İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

31 Ocak 2021 Pazar

Üzülmeyin

Bu pandemi sürecinde bir kaç defa ateşim yükselir gibi oldu. Sanırım iki ya da üç defa.  Belki neredeyse bir yıllık bir süreçte bu normal. Ancak, her defasında hızla acilen yapılması gereken işler ve işlemler aklıma geldi. 


Esasında  pandemi yurtdışından kendini göstere göstere yanı başımızda adı konulan bir gerçeklik olarak belirdiğinde, ilk reaksiyonum bana ihtiyacı olabilecekler için yapmam gerekenleri sağlama almaktı. Annemin sağlık ihtiyaçları ve benzer konularını neredeyse 2020 yılının tamamı için sağlama almakla, hazırlık yapmakla uğraştım. Kendimce, aklım erebildiğince.  Duyduklarımız ile birlikte, bana bir şey olur ya da uzun süreli bir tedavi görmem gerekirse diye.  Annemin korunması için ne yapabilirim, buna kafa yormaya çalıştım.  Tabii, yaşamda neye ne kadar tedbir alabileceğimiz tartışılır.


2020 yılı biterken, aile olarak yaşadığımızı başka gerçekler vardı.  Sadece benim için değil ailemizdeki bir çok kişi için adeta bir baba olan Fahri Eniştemi Covid’den kaybetmemiz, teyzem ve kuzenimin de enfekte olmaları ve ailelerindeki diğer yakınlarımın da enfekte olmuş olma ihtimallerinin korkusu.  Hastalık süreçlerinde destek olamamamın kabul edilmesi ve alışılması zor Covid gerçeği. 


Aralık ayının ortalarında başlayan bir korku, endişe ve üzüntü süreci, Aralık ayı sonunda eniştemin vefatı ile, bedenimde, göğsümün ortasında bir yara varmışcasına, sanki dışı dikenlerle kaplı küçük bir top göğüs kafesimin tam ortasına yerleştirilmiş ve ben hareket ettikçe sanki o topun yüzlerce minik dikeni etime batıyormuşçasına, henüz atamadığım bir üzüntü hissi ile yaşıyorum.


Pandemi sürecinde, Covid nedeniyle ya da başka nedenlerle annesini, babası, benim gibi çok yakınlarını, arkadaşlarını kaybedenler hızla çoğaldı.   O nedenle, mutlaka ki benim hissettiğim bu acı hissini yakınımda da çok hisseden vardır.  Acıları unutmak, daha önceki kayıplarımızda biraz öğrendiğim gibi, biraz da kendimizi meşgul etmekten geçiyor.   Taziye evlerinin neredeyse kırık gün süren ama bir süredir yaşayamadığımız kalabalıkları, o evlerde kimi zaman ağlayarak kimi zaman gülerek, genelde geçmişin anılarını farklı detayları ile konuştuğumuz sohbetler o yaraların merhemlerindendi. Şimdilik belirsiz bir geleceğe kadar, sadece idi diyebiliyoruz.  Birbirimizin acısına merhem olamamak bu günlerin belki en büyük zorluğu.


Pandemi başladığında hemen değil ama, sanırım 2020’nin Mayıs, Haziran ayından itibaren herkesin dijital iletişime alışması ile birlikte, aile, iş, sosyal çalışmalar, hobiler ile ilgili onlarca farklı grupta, onlarca farklı ülkede, yüzlerce farklı insanla temasım olmaya başladı.  Belki çok özel hazırlıklarla katılabildiğim ya da katılamadığım etkinliklere, toplantılara katılabilmeye başladım.   Bir meditasyon grubunun bağlantısından çıkıp, üyesi olduğum bir uluslararası sivil toplum kuruluşunun Hindistan’daki çalışmalarını dinleyebildiğim bir toplantıyı takip etmek, bunu yaparken toplantı aralarında çalışmak, mesela sonrasında başka bir grupta romanlar hakkında ilham alabilmek mümkün olmaya başladı.   Pandeminin 2020 yılının ikinci yarısındaki dijital dünya hızı biraz da başdöndüren bir şekilde yaşamlarımıza girdi. Genç, daha az genç, hepimizin.


Eniştemin vefatı ile göğüs kafesimim ortasında beliren dikenli top ile başa çıkmak için normalde yapageldiğim gibi kendimi yaşamın olağan akışının içine tekrar bırakmayı seçtim.  Fakat, fark ediyorum ki, yeni normalin yaşamı, bedenimizde adeta şekil bularak yerleşmeyi başaran acıları atmak için pek yeterli olmuyor.  


O nedenle, belki bir hafta kadar önce öksürmeye başladığımda pek şaşırmadım.  Genelde üzüntüler ile birlikte öksürükle devam eden bir hastalık süreci yaşamaya çocukluğumdan beri alışkınım.  Yavaş yavaş gelen öksürük iki gündür göğsümün ortasından yükseliyor ve kendini hissettirerek evet buradayım diyor.


Daha önceki kısa ateşlenmelerimden farklı olarak bu öksürük, düşünmek bile istemediğim nedenden daha çok, beni çocukluğumdan bugüne sayısız an ve anıya götürüyor.   


Hastalıkların tıbben adını koyabildiğim bilimsel nedenleri var.  Bununla birlikte, gerçekten bedenin kendini korumaktaki en büyük silahı, içinde sevinç, mutluluk, neşe, umudun yoğun olarak yer aldığı bir karışımdan oluşuyor.  O nedenle, bu konuda başka zamanlarda, başka şekillerde daha önce de yazdım, ama, üzülmek için ne kadar çok nedeniniz olursa olsun, lütfen ama lütfen üzülmeyin.  Kayıpların yasının tutmanın iyileşmenin parçası olduğu söylenir. Acıları kabul etmenin, acılar ile yüzleşmenin gerekliliğinden bahsedilir.  Doğru da olabilir ama çocukluktan beri keşfettiğim gibi benim bedenimin gerçekliği bu bilgi ile uyumlu değil.  


O nedenle, yıllar içinde keşfettiğim bu kişisel bilgi ile, dinlediğim haberleri, okuduğum kitapları ya da seyrettiğim fimleri, dizileri buna göre dengelerim.  Yaşamın sunduğu zengin duygu yelpazesindeki tüm renklerin tadına ihtiyacımız var.  Uzun süren gri, kahverengi, siyah hakimiyetleri, teslim olmayı seçtiğimiz kalın, koyu bulutlar, solgunlaştırıyor bizleri.  Esasında etrafımızdaki olumsuzluklardan beslenen, can acıtmayı seven, sağlıklı dozu çok aşan bencillikteki insanlara yaşamlarımızda ayırmayı seçtiğimiz zamanı da dengelemek gerekiyor belki ama, o konuyu şimdilik bu kadar bahisle bırakmak daha doğru olacak.


Benim bedenim, aklım, ruhum, kalbim acıya yaklaştığında, elimizi sıcak bir şeye değdirdiğimizdeki gibi hızla refleksini gösterir ve öksürük ile bana sesini, boğazımızdan gelen mini mini öksürüklerle ya da dinlemezsem bedenimi sarsan öksürüklerle er ya da geç duyurur. “Çok üzüldün, yeter,” der ve şimdi de yüksek bir ses ile söylüyor.  


Tahminen iki hafta önce anneme, “Anne ben bu gidişle hasta olacağım,” dediğimi de hatırlıyorum.  Hastalığı çağırmaktan öte, ruh halimin getireceklerinin ayak seslerini iyi tanıdığım için.


O nedenle, sonraki günlerde sizlere ne yazmam mümkün olur bilmiyorum ama, abla, kardeş, arkadaş tavsiyesi olarak, lütfen üzülmeyin. Üzüntünüzden çıkmak için bir yol bulun. Bedenimizin duygularımıza dair mesajlarını duymazdan gelmek marifet değil.  Ve benim gibi bu anlamda öğrendiği dersleri çabuk unutan, ısrarlı inkarcı olmak hiç değil. 


Ne mi yapabilirsiniz?  



Mesela, birazdan, bu öksürük ile ne yapmam gerektiğine karar verene kadar yapacağım gibi, bana kargo ile iki gün önce 111. baskısı gelen, Aziz Nesin’den “Sizin Memlekette Eşek Yok Mu”yu okuyun.


Sevgiyle.

Hiç yorum yok: