İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

15 Aralık 2011 Perşembe

Yaralar...

Bundan bir kaç gün önce sabah yediye on kala uyandığımda, Alanya'da kaldığım otelin penceresinden dışarı baktım. Gün limanın ardından ufukta yeni doğmaktaydı. Bir süre güneşin yavaş yavaş yükselişini seyrettim. Limandan ağır ağır çıkan küçük tekneler vardı. Limanda dalgakıranın içindeki deniz çok sakindi. Uçan kuşların deniz üzerindeki yansımalarını ilk defa bu kadar net olarak gördüğümü düşündüm. Alanya'da çok güzel bir sabah doğuyordu.

Yıllar sonra ilk defa Alanya'daydım. Üyesi olduğum Fethiye Lions Kulübü Derneği'nin ait olduğu Lions MD 118-R Yönetim Çevresi Federasyonu'na bağlı Alanya Lions Kulübü'nün 2011-2012 Dönemi Genel Yönetmen Ziyareti'ne katılmak üzere bir önceki gece Alanya'ya gelmiştim. Ve sabah kısa bir Alanya turundan sonra öğlen Antalya'da bir toplantıya katılmak üzere İzmir'den gelen Genel Yönetmenimiz ve Kabine Üyeleri ile yola çıkacaktım. Ancak içimde özlediğim bir sakinlik vardı. Deniz sakindi. Kuşlar sakin. Tekneler sakin. Ruhum huzurlu.

Sonraki iki günü Antalya'da geçirdim. Çok keyifli toplantılar oluyordu. Benim için tanıdıkları görmek, yeni kişiler ile tanışmak önemlidir; bana mutluluk verir. Antalya'daki Lions Kulüplerindeki dostlarımı görebildiğim için çok mutluydum. Çok mutlu. Ta ki Çarşamba günü öğlen bir ilköğretim okulundaki Antalya Lions Kulübü tarafından yaptırılan Atatürk büstünün açılışından sonra gittiğimiz lokantada cep telefonum çalana kadar.

*

Hep bir seyahat halinde olduğum için cep telefonum benim dünya ile irtibat kapımdır. Eğitim ve danışmanlık çalışmalarım için bazen kapatmak zorunda kalsam da cep telefonum hayatımın olmazsa olmazı. Bir yandan çok uzun bir görüşme yaptığım zaman kulağımın ağrıdığını hissettiren bu cihaz şu an için daimi olarak yer değiştirdiğim için alternatif geliştirmem mümkün olmayan bir şey.

Telefon çaldığında arayan kıymetli bir dostumdu. Genelde yaşama olumlu bakmaya özen gösteren bu kişinin beni hal hatır sormak için aradığını düşünmüştüm telefonu açarken. Aktardıkları ruh halimi öyle hızlı değiştirdi ki sofradakilerden izin isteyerek kalktım. Dinlediklerimin yüzümdeki etkisini saklamam mümkün olmayabilirdi. Bir toplantıda yaşadıklarını paylaşıyordu. Belli ki çok üzülmüştü.

...

Duyduklarım beni de üzmüştü. Tekrar masaya dönüp yemeğime devam ettim. Masadakiler beni merak etmişlerdi. Tatlıları bitirmişler, çay kahvelerini içiyorlardı. Ben yokken gelen tabağımdaki tandır telefon görüşmesi sırasında soğumasına rağmen yumuşak ve lezzetliydi. İştahım kapanmıştı ama tabağımda ve servis tabaklarında benim için ayrılmış olan yemekleri yememiş olmak istemiyordum.

Yemekten sonra akşam bizi bekleyen programına hazırlanmak üzere heyetle birlikte otelime döndüm.

*

Telefonda aldığım haberin bana düşündürdükleri ise bugün Antalya'dan Fethiye'ye otobüs yolculuğunda kendilerini hatırlattılar. Son 24 saatte beynimde, ruhumda dolaşıp duran duygu ve düşünceler yerlerine oturmaya başladılar. Yolculuğun ilk yarısında 1 numaralı koltuğumdan gözlerim dışarıyı seyretti; gönlüm duygularımın hikayesini dinledi. Dolu ama normalden çok daha sessiz olan otobüsün içinde sıcak ve güneşli bir Aralık ayı gününde içimde bir sohbet devam etti durdu.

*

Benim için önemli bir gün olan Hz. Mevlana'nın ölüm yıl dönümüne iki gün kaldı ve yaşam beni sevgi, şefkat, paylaşım, acı ve şiddet üzerine düşündürüyor.

Yaşamda beni incitenlerin, geçmişte fazlası ile incitildiğini ve ezildiğini fark etmek içimdeki üzüntüyü genelde dönüştürür. Yine de şiddetin ne çok rengi, ne çok tonu olduğunu görmeye devam ettiğimi de fark ediyorum.

Yıllardır gözlemlediğim kadarı ile şiddetin tadını bilmeyen biri genelde şiddet uygulamıyor. Şiddeti yaşayan bir çok kişi güçlerini ellerine aldıklarında, şiddet uygulamaktan tüm şartlarda kaçınırken, kimileri de yaşadıkları şiddeti yaşatmayı seçiyor.

Şiddet fiziksel olabilir, sözel olabilir ya da bence uygulananı en derinden yaralayan şekli ile psikolojik şiddet olabilir. Şiddet özellikle bu şekli ile okulda var, evde var, işte var, sosyal yaşamda var. Kadın, erkek, zengin, fakir, eğitimli, eğitimsiz, başarılı, işsiz, her kesimde her türlü şiddet her zaman var. Ama yine de en sinsi olanı ve ruhu ve kalbi korumanın en zor olanı psikolojik şiddet. Nereden geldiği belli olmayan ve fark edemediğimiz için kendimizi koruyamadığımız bir tokat gibi insanı yıkabiliyor.

Esasında şiddet her zaman her iki tarafı da yaralar. Uygulayanı da, uygulananı da. Biliyorum ki canı acıtılmamış bir kişi başkalarının canını acıtamaz. Başkasını acıtan esasında içindeki korku ve acılarla henüz tam yüzleşememiş ve bunu başkalarını korkutarak bastırmaya çalışan bir ruhtur.

Ruhun sesini duymak ve gerçeklerimiz ile yüzleşmek hiçbirimiz için kolay değil.

Bilmek anlamayı sağlıyor da, üzülmeye her zaman engel olamıyor.

Üzülüyorum.

Üzülmenin de bir seçim olduğunun farkında olarak yapıcı olmayan bu duyguda uzun süre kalmak istemiyorum.

*

Hz. Mevlana'nın ruhu ile bağlandığımız bu günler, bizi acıtanların acılarının temizlenmesini dileme zamanı.

Biz kendi yaralarımızı iyileştirebiliriz belki ama yaralı kalanlar yaralamaya devam edecekler.

Biz onlar için iyileşmeyi seçemeyiz. Bu bizim kararımız değil. Kader yolunda onlar seçmek zorunda.

Ama dua edebiliriz.

Dileyebiliriz.

Sevgiyi seçmelerini.

Yaralarını görme cesaretine kavuşmalarını.

...

Günleriniz sevgi ve ışık dolu olsun.