Yeniden başlıyorum. Yeniden.
Etrafımdaki onlarca eşya anlatılmayı bekleyen farklı hikâyeleri için bana göz kırpıyor.
“Öyle çok şey var ki içimde” diyor Sertap Erener şarkısında. Ben son birkaç yıldır zihnimden geçenleri, yüreğimin istedikleri söylemeye başladım ama henüz başlamış olduğumu hissetmiyorum nedense.
Yeni yıla giriyoruz. Astrologlar yeni yıla dair analizlerini yoğun olarak paylaşmaya başladılar. Gelecek günler neler getirecek bilmek istiyoruz. Bazen sadece merak ettiğimiz için, bazen endişeler içinde olduğumuz için.
Geleceğin bize kendini hiçbir zaman anı gelinceye kadar kendini göstermeyecek olan yanları olacak. Bize kendi yaşamımıza dair göstermedikleri olacak. Başkalarının yaşamlarına dair bilgi edinmemiz eğer o yaşama karışmama niyeti ile hareket edebiliyorsak çok daha kolay olacaktır. Yani ne kadar derin bir görme yetim olsa da kendi yaşamıma dair görüntüler ve bilgiler bana çok daha az gelecektir. Bir sigorta sistemidir bu. Yaşamın ve bilginin sigorta sistemi. Bu kendime dair hiçbir şeyi bilemeyeceğim anlamına gelmesin. Bazen çok net olarak görebilirim ve bilebilirim, ancak karşımdaki kişinin bana olan yakınlığı azaldıkça çok daha net olarak bilgiye ulaşmam mümkün.
2010 yılının sonuna geldiğimiz bu günlerde 2011’de bizleri neler bekliyor diye baktığımızda genel etkiler var olsa da bireysel yaşamlarımızda çok farklı etkiler ile karşılaşmamız mümkün.
İleriye bakmak yerine elimizdeki günü en dolu ve etkin şekilde yaşamaya inandığım için bana ileriye doğru sorulara cevap vermek konusunda çekimse kalıyorum. Bir yanım yapıldığını gördükçe kendimi yapmayarak geride bıraktığıma ve değişmem gerektiğine ikna etmeye hala çalışırken,içime doğru geleni yapmam gerektiğini de inkâr edemiyorum.
Dan Millman sevdiğim bir yazar. "Peaceful Warrior-Dingin Savaşçı" ile dünyaya farklı bir bakış getirdi. Hayatınızın Amacı analizlerinin de çok doğru olduğuna inanıyorum. Kendinizi ve yaşamınızın size sunduğu potansiyelleri keşfetmek için Dan Millman’ı okumanızı mutlaka öneririm. O daha önce sunulmayan bir bilgiyi bizlere sundu. En azından sunulmayan bir açıklık ve samimiyet ile.
Geleceği bilmek esasında kendimizi iyi tanımakla ilgili. Dan Millman doğum tarihlerimizden elde ettiği sayılar ile bu yaşamda deneyimlemek üzere geldiğimiz konuları belirlemiş. Örneğin benim yaşam sayım 8. Dan Millman’ın yaşam sayısının da 8 olduğunu öğrenmek enteresan gelmişti. Benim daha farklı bir numeroloji analiz şeklim var; Dan Millman’ın ki biraz farklı. Yaklaşımlarımızın farklı şeyler söylemiyor. Aynı resmin farklı detaylarını ele alıyor diye tarif edebilirim belki.
Nasuh Mahruki ’nin 2010 yılının Ekim ayında çıkan bir kitabı var: “Kendi Everest’inize Tırmanın”. Güzel yazılmış bir kitap. Kendi gerçeğini paylaşan birçok üstadın yaptığına benzer bir şekilde inandıklarını ve yaşadıklarını paylaşmış Mahruki. Bir öncü olduğu kesin. İsteklerini yaşamak cesareti ile hareket ettiği. Esasında bizi durduran şeyin çoğu zaman yetenek, bilgi veya güç eksikliği değil de, yola hiç çıkmamak, bu cesareti hiç bulamamak olduğunu hatırlatıyor bana Nasuh Mahruki’nin korkusuzluğu. Aradığımız cevap her ne ise esasında buna ulaştıracak yol kendimizi keşfetmekten geçiyor bu doğru. Kendimizi keşfedip, güvenip, bildikçe korkular belki yok olmasalar da bizi durdurma güçlerini yitiriyorlar. Korkusuzluk dediğimiz şey böyle bir şeyler aslında.
Tamamen korkusuz olmak mümkün mü bilmiyorum. Hiç korkmamak mümkün mü bilmiyorum. Ama korkuya rağmen korkunun söyledikleri duyarak, anlayarak, böylece kendini anlayarak yola devam edenleri çok gördüm. Değerine inandığım korkusuzluk bu. Korku karşımıza çıkabilecek bilinen ve bilinmeyenler ile başa çıkma durumumuza dair bir iç değerlendirme sonucu oluşan bir duygu bir anlamda. Ne kadar yeterli olduğuma dair bir değerlendirmenin sonucu. Altından kalkabilir miyim? Her an farkında olmasak da devam eden bir iç diyalog bu. İrili ufaklı olayların üstesinden gelebildikçe korkularda azalıyor. Deneyim kazanmak bu yüzden önemli. Yaşama küçük yaşlardan beri katılan çocuk adım adım bu güveni oluşturuyor. Yaş ilerledikçe zorlaşsa da her yaşta aşabileceğimiz bir engel bu. Korku zihnimizdeki ejderhalar ile savaşın sonucu. Yaklaştıkça ve dokundukça çoğunlukla yok olan ejderhalarla.
Yaşamda huzur, sevgi, başarı ve bireysel doyumu yakalayanların yolu kendi ile yüzleşme yolundan geçiyor. Kimisi doğdu andan itibaren tanışmaya başlıyor, kimisi kırk yaşında bir anda aynayı buluveriyor karşısında ve kendini görmeyi seçene kadar çok ayna kırıyor. Yüzleşmeden sonraki adım gelmiyor. Her zaman seçimle de olmuyor bu belki. Bazen yaşam dediğimiz gizem bizi çekip çıkarıyor takıldığımız çıkmazlardan, haydi, yeter oyalandığın, yola devam zamanı.
Yeni yıla birkaç gün kaldı. 31 Aralık’a gerek yok, her gün bir başlangıç esasında. Ancak zihnimizdeki dönüm noktaları temiz sayfaları çevirmek için bir güç, bir ilham verebiliyor. Berekete açıldığımızı hissetmek için kapı eşiğinde o narı patlamak gerekebilir. Gerektiği için değil, biz seçtiğimiz için. Çoğu zaman.
Kimi zaman da yaşama sadece teslim olmak gerekiyor. Bizden öte, bizim için, bize rağmen çalışanlara. 2011’e girerken yıllardır öğrendiklerimle, bildiklerimle, kimi zaman en kıymetli olduğuna inandığım akışa teslim olmanın gücüne bırakmak istiyorum kendimi.
Akışa bıraktığımda bazen bakıyorum ben sapasağlam duruyorum olduğum yerde. Akış sürüklemiyor beni; akış beni besliyor. Ben bekliyorum ve o yaşamı getiriyor bana.