İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com
enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2019 Perşembe

Siz Şimdi Neredesiniz?

Bireysel gelişim yolculuğuna çıkan her birimiz an’a odaklanmak, şimdide kalmak üzerine bilgiler ve öğretiler ile mutlaka karşılaşmıştır.  Eckhart Tolle ile özellikle batı dünyasında daha geniş grupların farkındalığına giren an’ın gücü, ya da Tolle’nin adlandırması ile “şimdinin gücü” bir kere bile olsa o gizemli zamanın tadına varabilenleri, bitmeyen bir arayışa itiyor. 

Zamanın durduğu ya da çok, çok, çok yavaşladığı hissini veren, renklerin garip şekilde parlaklaştığı, sanki evrenin tüm dillerini anlayabildiğimiz hissini veren muazzam bir ait olma hissi olarak tarif edebileceğim şimdide kalabilmek halini ne zaman ve nasıl yakalayabildiğimizi bulmak yaşamın şifresini bulmak gibi bir şey olmalı.

Her an şimdide kalabildiğime dair bir iddiada bulunmayacağım.  Sadece tadını keşfetme şansına kavuşabildiğim sihirli bir deneyim olduğunu itiraf edebilirim.  Tarifi zor bir bütünlük hissi.  Tüm yerküreyle ve yerküredeki canlı, cansız tüm varlıklarla bir gibi hissetme hali.  Yalnızlık olarak bildiğimiz hissin zıddını tarif etmek mümkün mü bilmiyorum, ama işte öyle bir şey.  Bir nevi korkunun yokluğu hali.  Korku denilen his hiç var olmamış gibi.

Hayatımda ruhuma en iyi gelen kitaplarından biri “Feel the Fear and Do It Anyway”dir. Bu kitabın adını, korkuyu hisset ama yine de yap, diye tercüme edebilirim. Susan Jeffers’ın bu kitabı İngilizce bilen dostlara en çok önerdiğim ve hediye ettiğim kitaplardan biri.  Kitaplarımın bir kısmını merkezi İzmir’de olan Lions Federasyonu Kütüphanemize bağışladım ama sanırım bende hala birkaç farklı baskısı var. Ve bildiğim kadarı ile bu kitap halen Türkçe’ye çevrilmedi.  

İşte şimdinin gücü, o sihirli anlarda ruhumuzun sesini net ve berrak olarak duymamıza izin verdiği için zihnimizi kurcalayan yanıtları bulmamızı sağlıyor.  Sorularımızın yanıtlarını bulabileceğimizi hissetmek korku bulutlarını dağıtıyor.

Bu anlardan birini Fethiye’de yaşamıştım.  Bir Aralık ayında, güneşli bir kış gününde.  Fethiye’de, Şövalye Adası’ndaki evimin bahçesinde bilgisayarımı açmış yazı yazıyordum.  Evi kontrol etmek için öğleye doğru geldiğim Ada’da, hava sıcak ve güneşli olduğu için bahçe takımının masalarından birini çıkarmış, kendime yanımda getirdiğim süt ve kahve ile bir kahve hazırlamıştım.  Ada’da devamlı olarak yaz kış yaşayan Mehmet Amca’nın ve Ada’nın bana uzak bir köşesinde devam eden bina inşaatının çalışanları ve kaptanlar dışında kimsenin olmadığı o kış gününde, hoş bir sessizlik yazı yazmak için her zaman arayıp da bulamadığımız o zengin boşluğunu yaratıyordu.

Neler yazıyordum hatırlamıyorum, ne kadar zamandır bahçede oturuyordum onu da hatırlamıyorum, ama yazarken ara ara yaptığım gibi başımı bilgisayarımın ekranından biraz yukarıya kaldırdığımda önümde uçuveren bir kelebeğe gözlerim takılmıştı.  Önümde yavaş yavaş uçan kelebeğin adeta kanatlarını çırptığını görür gibi olduğumu başta fark etmemiştim. Kelebeğe sanki bir projektör tutulmuş gibiydi.  

Aklım bahçedeki ağacın dalları arasından güneşin süzüldüğünü düşünmüş olmalıydım ki bu aydınlık başlangıçta dikkatimi çok da çekmedi.  Oturduğum yerden başımı sola doğru çevirdiğimde evin arka bahçesinin karşısındaki arsadaki zeytin ağaçlarının renkleri farklı bir canlılıkta göründü.  Bir kısmı yabani olan o zeytin ağaçlarının renklerinin biraz daha solgun olması gerektiği aklımdan geçti ama sanki düşüncelerim de, sinema ekranında çok ağır olarak kayarak geçen film alt yazıları gibi akıyorlardı.  Adeta hece hece yazılarak geçen kelimeleri ağır ağır okuyormuşum gibi hissediyordum.   Oradan gözlerim denize doğru uzandı, uzaktan geçen küçük bir teknenin motorunun sesi kendince ritmiyle önce yakınlaştı, sonra uzaklaştı. Zeytin ağaçlarına baktığım yönde az önce gördüğümle aynı olup olmadığından emin olamadığım bir kelebek az ötemde sanki daire çizer gibi yavaşça uçuyordu.  Kulağıma kelebeğin valsinin, 2004 yılında doğum günümde İstiklal Caddesi'ne arkadaşlarım ile gittiğimde caddede neredeyse her yerde çaldığı için tanıştığım kelebeğin valsi şimdi Ada’da çalıyordu.

“Zeynep Hanım, yazmaya devam ediyorsunuz, kolay gelsin,” diyen bir komşunun sesi ile kendime geldim.  Önce ne olduğunu anlayamadım ama beş on saniye sonra, aynı bey ile, bilgisayarımı alıp bahçeye çıktığımda merhabalaştığımızı hatırladım. Hiç bir zaman nerede olduğumu unutmamış olsam da etrafıma bakındım.  Elimi bilgisayarımın yanında duran kahve kupasına götürdüm.  Soğuktu.  Güneşin ışıkları eğikleşmişti.   Bilgisayarımı açtığımda saate bakmamıştım ama tekne ile Ada’ya geldiğim saati biliyordum.  Kaptan ile beni öğlen 12’ye çeyrek kala Çalış Plajındaki Şat Burnu’ndan alması için sözlemiştik.  2 ya da 3 saat  gibi bir zaman geçmiş olmalıydı.  

Oturduğum yerden hemen kalkamadım,  sanki gözlerimin baktığım manzaraya adapte olmasına ihtiyaç duydum.  Ekrana baktım, en son yazdığım cümleleri okumak istedim, çok da odaklanamadım.  Topu topu iki paragraf yazmıştım.  Oturduğum iskemlenin minderinin yumuşaklığını hissettim.  Çok ama çok hafif hissediyordum.  Adeta bedenim yokmuş gibi.

Zamanın durduğu ya da çok ama çok yavaşladığı hissini veren farklı anları, farklı yerlerde, farklı şekillerde yaşadım.  Bir anda günlerdir sorduğum soruların yanıtlarını bir perdenin arkasından belirivermişler gibi görebildiğim,  sanki biri kulağıma fısıldamış ya da resmini göstermiş gibi bilebildiğim anları Kyoto’da, Yokohama’da, Londra’da, Inverness’de, Malatya’da yaşadım.

Yeryüzündeki kimi yerlerin, kimi şehirlerin, kimi toprak parçalarının bizi başka bir boyuta götürebilen enerjileri olduğuna artık inanıyorum.  Bu yerlerin her birimiz için farklı olabileceğine de. İnsanın, her yerde, her zaman düşüncelerinin ve ruhunun erişilmesi zor boyutlarına dokunmasının da mümkün olduğunu ve özel bir ihtiyacı ya da gerekliliği olmadığını da biliyorum. Ama yine de, yine de, zamanın durduğu ama duran zaman içinde başka bir farkındalığın hareket etmeye başladığı o sihirli anları yaşamak için, bu duyguyu tanımamız için Tanrı’nın bizlere hediye ettiği yerler olduğuna da inanıyorum.  Yaşamın karşımıza tesadüf ile çıkardığı ama atalarımızın yaşamlarının izini sürerek daha kolay bulabildiğimiz, geçmişimizin bize izlerini aslında hediye ettiği yerler.

Dilerim yaşam ile bütünleştiğiniz, ruhunuzun sesini daha iyi duyabildiğiniz yerler ile kesişsin yollarınız, ve eğer onları keşfetmiş olan şanslılardansanız bizler için de aktarın hissettiklerinizi, yaşadıklarınızı keşiflerinizi.   Çünkü bu keşifleri kuvvetli kılan kendi deneyimlerimiz kadar birleştirebildiğimiz tecrübelerimiz.

Sevgiyle.

6 Eylül 2019 Cuma

Mutlu Edin Kendinizi

Feng Shui ile ilgili ilk kitabımı okuduğumda herhalde 1990’ların sonlarıydı.  Adını koymak mümkün olmasa da tesadüf dediğimiz olaylar beni farklı kitaplar ve insanlar ile karşılaştı.  Mekanların, eşyaların enerjisi ve yaşamımıza etkilerini sorgulamak ile başlayan süreç kader dediğimiz bilinmezin ipuçlarını, biraz da eğlenmek adına araştırmaya itti.  Geçtiğimiz yirmi yılda, binlerce kitap, yüzlerce farklı öğreti veya metot, onlarca farklı hocanın anlattıklarını duydum, öğrendim, kullandım.  Kimilerini çok, kimilerini en başından kendime uygun bulmayarak hiç ve kimilerini her zaman kullanarak keşiflerle dolu bir bir yirmi yıl geçti.

Tesadüf dediğimiz şeyin görmemizde fayda olacak olayları, insanları, bilgileri karşımıza çıkarabildiğini gördüm.  Tesadüflerle buluşabilmek için tesadüflere açık olmak gerektiğini gördüm.  Yaşadığımız anın farkında olarak duyabilmeye, görebilmeye, fark etmeye açık olmamız gerektiğini keşfettim.  Açık olmadığımızda, gün gelip yaşamın bizi uyandırmak için silkeleyebildiğini de keşfettim.  Zorlu diye adlandırdığımız olayların ceza değil bir hediye olabildiğini fark etmek ve kabul etmek ise belki ömür boyu devam edecek olan bir süreç.

Kendimizi mutlu etmenin öneminin daha çok farkındayım.  Kendimizi mutlu etmeyi sorumsuzluk ya da bencillikle eşleştirdiğim yıllardan farklı olarak, kendimizi mutlu etmenin sorumluluklarımızdan uzaklaşmak anlamına gelmediğinin daha çok farkındayım.  Sorumlukluklarımızın tercihlerimiz olduğunun da bilincindeyim.  Kendimize rağmen kazanılan savaşların belki de en başından girilmemesi gereken savaşlar olduğunu ise gençlik yıllarımın başarılı anları ile keşfettim.  Her deneyim öğrenmemizi sağlasa da, mutlu eden zorluklar ve mutsuzluk taşıyan zorlukların aynı değeri taşımadığını da öğrendim.  Her zaman seçimlerimiz olduğunu öğrendim. Bazen yaşayacaklarımıza, bazen yaşadıklarımıza vereceğimiz reaksiyonlara dair.

Feng Shui diye başlamıştık, değil mi? 

Feng Shui bu dünyanın kapılarını açan bir öğreti.  

Yaşamda eşyaların enerjilerinin de bizleri etkilediğine inanıyorum.  Sevdiğimiz eşyaları kullanmanın bizlere ve yaşadığımız mekanlara verdiği ayrı bir güç var.  Öte yandan, mesela değerli olsa bile sevmediğimiz bir eşyayı kullanmanın bizi sanki her gün tırnaklayan ya da küçük küçük de olsa kemiren bir canlıya dönüşebildiğini söylemek mümkün.  

2000’li yılların başlarında evimdeki ve gardrobumdaki eşyalar ile bu bakış açısı ile ilk vedalaşmam da duyduğum mutluluk ve hafiflemeyi, o zamanki şaşkınlığım ile birlikte hala hatırlatım.  O nedenle bir arkadaşıma, dostuma hediye olarak ev eşyası almak konusunda zaman zaman tereddütlerim olsa da, bunu değişim yapabileceklerini bir yerden alışveriş yaparak çözmeye özen gösteririm.

Enerji çalışmaları yapmaya başladıktan sonra bir keşfim daha oldu.  Birileri için hediye ararken kimi eşyaların bana biraz daha parlak görünmeleri diye tarif edeceğim keyifli bir deneyim yaşar oldum. Enerji öğretilerine göre bir kişinin neleri sevdiğini, beğendiğini bile bilmek, bir nevi enerjik olarak, enerji dili ile okumak mümkün.  Burada püf noktası, buna o kişinin izin verdiği noktaya kadar bakmak ve bu bilgiyi kötü niyetle kullanmamak.  Söylemesi basit ama kendisi oldukça karışık bir konu.  

Çok özetle, şu örnekle tarif edebilirim.  Örneğin, bir arkadaşınız için hediye almak için yan yana olan dükkanlardan hangisine gireceğinize karar vermeye çalışıyorsunuz. Aklınızda belirli bir yerden alışverişi yapmak var ama iki dükkanın giriş kapılarına baktığınızda aklınızda dükkan ışıklı vitrinine rağmen karanlık, yandaki dükkan ise koyu renklerine rağmen aydınlık görünüyor.  Muhtemelen sizin de zaman zaman yaşadığınız bu gibi durumlar aslında arkadaşınızın istediği ya da onu mutlu edebilecek şeyi bulmanız için ufak ip uçları olabilir.  Ve o dükkana girdiğinizde rafların birinde durun bir fincan o kadar harika görünür ki, kendinizi elinizde o fincan ile kasada buluverirsiniz.  Oysa sabahtan beri arkadaşınıza az önce içine girmekten vazgeçtiğiniz dükkandaki bir eşarbı almayı hayal etmiştiniz.  

Peki, arkadaşınızın sonunda bu şekilde seçtiğini hediye almayı planladığınızdan daha çok beğendiğini nasıl bilebilirsiniz?  Buna inanmanız ve kabul etmeniz için benim yaşadığım gibi onlarca defa şu cümleleri duymanız gerekebilir.  “Zeynep, inanmayacaksın, ben dün o fincanı alacaktım ama o sırada işten telefon geldi, alamadım, ofise dönmem gerekti,” ya da “Zeynep, inanmayacaksın, falanca da o fincanı beğendim, aldığı yeri de sordum ama fincan ihtiyacın yok ki niye alacaksın dedim, almadım.”  Gibi gibi gibi.  Genelde bir bölümünde “inanmayacaksın,” dedikleri cümleleri çokça duymak gerekebilir. Tabii bu her zaman mı oluyor? Tabii ki, hayır. Bazen acelemiz var, yorgunuz, zihnimiz başka şeyler ile dolu ve duramıyoruz, göremiyoruz, fark edemiyoruz.

Ama şunu lütfen hatırlayın.  Duymak, görmek, bilmek mümkün.  Tadını alınca kabul etmeye başlıyor insan.  Evren izin veriyorsa, niyetimiz iyi ve belki daha doğru bir tarif ile başkasının özgür alanına müdahale etmeyi içermiyorsa, bir nevi rızası var ise, mümkün.  Evrenin bize er geç bedelini ödettiği hatalarımızdan biri, “iyi” niyetle de olsa başkalarının özgür iradesine, seçim haklarına müdahale etmek.    Neyin “iyi” olduğunu bilmek o kadar kolay değil.

Tekrar gelelim eşyalarımıza. Lütfen evinize, ofisinizdeki masanıza, arabanızın içindeki eşyalarınıza, gardrobunuzdaki giysilerinize, ayakkabılarınıza bir bakın.  Gerçekten sevmediğiniz, rengi, deseni hoşunuza gitmeyen ya da sizi üzen biri tarafından hediye edildiği için her gördüğünüzde yüreğinizi acıtan bişeyler ile karşılaşıyor musunuz?  Yanıt evet ise, yapabileceklerinizden biri o eşyayı giysini severek kullanabilecek birine vermek, ya da vermeye hazır hissetmiyorsanız, bu gibi henüz vedalaşmaya hazır olmadığınız ama size iyi gelmeyen eşyalar ile birlikte bir yere kaldırmak.  İleride tekrar değerlendirmek üzere.  Eğer verebiliyorsanız, vermek iyi geliyorsa verin,  sevmediğiniz bir eşya başkasını mutlu edebilir.  Eşyaların kullanılmak üzere yapıldığı düşünülür ise atıl olarak bekleyen eşyalarının olumlu bir enerji yaymasını beklemek de gerçekçi olmaz.  

Ve işte o nedenle de, özellikle giysi alırken satış görevlisi ya da birlikte alışveriş yaptığınız insanlar ne derse desin, sevmediğiniz bir şeyi lütfen almayın. Hem kendinizi özgür bırakın, hem de o eşyanın, giysinin sevilerek kullanılma şansını elinden almayın.

Bugün aslında bilgisayarımın başına oturduğumda, uçakta tekrar incelediğim Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 yılı Cinsiyet Eşitliği Raporu’nun aklımda ve yüreğimde kadın olmaya ve Türkiye’de kadın olmaya dair uyandırdıklarını yazmaya niyetliydim.  Yol yorgunluğunu atmak için kendime yeni aldığım japon kasesinin içinde bir matcha latte yapmaya karar verince hem ruhum, hem niyetim değişti.


Lezzetli olsun günleriniz; sevgi dolu olsun.  Ve lütfen mutlu edin kendinizi.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Niyet...

Niyetin, yaşamın her anına, dokunduğu her şeye farklı bir enerji katma gücü var.

Bu hafta, farkında olarak ya da olmayarak, her yeni günde nelere niyet edeceksiniz?

Benim niyetlerimden biri geçtiğimiz günlerdeki gibi tadı damağımda kalan güzel sohbetler.

5 Haziran 2019 Çarşamba

Sabır Dedikleri Tatlı Bekleyiş ya da Sabretmemenin Önemi


Dayanma gücümün sınırlarına zaman zaman ulaşsam da sabırlı olmak benim için önemli.  

Biraz heyecanlı ve aslında tez canlı denilebilecek yapıma rağmen, nasıl bu kadar sabırlı olabiliyorsunuz, diyenler karşısında hala ben de şaşırıyorum.  Sabırlı olmayı artık, tahammül etmekten öte, bütününü göremediğimiz resmi daha iyi anlamak için gerekli olan zamanı ayırmak olarak tarif ediyorum.  Sabır bir erdem olmaktan çok bir gereklilik.

Çok sabırsız olduğumu söyleyenler de yok değil, ancak sanırım bu yorumları artık çok çok daha az alır oldum. Özellikle son on senedir.  Ve sabrımın sonuna beni nelerin getirdiğini keşfetmek aslında kendime ve insanlara dair çok şey keşfetmemi de sağladı ve sağlıyor.

Sabır bazı inançları da geride bırakmayı da gerektiriyor.  Öncelikle olması ya da yapılması gerekenler için doğru zamanı en iyi bizim bilebileceğimize dair inancı.


Dediğim gibi sabırlı olamadığım zamanlar da var.  Sabırlı olmanın önemine inanmakla birlikte, sabretmemek gereken, ivedilikle hayır demek gereken zamanlar olduğuna da inanıyorum. Haksızlığa, adaletsizliğe ve kendi haklarını çevresindeki herkesin haklarının üzerinde tutanlara ivedilikle hayır demek gerektiğine artık daha çok inanıyorum.  Dedim ya, sabır tahammül etmekten öte yaşamda doğru şeyin doğru zamanda olmasına müsaade etmek gibi bir şey.  Mutlak doğruya izin vermek için kendi irademiz dışında bir doğrunun akmasına izin vermek. İşte bu bazen sabırsızlık olarak tezahür edebiliyor. Ve kendime rağmen sabırsızlık göstermeyi doğru bulduğum zamanlar oluyor.

Sabırsızlığın bazen enerjik nedenleri de var.  Masum görünen ama bizi çileden çıkaran soru ve isteklerin altında, kelimelerin ardında bazen canımızdan can isteyen başka bir etkileşim var.

Peki, bu etkileşimi nasıl fark ederiz?

2000 yılından beri yakından ilgilendiğim ve özellikle son onbeş yıldır uyguladığım enerji çalışmalarının bizlere kazandırdığı temel bir farkındalık var.  Özel bir teknik uygulamasalar da yaşamda görünenin ardındakini sorgulayanların da fark ettiği bir farkındalık. 

Bizler enerjiden oluşuyoruz.  Fizik de maddenin enerji olduğunu ifade ediyor. Kastettiğim bu değil.  Madde yapımızın, yani bedenimizin üzerinde, içinde, onu saran, bir enerji bedenimiz var.  Bu beden bir anlamda yaşam enerjimizi taşıyor olmakla birlikte farklı günlerde, farklı anlarda farklı bir seviyede enerji ile dolu olabiliyor. Bugün hiç enerjim yok, dediğimizde, gerçekten enerji haznemizin boşalmış olduğunu ifade ediyor olabiliriz.  Bir de, enerji haznemiz de sabit bir boyutta ya da ebatta bir hazne değil.  

Enerji bedenimiz biz enerji depolamayı öğrendikçe ve kullandıkça, kilo aldığımızda genişleyen derimiz gibi genişleyebiliyor. Ya da aynı şekilde hazne uzun süre kullanılmadığında daralabiliyor. Bir yandan, enerji haznemizin yine de bir kere genişlediği hacmi korumak konusunda oldukça sadık da olduğunu söyleyebiliriz.

Enerji haznemizi, enerji bedenimizi, diğer bir adı ile enerji alanımızı ya da auramızı enerji ile doldurmak esasında her nefes alıp verdiğimizde doğal olarak yaptığımız bir şey.  Bununla birlikte, modern insan doğadan, evrenden enerji almak yerine çevresindeki insanlardan beslenmeyi seçebiliyor.   Esasında evrenden enerji almak zor olduğundan değil ama başka bir insanın enerjisini almaya bağımlı olanları da görüyorum.  Yanında olduğumuzda enerjimizin düştüğünü, moralimizin bozulduğunu, özellikle kızdığımızı hissettiğimiz insanlar işte bizleri bir enerji jeneratörü yerine koyan insanlar.

Yanılma olmasın, bu insanların enerjimizi alabiliyor olmaları onların bizden daha güçlü oldukları anlamına tabii ki gelmiyor.  Tam tersine, enerjisini başkalarının enerjisini alarak doldurmayı seçenler esasında yaşamın ana akışından kopmuş ve yaşamın doğasını unutmuş insanlar aslında.  Çaresizlik içinde çevresine, farkında olarak ya da olmayarak, zarar veren insanlar.  

Evren bu insanların bu bencilce davranışlarına neden müsaade ediyor diye soran danışanlarım olur. Ya da Tanrı neden başkalarının bize zarar vermesine izin veriyor?  Burada yanıtlar biraz daha zorlaşıyor.  Çeşitliliğinden dolayı zorlaşıyor.  Enerji dünyasına dair tüm yanıtların ben de olduğunu söyleyemem. Bununla birlikte, yıllar içinde enerji alışverişlerine dair birçok şey gördüm ve yaşadım.  Dünyanın değişik köşelerinde, Brezilya’da, Japonya’da ya da Fas’ta insanların enerji alışverişlerinin ne kadar benzer olduğunu görmek bu işleyişin evrensel kuralları ve sistemi olduğunu hissettiriyor.   Dünyanın her yerinde insanlar enerji alanlarını doldurmak için bir uğraş veriyorlar. Kimiler, yoga, meditasyon, dua veya enerji aktarım teknikleri ile bunu bilinçli olarak yaparken, kimileri spor ya da iş hayatındaki başarı ya da iyilik yaparak enerji akışını sağlamak için yollar buluyor. Kimileri ise kızdırarak, yorarak, üzerek enerji dişlerini yakınlarındaki aile üyelerine, eşlerine, iş arkadaşlarına ya da bir amaç için bir araya geldikleri insanlara geçirerek onları adeta emiyorlar.  

Evrende her etki bir tepki ile karşılık bulur. O nedenle tüm hırsızlıklar gibi bu bir nevi enerji hırsızlığı da uzun vadede hayır getirmez.  Enerjisini başka bir insanın enerjisi ile doldurmayı alışkanlık haline getirenler, bir noktada üstesinden gelinebilmesi zor engeller ile karşılaşırlar ve belki de en acısı kalabalıklar için de bile olsalar yüzeysel ilişkiler ile yetinmek zorunda kalırlar. Adını koyamadıkları bir yalnızlaşmaya sürüklenirler.

Hayatınızda böyle bir insan varsa kendinizi korumak için yapabileceklerinizi belki başka bir yazıda detaylı olarak hatırlatmak daha doğru olacak, ama özetle şunu söyleyebilirim. Çoğumuzun, hayatımızda kendimizi besleyemediğimiz için hastaneye giderek serumdan alacağımız besin ve takviye ile kendimize gelmeye ihtiyacımız olmuştur.  Bu benim üç defa başıma geldi.  Bu olabilir, ancak ben doğru beslenmediğim için, yemek yemediğim için devamlı serum desteği alarak yaşamaya çalıyorsam yaşamayı bilmiyorum demektir. Enerjik olarak da, sizin enerjinizden beslenerek var olmaya çalışanlar bunu birkaç özel ve acil durumda yapmıyorlar, gerçekten alışkanlık haline getirmişler ise, onlar için yapabileceğiniz en iyi şey onlardan uzak durmaktır.  Ve içinizden onlara izin vermemeye niyet etmeniz.  Onların evrenin enerjisi ile bağlanmalarını dilemeniz. 

Onlara sorunlarını fark edebilme şansını verin.

Bazen, biz de kendimizden vererek başkalarını beslemekten sağlıklı olmayan bir haz alabiliriz.  Ne olur canınızı kendinize saklayın. Yaradan’ın size en değerli emaneti öncelikle sizsiniz.

Hayatta bir şey oluyor ise mutlaka bir nedeni var.  Tüm keşifleriniz keyifli olsun.

20 Ekim 2015 Salı

Önemli Bir Soru: İnsanlara Enerjimiz İle Ne Yapıyoruz?

Hepimizin arasında muazzam bir iletişim bağı var. Evrende gizli, saklı bir bilgi yok. Doğru hepimizin ulaşması için açık ve erişilebilir.
Duyabildiklerimizin, bilebildiklerimizin sınırlarını belirleyen niyetlerimiz. Aldığımız bilgi ile ne yapacağımız.
Ne kadar farkındalık sahibi olursak olalım, yaşamın geniş resminin bizim doğru olduğunu sandıklarımızdan fazla olabileceğini kabul etmeye cesaretimiz var mı?
Hepimizin arasında muazzam bir iletişim ve etkileşim bağı var. İnsanların arasında düşünceler ve aynı düşünceler gibi enerji akıp duruyor. Enerjimizin başkalarını nasıl etkilediğinin farkında mıyız? Enerjimiz düşündüğümüz veya temasta olduğumuz insanları yükseltiyor mu, yoksa onlardan enerji alıyor veya onları incitip düşürüyor mu?
Farkında olsak da, olmasak da enerjimizin başkalarına etkisi var.Yapıcı. Veya yıkıcı. Ve bu etkinin yapıcı veya yıkıcı olması bize bir hesap çıkarıyor. Etkilediğimiz insan ile aramızda bir hesap doğuruyor. Enerjiyi bir veriyorsak, yani enerjimizi insanları yükseltmek için kullanıyorsak verdiğimiz enerjiyi biz helal edebiliriz. Yine de izin almadan, izin olmadan başkasının yaşamlarına karışmamak gerektiğini hatırlamamız gerekiyor.
Niyetimizin gücü ile başkalarının yaşamlarına karışmadan, özgür iradelerine saygı ile olumlu olmaya karar verebiliriz. İncitmemeye, zarar vermemeye niyet edebiliriz.
Peki, enerjik olarak başkalarını yorduğumuzda, üzdüğümüzde, enerjilerini aldığımızda veya onları enerjimizin dalgaları ile incittiğimizde? Bu çok daha zor bir hesap. Ve insanların çoğu bilerek ve isteyerek değil istemeden enerjileri ile belki de onlara en yakın olanları, en çok destek olacak olanları incitiyorlar. Bazen adeta yıkıyorlar.
Hepimizin, özel bir enerji tekniği bilsek de bilmesek de enerjimiz ile, düşüncelerimiz, niyetlerimiz ile başkalarının üzerinde etkileri var. Fark etsek de etmesek de. Bilsek de bilmesek de. O yüzden fark edelim. Gözlemleyelim. Bilelim. Gözlemlemek, sormak bilmeye başlamak için inanın yeterli. Bizler esasında doğuştan Allah vergisi bir biliş yeteneğine sahip varlıklarız. Bunu kabul etmekte zorlanabiliyoruz o ayrı.
O zaman gelin farkına varalım. Soralım. Varlığımızın enerjisinin, düşüncelerimizin enerjisinin başkaları üzerindeki etkileri neler? Enerji göndermekten bahsetmiyorum, doğal olarak varoluşumuzun yaydığı enerji ne yapıyor? Gelin bunun hep farkında olalım. Başkalarına nasıl ulaşıyor, onları nasıl etkiliyor? Bunu nasıl olumlu kılabiliriz? Ve varsa enerjimiz ile verdiğimiz zararlar, olumsuz etkiler, bunları nasıl telafi edebiliriz?
Soralım. Yürekten, bütünün hayrı için niyetlenerek sorduğumuz soruların yanıtları gelecektir.
Hepimizin arasında muazzam bir bağ var. Doğru soruları soralım ve yanıtları ile hem kendi yaşamlarımızı hem de yaşamlarına dokunduğumuz insanların hayatlarını daha mutlu, daha aydınlık kılalım.
Yaşamak için doğduğumuz kader yollarımızı aydınlatalım.
Sevgiyle.

19 Temmuz 2015 Pazar

Yeni Yazı Dizisi - Lions Relife Dergisi'nde

Yaşamı, tesadüfleri ve kaderin izlerini takip etmek adına, Lions Relife Dergisi'nin online sitesinde yeni bir yazı dizisine başladım.
Kendi tesadüflerinizi, yaşamın sihirli izlerini birlikte keşfetmek dileğiyle.

http://www.lionsrelife.com/kose-yazisi/tesaduflerin-izi-japonyadan-mi-gecer/

11 Mart 2015 Çarşamba

Reiki Bilgileri

Reiki'den bahsetmeye, her zaman yinelemeye özen gösterdiğimiz bilgileri pekiştirmeye devam edelim.
- Reiki enerjisini verirken yorulmamaya, özellikle dokunarak Reiki verdiğimiz zamanlarda ellerimizin, kollarımızın rahat olmasına dikkat etmeliyiz. Özellikle ağır durumda yatan hastalara Reiki verirken veya hastane ortamında kişinin bedeninin bazı bölgelerine uzanmak zordur. Yardım etmek isteği ile kendinizi incitmeyin. Hastanede, hasta yatağındaki bir hastaya daha kolay dokunabileceğiniz dizinden, ayak bileğinden, tek elle dokunarak Reiki verebilirsiniz. "Reiki verirken belimi incittim", "Reiki verdim kollarım tutuldu," diyen Reiki uygulayıcıları ile karşılaşıyorum bazen. O nedenle öğrencilerime hep hatırlatırım, Reiki dostlarına bir defa daha hatırlatmak istiyorum: Reiki vermek enerjiye kanal olmak demektir. Yani rahat olmalısınız. Kendinizi inciterek başkasına yardımcı olmak olmaz.
- Reiki verirken esas olan Reiki yapmaya niyet etmektir. Bütünün hayrı için. Kendi hayrınız için. Reiki vereceğiniz insanın hayrı için olması niyetini de ekleyebilirsiniz. İsterseniz. Sonrasında ellerinizi veya tek elinizi bedenin üzerine herhangi bir yere koymak yeterlidir. Reiki iki elle veya tek elle verilebilir. Önemli olan akış için rahat bir pozisyonda durmaktır.
- Ağır rahatsızlığı olan kişiler Reiki enerjisi alırken çok yoğun bir sıcaklık hissedebilir ve bu sıcaklık hissinden rahatsız olabilirler. Omuzlar gibi, dizler gibi eklemlerin üzerinden Reiki vermek bu rahatsızlığı hafifletir.
- Reiki giysilerin üzerinden uygulandığı gibi, çarşaf, pike, hatta battaniye/ler üzerinden verilebilir. Reiki verirken esas olan kişinin enerji alanının içinde olmak ve enerjiyi akıtmaktır. Bazen kendimize Reiki verirken elimizin tenimize temas etmesi, özellikle ağrımız varsa iyi gelebilir, daha iyi hissettirebilir. Bununla birlikte başkalarına battaniye, yorgan üzerinden ellerinizi koyarak Reiki verebilirsiniz. Reiki'nin harika kuvvetini rahatlıkla bu şekilde de aktarabilirsiniz.
- Başkalarına Reiki verirken, canınız istediğinde vermek, içinizden Reiki vermenin doğru olmadığı geldiğinde bunu dinlemek doğru olur. Reiki enerjisi uygulayıcıyı adeta yönlendirir; bunu dinlemek gerekir. Örneğin, bazen çok ama çok yorgun olmamıza rağmen Reiki vermemiz gerektiğini biliriz ve bunu yaparız. Bazen makul olan, doğru olan enerjiyi vermektir ama sanki enerji gitmez, gitmek istemez, enerjiyi vermek düşünesi yüreğimizi daraltır. Bu bizim enerji vermememiz gerektiğini söylüyor olabilir. Belki o kişiye bizim karışmamız doğru değil. Belki başka bir yerde olmamız gerekiyor ve o anda Reiki vermemiz doğru değil. Enerji bize mesaj verir. Bunu duymaya, dinlemeye ve fark etmeye açık olalım.
- Reiki'yi hiçbir zaman bir ağrının geçmesi niyeti ile vermemek gerekiyor. Reiki çoğu zaman çaresi olmayan ve zorlu ağrıların geçmesine yardımcı olur, ancak Reiki ağrının bastırılması veya geçirilmesi için verilmez. Reiki bir hastalığın iyileşmesi niyeti ile verilmez. Bir ağrının geçmesi için Reiki vermek, ağrının geçmesinin doğru olduğunu, en doğru şey olduğunu bildiğimizi varsaydığımız anlamına gelir. Oysa hiçbir Reiki uygulayıcısı böyle bir bilgiye sahip olduğunu iddia edemez. Özellikle Reiki'nin dokunarak Reiki verdiğimiz 1. Seviyesinde ve dokunarak Reiki verdiğimiz zamanlarda bizler ellerimizi koyar, Reiki'yi aktarmaya niyet eder ve enerji akışını ve olması gerekeni İlahi İradeye bırakırız. Müdahalesiz ve özgürce.
- Reiki bir destek enerjisidir. Bizlere hangi olumlu ve faydalı sonuçları göstermiş olursa olsun Reiki'yi bir iyileşme aracı olarak sunmak doğru olmaz. Özellikle ağrı şikayeti olan ve bizlerden Reiki isteyenlerin gerekli sağlık kontrollerinden geçtiklerinden emin olun. Örneğin, Reiki başağrılarının rahatlamasında çok yardımcı olur ama ya kişinin baş ağrıları beyin anevrizması gibi çok hayati ve önemli, ileri aşamada bir sorundan kaynaklanıyorsa? Size ağrısı olduğunu ileten ve sizden Reiki vermenizi isteyen kişilerin ağrının kaynağını tıbbi yönlerden kontrol ettirdiklerinden emin olun; bunu yapmaları için yönlendirmek Reiki uygulayıcıları olarak sorumluluklarımızdan biri olsun.
- Reiki bedenin, ruhun kendini iyileştirme gücüne destek veren bir araçtır denilebilir.
*
Yaşamda yapmamız gerekenleri yapma gücünü hep bulmamız dileğiyle. Sağlık, neşe ve bereket dolu günler sizinle olsun.

Reiki Hakkında Sıkça Sorulan Sorulardan...

Merhabalar,
Haydi bugün Reiki öğrenmek ile ilgili ve Reiki'ye dair sıkça sorulan bazı soruların yanıtlarını hatırlayalım:



- İsteyen, seçen herkes Reiki öğrenebilir. Reiki öğrenmek özel bir bilgi ve yetenek gerektirmez.
- Reiki olumlu ve yapıcı bir enerjidir. Olumlu niyetler ve olumlu akış için çalışır. Reiki'nin zarar vermek için kullanmak mümkün değildir. Reiki zarar vermez. Olanın ve olması gerekenin önünü açan bir enerji olarak tarif edebiliriz.
- Reiki uyumlama ile, yani bir öğreticinin el vermesi ile, öğrencinin enerji alanı üzerine bir çalışma yapması ile öğrenilir ve kullanılmaya başlanır.
- Reiki uyumlaması aldıktan sonra Reiki'yi hemen o an kullanmaya başlarız ve ömür boyu kullanmaya devam edebiliriz.

- Reiki kullanmak başkalarının özgür iradesine saygı göstermemizi gerektirir. Başkalarına istekleri ve rızaları olursa ve olduğunda bu enerjiyi Reiki seviyemize göre dokunarak veya uzaktan sunabilir, verebiliriz.
- Reiki'yi bütün hayrı için kullanmayı temel niyetimiz olarak seçebiliriz.
- Reiki verme gücü ve alma faydası su içmemize bağlı olarak değişebilir. Vücudumuzda yeterli su olmadığında aynı etkinlik ile Reiki veremeyebilir veya alamayabiliriz.  Su ihtiyaç miktarı bireysel olmak ile birlikte genel olarak günde 1,5-2 litre olarak tarif edilmektedir.
- Reiki'ni özelliği başkalarına kendi öz enerjimizi yitirmeden, enerjiye kanal olarak aktarmamızı sağlamasıdır.
- Reiki'nin diğer bazı enerji aktarım tekniklerinden farkı kendimize de enerji aktarmamıza imkan vermesidir.

Sevgi, sağlık, neşe dolu günler sizinle olsun.

4 Şubat 2015 Çarşamba

Nazar diyorlar

Dün akşam bir kaç e-posta aldım. Esasında ara ara konuştuğumuz bir konudan bahsediyorlardı. Evet, çoğunlukla istemeyerek, hatta bilmeden bize enerjileri ile zarar verebilen insanlar olabilir. Kendimizi korumak için yapabileceklerimiz var, bununla birlikte kendimizi korumanın veya sakınmanın her an aklımıza gelmesi mümkün değil. Dünya daimi bir enerji akışı içinde. Bu akış bazen besleyip bazen yıkabiliyor.

Önemli olan şu geliyor: Biz yıkmayalım. Biz başkalarına enerjimiz ile zarar vermeyelim.

Yaşam yolunda enerjimizin nasıl yayılmakta olduğunun sorumluluğu sözlerimiz, davranışlarımız kadar önemli.

Niyetimiz enerjimizin sadece olumlu etkilerinin başkalarına ulaşması ve varsa olumsuz etkilerinin dağılması, örneğin doğaya,veya mesela kendimize olumlu kaynak olması, dönüşmesi olabilir.

Başkalarını kontrol edemeyiz, kendimizi kontrol etmekten başlayalım.

Yaşamdaki şiddet gibi enerji dünyasındaki bu bir nevi şiddeti azaltacak koruyucu zincir, belki de bu şekilde halka halka bizlerden oluşacak.
Yüce Yaradan'ın desteği ve koruması sizlerle olsun.



8 Ocak 2015 Perşembe

Devam etmek...


Yaşamda istediklerimizin yolunu açmak için, onlara yer açmak için, zamanı bitmiş duyguları, yeri kalmamış korkuları, bazen eşyaları ve belki de insanları geride bırakırız. 

Bazen geride bırakan oluruz, bazen bırakılan. Yaşam kabının dolması için bazen boşalması gerekir.

Bu bitiş ve başlangıçlarda, şikayet ederek destek almanın mümkün olduğuna inandıran ve yakınana prim verir görünen dünyada, acıya tutunmama cesaretini bulmak, hele bunu yapmak kolay değildir. Yardım istemek ile yakınmak ne kadar yakın ve ne kadar farklı şeylerdir. Bu yakınlık farkı bizden nasıl da saklar.

Yüce Yaradan'ın bize sunduğu ve kapısının anahtarını da bizlere emanet ettiği gücümüzü bularak, tadarak yaşayacağımız mutlu günler dileğiyle. Sevgi, şefkat, anlayış ve adaletle.


22 Kasım 2014 Cumartesi

Enerji Kullanımı, Reiki ve İzlenecek Yol

Yıllar önce rahmetli babam, bir iki saat sürmesi beklenen ve epidural  anestezi ile yapılacak olan bir operasyona girmişti. Operasyon 3 anestezi uzmanının girdiği 18 saatlik oldukça zorlu bir ameliyata dönüşmüştü.  "Reiki'yi Yaşıyorum"da hayatımda önemli yeri olan bu hikayeden bahsetmiştim.

Ameliyattan birkaç ay sonra doktor bir tanıdık ile tekrar ziyaret ettiğimde, cerrah hocanın, o ameliyatta ömrümden yıllar gitti dediğini duymuştum.  Akla gelebilecek her komplikasyonun başlarına geldiğinden bahsetmişti.  Sonunda başarı ile tamamladıkları zorlu ve mücadeleli bir operasyon olmuştu. Sonunda başardıkları ve babamda hiçbir sorun ve araz bırakmadan tamamladıkları uzun bir operasyon.

O günlerde de, sonrasında da düşünürüm, 2 saat sürecek diye girdiğin ameliyat olmadık ve akla gelmedik sorunlarla 18 saat sürdüğünde, ne yaparsın?  Öncelikle 2 saat yerine 18 saat etkin olarak dayanabilmek gerekiyor.  O cerrah 18 saat boyunca görev yapabildiği için babamı kurtarabildi.  Düşünce ve yapma gücünü koruyabildiği ve devam ettiği, vazgeçmediği ve çözüm aramaya devam ettiği için başarabildi.  Babamın hayatını, veya belki bacağını orada kaybetmesi çok muhtemeldi. O ya da bu nedenle olmadı ve ameliyat mutlu bir sonla bitti.  Birçok şey bu süreci kolaylaştırmış olabilir, ancak en basit ve gerekli şart olarak ameliyatı yapan cerrahın orada olmayı başarması gerekiyor.  Kendisine yıllar sonra tekrar sonsuz teşekkürlerimizi göndereyim bu konudan bahsederken.

O cerrah gibi, biz enerji ile çalışanların da buna dikkat etmesi gerekiyor.

Hiç planda, programda yokken bir anda çok acil bir duruma destek vermeniz gerekebilir. Bir çalışmanın sizi ne kadar yoracağını, yorabileceğini ve dayanma gücünüzü doğru tahlil etmeniz gerekiyor.  Bunu keşfedebilmek için korunaklı ortamlarda ne kadar Reiki verebildiğinizi denemeye ihtiyaç vardır.  Reiki buluşmalarımız sorulara yanıt vermek kadar, bu deneyime fırsat yaratmak içindir.  Vermeniz gerekse durmadan kaç dakika Reiki verebilirsiniz? Kaç kişiye ardı ardına Reiki verebilirsiniz? Hangi durumlarda ne kadar yoruluyorsunuz?  Yorgunluğunuzu atıp kendinizi doldurmayı nasıl başarabiliyorsunuz? Bu ne kadar zaman alıyor? ...

Enerjimizi etkin ve etkili kullamayı keşfetmek önemli. O nedenle her zaman ve her zaman bir sorunu çözebileceğim en kısa sürede ve en etkin şekilde çözmeye çalışıyorum. Çünkü sonraki dakikada nasıl bir şey yapmam gerekebileceğini bilmem mümkün değil.  Belki bu nedenle bir çok hocam, özellikle ileri seviyelerde çalışmalar yapmaya başladıktan sonra bana enerjimi son noktasına kadar bitirmemem gerektiğini hep hatırlattılar. Uyardılar. Ne zaman sana ihtiyaç olacağını bilemezsin. Her zaman, ne  yaparsan yap daha da acil bir durum için hızla hazır olman gerekebileceğini hatırla, dediler.  Çok haklı olduklarını zaman gösterdi. Dediklerini dinlediğimde ve dinlemediğimde yaşadıklarımla öğrendim.

Verdiğim, aktardığım enerjiden bahsetmiyorlardı.  Biz kaynak değiliz.  Ben kendi enerjimi değil, kanal olabildiğim enerjileri verme yolunda yürüyen bir insanım.  Onlar enerji verme işlemini yapma gücümden bahsediyorlardı.  Ve enerji vermeden önce veya verirken sorunları bulmak, araştırmak için harcayacağım enerjiden.

Askerlerin tatbikatlar ile kendilerini hazır tutmaları gibi, siz de enerjiyi kullanarak kendinizi geliştirin, hazırlayın, hazır tutun.  Ara ara 7 günlük veya 21 günlük çalışma programlarını sizlere burada veya özel gruplarımızda iletiyorum. Son günlerin bana yaşattığı ve hatırlattığı deneyimlerle siz dostların bu yolda ilerlemesi adına farklı uygulama önerileri paylaşmaya ısrarla devam edeceğim.

Enerjiyi nasıl kullanacağım diyebilirsiniz. Derslerde bunu elimden geldiğince paylaşıyorum.  Bu yolda deneyleri öncelikle ve özellikle kendi üzerinizde yapacaksınız, deneyeceksiniz.  Herşeyi önce kendinizde deneyin.  Neleri biliyorsunuz, bunları madde madde yazın.  Enerji ile Reiki ile neleri yapmayı biliyorsunuz?  Bu listeyi yapın.  Bu listeyi yaparken neyi bilip neyi bilmediğinizi daha net keşfedeceksiniz.

İlerleme yolunda neyi bilip bilmediğimizi bilmek, dayanma ve yapma gücümüzün miktar ve sınırlarını bilmek kadar önemli.

Reiki ile Sorunları Bulmak

Reiki ve benzeri enerji teknikleri ile çalışmalarda başarıda en kritik nokta sorunun, problemin, problem olarak adlandırdığımız olayın kaynağını bulabilmektir. Reiki veya tamamlayıcı tıp tekniklerini kullanırken doğru evet biz teşhis koymayız, Hastalıkları bilebileceğimiz veya iyileştireceğimiz ile ilgili bir iddiamız yoktur ve olamaz. Yol bu değil. Bununla birlikte, bizden destek isteyenlere destek olabilmek için olayları anlamamız gerekir. Bizim hedefimiz bizi engelleyen, tutan, yoran, kimi zaman hasta eden, neredeyse yıkan şikayetlerin enerjisel nedenlerini bulmak, anlamak, nasıl yapabileceğimizi bularak açmaktır.

Bu nedenleri bulmak her zaman kolay değil. Yaşam ve tecrübelerimiz, yaptığımız çalışmalar bize sormamız gereken soruları, bakmamız gereken yerleri ve alanları öğretiyor. Bizden önce bu yoldan yürümüş olan hocalarımız, kimi vakalarda öğrencilerimiz, tecrübelerinin aktarımları ile ihtimalleri taramamızı kolaylaştırıyor. O nedenle hep paylaşmaya çalıştığım gibi Reiki kuvvetinizi arttırmanın yolu Reiki'yi kullanmaktır. Deneyeceksiniz, kullanacaksınız, keşfedeceksiniz. Tabii ki sorumlulukla ve haddimizi bilerek bunu yapacağız. Zaten Reiki'yi öğrenme ve Reiki'de ilerleme süreci bu haddini bilme, ne yapacağını ve neye karışmamak gerektiğini bilme, kabul etmek sürecidir. Reiki kuvvetinizi arttırmanın yolu fırsat oldukça, fırsat bularak, farklı durumlarda, tabii ki rıza alarak, enerjiyi kullanmaktır. Yine de itiraf etmeliyim, her zaman kolay değil.

Ve işin en zorlu kısmı bu neden veya nedenleri bulmaktır. Nedeni bulduktan sonra ne yapacağımızı bulmak çok çok daha kolaydır.

İnandığımız yola göre bir kişi hasta ise, komada ise, kaza geçirdi ise, mutsuz ise, işlerinde bir sıkıntı var ise, kilolu ise, zayıf ise, başarılı ise, değilse, bunların hepsinin bir nedeni var. Herşeyin bir nedeni var. Peki, herşeyin bir nedeni var ise, bu durumlar karşısında biz ne yapacağız? Öncelikle karışmamız gerekip gerekmediğine bakacağız. Yani, bu durum değişmesi için bir şey yapmamız gereken bir durum mu? Bunun için mi karşımıza çıktı? Yanıta göre gereğini yerine getireceğiz.

Ya da olaylar karşısında kişinin gücünü mü yükseltmeliyiz, buna mı odaklanmalıyız? Bu güç duyguları ve şartları kendiliğinden mi değiştirsin?

Reiki ve enerji çalışmalarının prensipleri çok basittir aslında. Yüksek frekanslı enerjiyi yüklemek ve böylelikle kişinin enerji alanının dolmasına, temizlenmesine ve varsa etkilerin, izlerin, yüklerin atılmasına ve açılmasına fırsat vermek. Temel prensip budur ve Reiki bunu her verişte ve alışta yapar. O nedenle Reiki ile yaşamı açmak için engelleri, sorunları, problemlerin ne olduğu bilmeye esasında gerek yoktur. Reiki vermek yeterlidir. Düzenli olarak Reiki vermek yeterlidir. Er ya da geç sorun açılır.

Sadece süreci hızlandırmak istiyorsak, hızlandırmak gerekiyorsa, geçen zamana tahammül farklı nedenlerle az ise, işte o zaman Reiki ile Reiki'ye yol açmak adına, engelleyen, tutan, zarar veren enerjini, etkinin ne olduğu bulmak gerekir. Hızla açmak için ne olduğunu bulmak, bilmek gerekir.

Bulmayı, bilmeyi nasıl öğreneceğiz? İşte, Reiki ile ilerlemenin anahtarlarından biri de burada. Öncelikle size önerilen şekillerde kullanacaksınız. Kullanırken size gelen düşüncelere, duygulara, ve varsa görüntü ve izlenimlere dikkat edecek, fark edeceksiniz. Reiki verirken neler hissettiniz, aklınıza neler geldi, aklınıza gelenler Reiki verdiğiniz kişi ile mi ilgili, sizinle mi? Ve bu bilgiler ile neler yapmanız mümkün?

Sorular soruyorum değil mi? Siz de bunu yapacaksınız. Sorular soracaksınız ve yanıtları bekleyeceksiniz. Alacağınız bilgileri ve yanıtları bütünün hayrı için, insanların hayrı için kullanacaksanız bilgiler gelecek. Merakınız için değil faydalı olmak için sorduğunuzda yanıtlar gelecek. Geliyor. Bazen hemen geliyor. Bazense sabırla denemek, yapmak, sormak gerekiyor.

Sabır ve kuvvetle yolunuz hep keyifli ve açık olsun.


24 Ekim 2014 Cuma

Reiki Hatırlatmaları

Reiki Hatırlatmaları:

Ne kadar Reiki vermeliyiz? Kendimize ya da başkasına ne kadar süre Reiki vermeliyiz? Bir defada kaç dakika, kaç saat? Kaç gün?
Hergün duyduğum bir soru. Çok basit ve çok önemli bir soru.

Bu sorunun kişiye özgü yanıtları olsa da şu benzetmeler ile cevap vermeye başlayabilirim. Bir insana ne kadar ve nasıl yemek vermek doğrudur?

Ne kadar aç olursak olalım ne kadar ve ne sıklıkla yemek yiyebiliriz?

Ne kadar aç olursak olalım 24 saat boyunca durmadan yemek yiyemeyiz, yemeyiz. Yemeği yedikten sonra hazmedilmesi, besinin bedenimizde ulaşması gereken yerlere ulaşması, fazlalıkların ve gerekmeyenlerin atılması gerekir. Düzenli ve sağlıklı beslenme bizi önce kuvvetlendirir, sonra kuvvetli tutar.

Reiki'nin de alan kişi tarafîndan hazmedilmesi gerekir. O nedenle kişi enerjik olarak ne kadar aç olursa olsun, ne kadar ağır hasta olursa olsun, Reiki verirken maksimum 1-1,5 saati geçmemenizi öneririm. Maksimum.

Reiki öğrencilerime derslerde ve Reiki buluşmalarında hep söylerim, kısa kısa, düzenli verilen Reiki en etkilisidir. Reiki alan kişiyi enerjiyi alma, hazmetme zamanı vermiş olursunuz. Bu taze enerji ile olması gerekenler açılıyor. Birkaç gün sonra tekrar devam edersiniz.

Başkasına enerji verirken dolan bardağı zaten alamayacağı su ile doldurmaya çalışmamak olarak tarif edeceğim süre belirlemesini kendinize Reiki verirken de dikkate alın.

Kendimize Reiki vermek çok keyiflidir; bununla birlikte bir gün içinde sistemimizin hazmedebileceği bir enerji miktarı vardır. İhtiyacınız olduğunda, gerek olduğu kadar Reiki verin. Bir gün içinde içebileceğimiz suyun miktarı gibi.

Hava sıcaklığına veya bedenimin o günkü ihtiyacına göre 1 litre, 2 litre, belki 3 litre su içebilirim. Fazlasını içmek, çok susuz kalmış olsam bile organlarıma sindirmek ve kabul etmek için fazla gelebilir. Bardağım doluysa bardak taşıp akıp gider.

Suyun sesini ve akışını seviyorum diyebilirsiniz. Arada belki ama suyu boşa akıtmak yerine gelin sevdiğiniz başka şeyleri yapın. Başka neleri yapmayı seviyorsunuz, sevebilirsiniz, bunları keşfetme ve yaşama yolunuz açık olsun.

Keyifle. Kuvvetle.


23 Ekim 2014 Perşembe

Kelimelerin Yapıcı Enerjisi

Louise Hay'in olumlamalarını ve yapıcı kelimelerin enerjisini hayatınıza daha çok katmak için, her zaman önerdiğim gibi, olumlamaları kendi sesiniz ile kaydederek dinleyebilirsiniz.



19 Ekim 2014 Pazar

Nedeni

Nedeni
Neyin mi? Her gün yaşanan birbirine benzer hikayelerin.

Dün bir Derneğin düzenlendiği, Konya’dan davet ettikleri bir tıp profesörünün tasavvuf üzerine konuşmasını dinlemeye gittim. 

Cumartesi sabahı saat 10:00’da başlayacağını öğrendiğim konuşmaya gidip gitmemeye Cumartesi sabahı 9 gibi uyanabildiğimde karar verdim.
Cuma günü konuşmayı yapacak olan Profesör ile tesadüfen bir ziyaret sırasında tanışmış ve bir iki saat dinlemiştim.  Yeni işi için kutlamak üzere ziyaret ettiğim arkadaşımın okulunun sahibinin, aynı zamanda kişisel gelişim ile ilgili bir dernek başkanı olan dostumuzun konuğu olan konuşması ile arkadaşımızın ofisinde çay kahve içerken sohbet başlamış, beraber geldiğim dostları geri götürmek için birkaç defa müsaade istemekle birlikte kalkamamıştım. 

Esasında her zaman yapabiliriz ama ayıp olmasın, kimse alınmasın derken kendi yaşamımız aksatıyoruz.  Üç saate yakın zaman sonra arkadaşımızın ofisinden ayrıldığımızda cep telefonumdaki on, onbeş cevapsız arama nezaketen telefonumu sessize almış olmamın da hata olduğunu hatırlatıyordu.  Hocanın bir iki saat konuşmasını dinlemiş ve geri dönüş yolunda bu konuşmacının ertesi sabah yapacağını öğrendiğimiz konuşmasının bu sohbetine ne kadar benzeyip benzemeyeceğini eşinin iş yerine bıraktığım arkadaşımla  yolda konuşmuştuk.  “Yarın gelecek misin?” diye sorduğunda, “Şu anda bilmiyorum,” demiştim.

Sohbet sırasında kendimi o kadar bitkin ve yorgun hissetmiştim ki enerji olarak beni yükseltmeyen ortamlarda bulunmama tercihimi uygulamanın doğru olduğunu hissediyordum.  Organizasyonu yapan derneğin başkanı olan dostumuza ve eşine ayıp olup olmayacağı fikrini ise aklımdan tam olarak atamıyordum.  Bana doğru gelen veya gelmeyenleri yaparak yaşamak benim için eskisinden çok daha kolay. Bununla birlikte birilerinin bizi yanlış anlamasından, örneğin düzenledikleri bir toplantıya katılmamış olmam için üzülebilecekleri, düşünülmemiş hissetmeleri ihtimali bazen yargılarıma engel olmaya devam ediyordu. Kafamın içindeki ses işlerimin arasında “Üzülürse, alınırsa, darılırsa, değer vermediğimi düşünürse,” deyip duruyordu.  Ah be Zeynep, sen insanlara yapman gerekeni yapmak yaşamındaki herkes için en doğrusu deyip durmuyor musun?  Eve, diyorum.  İnanarak diyorum ve ben öyle yapıyorum. Çoğunlukla.

Bazen de, yapamıyorum.

Cumartesi sabahı kendime göre oldukça geç uyandım ve akşam artık açık tutma gücünü bulamadığım cep telefonumu açtım.  Danışanlarım, öğrencilerim bilirler, onlara beni istediğiniz zaman arayabilirsiniz, derim. Telefonum açıksa,  duyarsam, müsaitsem açarım.  Siz müsait mi diye düşünmeyin, telefonum açıksa müsaitim, derim. Biraz yorucu bir seçimdir bu ve açıkçası gün boyunca yaptığım uzunlu ve kısalı çok telefon konuşmasından sonra telefonumu seçerek kapattığım da olur.  Ama genelde telefonum danışan ve öğrencilerimin bildiği gibi çalışmalarım boyunca kapalıdır.  Telefonda, sms ile veya eposta ile derde deva olmak, öğrencilerin, müşterilerin sorularını yanıtlamak genelde başka şehirlerde, başka ülkelerdeki kişilerin konularına bakmayı içerdiği için esasında yanımda olan biriyle çalışmaktan daha zordur.  Yine de her öğrencinin danışmaya ihtiyacı olur.  Benim Reiki ve diğer metotları öğrendiğim zamanlarda olduğu gibi.

Dönelim Cumartesi sabahına.  

O sabah bu konuşmaya gitmek istemiyordum. Yapacak bir çok işim vardı. Kafamın içinde kendini hatırlatan ses konuşmasını tekrar ediyordu.   “Bak, şimdi tesadüfen de olsa bu konuşmacının getirtildiğini öğrendin, tanıştın da.  Tamam bir iki saat de dinledin ve alacakların varsa bunları da aldın.  Yine de bak Zeynep gitmezsen alınabilirler şimdi.  Zeynep bize değer vermiyor, demesinler.  Sen yine git.  Duruma göre kalkarsın.n Tamam arkadaşların kişisel gelişim konusu ile ilgileniyorlar ama olmamız gerekte yerde olmamız gerekiyor sözü onlar için aynı anlama gelmeyebilir.  Sen git yine. Ayıp olmasın. Yine yorgunluk gelirse kalkarsın.” Vesaire vesaire vesaire.

Gitmemem gerektiği bildiğim, neden gitmemem gerektiğini giderken tam bilmediğim konuşmaya gittim. Konuşmanın planlı saati olan saat 10:00’da konuşmanın yapılacağı otele varmıştım. Dernek başkanı dostumuza ve bir gün önce tanıştığım konuşmacıya günaydın dedim ve salonda yerime geçtim.  Yerime geçtikten sonra o dermekten tanıdığım birkaç kişi yanıma geldi, hoş geldiniz dediler.
Tanıdık yüzler daha azdı. 

Kısa bir süre sonra kişisel gelişim ile ilgili bu dernekte ikinci sorumlu kişi gibi olan ve birkaç yıldır görmediğim bir hanımın salona geldiğini gördüm, kalktım, yanına yaklaşarak “Merhabalar,” diye selam verdi. Beni şöyle bir süzdü, yüzüme baktı ve “Siz buralara gelir miydiniz?” dedi.  Başım çok hafif döndü.  Göğsümün ortasında bir şey sökülmüştü.  Uyandım.  Kendime “Kadının enerji ihtiyacı çok, uyan Zeynep,” dediğimi fark etim.  “Neden böyle söylediniz?” diye sorduğumu fark ettim. 

Söylediği bana kırıcı gelen birkaç cümleden sonra, çalışmalarımıza katılın gibi bir şeyler söyleyince,  “Ben de sizi özledim,” dedim, sarıldım ve yerime geçtim.   Benzer konulara ilgi duyan ve yıllar öncesinde de olsa beraber çalışmalar yapmış kişiler olarak bir hukukumuz vardı.  Zorla başlayan benden ona enerji akışını durdurmam lazımdı. Yerime geçtim.  Hızla kendimi ve mekanı doldurmaya başladım.

Kendi eğitimlerimde, toplantılarımda toplantı mekanlarına enerji gönderirim, arındırırım, varsa başka konuşmacılara, dinleyicilere, katılımcılara, destek veren personele enerji veririm. İsterlerse ve ihtiyaçları varsa kullanmaları niyeti ile.  Ortamın herkes için güvenli olması, kimsenin birbirine olumsuz bir etkisinin olmaması benim öğrendiğim usule göre enerji çalışmalarında hocanın, organize edenin görevidir. 

İnsanların enerji alanları birleşik kaplar gibidir. İnsanlar bir araya geldiklerinde enerjisi çok olanların enerjisi doğal olarak daha az olanlara akar. Bu doğal olarak olur.  Ancak bir de söz manipülasyonu ile bu doğal akışla olan dolma için sabrı olmayanlar vardır ki onlar bir şekilde genelde sözle enerji kalkanlarımızı düşürür ve enerjimizi çok daha hızlı olarak almaya başlarlar. Bir de, birleşik kaplar yaklaşımında biz eşleştiğimizde yani enerji seviyemiz aynı olduğunda enerji boşalması durur. Oysa enerjimizi emenler bazen bizi tüketene yani bir damla bırakmaya kadar bunu yaparlar.  İşte bu tehlikelidir.  Kimi ilişkiler bu nedenle insanı tüketir, hasta eder, adeta bitirir. Çünkü yaşam enerjimizi tamamen bitirir.

Bir iki yıldır görmediğim, karşılaşmadığım bu insanın duyurduğunu öğrendiğim, davet edilmediğim, tesadüfen öğrendiğim bu organizasyonlarına ben seçerek gelmiş olmasam ben bile yıllarca bu hanımın davetlerini reddettiğimi falan zannedecektim.  “Siz buralara gelir miydiniz?”  Ne kadar harika bir karşılama cümlesi. Merhaba, değil. Nasılsınız, değil. Hoş geldiniz, değil. İyi ki geldiniz veya sizi tekrar görmek güzel, hiç değil. 

Kısa bir süre sona başka bir dernekten başka bir tanıdık daha salona girdi.  Yaşça benden büyük bu ablamıza merhaba demek için yerimden kalktım.  Merhaba dedikten sonra ağzımdan “Sizi özlemişim,” sözlerinin çıktığını çıktıktan sonra fark ettim. Bu hanım merhaba’ma merhaba ile cevap vermişti ama ikinci cümlesi “Özleyen insan arar,” oldu.  Yüz ifadesi, ses tonu, cümlenin enerjisi ikinci bir tokat niteliğindeydi.  “Sen nasılsın,” dememişti, “iyi misin,” dememişti. 

Merhaba deyip geçsene Zeynep. Yaşam tekrar hatırlatmıştı. Bu esasında zarif, ince düşünceli ve yıllardır bireysel gelişim ve enerji ile ilgilenen hanımın yıllar içinde benzer şekillerde nasıl enerjimi aldığını gözümün önünden geçen film şeridi gibi hatırladım.  O bu yolla, başkalarından beslenmeye devam ediyordu.

Enerjimizi bir anda eksiltme gücüne sahip o süper masum, atanın bazen bildiği bazen enerjiyi emmek için otomatik olarak farkına varmadan attığı enerji kancaları beklemediğimiz anlarda gelir.  Zaten bunun olacağını düşündüğümüzde kalkanlarımız çok daha çabuk devreye girer.    Aklımıza önceden gelmediyse yaşarken fark etmeye başlarız.  Eh zaten gitmek istemiyordun oraya, enerjik olacağı aklına gelmedi mi?  Bazen gelmiyor. Hoca moca insan insandır. İnsan yaşayarak öğreniyor, hatırlıyor, biliyor.  Yaşam bazen “Okuduğun kitapları boş ver, alfabenin önemini hatırla,” diyor.  Yaşam alfabenin temeli üzerine yazılıyor.

İster hoca olun, ister üstatların üstadı, beklemediğiniz bir anda ve kalkanlarınızı indirdiğiniz anlarda insanların basit bir cümle ile attıkları enerjik oklar, kılıçlar sizi yaralar, enerji alanınızı deler, ve boşalırsınız. Enerji tekniklerini biliyorsak bunu anında fark eder ve kendimizi tekrar yenilemeye ve doldurmaya başlarız. 

Soru şudur:  Kendimi doldurabiliyorum, enerji alanımız onarabiliyorum, tekrar doldurabiliyorum.  Peki, bunu yapabilmem bana bilerek veya bilmeyerek zarar verenlerle olmamı gerektiriyor mu? 
Soru şu:  Olmamam gerektiğini hissettiğim yerlerde olmamayı seçmek için bu hissin doğruluğunu kaç yüz kere yaşamam gerekiyor?

Allah’ın hakkı üçtür, derler. Tasarruf ve bireysel ulanışımız ile ilgili konuşma başlamadan önce salona tanıdığım iki dost daha girdi.   Toplantı başlamak üzereydi.  Yine yerimden kalktım merhaba demek için. Dostlara hürmet.  “Merhaba, hoş geldiniz,” dedim.  “Ah, Zeynep Hanım burada mısın, Kendin geliyorsun, bize haber vermiyorsun”, dedi o iki tanıdıktan biri.  Yüzüne gülümsedim ve sadece gerçeği söyleyebildim, “Az önce karar verdim gelmeye.”  Bu salona son gelen dostlar ile zaman zaman kişisel gelişim üzerine sohbetlerde bir araya gelirdik. Hatta bir gün önce de Facebook’taki kapalı bir grubumuzda kendisine, bu ay çok hızlı değişen  iş durumum nedeni ile program yapmakta, net program günleri belirlemekte zorlandığımı ve Kasım ayında tekrar buluşmaya geçmemizi rica etmiştim.  Programım çok değişken, mahcup olmak istemiyorum, Kasım’dan sonra net olabilirim, demiştim.    

“Kendin geliyorsun, bize haber vermiyorsun.” Üç.

Yerime oturduğumda haber vermiyorsun diyen kişi ile sohbet için başka dostların katılımı ile bir iki ayda bir buluştuğumuzu ama doğrusu STK çalışmaları dışında böyle bir çalışmaya, konuşmaya, buluşmaya hiç ama hiç beraber gitmediğimizi fark ettim.  Daha önce ne ben onu, ne de o  beni bu tarz bir konuşmaya çağırmamıştı.  Gelip gelmemek konusunda kendim karar vermediğim bir yere başkasını davet  etmediğim için hiç de rahatsız hissetmediğimi fark ettim.

Niyetimiz önemlidir.  İyilik düşünüyorsak, niyetimiz iyiyse ve başkasına zarar vermiyorsak, doğru olan takılmadan devam etmektir. Karşımızda üç yaşında, beş yaşında bir çocuk varsa kızabilir miyiz?  Ama o çocuk elinde bir taş yüzüme doğru atıyorsa buna da müsaade etmemek lazım. Çünkü bir gün o taşı attığı kişi onun canını yakabilir veya verdiği zarar için pişman olabilir. Çocuk olduğunu fark etmek kızmama mani olsa da taşı atmasına engel olmaya, veya belki daha doğrusu taştan kendimi korumama engel değildir.

O sabah o salona neden gittiğimin ve neden gitmek istemediğimin nedeni aynıydı.

Enerjiyi okumak, almak, vermek, insanların niyetlerini görmek, bilmek, fark etmek esasında çok kolay şeylerdir.  Yapmamız gerekenleri bilmek de kolaydır, yapmak biraz daha zor olsa da. Ki o da kolaydır.

İnsanların enerjilerinin çok düşük seviyede olması sizin enerjinizi zorla almak için kuvvetleri olmadığı anlamına gelmez.

Zor olan, benim için zor olan insanların Yaradan’dan, Kaynak’tan, yüreklerinde hep kaynağı var olan sevgiden beslenmek yerine, başkalarından, başka insanlardan, arkadaşlarından, eşlerinden, çocuklarından, insanların enerjilerinden beslenmeyi seçmeleridir.  Bu kadar sınırsız bir dünyada bu kadar sınırlı şekilde beslenmek, başkalarını tüketerek yaşamak. Acı olmalı.  Kişisel gelişim ve bireysel uyanış üzerine bir konuşmadan önceki 10-15 dakikada enerjimi kaptırmaktan çok, enerjimi alanların açlıkları yüreğimi acıttı.  İnsanlar kendilerini doldurmayı bilmiyorlar.  Benzini olmayan bir araç gibi ilerlemeye çalışıyorlar. 


Konuşmacının bir gün önce zaten dinlediğim çok benzer formatta devam eden iki küsur saatlik konuşması sırasında başta aniden ve yüreğimden sökülerek verdiğim enerjiyi severek ve isteyerek vermeye devam ettim.

Herşeyin bir nedeni olduğunu bilerek.

13 Ekim 2014 Pazartesi

İleri Seviye Reiki Uyumlamaları

Reiki Uyumlamaları Hakkında Bir Paylaşım:

Reiki uyumlamaları ile ilgili çok sorulan bir soru var, bununla birlikte burada sanırım hiç paylaşmadım. Bu hafta bu konuda sıkça soru gelince burada yazmak istedim:

Reiki evrensel ve Dünya'nın her yerinde kullanılan, öğretilen bir enerjidir. Özünde her yerde öğretilen Reiki aynıdır belki ama yıllarca yazılı bir doküman olmadan, sözlü olarak  öğretilen Reiki derslerinin farklı hocalar tarafından farklı şekillerde yapıldığı görürüz.

Bu nedenle birçok hoca gibi bende Reiki ile ilerleyişin sağlam olması ve sağlam şekilde kuvvetlenmesi adına Reiki'nin II. ve III. Seviye uyumlamalarını, Reiki yolculuğuna benimle başlamış olan ve çok önemli bir temel oluşturan Reiki I. Seviye Uyumlamasını benden almış olan öğrencilerime verebiliyorum.

Reiki II. ve III. Seviyede kullanılan sembollerin farklı hocalar tarafından kullanılan şekilleri farklılık gösterebilmektedir.  O nedenle eğer Reiki'nin I. Seviyesinin uyumlamasını aldıktan sonra farklı bir hoca ile yolunuza devam etmek isterseniz o aşamada Reiki'ye bir anlamda tekrar başlayarak, tekrar uyumlama almanız gerekebileceğini paylaşmak isterim.   Reiki ile daha önceden tanışmış olmanız nedeni ile yeniden başladığınız süreçler tabii ki yeni bir öğrenciye göre daha hızlı ilerleyebilir. Bu nedenle genelde Reiki yolumuza eğer özel bir şikayetimiz veya enerjiyi kullanma ile ilgili sorunlarımız yoksa, aynı hoca ile devam etmemiz önerilir.

Reiki'nin yaşamınızı açması ve kuvvetlendirmesi dileğiyle.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Reiki Noktaları

Reiki Dostları için, kendimize Reiki uygularken dokunmayı tercih ettiğimiz noktaları hatırlatmak isterim.

1- Gözler
2- Şakaklar
3- Kulaklar
4- Başın arkası
5- Boyun
6- Göğsün üzeri
7- Göğsün altı
8- Göbek deliğinin altı
9- Kasıklar
Oturur formatta kasıklardan sonra Reiki vermeye devam etmek isterseniz:
10- Dizler
11- Ayak bilekleri
12- Ayakların altı

Kuvvetiniz bol olsun. Reiki'nin desteği sizinle olsun. Bütünün hayrı için. Kendi hayrınız için.
Saygı ve sevgilerimle.