İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

7 Haziran 2019 Cuma

22


Dün akşam kuzenlerimin Fethiye’deki otelinde kalan misafir akşam yemeğinden ayrılırken yanıma geldi ve sordu, “Zeynep, hala resim yapıyor musun?”  Neredeyse iki yıldır görmediğim Rodney’in resim yaptığımı hatırlamasına ve sormasına şaşırmıştım.

Bir yandan bunu bugünlerde sormasına da şaşırdım çünkü gerçekten tekrar resim yapabilmek için en azından dört beş gündür tatlı bir mücadele içindeyim. Ve tuvallerimi dışarıya çıkarmış olmama rağmen elime ne fırça ne de boya alamamıştım. Büyük çalışma masamın üzerine koyduğum irili ufaklı yedi tuvale takriben üç gündür sadece bakıyordum.

Bu sabah birkaç tanesinin masadaki yerini değiştirmiştim ama elime fırça almayı da düşünmemiştim.  Henüz o enerjiyi bulamamıştım.

Resim yapmak değişik bir iç enerjiye sahip olmayı gerektiyor. En azından benim için. İçimizdeki duyguları yansıtmak ve dışarıya akıtmak bir efor gerektiriyor. Bazen üç dört saat ara vermeden resim yaptığımda başımın dönmeye başladığını fark ederim. Bu vertigodan ya da tiner veya boya kokusundan değildir.  Aşağı yukarı 4-5 yıldır Fethiye’de çoğunlukla açık havada resim yaptığım için, bu havasızlıktan da değil.  Çok uzun bir yürüyüşten veya yüzmeden sonra  ya da zorlu bir karate antrenmanından sonra dizlerimin bağı çözülecekmiş gibi gelen o yorgunluk hissine benzer bir his.  Sanki kolumu kıpırtadamayacakmışım gibi gelir.  

Resim yapmaya başladığım yıllarda, ben de önce ünlü ressamların resimlerini, sonra da fotoğraflarda gördüklerimin resimlerini yaparak başladım.  Sonra bir kitabımda paylaştığım tesadüfler beni duyguların resmini yapmak diye tarif edebileceğim bir yola itti.  Ve resim yapmak benim için farklı bir mutluluk kaynağı olurken bir yandan da beni özgürleştirir oldu.   

Neredeyse iki yıl önce, 2017 yılının Ekim ayında Fethiye’de, tamamlanmamış yirmi iki tuvali bırakmıştım. Ben resimlerimi teker teker tamamlamam. Resim yapmaya başladığım ilk yıllarda keşfettiğim bu özelliğim ile artık barışığım.  Sadece yağlıboya ile çalıştığım yıllarda bu bir mecburiyet iken, akrilik boyalar ile başlayan dostluğumuzdan sonra bu, bir çalışma tarzına dönüştü.  

Bir sergide yer alacak resimleri bir bütün olarak düşünüyorum. Bir bütünün parçaları olarak, ve o nedenle de tüm parçaların üzerinde neredeyse aynı anda çalışırım. Belki bazıları biraz daha önce biter ama genelde resimlerin hepsini aynı günlerde tamamlarım.  

Sergilerde o bütünlüğü görmek hoşuma gider. Bununla birlikte farklı insanların farklı parçalara çekildiğini görürüm.  Birlikte çalışmama rağmen resimlerde bir bütünlük olmasına rağmen renkler çok farklı şekilde kendini gösterebilir.  Yıllar içerisinde formlar değişir.  Bu farklılıkları ve değişimleri gördükçe resim yapmaya devam etmek gerektiğine daha çok inanırım.  2000 yılındaki milenyum resimleri, 2003 yılındaki resimlerim ya da 2017 yılının resimler bana ait olduklarını bir şekilde hissettirseler de gerçekten o kadar farklılar ki.  El yazımızın yıllar içinde değişmesi gibi resimlerimizde öngörülmesi zor bir şekilde değişiyor.  Bu değişimi görmek beni heyecanlandırıyor.  Buna şahit olmak da değişik bir duygu.  Bir gün bir resim üzerinde çalışırken, ki bu genelde bir resim üzerinde çalışmaya başladıktan sonra oluyor, yeni bir form, yeni bir şekil, yeni bir renk karışımı beliriyor. Daha önce hiç çizmediğim bir şey karşıma çıkıyor.  Daha önce hiç çıkarmadığımız bir sesi çıkarmak ve o sese önce şaşırmak sonra da sevinmek gibi bir şey.

Önümüzdeki bir ay için beni özellikle İstanbul’da, biraz İzmir’de ve Lions’un Milano’da katılacağım yıllık dünya toplantısı için farklı maceralar bekliyor. Bununla birlikte muhtemelen bir yılı aşkın bir süredir ara verdiğim için içimde biriken yeni sesler henüz onları duymamış olsam da bu bekleyişte beni de heyecanlandırıyor.

İstanbul’a gitmeden önce resimler üzerinde çalışmaya başlayabilecek miyim henüz bilmiyorum.  Sembolik olarak da olsa başlamak istiyorum.   Yine de yapmaya başlamanın sihrini bilmekte birlikte, kendimi zorlamamayı da öğrendim.  Olması gereken vakti geldiğinde zahmetsizce ve keyifle açılıyor.

22 yarı tamamlanmış tuval beni bekliyor.  Bakalım onlar için hayalini kurduğum 22 hikayeyi Milano dönüşü nasıl anlatacaklar…

Hiç yorum yok: