel dönemi öğrencilerini koruyarak geçirmeye özen gösteriyor. Covid tehlikesi bir süre daha diğer tehlikelerin önünde olacak gibi görünüyor.
*
Çocuklarımıza kendilerini korumaları için ihtiyaç duyabilecekleri donanımları sağlayabildiğimiz, bir yandan da şiddet ya da istismar gibi tehlikelerle karşı karşıya kalmayacakları, korunmaya ihtiyaç duymacakları daha güvenli bir dünya yaratabilmemiz dileğiyle.
10 Temmuz 2020 Cuma
Hanım mı, Bey mi ve Yolun Neresi?
“… Bey, bundan sonra bu işi bu şekilde yapacağız. Buna göre hazırlıklarınızı bitirin ve başlayın.”
*
Öğretilmişlikler, kodlanmış bilgiler otomatik olarak devreye giriyor, onların bana duydukları güven ve inanç bu kodları bir kenara bırakmalarını zamanla sağlasa da, evet, işte zaman alıyordu. Emek gerektiriyordu.
İstemediklerinden değil, denemediklerinden değil, çünkü gerçekten, mesela iş arkadaşları anlamında da, inşaat gibi bir sektörde çalışmamıza rağmen, aslında bir kadın olarak ne kadar şanslı olduğumu zaman içinde anlayacaktım.
Eşitliğe inanan erkeklerin bile, kendileri ile verdikleri mücadeleyi kazanmak için zamana ihtiyaçları oluyordu.
Sadece bu konuda değil, yaşamın ne çok alanında farkında bile olmadığımız otomatik pilotta çalışan kalıplar ile yaşadığımızı değişik bir şekilde fark etmek bir yandan beni yaşamla daha çok barıştırırken diğer yandan da doğruluğuna inandığım şeyler için mücadele etme isteğimi de kuvvetlendirdi.
Dünya’da ve Türkiye’de kadınları bekleyen birçok mücadele var.
Fiziksel ve duygusal şiddet, can güvenliği, ekonomik özgürlük, adalet ihtiyacı, haklar, ...
Mücadele devam ediyor.
8 Temmuz 2020 Çarşamba
Şampiyonların Yolu
Yarınımız Olmazsa?
Bunları biliyorum.
7 Temmuz 2020 Salı
Yolda Buluşmak
Sonrasını bir çoğunuz biliyorsunuz.
çok özel Lion ve Leoları tanıyacak olmamdan da mı geliyordu acaba?