İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Yokohama'nın Rüzgarı


İki haftalık Japonya seyahatimin son durağıydı Yokohama ve şehrin ünlü Hamakaze rüzgârı sanki tenimde hala geziniyor. İstanbul Boğazı’nda bayrakların rüzgâr ile uçuştuğu bugünde sanki ruhum hala her iki şehirde birden geziniyor.

Yokohama’yı sevdim. İlk defa gittiğim bu şehirde denizi görmek, İstanbul Boğazı’nı hatırlatan köprülerini görmek, üzerinden geçmek, gül bahçelerini gezmek değildi beni çeken. O tatlı serin ve nazik ama kuvvetli rüzgârı hissetmek de değildi beni mutlu eden. Yokohama’da Japonya’da görmeye alışmaya başladığım ama yine de yüreğimi bir farklı ısıtan bir dostluk seli ile kapıldım gittim. Japon Shumei Vakfı’nın Yokohama Merkezi’ni ziyaretim gözlerimden yaşların eksik olmadığı bir uğurlama sahnesi ile noktalandı tren istasyonunda. Tokyo Narita Havalimanı’na giden Narita Express treni hareket aldığında, tren vagonunun kapısında tren kalkana kadar bekleyen, sabahın o erken saatinde beni ve benimle seyahat eden diğer bir Türk arkadaşımı geçirmek üzere gelen dokuz on Japon dostumuz vardı. Shumei Yokohama Merkezi başında bulunan Teto Sensei, Teto Hoca, sabahın o erken saatinde bineceğimiz trene kadar bizi geçirmekle kalmayıp, trende oturacağımız koltuğa kadar kontrol ederek bizi adeta bir evlat, bir kardeş gibi evimize yolcu etti adeta. O sabah bizi sevgi ile sarıp sarmalayan bu dostlardan ayrılmak yüreğime biraz zor geldi.

Ben vedalaşmamızdan başladım ama esasında belki de hikâyeye biraz daha öncesinden başlamalı.

Teto Sensei ile bundan birkaç ay önce İstanbul’u ziyaret ettiği zaman tanışma şansına kavuştum. Sakin ve huzurlu duruşu ile karşısındakileri de huzurlu hissettiren bir enerjisi olduğunu düşünmüştüm. Onu daha iyi tanıyabilmek için ise Japonya’ya gitmem gerekiyormuş.

Yokohama’ya vardığımızda Teto Sensei Shumei Vakfı’nın açılacak olan Miho Okulu’nun hazırlıkları nedeni ile şehir dışındaydı. Tokyo’dan Yokohama’ya vardığımızda bizi tren istasyonunda turnikelerin hemen çıkışında merkezdeki hocalardan Sakurai Sensei ve iki hanım karşıladı. Ve bizi o evlerinde misafir olarak kalacağımız Bay ve Bayan Namimoto’nun bizler için organize ettikleri bir davet yemeğine götürdüler. Bize daha yakın olacağınız düşündükleri için gerçekten İtalya’nın şık lokantalarını aratmayacak bir mekânda arkası kesilmeyecekmiş hissini veren mükemmel bir menü ile ağırladılar. Beni duygulandıran yemeğin sonunda gelen Türk ve Japon Bayraklarının şekilleri ile süslenmiş olan pastaydı. Lokanta’da çekilen grup resmimiz daha bizler ayrılmadan hazırlanarak bize sunuldu. Sanırım yemekte 13 kişi kadardık. Ne kadar güzel bir karşılama. Namimoto Ailesine tekrar teşekkürlerimi bu vesile ile sunmak isterim. Mimar olan oğulları ile birlikte Keiji ve Eiko Namimoto bizi bir anne baba gibi Yokohama’ya kabul etmiş oldular. Yüreklerine sağlık.


Üç gün misafiri olduğumuz bu sevgi dolu çift nezaket ve zarafetin başka bir örneği oldular. Sabahları Bay Keiji Namimoto’nun evin alt katından gelen ruhu okşayan Japon müzikleri ile tatlı tatlı güne merhaba dedik. Eşi Eiko Hanım’ın hazırladığı yemekler ev sahibemizin ne kadar muhteşem bir aşçı olduğunu ortaya koyuyordu. İtalyan lokantasındaki karşılama yemeğimizin güzelliği belli ki ev sahibemizin damak zevkinin bir ürünüydü. Evdeki yemeklerin hazırlanmasında Teto Sensei’nde büyük katkısı olduğunu öğrenecektik. Sağlıklı yiyecekler yememiz için Teto Sensei Japonya’nın farklı yerlerinde Shumei Doğal Tarım ile üretilen şekerden, tuza, salata malzemesinden una çeşit çeşit doğal tarım malzemelerini ev sahibemize yemeklerinde kullanmazı için iletmişti. Shumei Doğal Tarım metotları tamamen ilaçsız ve gübre de kullanmadan yapılan ve Shumei’nin kurucusu Meishusama adı ile bilinen Mokichi Okada tarafından geliştirilen bir tarım üretim metodu. Doğaya saygılı ve sürdürülebilirliği odak olan bir tarım yaklaşımı. Ben de geçen yıl İstanbul’daki aile bahçemizde bu metot ile sebze yetiştirmeye başladım. Türkiye’de birkaç yıldır Samsun’da bu metot ile pirinç üretimi yapılmakta ve bu sayede hem çok lezzetli hem de sağlıklı olduğunu bildiğimiz pirinçleri tüketme şansına kavuşuyoruz.


Shumei Yokohama Merkezi’ne gittiğimiz gün ise bizi daha farklı sürprizler bekliyordu. Merkez Türk ve Japon Bayrakları ile donatılmıştı. Oldukça kalabalık bir grup Türkçe ve İngilizce ‘Hoşgeldiniz’ ‘Merhaba’ ‘Wellcome’ kelimeleri ile süslü bir pankart ve hep bir ağızdan Merhaba diyerek bizi karşılamıştı. Fonda Mozart’ın Türk Marşı çalıyordu. Ne kadar ince düşünceli bir grup insan diye düşündüm içimden. Orada bir konuşma yapma şansımız oldu. Aynı zamanda bizim için özel bir Taiko Japon davulu ve farklı Japon müzik aletlerinin yer aldığı bir konser düzenlemişlerdi. Beraberce ünlü Japon Sakura şarkısını söyledik.


Merkeze gittiğimiz iki günde tamamen Shumei Doğal Tarım ürünleri ile hazırlanmış öğlen ve akşam yemekleri yeme şansımız oldu. Önce profesyonel aşçılar tarafından hazırlandığını sandığımız yemeklerin bizlerin gelişi nedeni ile gönüllü olarak merkeze gelerek yemek yapan hanımlar tarafından hazırlandığını öğrenmek beni oldukça şaşırttı. Sonra bu hanımların bir kısmı ile tanışarak kısıtlı Japoncam ile teşekkür etme şansına kavuştum. Elleri dert görmesin, sevgilerini kattılar hazırladıkları o güzel yemeklere. Ben Japon yemeklerini severim, fakat Yokohama’da yemeklerin tadı ev sahiplerimizin niyeti ile ayrı bir güzellikteydi. Ellerine ve yüreklerine sağlık.


Teto Sensei ile üç günlük Yokohama gezimizin bir gününde ve ertesi günün vedalaştığımız sabahında beraber olabildik. Teto Hoca’dan çok şey öğrendik ama en çok vurguladığı şey doğal olarak üretilmiş sağlıklı gıdaların tüketmenin önemiydi. Başarı için, iyi şeyler yapabilmek için sağlık ve sağlıklı beslenme belki de farkında olduğumuzdan çok daha önemliydi.

Yokohama’dayken Japonya’nın Tokyo Kulesi’nden sonra ikinci en yüksek yapısı ve en yüksek binası olan 296 metre yüksekliğindeki Landmark Tower Binasına çıkma şansımızda oldu. 69. katta yer alan gözlem katına çıkarken yine Japonya’nın en hızlı asansörüne bindim ve saatte 700 küsur km hız ile göğe yükselmenin ve inmenin nasıl bir şey olduğunu deneyimlemiş oldum. Yokohama gerçekten güzel bir şehir, denizi ile, düzeni ile, ve o tatlı, ve tadı sanki insanın damağında kalan Hamakaze rüzgarı ile. Kimbilir belki tekrar Yokohama limanında gezinmek ve o lezzetli rüzgarı saçlarımda ve yüzümde hissetme şansım olur.

Mata Aimashoo Yokohama
… Tekrar görüşmek üzere…