Ocak’ın ilk haftasında bile ne kadar soğuk olursa olsun sıcak Fethiye. Bugün araba ile gideceğim yerlere bir hırka ve atkı giyerek çıkıverdim. Tamam biraz yürüyecektim ama mont giymeye ihtiyaç duymadım. Fethiye kış günlerinde binalar soğuk olur. Özellikle dağlar nedeni ile evlerin çok güneş almadığı semtlerde. Birçok evde ısınma tertibatı yoktur. Klima ile ısınmaya çalışır evler. Bunun nedeni müteahhitler esasında. Yazlık olarak ev almak isteyenlere evlerini pazarlamak istedikleri için kışları pek düşünmüyor. Isınma için döşenecek tesisat bir maliyettir ne de olsa. Ben Fethiye’deki evimde bu sıkıntıyı yaşıyorum. Bitirilmiş bir binada ısınma konusunu çözmek o kadar kolay değil. Hele enerjiyi tasarruflu kullanacak bir şekilde çözmek çok daha zor.
Evimde yatılımda büyük sorun. Binanın müteahhitti inşaatta çok iyi malzeme kullandığını söylüyor ama aynı katta komşumda olan müteahhit beyin personeli ile biraz yüksek sesle yaptığı konuşmaları kelime kelime rahatlıkla duyuyorum. Ses yalıtımı konusunda belli ki sonuç başarılı değil.
Çatı katında çok özel ahşap ile tavan kaplaması kaptıklarını daireye baktığım günlerde övünerek anlatmışları. Maalesef aradan geçen üç dört yılda tavan o kadar çok defa su aldı ki lambriler kabardı, karardı. Hani ahşap kaplamamış olsalar tamiri çok daha kolay olacak. Üç yılda eski yüzlü oldu çıktı. Bina devlete okul bina müteahhitliği yapan bir firmanın, üstelik şantiye şefliğini bir inşaat mühendisinin yaptığı bir bina. Binanın ana yapısı sağlamdır diye düşünmek ve inanmak istiyorum ancak ses ve ısı yalıtımı adına sonuç pek başarılı değil. Doğramalar çift cam olmasına rağmen muhtemelen bağlantılarında bir sıkıntı var ki elektrikler kesilirde klimalar çalışmaz ise hızla soğumaya başlıyor ev. Çatı’dan da büyük ısı kaybı olduğunu fark ediyorum. Dışarının sesleri evin içinde gibi çatı katında. Evin karşısındaki ilköğretim okulunun bayrak töreni sırasında İstiklal Marşı’nı sanki evin içinde okuyor çocuklar. Yalıtım dedim ya içler acısı durumda.
Binanın müteahhiti bunu bilerek mi yaptı? Kasten oturanlara zarar vereyim diye yapmamıştır. Kendi de aynı binana mülk sahibi. Ama mühendislik olarak başarılı bir hizmet vermedikleri kesin.
Kabahat biraz da bende. Daireyi görünce, bir de bahar vaktiydi, güzel geldi, aldım. Yeni bir Fethiyeli olduğum ve kışları Fethiye’de yaşamaya alışkın olmadığım için evin kış şartlarını hayal edemedim. Doğduğumdan beri İstanbul’da kaloriferli dairelerde yaşamaya alışmışım. Kestiremedim.
Çevre konularına eğildikçe evin yalıtım sıkıntısı içimi acıtır oldu. Türkiye’de milyonlarca yalıtımı doğru yapılmamış ev var. Kim bilir ne kadar çok enerji kaybediyoruz? Kim bilir o israf edilen enerji ile neler yapılabilir?
Ocak ayının ikinci haftası Enerji Tasarrufu Haftası. Evlerimde Türkiye’nin kaderini paylaşıyorum. Kısa vadede apartman dairemde ne yapabilirim bilmiyorum. Yalıtım yapılacaksa buna bütün bina maliklerinin karar vermesi gerekiyor ve daha dört yıllık bir binada bunu yapmak için gereken masrafı karşılamakta kolay değil.
Yaptığım ve sizlerinde kolaylıkla yapabileceği bir şey var ama. Enerji tasarrufu adına hepimiz ortak hareket edersek fark yaratabilecek bir şey. Elektrikli ve elektronik aletlerin hayatımıza girmesi ile evlerimiz, işyerlerimiz birçok alet ile doldu. Televizyonlar, müzik setleri, bilgisayarlar. Aletler fişe takılı olarak bekliyor. Kullanıma hazır. Ancak bir elektronik alet “stand-by” konumu dediğimiz elektrik aldığı ancak tam kullanımda olmadığı konumda da elektrik harcıyor. Klimalarda stand-by’da bekliyor genelde. Sadece ülkemizde bile milyonlarca evde bu aletler her saniye elektrik çekiyor. Bir evin elektrik faturasında bunun etkisini ölçmek belki zor ama, yüzbin, bir milyon televizyonun stand-by’da çektiği elektriği düşünün. Boşa harcıyoruz. Fişe takılı aletlerde elektrik çekiyor, ısı yaratıyor. Bilgisayarlarımız açık olarak fişe takılı saatlerce, günlerce açık bekliyor bazen. Hani bir eposta gelirse, biri mesaj atarsa duyup, görüp cevap verelim diye. Telefon şarj aletlerimiz fişe takılı bekliyor, biz telefonlarımızı takıp çıkarıyoruz, fişi çıkarmak bazen aklımıza gelmiyor, aradan günler geçiyor.
Türkiye’de enerji tasarrufu adına yapılabilecek çok şey var. Var da gelin biz en kolay ve basit olanlarından başlayalım. İki şey. Hepimiz hayatımıza katabilir ve uygulayabilirsek fark yaratacak iki şey:
1- Elektrikli ve elektronik aletleri kullanmadığımızda tamamen kapatalım. Stand-by konumunda tutmayalım. O küçük kırmızı ışık görünmesin. Düğmesine basarak kapatalım aleti. O kırmızı ışığı kapatmak için gerekeni yapalım. Dünyanın henüz kıymetini tam idrak etmediği ama kaybetme riski ile karşı karşıya kalmakta olduğu enerji stoklarını boşa harcamayalım.
2- Aletleri kullanmadığımız zaman fişten çekelim. Fişteki alet kullanmasak da az da olsa elektrik çekmeye devam eder. Sizlerinde mutlaka fark ettiği gibi alet ısınır. Hepsi değil ama bir çoğu. Elektrik uzatma kabloları vardır, kırmızı ışıklı düğmeli. Kullanmadığınız zaman kapatın o kırmızı ışık yanan düğmeyi. O düğmelerden onbinlerce, yüzbinlercesi bir yerlerde yanıyor olduğunda harcanan enerji ile kaç köy, kasaba, şehir aydınlanır acaba?
2011 yılında, Enerji Tasarrufu Haftası’nda gelin bu iki şeyi alışkanlıklarımızın arasına katarak devam edelim yaşama. Sonra bir tane daha, ve bir tane daha. Bakarsınız bir süre sonra tüm kaçakların önünü tutmaya başlamışız. Bakarsınız bir gün biz insanoğulları kendimiz ile gurur duyarak yaşamaya başlamışız. Biz Dünya’dan, Dünya bizden memnun. Kim bilir… belki o günleri de görmek bizlere nasip olur…