Şair ol,
Olma mı dedik sana,
Ben en azından
düşüyorum kalkıyorum
yaralarımla,
Sen dünyayı kandırdım sanıp
yerin sayıyorsun,
o tek kendini kandırdığın
atılmayan adımlarla.
*
Çok üzdüler seni,
Belki ben de, kimbilir,
Nasıl metanetle
kaldırıyor bunda yükü diye
sormuşumdur sık sık,
Sana da ağır geldiğini
biliyordum ama,
Bu kadar değil,
Bu kadar değil.
*
Gerçekten yazmak zorunda olduğunda,
Gece uykularından uyanır insan,
Kusmak için lavaboya koşmak gibi,
Ya da güneş batmadan önce
o son aydınlığın
son bir fotoğrafını çekmek için
telefonu aramak,
gibi,
Yitmek istemeyen sözler
dürter durur,
Bir koşar
bir durulur,
Okunmak için çok insan aramaz,
Sadece var olmak için çırpınır...
*
Bilmenin yükü ne çok ağır...
*
Bencilleştin dediler,
Haklılar,
Düştüm karanlık kuyulara,
Bilmediler,
Bildiler el etmediler,
Yaktım elfenerini
Yarattım ipi
Gökyüzüne dikip gözümü
Çektim kendimi
yukarı,
Kurtaranlar da oldu
olmadı diyemem,
Zaman zaman,
Ama ne çok kuyulardan çıktık boğulmadan.
*
İçimden çağlayan suyun sesi
(Korkutmuyor eskisi kadar)
Bir tutam hüzün taşır her zaman,
Tasasız bir coşku bana ait olmadı
hiç bir zaman.
*
Şu andan başka yerde
olmayı seçmezdim
herhalde.
*
Bencil oldum ben
Bensizlik çökertince bendeki beni,
Hala aklımda o hastanenin
dev bekleme salonu.
*
(Senin Sonbaharın)
Sen sonbaharı müjdeleyen
o yabani otlarda kal,
Boşalan sahilde
üreyen dikenlerin
açan sarı çiçeklerinde kal,
Güzel pişmiş keşkeğin tadında,
Attığın ekmeklere itibar etmeyen ördeklerde,
Yağmurda dışarıda unuttuğun
minderde kal,
Üşüyen burnunda,
Gündüz ısıran sivrisinekte kal,
Çiçekleri sula,
Begonvili buda,
Terliğindeki kumlarda kal.
*
Biliyorsun demek istemiyorum
ama biliyorsun be Kardeşim,
O bir tomar kağıda ne çok
ihtiyacım olacağını,
İçimdeki
boşalmayan odaları,
Ölümü kalımı,
Felaketlerden kaçışı,
Biliyorsun,
Bazen bilinebildiği gibi,
Sen daha çok,
Karanlıkta aydınlığı söylemen
ışıkları yakar mı?
*-*

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder