İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

5 Aralık 2025 Cuma

Dedikodu

Rahmetli Babam Sinan Kocasinan'ın bir özelliği vardı.  Yanında dedikodu yapılması mümkün değildi. Kötü niyetle bile olmasa da başkası hakkında arkasından konuşulan bir sözün söylendiğine şahit olsa, hani lafı yetiştirmezdi, tam o değil ama, yeri geldiğinde mesela 'Zeynep şu durumda senin için şunu söyledi,' derdi.  Başlarda genç kız aklımla bunu neden yaptığını anlayamaz, hatta oldukça ters bulurdum.  Rahmetli Babamın bu yaklaşımı ile ne demek istediğini anlamam ise belki yirmili yaşlarıma gelmeme kadar aldı.

Dedikoduyu, başkasının arkasından konuşulmasını hiç ama hiç sevmezdi.  Kendisine en büyük kötülükleri yapanların bile arkasından konuştuğunu görmedim.  O tepkilerini, üzüntülerini, kırgınlıklarını sessizlikle yaşar ve sessizliği ile anlatırdı.  İnsanın bağırmak, çağırmak ve, belki ben çok o ifade şekli ile ifade etmeyi bilemesemde, küfür etmek isteyeceği bir yerde, bu dürtüleri durduracak içsel güce, kişiliğe, bir kere değil, yüz kere değil, bir ömür boyu sahip olmak kolay bir iş değil.  Sinan Kocasinan yüzlerce özgün özelliği ve farklı yaklaşımları ile bu nedenle çok ama çok özel bir insandı. Sinan Kocasinan'ın metodlarını ve yaklaşımlarındaki öğretiyi anlamak biraz zaman alırdı ama anladığınızda da unutulması mümkün olmayan bir bilgiyi sizin yaşamınıza katardı.  Nurlarda olsun.  

Başkalarına dair duyduğu sözleri, kimin söylediğiyle birlikte, hakkında konuşulan kişiye yeri geldiğinde söylemek, onun dedikodu ile baş etme yoluydu ve gerçekten de Babamın yanında herhalde hiç dedikodu yapamadık. Dedikodu bir anlamda boş konuşmaydı ve yaşamlarımızı işgal ediyordu.  Rahmetli Babam yakınmayı da sevmezdi ve doğrusu başkalarına yaptığı gibi benim de boş yakınmalarıma izin vermezdi. Hemen "Peki bu konuda sen ne öneriyorsun," derdi, "Sence ne yapılması lazım," derdi, "O zaman sence ne yapmak doğru," derdi.  Zihnimi hemen yakınmadan, şikayetten, sorundan veya sorunlu insandan çeker çıkarır ve daha iyi hissetmemi sağlamak için, çözüm üretmek için yapabileceklerime yönlendirirdi. Her zaman, her zaman, her zaman.  

Sorunlarda, şikayette ve yakınmada kalmak isteyen çoğumuzla, bu şekilde ısrarla doğruları kullanarak mücadele etmek, gerçekten ne kadar yorucu olmuş olmalı.  Sadece ailenizin bireylerine değil, yaşamınıza giren herkese bıkmadan, usanmadan gösterdiğiniz sabır için teşekkürler Babacığım.  Öğrenmek isteyen, gelişmek isteyen, fark etmek isteyen ne çok insana, kendi yollarınız ile ne çok şey öğrettiniz.

Belki Babamdan görerek öğrendiklerimle, şikayet etme arzusu içinde kabardığında, genelde biraz geri çekilip kendi kendime olaya, düşüncelerime ve bende uyandırdığı duygulara bakarım.  Çünkü başkaları ile hemen konuyu konuştuğumuzda, duygularımızın ve düşüncelerimizin, gerçekliği kendi renkleri ile boyayabildiğini ve o renklerin kolay silinemediğini yaşam bana öğretti.  "Ne bencil bir insan," derken bir insana bir olayda,  haklı da olabilirim; gerçekleri tam anlamadıysam, haksız da.  Evet, diyemem ki hiç yanılmıyorum, hiç kapılmıyorum duygularıma ve düşüncelerime, mümkün değil tabii ki; ama haksız olabileceğim ihtimalini aklımdan çıkartmıyorum.  İşte o iç değerlendirme, bendeki pişmanlıkları azaltıyor.  Rahmetli Babamın önemli bir doğru yaşamın kriteri olarak sık sık söylediği gibi, "başımı yastığa koyduğumda" daha huzurlu olabiliyorum.  

Belki o nedenle de, sık sık, sadece güne ve düne değil, tüm yaşamıma bakarım, tararım.  Birilerine bilerek veya bilmeyerek bir zarar vermiş olabilir miyim, borçlu kalmış olabilir miyim diye.  Ve eğer öyle bir tereddütüm olur ise, telafi etmeye çalışırım. Bazen, onbeş, yirmi, belki otuz yıl öncesinden bir an, bir anı aklıma geliverir, artık hayatta olmayan insanlara dair olaylar aklıma düşer. İşte o anlar en zorlarıdır,  hem objektif bakmak için, hem de arınmak için.  Genelde o yaşımdaki aklımın yetersizliğine dairdir o pişmanlıklar. O yaşta, o zamanki bilgimle o kadar akıl edebilmişimdir ama yaptıklarımda bugünkü aklımla hata görüyorsam, o zamanki beni bu işten sıyrılıvermek o kadar da kolay olmaz.  Belki tek hafifletici faktör niyettir. O zamanki niyetimin en doğrusunu yapmak olduğunu teyit ettiğimde sorumluluğumun yükünü omuzlarımdan atamam ama adeta tekrar nefes almaya başlarım. O farklı pişmanlık duygusunu bugünkü Zeynep'in daha iyi insan olması için içselleştirmeye çalışırım, çünkü bana göre pişmanlıkların en büyüklerinden biri yaşananlardan öğrenmemiş olmaktır.

Nereden mi geldik bu sabah bu dedikodu konusuna.  Vallahi bir telefon görüşmesi yetti bunca şeyi hatırlatmaya. Telefon çaldı, bugünlerde kulağımdaki bir sorun nedeni ile telefonla rahat görüşemiyorum, genelde mesajlaşıyorum ama bu defa ismi görünce konuşmamız gereken önemli bir konu olabilir diye hızla açtım.  Arayan telefonu açtığımın farkında olmadan yanındaki bir kişi ile benim hakkımda konuşuyordu.  Çok kötü bir şey değildi söylenen ama yüzüme bu şekilde söylemeyecekleri bir şeydi. Belki genelde bu gibi durumlarda duymazdan gelirdim ama Rahmetli Babamın yaklaşımını uyguladım bu defa. Duymamış gibi yapıp "İyi günler, merhaba" vesaire demek yerine, "Yok yok, " diyerek, söylediklerine yanıt vererek cevap verdim telefona. Telefonda, kısa mı uzun mu emin değilim, bir sessizlikten sonra arayan kişi hiçbir şey olmamış gibi devam etti konuşmasına.

Birçok kişi hakkında bir çok düşüncemiz olabilir.  Doğaldır.  Zihin durmaz ve onbinlerce düşünceyi durmadan üretir ve üretecektir de.  Bana göre farkında olmamız gereken, düşüncelerimizin dünyaya akışının sorumluluğu, insan olmanın sorumluluğu olarak sırtımızda kalacaktır yaşanan her anda.

Hiç yorum yok: