İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

7 Eylül 2019 Cumartesi

Son Yemeğinizi Yiyecek Olsanız…

Bir ülkeyi, bir kültürü tanımak için diline aşina olmak kadar o kültürün yemeklerine, lezzetlerine de dokunmak gerektiğine inanıyorum.  Çocukluğumdan beri dinmeyen dünyayı ve dünyanın farklı kültürlerini tanıma açlığımı Türkiye’deyken ya da yurtdışına gittiğimde farklı yemekleri ve içecekleri tadarak, deneyerek doyurmaya çalışıyorum.  Koçlukta ya da NLP’de incelediğimiz insan yapılarından yenilikleri seven, yeniliklerden beslenen bir insan olduğumu söylemek mümkün.  Ve bu sabah, Fethiye’de, Şövalye Adası’nda farklı lezzetlerle dolu, ruhuma iyi gelen bir sabahtı.

Doğrusu Fethiye bir ilçe olmakla beraber, kendini hemen belli etmeyen farklı enerjisi ile sizi Dünya ile buluşturabiliyor.  Yıllar içinde, uluslararası alandaki bir çok çalışma ile Fethiye’deki sivil toplum kuruluşları sayesinde, mesela Fethiye’deki Lions Kulübü sayesinde tanıştım.  İskoçya’daki Findhorn Ekoköyü’nü keşfetmem, sonradan yedi sekiz defa gitme şansına kavuştuğum Japonya ile yollarımın kesişmesi hep Fethiye sayesinde oldu.  Bu hikayelerin bir kısmı daha önce yazdım.  

Yıllarca İstanbul’un göbeğinde yaşamama ve İstanbul’un aktif bir çok kültür ve sanat çalışmasına dahil olmama rağmen, Dünya’daki farklı gruplar ile tanışmam, buluşmam hep Fethiye sayesinde oldu.  Doğrusu, Fethiye’ye taşındığımda bu aklımın köşesinden bile geçmezdi.  O nedenle, kimilerine göre fazla kendi halinde olan, geleneksel yapısı gündelik yaşamda halen hissedilen, bu küçük şehir beni tahminlerimin üzerinde mutlu ediyor ve çok ama çok seviyorum.  

Yaşamda bizi mutlu eden yollar, hiç tahmin etmeyeceğimiz yerlerde, hiç tahmin edemeyeceğimiz insanlar tarafından açılabiliyor.  

Ve işte bu sabah, kuzenlerimin Şövalye Adası’ndaki otelleri Ece Boutique Otel’e gelen eski bir misafirleri olan Isobel ile tekrar karşılaşmak ve bizler için getirdiği yiyeceklerin tadına bakmak ayrı bir keyif verdi. Ben de yanımda milk oolong ve sencha çaylarından getirmiştim.  Son oniki, onüç yıldır başta Japonya olmak üzere, uzakdoğu kültürü ve tadları beni çok çekiyor.  Henüz kendim pişirebilir veya sushi yapabilir hale gelmedim ama kendi matcha çayımı yapmaya başladığım ve Fethiye’de de içebildiğim için mutluyum.  Bir fincan yeşil çay içmek beni Kyoto’da bir mabedin zen bahçesini seyrederken hissettiğim huzur hatırlamamı sağlıyor. Tad ve kokuların hafızamızda erişebildiği derinlik beni şaşırtmaya devam ediyor.

Bu sabahki lezzetler peynirler üzerineydi.  İngiliz cheddar peynirlerinin farklı tadı ile daha önce yemediğim kırmızı yaban mersini olarak da bildiğimiz turnayemişli Wensleydale peynirini tattım.  1150 yıllarından beri yapıldığını öğrendiğim peyniri İngiltere’de hiç tatmamış olduğuma da şaşırdım.  Sonrası için seçtiğimiz çay ile Tayvan milk oolongu oldu.  

Ve sonra Isobel bana hala yanıtımı ve yanıtımı belirleyecek olan şartları düşünmeye devam ettiğim bir soruyu sordu. “Zeynep, son yemeğini yiyecek olsan, ne yemek isterdin?” …


Bedenimizi ve ruhumuzu doyuran lezzetlerle dolu günler dileğiyle. 

Hiç yorum yok: