İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

16 Aralık 2011 Cuma

Alzheimer'ın Fethiye'de Düşündürdükleri

Dışarıda yeni başlayan sağanak yağmur Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi’nin çatısını dövmeye başladığında Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Mersin Şubesi Başkanı Sn. Selami Gedik’in Alzheimer Konferansı başlayalı ancak on, on beş dakika olmuştu. Sayın Selami Gedik, üyesi olduğum Fethiye Lions Kulübü Derneği’nin Kurucu Başkanı Sayın Lion Burcu Döğerli Gül’ün ve eşinin yakın dostuymuş. Türkiye’deki Lions Yönetim Çevreleri 2011-2012 Dönemi için Alzheimer Hastalığını yıl boyunca Türkiye’nin tamamında ele almaya karar vermişlerdi. Fethiye Lions Kulübü olarak bizler de Burcu Hanım’ın katkıları ile Fethiye’de bir konferans organize etmeyi planlamıştık.

Uzun bir süre park yeri aradıktan sonra Uğur Mumcu Parkı’nın içinde otoparkta Kültür Merkezi’ne oldukça uzak bir noktada arabamı park ederek, hızla salona gitmiştim. İçeri girdiğimde ışıklar söndürülmüştü. Sahnede konuğumuz takdim ediliyordu. Hemen müsait bulduğum bir yere oturdum. Not defterimi çıkarmak üzere çantamı açtığımda dün döndüğüm Antalya seyahatimde not defterlerimi bilgisayarımın çantasına koyduğumu hatırladım. Salonda biraz ışık yapacaktı ama telefonumun not defterine not almaktan başka şansım yoktu.

Annemin, babamın ve ailemizde ben dahil birçok kişinin rahatsızlıkları nedeni ile birçok farklı hastalık ile aşinaydım. Danışmanlık ve koçluk çalışmaları sırasında da bir çok kişi rahatsızlıkları paylaşırlardı. Mühendis olmama rağmen hastalık ve tıbbi terimler dağarcığım oldukça genişti. Öyle ki özellikle rahmetli babamın hastane girişleri yaparken hastalıklarını sıralamaya başladığımda kaydı yapan personel istinasız olarak sağlık personeli veya hemşire olup olmadığımı sorarlardı. Alzheimer kelimesinin ise bu dağarcıkta yeri olmamıştı. Bu konferans neredeyse hiçbir fikrim olmayan bu hastalık konusunda bilgi sahibi olmayı sağlayacaktı.

Salon oldukça doluydu. Fethiye Sağlık Meslek Yüksekokulu’ndan öğrenciler de konferansı dinlemeye gelmişlerdi. Sahne dışında karanlık olan salona baktığımda her yaş grubundan insan bulunduğunu fark ettim. Belki de normalde böyle bir havada dışarı çıkmayacak olan yaşlılar da gelmişlerdi. Selami Bey’in konusunu iyi bilen, Türkiye’de bu konudaki önemli isimlerden olduğunu söylemişlerdi.

Geçmiş Dönem Başkanlarımızdan biri bana Selami Bey’in doktor olduğunu aktarmıştı ama konuşmanın başında Selami Bey “Alzheimer konusunu çok iyi bildiğim için beni doktor sanırlar ama ben işletmeyiciyim,” diyerek konuya açıklık getirdi. Aklım rahmetli babamın anlattığı bir hikayeye gitti. Yıllar önce babam bir firmanın baraj inşaatı şantiyesini ziyaret ediyor. Baraj inşaatları inşaat makineleri ile yapılan inşaatlar oldukları için makinelerin bakımı, işletilmesi işin çok önemli bir parçasıdır. Bu tarz inşaatlarda inşaatın başındaki ve genelde inşaat mühendisi olan bir şantiye şefinin yanında bir de makine şefi vardır. Tüm makinelerin alım, bakım, tamir, kullanım ve işletimlerini takip eden, makine operatörleri, formenler, yağcılar, tamirciler, kısaca tüm personelden, makinelerin en üst sorumlusu. Kimilerine göre inşaat şantiyelerinin en zorlu görevlerini yapan kişilerdir makine şefleri. Özellikle baraj inşaatları gibi yolun bittiği bir dağ başında en yakın ilçeden, bazen en yakın köyden kilometrelerde uzakta şantiyeyi çalışır durumda tutmak için muazzam bir çalışma gerektirir. Şantiye şefleri ve makine şefleri şantiyelerin tanrıları gibidir. Emirleri demiri keser ve olmazı oldururlar.

Ne diyordum. Evet, babam şantiyeye ziyarete gidiyor. Makine atölyesine de uğruyor. Makine şefi tertemiz bembeyaz bir önlük ile kendisini karşılıyor. Babam kendisine inşaatta kullandıkları makineler, makinelerde işin özelliğine göre yaptıkları modifikasyonlar ve bunun gibi birçok özel konuda sorular soruyor. Makine şefinin bilgisi babamı çok etkiliyor ve mezun olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin büyük bir hayranı olan babam “İTÜ’lü müsünüz?” diye soruyor. “Hayır,” cevabını veriyor şef hafif bir tebessümle. “O zaman ODTÜ mezunusunuz?” diyor babam. Makine şefi birkaç saniye duruyor, “Sinan Bey, ben Çapa mezunuyum,” diyor.

Karşısındaki, hayranlık uyandıracak kalan bilgili makine şefinin tıp doktoru olmuş olması babamın asla unutmadığı bir deneyim oluyor. Bu ve bunun gibi kim bilir kaç deneyim yaşamış olmalı ki “Diploma önemli değildir,” derdi babam. “Diploma bir kağıt parçasıdır. Ne bildiğin, esas önemli olan odur.

Ağabeyin okumasa da olur ama kızım sen mutlaka okumalı ve meslek sahibi olmalısın,” derdi babam. İlkokul yıllarımda bunu söylediğini hatırlarım. O İTÜ’den İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuştu. Okumanın önemine inanırdı.

Bilginin ne kadar farklı şekillerde edinilebileceğine dair beraber çalıştığımız yıllarda paylaştığı yüzlerce hikayenin bazıları zihnimde çok net; bazıları ise flulaşıyor.

İşte Fethiye Kültür Merkezi Salonu’nda Selami Bey’i dinlemeye başladığımda aklıma gelen hikayeleri bir kenara bırakıp tekrar onun anlattıklarına odaklanıyor. “Alzheimer, Dün Bugün Yarın” olarak isimlendirmiş konferansını Sn. Selami Gedik. Ve Alzheimer üzerinde çalışmaya annesine 13 yıl önce Alzheimer hastalığı teşhisi konulması ile başlamış. 13 yıldır annesine o bakıyormuş. Annesinin aynı şeyi defalarca tekrar tekrar sorduğunu fark etmesi ve bir gün evdeki buzdolabının içinde konulmuş olan kaşık ve çatalları görmesi ile başlıyor annesinin teşhis süresi. Önce evdeki yardımcı hanımın yanlışlıkla buzdolabına çatal bıçakları koyduğunu sanırken, annesinin evdeki farklı eşyaları çok farklı yerlerde saklamaya başladığını keşfediyorlar o gün. “Bir cumartesi günüydü,” diye paylaşıyor Sn. Selami Gedik. O pazartesi günü yapılan bir yazılı test ve MR çekimleri ile annesine Alzheimer teşhisi konuluyor ve Alzheimerlıların dünyasını keşfetmeye başlıyor.

Annesinin hastalığını 1. Evrede yakalamışlar. Alzheimer hastalığı 7 evreden oluşuyormuş en son safhasına kadar. Ve bir hasta bir evrede bir ay ile üç yıl arasında kalabiliyormuş. Evrelerin ilerlemesini yavaşlatmak hastanın ömrünü uzatmak mümkün oluyor. “Bunu duyduğum da mutlu olmuştum,” diyor Sn. Selami Gedik, “Annemi hemen kaybedeceğim korkum hafiflemişti.”

Alzheimer’in genetik bir yönünün olduğunun düşülmesine rağmen bunamanın yaşlanma ile gelen doğal bir sonuç olmadığını paylaşıyor Selami Bey. “İhtiyarlık insan kendini yaşlı hissettiğinde başlar,” diyor. Pasteur’un kuduz aşısını 60 yaşında bulduğunu paylaşıyor. Mimar Sinan’ın kıymetli eserlerini 70 yaşından sonra vermeye başladığını.

Alzheimer’a dair bir çok veri paylaştı. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde her 69 saniye de bir Alzheimer teşhisi konuluyormuş. Türkiye’de farklı çalışmalara göre 250 bin ila 300 bin arası Alzheimer Hastası olduğu tahmin edilmekle birlikte sadece 15 bin hasta tedavi altındaymış. Hastalarından takriben yüzde beşi tedavi görüyor anlamına geliyor bu.

Alzheimer’i önlemek için en çok yürümeyi öneriyor Sn. Selami Gedik. Kardiovasküler kondisyonu sağlayan faaliyetleri öneriyor. Ayrıca daha fazla eğitim almış, yüksek mesleksel başarı sağlamış ve mental-zihinsel stimülasyon ile yaşayan kişiler bu hastalık daha az görülüyormuş. Aşırı zihinsel ve fiziksel yorgunluklar tetikleyici olabiliyormuş. “Dinlenmek gereklidir,” diyor Sayın Gedik. Sonra yıllarda Fethiye ve İstanbul arasında yaptığım, Türkiye’nin ve Dünya’nın farklı köşelerine yapıp durduğum seyahatlerim geliyor aklıma. Kendimi çok yoruyor olabilir miyim? Kulağım tekrar Sn. Selami Gedik’in sözlerine odaklanıyor. “Aşırı diyet de risk yaratır,” diyor.

Alzheimer’lı hastaların zaman zaman evden kaçabildiklerini, aşırı saldırgan ataklar yaşayabildiklerini, kaybolduklarında söylemek istedikleri kelimeleri hatırlayamadıkları için evlerini tarif edemediklerini, dertlerini anlatamadıklarını paylaşıyor. Kişi kelimeleri hatırlayamıyor çünkü bu hastalık nedeni ile beyindeki kıvrımlar derinleşiyor, beyin küçülüyor, beta amyloid proteini plaklaşarak hücreler arası iletişimi kesiyormuş.

Beyin bir yandan endüstri mühendisliği eğitimim sırasında öğrendiğim bir sistem ile bilgileri yitirmeye başlıyor. “Last In First Out.” Son giren ilk çıkar. O nedenle yakın geçmişi hatırlamayan bir hasta çocukluk anılarını tüm detayları ile hatırlayabiliyor. Selami Bey’in annesi kendi babasını hatırlıyormuş ama Selami Bey’in babasını ancak bahsi başka bir kişi açtığında hatırlıyor ve bahsediyormuş.

Alzheimer’a dair söylenebilecek o kadar çok şey var ki. Geçmişte farklı akıl hastalıkları ile karıştırılabilen bu hastalığın işaretlerinden bazıları tekrar eden sorular, eşya kullanma becerisinin azalması, basit matematik işlemlerini yapma becerisinin yitirilmesi ve yer ve zamanı karıştırmak. Alzheimer hastaları, hastalık başladığında normal yaşamlarındaki karakterlerden zıt karakter özellikleri gösterebiliyorlar. Çok sakin olan bir kişi çok sinirli olabiliyor. Bir yakınınızın Alzheimer olabileceğini düşünüyorsanız bir nörologa başvurmanız gerekiyor. Daha önce bahsettiğim gibi yazılı bir test ve MR çekimi ile teşhis konulabiliyor. Beta amyloid plakları MR’da görülebiliyor.


Ben hastalıkları zihinsel nedenleri de olduğuna inananlardanım. Korkuların, inançların, düşüncelerin bedenimizi de şekillendirdiğine. Zihinsel düşünceler ile hastalıkları eşleştirmede dünyadaki en ünlü isim Louise L. Hay. O Alzheimer Hastalığı'nın yaşamı terk etme arzusu ve hayatı olduğu gibi kabul edememekten kaynaklandığına inanıyor ve bu düşüncelerden, bu hastalıktan uzaklaşmak adına şu olumlamayı öneriyor: "Her şey doğru zaman ve mekan sıralaması içinde gelişiyor. Her şey olması gerektiği gibi oluyor."

Ve 16 Aralık 2011 tarihinde, Fethiye Belediyesi Konferans Salonu’nda verilen bu önemli konferansın organizasyonu için üyesi olduğum Fethiye Lions Kulübü Dönem Başkanı Sn. Ln. Seniha Öztürk’e, kıymetli katkıları için Kurucu Başkanımız Sn. Ln. Burcu Döğerli Gül’e, Kurucu Üyemiz ve Geçmiş Dönem Bölge Başkanlarımızdan Sn. Ln. Yonca Döğerli’ye ve katkıda bulunan üyelerimize sadece Fethiye Lions Kulübüm ve Lions MD118-R Yönetim Çevremiz adına değil, tüm Fethiye adına yürekten teşekkürler.

Sağlık, mutluluk, bereket ve huzur dolu bir ömür dileklerimle.