İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

1 Ocak 2021 Cuma

2021

2020 yılı Çin’de bir virüs nedeni ile yaşananları uzaktan takip ettiğimiz, Güney Kore’de, Japonya’da ve uzak doğuda etkilerini haberlerden izlediğimiz bir yıl olarak başlarken, sonrasında İtalya ile birlikte yaklaşan bir dalga olarak bizlere çarptı ve dalgalar yaşamlarımıza çarpmaya devam ediyor.

Yaşananları yıllar öncesinden tahmin edenler tabii ki vardı.  Bununla birlikte, insan ruhu felaketleri yaşayacağını öngörse de tedbirli olmak konusunda bırakın olayın öncesinde, olayları yaşarken bile gerekenleri yapmak konusunda yeterince dikkatli ve inançlı olamıyor.  Bunu Dünya’nın heryerinde, her seviye de ve her boyutta gördük.  Kimi ülkelerde ve toplumlarda farkındalıklar dalgaların etkisini azalttık, kimilerinde dalgaların önüne çekilen perdeler savrulanların şaşkınlığını daha da yükseltti.


2020, özellikle Şubat ayı ile birlikte ama neredeyse sonrasındaki, yaşattığı beklenmedik yavaşlatmalar ve duraksatmalar ile akmaya devam ederken, her gün, hem dünyayı seyrettiğimiz hem de bireysel hikayelerimizi ister istemez tekrar tekrar düşündüğümüz, şükrettiklerimiz ile birlike özlemlerimizi fark ettiren ve derinden hissettiren bir zaman sundu.


Birçok anlamda zor bir yıldı.  Benim için de.  Korku, kaygı ve endişeleri ile yaşanan bir yıldı. Kendim kadar sevdiklerimin güvende olması için kaygılandığım bir yıl.  Milyonlarca insan gibi sevdiklerimi kucaklamayı özlediğim, sohbet etmeyi özledim, kalabalık sofralarda kahkahalarla yenilen yemekleri özlediğim bir yıldı.  Daralmış, sıkıştırılmış, bunalmış hissettiğim, bugüne kadar yaşayabildiklerime şükrettiğim, geleceğe bakmak konusunda oldukça isteksizleştiğim ve geçmişi ince ince elediğim, o geçmiş ile kendimi daha iyi tanımaya çalıştığım bir yıldı.  


Mesela Boğaz’dan geçen bir geminin motorunun sesinin martı sesleri ile birlikte kulaklarımın İstanbul’un göbeğinde duyabildiği tek olabileceği hayal etmezdim.  Aylarca görmediğim yeğenime maskelerin ardından sadece birbirimize bakarak geçireceğimiz günleri de.  Arkadaşlarımın cenazelerine gidemeyeceğimi, yakınlarımı hastanede ziyaret edemeyeceğimi,  hasta olmadan evden onbeş gün çıkmayacağımı hayal etmezdim.  


2020 yılı Dünya’daki insanların çoğu için çok zordu.  Fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal anlamda yorulduk, çok yorulduk.  Benim kişisel hikayemde, son on, onbeş günüm yılın belki de en çok üzüldüğüm günleri olarak tamamlandı.


Yeni yıla girerken sevdiklerimin iyi olması dışında bir dilek dilemedim. Sadece o son günde, daha çok şey yapmak adına bir kararlılık hissettim diyebilirim.  Yaşamın gerçeği neleri yapmaya izin veriyorsan daha çok yapmak.  2020’deki belirsizlikler, yaşamakta olduğumuz sürecin ne kadar bizimle olacağını bilememek belki uzun soluklu işlere başlama isteğine izin vermedi ama 2021’de belirsizliği kesinlik olarak kabul ederek ilerlemeyi seçeceğim sanırım.  Türkiye’de nasıl yaşayacağımızı henüz bilemediğim aşılanma süreci ve Dünya’nın aşı ile yaşamı koruma mücadelesi nasıl bir sonuç verecek emin değilim ama bu gerçeğin yaşamlarımızdan çıkarak özgürlüklerimizi geri vermesi sanki kabul etmek istediğimizden çok daha uzun sürecek.  O nedenle, iyi kötü güzel çirkin demeden olanı kabul ederek, büyüyen, küçülen, hızlanan, yavaşlayan dallarından içinde kuvvetlenerek yürüyebilmeyi öğrenmek gerekiyor.  En azından 2021 bana bu mesajı veriyor.


Yaşam sizlere dayanma gücü ve sevildiğinizi hissettiğiniz ve sevebildiğiniz güzel günler getirsin.