İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

11 Şubat 2009 Çarşamba

"Uygunsuz Gerçek"


Al Gore’un 2 dalda, En İyi Belgesel ve En İyi Özgün Müzik dallarında Oscar ödüllü filmi “Uygunsuz Gerçek” seyretmeye değer bir film.

Politik kariyeri için ne düşünürseniz düşünün bu filmi seyrettikten sonra Al Gore’u sevmemek bence mümkün değil.

İlk defa iki yıl önce seyrettiğim bu filmi bu günlerde tekrar seyrediyorum.

Çevremizi korumak konusunda yeterince şey yapmadığımı düşünüyorum. Ve kendimce bir yol, yeni ve daha kuvvetli bir başlangıç arıyorum.

Al Gore’un azmini ve cesaretini kendim için de diliyorum.



“… Bu konuya uzak duran birçok politikacı var. Çünkü bu konuyu anlar ve kabul ederlerse önemli değişiklikler yapmak kaçınılmaz ahlaki bir zorunluluk olur. …”

Böyle diyor filmde Al Gore.

Ve ben de üzerimde aynı baskıyı hissediyorum.

Gerçekten de dünya büyük bir çevre probleminde değilmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz. Ben konu hakkında daha çok şey öğrendiğim her gün daha büyük bir eksiklik ve eziklik hissediyorum. Sanırım böyle bir iç savaş ile devam etmekte zorlanıyorum.

Bu rahatsızlığı hissediyorsam, yaptıklarımın yeterli olmadığını düşünüyor olmalıyım.




Film’de Mark Twain’den bir alıntı var:

Başımızı derde sokan bilmediğimiz şeyler değildir.
Aslında yanlış bildiğimiz şeyleri şeylerin, kesin doğru olduğunu sanmamızdır
.”

Ve Al Gore devam ediyor: “Pek çok insan küresel ısınma konusunda da benzer bir varsayıma sahip. O varsayım ise şudur: Yerküre o kadar büyük ki Yerküre çevresinde kalıcı bir zararlı etki oluşması mümkün değil. Bu bir zamanlar doğru olmuş olabilir, ama artık değil. …”

Al Gore Roger Revelle isimli bir hocasının çalışmalarından etkilenerek üniversite yıllarında bu konu ile ilgilenmeye başlamış. Roger Revelle atmosferdeki karbondioksit seviyelerinin ölçülmesini öneren ilk kişi olmuş, ve bir şeyler yapılmazda dünyanın ileride neyle karşılaşacağını 1950’li yıllarında sonunda ortaya koymuş.

Bu konu gerçekten ilgisini çekmeye devam ediyor Al Gore’un, ve 1970’ler de meclise girdiğinde küresel ısınma üzerine ilk görüşmeleri organize ediyor, hocasını da görüşlerini paylaşması için davet ediyor. Ancak üzülerek istediği farkındalığı yaratamadığını görüyor. 1958’de ölçülmeye başlayan atmosferimizdeki karbondioksit seviyeleri halen artmaya devam ediyor. 1992’de Amerikan Başkan Yardımcısı olduğunda da ve sonrasında da çektiği filmle dünyada farkındalık yaratma adına elinden geleni yapmaya devam ediyor.

Al Gore dünyanın farklı bölgelerindeki buzullardan alınan buz örneklerinden ortaya çıkan verileri paylaşıyor; gelecek 50 yılda dünyanın karşılaşabileceği ısınma problemini çok etkili ve net olarak ortaya koyuyor. Konuları politikanın, bireysel düşüncelerin ve inançların ötesine taşıyor. Karşımızda yerküreye değer veren bir insan olarak Küresel Isınma konusuna bir dünya insanı olarak bakmamızı sağlıyor.

Buzullar eriyor, dünya denizlerinde ısı yükseliyor, Amerika’da kasırgalar, Japonya’da tayfunlar dünyayı büyük felaketler ile karşı karşıya bırakıyor. Güzel olan Al Gore yaşananların doğal olaylar ve doğal sınırlar içinde olabileceğini söyleyebilecek olanlara net bilimsel veriler ile ışık tutuyor. Ve gerçekten ne güzel anlatıyor.

2005 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Katrina Kasırgası’nda yaşananları hatırlatarak dünyadaki bilim adamlarının uyarıları karşı nasıl bir tavır sergileyeceğimize karar vermemiz gerektiğini sorguluyor. Bilim dünyası yaşama şeklimizin bizi götüreceği yerleri net olarak gösteriyor; peki bu konuda ne yapacağız?

Küresel Isınma tehlikeli kuraklıklar kadar denizlerden yoğun buharlaşma nedeni ile yoğun yağışlara, fırtınalara ve sellere neden oluyor.

Dünya buzulları bir ayna gibi dünyaya gelen güneş ışınlarını geri yansıtarak dünyanın ısınmasını önlüyor, ama ya buzlar erimeye devam ettikçe neler olacak? Al Gore’un elindeki verilere göre önümüzdeki 50 ila 70 yıl arasında Kuzey Kutbundaki buzun yaz döneminde tamamen erişim duruma gelmesi mümkün. Dünya gerçekten tahmin edilmesi, kabul edilmesi zor şartlar ile karşı karşıya. Ve bir günden diğerine bu konuda ne yapıyoruz diye düşününce sonuçlar çok da iç açıcı değil.

Isınan dünya ile canlıların yaşam düzenleri de değişiyor. Doğanın dengesi içinde var olan canlıların bir kısmı nesillerinin tükenme riski ile karşı karşıya. Kimileri ise dengeyi bozacak şekilde fazla ürüyor. Hava yeterince soğumadığı için normalde kış dönemlerinde yaşamaması gereken bazı böcekler üremeye devam ediyor ve örneğin kimileri dünyanın farklı bölgelerinde ormanların yok olmasına neden oluyorlar.

Biz Türkiye’de neler yapıyoruz? Hayrettin Karaca uzun yıllardır erozyon ve Türkiye’nin verimli toprak kaybı hakkında bu ülkeyi bilgilendirmeye çalışıyor. Kurduğu TEMA Vakfı Türkiye’de bir uyanış başlattı. Bu çalışmalara yeterinde dâhil oluyor muyuz? İstanbul’da ne yapıyoruz, Malatya’da, Elazığ’da, Erzurum’da ne yapıyoruz? Antalya’da, Fethiye’de, Denizli’de neler yapıyoruz? Kırklareli’nde, Urfa’da, Gaziantep’te ne yapıyoruz?

Zor sorular ile karşı karşıyayız. Ve hem cevaplar hem de cevapların getirdikleri kolay şeyler değil. Belki benim dedem 1950’lerde öldüğünde doğmamış torunlarının bu dünyada karşılaşacağı farklı sorunları düşünüyordu. Ben ise altı yaşındaki yeğenimi düşündüğümde benim yaşıma gelince karşılaşacağı dünyanın doğa şartlarının nasıl olacağını, bu topraklarda hangi şartlar altında yaşayacağını düşünmeden edemiyorum.

Bir dünya vatandaşı olarak elimizden geleni yapmanın huzuru ile uyuyabileceğimiz gecelere; ve dünyayı korumayı denediğimizi, başardığımızı hissedeceğimiz günlere diyorum. Sevgi, sağlık ve huzur ile…