İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com

23 Aralık 2008 Salı

İstanbul'un Sihirli An'larına


Londra’dan Gelmeyen Kitaplar

Eylül, Ekim ve Kasım aylarında muhtelif defalar Londra’ya gitme şansım oldu. Öncelikle Japon Shumei’nin Londra’da yapılacak olan yıllık Avrupa toplantısına katılmak için, ve sonra da farklı hoca ve gruplar ile çalışmalar yapmak için.

Londra’yı seviyorum. Çocukken yurtdışına ilk gittiğim şehir oldu Londra. İçinde var olması, yaşaması kolay bir şehirdir. Tüm kalabalığına ve telaşına rağmen bir düzen ve bu düzenin getirdiği bir huzur da vardır. Tabi pahalılığını saymazsanız.

Londra’dayken Kabbalah Centre’ın Londra Merkezi’ni de ziyaret etme şansım oldu. Türkiye’den bir arkadaşım birkaç yıldır orada çalışıyor ve eğitmenlik yapıyor.

Bazen kendimi tekrar ettiğimi düşündürse de ruhsal ve hatta enerjisel çalışmaların hakkı ile yapıldığında öz’de ne kadar bir olduklarını deneyimliyorum. Bunu bu kadar çok ve sık hissetmemin anlamı nedir diye düşünmüyor da değilim.

Ben yeni şeyleri severim. Yeni diller öğrenmeyi severim, yeni kitaplar keşfetmeyi, yeni hocalar keşfetmeyi severim. Artık ev ve ofislerimdeki kütüphaneler kitaplarıma yetmez oldu. Hayalim gerçekten belki sayılarını da tam bilmediğim 3000 civarındaki kitabım için bir arada bulunabilecekleri bir mekân bulmak. Şimdi İstanbul’da ve Fethiye’de evlerimde, ofislerimde, ve resim atölyemde dahil olmak üzere toplam 6 ayrı mekâna dağılmış durumdalar. Bir yandan bunun bir güzelliği var. Her gittiğimde yerde özlediğim kitaplarımı buluyorum. Bir sevgiliye tekrar kavuşmak gibi.

Ve bazen gerçekten bir kitabın belirli bir sayfasını açıp bir satırı okumayı özlüyorum.

Bir kitabı tekrar tekrar okumak. Bir satırı aramak, özlemek. Bir cümlenin tadını özlemek…

Londra’dan gelirken biraz kitap getirdim. Yurtdışından internet üzerinden kitap sipariş etmek kolaylaştığı için eskisi kadar çok kitap taşımıyorum yurtdışına gittiğimde.

Üniversite öğrenimim bitip Türkiye’ye döndüğüm zaman gümrükten eşyalarımı çekerken onlarca kitap kolisini görünce gümrük memurları da şaşırmıştı. Güzel bir yarış bisikletim vardı; onu geride, Amerika’da bıraktım, bir arkadaşıma ve tabi ev eşyalarımı da getirmedim. Ancak şimdi bir an için yıllar sonra gözlerimin önüne gelmiş olsalar da, belki de bugüne kadar aklıma bile gelmediler. Ama kitaplarım geliyor ve iyi ki de getirmişim diyorum.

Londra’dayken yine alıp getirmek istediğim çok kitap oldu. Ancak son yıl içinde, kendime belki 3-5 yıldır verip durduğum, bir sözümü uygulama başladım. Artık eskisi kadar kitap almıyorum. Öncelikle koyacak yer bulmakta zorlanıyorum bu doğru. Ancak nedeni bu değil.

Bu günlerde ben eski kitaplarıma dönüyorum. Yeni kitaplardan çok eski kitaplarıma. Belki de onlarca defa okuduğum kitaplarıma.

Nereden mi geldi bu his?

Yazmayı çocukluğumdan beri sevmişimdir. Günlük yazarım, şiir yazarım, dergilere ve bazı gazetelere yazılar, ekler ve dokümanlar hazırlarım. Bunu birkaç yıldır daha da yoğun ve profesyonel olarak yapıyorum. Ben ilk defa yazmaya başladığım kitap taslaklarına ciddi olarak eğilmeye başladım.

Eski kitaplarıma dönmem çalışmalarım için kaynak arayışından değildi. Yazarken aynı şeyi söylemek için hepimizin ne kadar farklı yollar, şekiller ve ifadeler seçtiğimizdi. Bunun içine girmek istedim. Bu duygunun. Ve tanıdığım, bildiğim kitapların içine, biraz daha derinlerine dalmak istedim.

Bu zorla yapılabilecek bir şey değil. İstemek gerek.

Ben küçükken yavaş okumakta zorlanırdım. Bir Cuma akşamı okumaya başladığım bir kitabı bitirmeden uyuyamazdım. Belki bu Cumartesi sabahının ilk ışıkları ile uyumak anlamına gelebiliyordu. O anlarda benden mutlusu yoktu. Bu hissi özlüyorum. Belki klasikleri okumayı bitirdikten sonra satır satır izini sürmek istediğim kitaplar azaldı. Yine de karşıma çıkar zaman zaman. Ya da çıkmıyorsa, ben de artık geri dönüyorum, eski tanıdık dünyalara.



Özellikle Kasım ayındaki son gidişimde, Londra’dan kitap getirmedim. Hatta fazla alışveriş yaptım da diyemem.

Sadece ve sadece çalışmalar yaptım. Farklı kültürlerden, öğretilerden yetişen dostlar ve hocalar ile.

Ne getirdiysem sadece içimde taşıyabildiğim.

Ne güzel bir his bu.




Bir Vapur Geçti Boğaz’dan

İstanbul Boğazı’nı seyrediyorum Arnavutköy’den. Dün de bilgisayarımdan başımı kaldırdığımda bir vapur görmüştüm. Karadeniz yönüne doğru akıntıya karşı ağır ağır gidiyordu. Bir süre gözlerim o görüntüye takılı kalmış ve seyretmiştim. “Ne güzel bir manzara bu’ demiştim. Akşam nadiren açtığım televizyonda, seyrettiğim vapurun adının “Fenerbahçe” ve bir iki dakika seyredebildiğim geçişinin de son hizmet seferi olduğunu öğrendim. Bir an için yüreğim sanki sessizleşti vapurun Boğaz’daki süzülüşünü hatırlayınca. Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenecek olmasına ise sevindim.



Bu gün bizi bekleyen sihirli an’lar neler, keşfetmek üzere…

Sevgilerimle,

Z.

________________________________
Günün Onaylaması:
“ Kendi yaşam sorumluluğumu üzerime alma görevimi hiçbir koşul ve sebeple ertelemem.” R. Şanal Günseli

Üstatlardan:
“Yaşamınızdan lüzumsuz bir şeyleri çıkarın. Alışkanlıklarınızdan vazgeçin. Kendinizi güvensiz hissettiren bir şey yapın.”
Piero Ferrucci

Zeynep’in Okuma Tavsiyesi
:
“Mevlana Aşkın Kitabı” Derleyen: Coleman Barks