Birçok rahatsızlık bizi bir şekilde durdurarak olduğumuz durumu sorgulatır aslında. Bununla birlikte, benim vertigo deneyimim çoğu zaman önden biraz işaret verse de genelde bir anda hareket etmekten, düşünmekten, dinleyebilmekten, konuşabilmekten, uyuyabilmekten, dinlenebilmekten, yaşamı yaşam yapan en basitinden en karmaşığına birçok şeyi bir anda yapabilmekten alıkoyan bir dalga olarak hayatıma girdi.
16 Ocak 2020 Perşembe
Dinliyor Muyum Seni?
Birçok rahatsızlık bizi bir şekilde durdurarak olduğumuz durumu sorgulatır aslında. Bununla birlikte, benim vertigo deneyimim çoğu zaman önden biraz işaret verse de genelde bir anda hareket etmekten, düşünmekten, dinleyebilmekten, konuşabilmekten, uyuyabilmekten, dinlenebilmekten, yaşamı yaşam yapan en basitinden en karmaşığına birçok şeyi bir anda yapabilmekten alıkoyan bir dalga olarak hayatıma girdi.
9 Aralık 2013 Pazartesi
Etik

7-8 Aralık 2013 tarihlerinde PREP Psikolojik Rehabilitasyon ve Eğitim Programları Derneği tarafından düzenlenen IV. Uluslararası Okul Ruh Sağlığı Sempozyumu'na katılma şansım oldu.
Dernek Başkanı Sayın Dr. Meltem Kora benim kıymetli bir arkadaşım ve yine bu Derneğe emek veren Sayın Prof. Dr. Yankı Yazgan ve Sayın Prof. Dr. Oya Güngörmüş Özkardeş çok kıymet verdiğim insanlar, hocalar.
İki gün boyunca özellikle eğitim ve sağlıkta etik üzerine konuşuldu, farklı boyutları ile ele alındı. Birçok farklı hocamızın, eğitim ve sağlık dünyasının, hukuk dünyasının bakış açısı ile etik ele alındı. Sorunlar, vakalar konuşuldu, paylaşıldı. Derya gibi bir konu etik.
Sempozyumdan yeni bir okuma listesi, eskiden okuduklarımı tekrar okuma isteği ile ayrıldım.
Tamamlayıcı tıp metotları ile çalışmak etik kavramını kendimizde ve yaşamımızda sorgulamayı gerektiriyor. Özellikle başkalarına destek verme, yardım etme isteğimiz varsa. Belki de bizler bu etik, ahlaklı, iyiden yana olan yaklaşımları zaten kabul ettiğimiz ve inandığımız için bu yolu seçiyoruz. Yine de bilinçsiz olarak doğru yaptıklarımızın bilinçli zihnimiz ile farkında olmaya yarar var galiba. Bunu aramızda daha çok konuşmaya ve paylaşmaya.
Tıptaki aydınlatıcı bilgi verme ve onam alma süreçlerinin altındaki, Dünya Sağlık Örgütü'nün Informed Consent/Aydınlatılmış Onam gerekliliklerinin altında bireysel hakların korunması ile ilgili çok önemli noktalar var.
Reiki ve tamamlayıcı tıp dünyasının bize sunabildikleri muhteşem bir güç var, kendimizi bulmamızı, keşfetmemizi sağlayan çok değerli bir yol. İnandığım bir yol.
Bu yolda yürürken insana saygı, özgür iradeye saygı, doğru, ahlaklı, etik kalabilmek, mahremiyete saygı hep hatırlamamız ve birbirimize hatırlatmamız gereken temel prensipler, temel dayanaklar.
Saygı ve sevgilerimle.
11 Ekim 2011 Salı
Facebook'ta Zeynep Kocasinan Paylaşım Sayfası Açıldı
5 Şubat 2011 Cumartesi
Enerji
Çevreci kimliğimi bilen dostlar enerji deyince yeşil enerji, güneş enerjisi kullanımı, rüzgâr enerjisi gibi konulardan bahsedeceğimi düşünüyor. Müteahhitlik yapan mühendis Zeynep’i tanıyanlar, ömrümün büyük bir kısmının baraj inşaatı ile geçtiğini bilenler hidroelektrik santrallerden bahsedeceğimi zannedebiliyor. Oysa yaşamımda enerji kelimesini en çok evrenin, ruhun, bedenin bize sunduğu gözle her zaman görülemeyen ama yeri geldiğinde kendini gösteren, elle tutulamayan denilse de varlığını ellerimizde inkâr edilemeyecek kadar net hissettirebilen enerjiden bahsediyorum. Farklı adları var bu enerjinin. Gökkuşağının renklerinin farklı tonları gibi farklıları. Farklı tatları var, farklı dokuları.
Reiki ülkemizde en çok bilinen enerji aktarım tekniği, en çok tanınan enerji. Reiki kuvvetli, hassas, duyarlı ve şefkatle saran bir enerjiyi aktarmamıza imkân verirken insan olarak gücümüzü fark etmemize ve sahiplenmemize de yardımcı oluyor. Reiki sadece kendi gücünü kullanma imkânı vermenin çok ötesinde insanı farkında olduğu ve olmadığı yönleri ile buluşturuyor ve kavuşturuyor.
Kendimizi güçlendirmek için yaşamak dışında bir şeylere ihtiyacımız olması bana da bazen ters gelir. İnsan olmak ve var olmak yeterli olmalıdır. Yeterliydi de belki. Maalesef 21. Yüzyıldaki yaşamımızda yeterli değil, çoğumuz için mümkün değil. Unuttuğumuz gücü bize hatırlatacak, tadını almamızı sağlayacak araçlara ihtiyaç duyuyoruz. Onlardan faydalanarak gücümüzü çok daha kolay keşfedebiliyoruz.
Kuvvetli olmak için ille de bir araca gerek yok. Sağlıklı olmak için tekniklere ihtiyaç yok. Mutlu olmak için yabancı hocalar ile çalışarak yabancı kelimeler öğrenmemiz gerekmiyor. Gerekmiyor. Gerekmiyor. Birçok kıymetli Türk ve yabancı hoca işimize çok yarayacak metotları ve deneyimleri paylaşıyor. Gerekmiyor ama işe yarıyor. Zaman kazandırıyor. İşini bilgisizce yapanlar öğrenci ve danışanlarından çok kendilerine zarar veriyorlar. Faydalı bilgiler ile destek olanlar esasında kendi yolculuklarını kolaylaştırıyorlar.
Nazar kültür olarak yabancı olmadığımız bir kavram. İslami öğretilerde yeri var; farklı geleneklerde farklı şekillerde ifade ediliyor. Enerji bakış açısı ile nazar gerçek. Nazar diye adlandırdığımız şey zarar veren bir enerji. Bazen bilerek bazen kişinin duygu ve düşünceleri ile doğal olarak oluşabilen olumsuz bir enerji. Olumsuz diye adlandırmak bulabildiğim ne yakın tarif. Nazar dediğimiz enerji ulaştığı yeri besleyen bir enerji olmuyor. Teması ile bütünlüğü kesiyor, bölüyor, parçalıyor. Ulaştığı yerin gücünü alıyor, güçsüzleştiriyor. Verdiği darbeler ile diğer darbelere karşı savunmasız bırakıyor. Yıllarca etkisi altında bırakabiliyor. Vücudun direncini azaltarak sadece başarısız olmamıza, işlerimizin aksiliklerle devam etmesine neden olmuyor. Sağlığımızı korumamıza da engel alıyor. Eşyaları dirençsizleştiriyor, daha kolay zarar görmelerine neden olabiliyor. Enerji alanımızda yarıklar, kesikler bırakıyor. Enerjimizi doldurmakta zorlanıyoruz. Sanki bir kevgire su doldurmaya çalışmaya uğraşıp duruyoruz.
Enerjileri görmek, hissetmek, fark etmek mümkün. Görünce başa çıkmak, anlamak daha kolay. Yoksa gaipten gelen tokatlar ile savrulup durduğumuzu anlamadan, “Neden, neden, neden?” deyip duruyoruz. “Neden?” … Görünmez eller sarsıyor sanki bedenimizi, görünmeyen duvarlara çarpıyoruz. Bize görünmez gelen ama var olan.
Enerjileri görmek, hissetmek, fark etmek mümkün. Esasında birçoğumuz bunu yapıyoruz. Yapamadığımıza inanmakla uğraşıyoruz. İçimize doğan hisleri “Yok canım,” diyerek silip atıyoruz. İçimize sinmeyen sözleşmelere imza atıyoruz. İçimize sinmeyen iş ortaklıkları, yaşam ortaklıklarına adım atıyoruz. Adımlarımız geri geri gitmek istiyor; bile bile dinlemiyoruz.
Dünyada gizli bir bilgi yok. Gizli bir düşünce, gizli bir söz yok. Her yaşanan, her düşünülen, her hissedilen ulaşabileceğimiz bir kayıt. Kinesioloji bunu aktaran bir dal. Bedenimiz evrendeki her bilgiyi okuyabilecek, bilgisayarın temel dili olan ikili cevaplar verebiliyor bize. Sıfır bir. Evet hayır. Olumlu olumsuz. Cevabı evet hayır olan her sorunun cevabını bedenimizden almamız mümkün. Cevapları almak için nefesimizde yeterli, göz kapaklarımız yeterli. Cevapları bilmek için düşünmemiz ve cevabını sonucuna karışmadan tarafsızca dinlememiz yeterli. Dünyanın farklı köşelerinde birçok insan kendilerine ve başkalarına dair soruların cevaplarını bu şekilde alıyor.
Dünyada gizli bir bilgi yok. Farz edelim sizinle bir çalışma yaptık, seanstan çıktınız. Yapmam gerekenleri yaptım mı bilebilirsiniz. Sizden istediğim ücret adaletli mi bilebilirsiniz. Bana ihtiyacınız var mı bilebilirsiniz. Haydi ikili ilişkilere değinelim. Beraber olmaktan hoşlandığınız biri var. Yanında olmaktan hoşlanıyorsunuz, konuşmaktan keyif alıyorsunuz, saatler bitsin istemiyorsunuz. Onun hislerinden emin değilsiniz. Esasında onun sizin için ne hissettiğini bilebilirsiniz. Cevabı duymaktan çekindiğiniz için frekansları karıştırabilirsiniz, duymamayı seçiyor olabilirsiniz. Ama cevap oradadır.
Bizler kendimiz dışındaki insanlar için bu cevabı çok daha rahat duyarız. Kişiler ile duygusal yakınlıklarımız azaldıkça bu sesleri daha rahat duyabiliriz. Objektif kalabildiğimiz sürece cevapları çok daha rahat anlayabiliriz. Cevap her zaman vardır. Cevap vardır her zaman. Mesele duymayı seçmekte yatar çoğunlukla. Duymak o kadar da kolay değildir.
Ben sizin sorularınızın cevapları kendi sorularımın cevaplarından çok daha net duyarım, çok daha net bilirim. Evrenin sigorta sistemidir bu. Bir sigorta sistemi daha vardır. Cevapları ancak cevapları kendim için kullanmayacaksam duyarım, kendi yararıma kullanmak gibi bir derdim yoksa. Başkalarına zarar vermek gibi bir derdim yoksa duyarım ve alırım. Cevaplar cevaplara saygı duymaya başladığımızda artmaya başlar. Cevaplar bir yandan nimet bir yandan omuzlarımızda taşınması gereken yüklerdir aslında.
Reiki gibi bir enerji çalışması yapmak enerjileri daha yakından tanımamıza fırsat verdiği için enerjileri okumamıza da destek verir. Tanıdıkça gördüğümüzde fark etmeye, anlayabilmeye ve okuyabilmeye başlarız. İnsanın unuttuğu kendine ait bir gücü hatırlamasıdır bu. İnsanın kendini tekrar keşfetmesidir.
Sevgi bir enerjidir. Tüm duygular, sözcükler, davranışlar, duygular, düşünceler, eşyalar enerjidir. Hepimiz ve her şey enerji. Olumlu, olumsuz, görünen, görünmeyen…
Ait olduğumuz dünyanın tüm boyutları ile tanıştıkça yaşam macerası biraz daha keyifli hale geliyor sanki.
Yaşam macerası devam ediyor.
31 Aralık 2010 Cuma
Cevaplar

Enerji çalışmaları yapmaya başladığında en çok istediğim şey hocalarımın hepsinin olmasa da birkaç tanesinin yapmayı başardığı gibi kişileri ve durumları okuyabilmekti. Bana başvuran bir kişinin sorunlarını bilebilmek, içinde olduğu durumu bilebilmek, görebilmek. Çok net hatırlarım bir hocam “Bilmek önemli değil, o kişiye yardımcı olabiliyor musun, önemli olan bu,” demişti. Bunu çok düşünmüştüm. O günlerde enerji vermeyi biliyor ama yaptıklarımın etkisini enerji gözüyle tam olarak değerlendirmediğime inanıyordum. Aradan geçen yıllarla kişilerin durumlarını, yaşadıklarını oldukça net olarak bilebilmeye başladım. Yardım etmek için farklı metotlarda öğrendim, öğrenmeye devam ediyorum. Ancak o gün hocamın söylediği şeyi aradan altı yedi yıl geçtikten sonra bugün çok daha iyi anlıyorum.
Bugün benimle görüşmeye gelen bir bey ile konuşurken o kişinin yaşadığı durumu, geçmişten onu bugüne getiren şartları görebiliyordum. İçinde olduğu durumu tarif ediyordu ve benim de gördüğüm resim söylediklerini teyit ediyordu. Yaşadıklarını ve yaşamak istediklerini tarif ediyordu. Arzuladığı resme ulaşabilecek güçte olduğunu da görebiliyordum. İsteği ile o sonuca ulaşmasını engelleyen şeyin ne olduğunu bilmek istiyordu. Bu soruya cevabım yoktu. Görebildiğim farklı nedenler vardı ama tam olarak adlandıramıyordum, o kadar net değildim. Bir ömürde biriktirilen birçok nedenin sonucuyla varılmış olan bir noktayı birkaç saat içinde ulaşmak o kadar kolay değildir. Bilebildiğim bu kişiyi kuvvetlendirirsem, arınmasına ve içinde yaşadığı mekânların arınmasına yardım edersem, cevabı görebilecek ve istediği değişimi yaşayacak hale gelebileceğiydi. Ancak sorusuna net bir cevabım yoktu.
Benimle görüşmeye gelen bu beyefendinin böyle bir beklentisi yoktu ama genelde enerji çalışması yapmaya gelenleri çabuk sonuç görme beklentisi olur. Bir kişi yıllarca bir psikolog ile görüşerek sorunlarına çare aramış olabilir, fiziksel rahatsızlıkları için aylarca, yıllarca doktora gitmiş olabilir, ancak sıkıntıları için tamamlayıcı tıp metotlarını, özellikle ölçümü daha zor olan enerji çalışmalarını denediğinde bir görüşmede çok büyük sonuçlar görmeyi bekleyebiliyor. Yıllarca yaşanan farklı etkilerden oluşmuş bir sıkıntının bazen bir çalışma ile giderilmesi mümkün olur. Bazen gerçekten bu olur. Ancak genelde sorunlar büyük birikimler ile oluştuğundan kişinin sorunları kabul edebilmesi, yerine göre acılardan vazgeçebilmesi bir zaman gerektirir. İnsanı iyileştiren şifacı değil. Şifacı doğru ortamı sağlayabilir, destek sunabilir, yardımcı olabilir, ama kimse kimseyi iyileştiremez. Biz kendimizi iyileştirebiliriz. İyileşmek, daha iyi, daha mutlu olmak bizim kararımızdır. Modern tıp bir araçtır, destekleyici metotlar araçtır. Kimse bizi mutlu edemez, biz mutlu olmayı seçmedikçe başaramaz. Fizik tedavi uygulamalarında bir defa ile ağrılarımızın geçmesini beklemeyiz. Bazen haftada birkaç defa olmak üzere haftalarca, bazen aylarca fizik tedavi seanslarına gideriz. Ben yıllar önce hem sağ hem sol omzumda beni geceleri uyutmayan ağrılarım için fizik tedaviye gitmiştim, ayak bileklerim için de gittim. Birinci seanslarımın sonunda pek bir fark gördüğümü söyleyemem. İki üç ay sonra düzelmeler kendini net olarak göstermeye başlamıştı. O günlerde henüz tamamlayıcı tıp yaklaşımları ile tanışmamıştım.
Enerji çalışmalarında bir kişiyi adım adım kuvvetlendirmek vardır. Genelde hızlı adımlardır, ama kişinin sorununun derinliğine göre her zaman bir defada başarıya ulaşılamaz. Ancak her nedense bu zaman baskısını her zaman hissederim. Kişi elli yaşına gelmiş, yaşamı boyunca onlarca büyük travma yaşamış ve bunun sıkıntıları atmak isterken, üç seans sürecek bi4 çalışmayı çok uzun bulabilmektedir. Böyle bir durumda o kişiyi ikna mı etmeliyim? Kendimce izah edip seçiminde tamamen rahat mı bırakmalıyım? Hangi davranış daha etik? Destek olabilmek adına karara ne kadar karışmam doğru? Bunlar zor sorular. Ben farklı hocalar ile onlarca seans çalışması yaptım. Birinci çalışmadan ikinciye, altıncı çalışmadan yedinciye geçerken yaşadığım gelişimin ne anlama geldiğini biliyorum. Yaşadım. Yaşadım da yanlış anlaşılmadan bunu tavsiye etmek zor. “Ben baştan 10 seans gerekir diyorum randevu aşamasında,” diye bahsetmişti bir dostum. “Sonra ihtiyacına göre azaltıyorum”, demişti. Ancak buna benzer bir şey de içime sinmiyordu. Gerçekten on seansa ihtiyaç duyan az sayıda danışanım oldu. Yedi sekiz çalışma gerçekten büyük fark yaratan çalışmalar oldu deneyimlerime göre. Sonra aşağı yukarı yılda bir çalışmalara devam ederiz genelde. Ya da kişi yaşamında yeni bir değişim yaşadığında, destek arzuladığında.
Bir danışan geldiğinde bazen sorar, “Sıkıntım kaç seansta geçer,” diye. Bu da çok zor bir soru. Bu kişinin genel durumunu ve durumu yaratan sorunları genel olarak görebilirim, yapabileceklerimi de çoğunlukla bilebilirim. Ancak çalışmayı yapmadan ve o kişinin çalışma ile ne yapmak istediğini deneyimlemeden net bir şey söylemem zordur. Benzer durumlara dair geçmiş deneyimlerime dayanarak fikir verebilirim ama kesin olarak söylemem mümkün değildir. Ayak bileğine fizik tedavi uyguladığınız bir kişiyi düşünün. En doğru şekilde uygulama yapıyorsunuz, ama o kişi dinlemek ve doğru egzersizleri yapmak yerine iki seans arasında dikkat etmiyor, düşüyor, ters hareketlerle bileceğini tekrar incitiyor. Kuvvetli bir ağrı ile geliyor. Şimdi uygulama mı başarısız oldu? Gerçekten ne yaşandı? Fiziksel rahatsızlıklarda durum açık olarak belli olduğu için böyle sorunlar daha az yaşanıyor. Düşen düştüğünü biliyor. Enerjik olarak da benzer durumlar yaşanıyor. Kendini olumsuz düşüncelerden, kendisine zarar veren olumsuz insanlar uzak durmasını önerdiğiniz bir kişi kuvvetli hissetmeye başladığı için yaşam enerjisini düşürecek ortamlara giriyor, yaptığınız çalışmanın filizlenmesine fırsat vermiyor, size çalışmanın hiç faydası olmadı gibi bir cümle ile geri geliyor. Ne yaparsınız?
Bu benim de zaman zaman karşılaştığım bir durum. İlk yıllarda böyle bir cümle duyduğumda ben neyi eksik yaptım diye arardım. Neyi eksik yaptım, neden başarılı olmadı. Bu durum ve bana getirdiği başarısızlık ve yeterli olmama duygusu ağırdı. Doğru yaptığıma inanıyordum ancak bana söylenen cümleleri de inkâr edemiyordum. Elimden geleni hakkı ile yaptığımdan emin olma ihtiyacını kuvvetle hissediyordum. Zihnim ve yüreğim bu durumdan rahatsız oluyordu. Uyuyamadığım geceler olduğunu bilirim. Yaptığım çalışma, kişinin yaşamı zihnimde dönüp dururdu. Allah’tan çok uzun zaman geçmeden yaptığım çalışmaları, kişilerin durumlarını çok net olarak görebilir hale geldim. Bu bana büyük huzur getirdi. Yapılan her çalışmanın bir faydası var. Kişi yeni bir zorluk ile gelebilir ama en azından eskisinin yükü sırtında değil. Yaptığım çalışmanın kişinin enerjisine etkisini net olarak bilebiliyorum. Kişinin düşmesinin nedenlerini de görebiliyorum. Eksiğim olmadığını biliyorum. Esasında iyileşme, iyi hissetme sorumluluğunun danışanımda olduğunu daha kolay kabul etmeye başladım. “ Yaptığımız çalışma hiç işe yaramadı,” diyerek gelen kişilerin bu cümle ile çok farklı şeyler söylediklerini keşfetmeye başladım. Kimisi “İyileşirsem benimle eskisi kadar ilgilenmeyecekler,” demek istiyordu. Kimisi “Hasta olduğumda yakınmaya ve söz söylemeye hakkım var, kuvvetliyim,” diyordu. Kimisi “Hasta olmasam sosyalleşmem azalacak, doktora gidiyorum, çevremdekiler ziyaret geliyor, yoksa beni yalnız bırakıyorlar,” diyordu. Genelde kurban olmaktan, acı çeken insan olmaktan beslenmeyi seçenler iyileşmeyi istiyor gibi görünmekle beraber, esasında istedikleri “Bunu da denedim, bakın bu bile işe yaramıyor, ben gerçekten bir kurbanım, bana ilgi gösterin,” demek oluyordu. Acınmaktan ve acınma ile gelen ilgiden beslenen var. Enerji çalışmaları bireysel gücümüzü elimize almayı sağlayan ve kişinin hayatının sorumluluğunu almasını gerektiren çalışmalar. Geçmişinin sorumluluğu almak istemeyen birçok kişi özde değil sözde destek alıyor. Çalışmaların faydası olsa bile faydasını kabul edecek bir noktada durmuyorlar.
“İyileşmek istiyorum,” cümlesi ile gelen kimi danışanlarımın esasında yardım almaya tamamen kapalı olduklarını artık net olarak görebiliyorum. Elimden geldiğince durumu ifade etmeye çalışırım ama dedim ya enerji çalışmalarını ispat etmek kolay değildir. Yüreğim yaptığım ile rahat mı? Bir defa da on onbeş yıllık ağrıları, yürekteki katılaşmış korkuları, kimlikleri olmuş nefreti bırakmaları için birkaç saatte yardımcı olamayabilirim. Bazen bir çalışma ile büyük değişimler başlar, bazen yeterli olmaz. Sanırım yaptığım çalışmalarda en çok zorlandığım konu bu. Müteahhitlik yaptığımız yıllarda resmi idarelerde irtibatlarımızda rahmetli babam “En zoru doğru yaptığın işi savunmak zorunda kalmaktır, en zoru kendi işinin yalancısı olmaktır,” derdi. Doğru yaptığın işi anlamaya çok istekli olmayan insanlara anlatmaya ve ispat etmeye çalışmak. “İşi yapmaktan daha zordur bu kızım,” derdi babam. Haklıydı.
Tamamlayıcı tıp çalışmalarında bu daha da zor. Bana bir şey yapıyorsunuz, hemen sonucunu görmüyorum, devam etme cesaretini nereden bulacağım? Ya karşımdaki kişi beni aldatıyorsa? Nasıl ölçeceğim? Zor, sanırım bu zorluk hiçbir zaman tam olarak ortadan kalkmayacak. Bu nedenle tavsiye önemlidir. Ben bir hoca ile çalışmaktan sonuç aldıysam size de önerebilirim. Siz de bana güveniyorsanız aynı yolu deneyebilirsiniz.
Bir kulak ağrısı için bir doktorun ağrının nedenine göre uygulayacağı farklı tedaviler vardır. Bir tamamlayıcı tıp uzmanı doktorun yapacağı uygulamalara ek olarak bir çalışma yaparak bu ağrının o kulakta oluşmasına neden olan faktörleri bularak ortadan kaldırmaya çalışır. Kulakları işitmeyen birinin işitme zorluğu için nedenler vardır. Enerji çalışmalarına göre bu sorunun zihinsel ve enerjik nedenleri de vardır. O organı normal fonksiyonundan farklı çalışmaya iten ne olmuştur? Duymak istemediği şeyler konuşulan ortamlardan çıkması mümkün olmayanların işitme bozuklukları geliştirdikleri gözlemlenmiş. Kişi duymamak adına kulağını duyamaz hale getiriyor.
Hastalıklar rastgele oluşmuyor. Altında yatan nedenler var. Soğuk algınlığı ile yatağa düşüyorsam bunda virüs ya da mikropların etkisi var, ama benim o virüs ve mikroplara karşı düşkün hale getiren şey nedir? Bedenimi ihmal ettiysem, ihmal etmeye iten şeyler nedir? Beden, zihin, yürek, ruh, varlığımızın tüm katmanları beraber varlar, birbirlerinden bağımsız değiller.
Yakınıyor muyum? Yazarken anlaşılamamanın beni üzdüğünü söylemekte olduğumu görüyorum. Bunu söylerken haksızlık etmiş oluyorum. Yapmak, paylaşmak ve anlatmak görevim olmalı. Yaşamda birbirini aldatarak yaşayan o kadar çok insan var ki. Birbirimize güvenmeyi unuttuk. Umut tacirleri o kadar çok ki, kim kime itimat etsin?
Tamamlayıcı tıp metotları modern tıbbın bir alternatifi değil. Kişinin sağlıklı, mutlu ve başarılı olması için, bunları kalıcı olarak elde etmesi için özellikle zihin dünyasını irdeleyen çalışmalar. Ayrıca ruhun ve enerji alanlarımızın durumunu da ele alan çalışmalar. Bazen mucize gibi hızlı sonuç getiren, bazen sabırla uygulanması gereken çalışmalar.
Bir şeyleri tavsiye etmekten çekiniyorum. “Bir çalışmaya başladınız, uygulayıcınız dediği kadar devam edin,” demek istesem de karşınıza çıkacak insanları bilmediğim için diyemiyorum. Yarım bırakılan bir ameliyatın fayda getirmeyeceği gibi yarım bırakılmış çalışmaların sizi sonuç elde etmekten alıkoyabileceğini de söylemem gerekiyor. Sanırım yaptığım yüzlerce başarılı çalışmanın yanında çok kısa kesildiği için tam olarak sonuç vermemiş görünen ve sıkıntıları ile yaşamaya devam eden kişilerin yaşamları zihnimden çıkmıyor. Onlara aklıma geldikçe, buna izin vermişlerse, enerji gönderirim. Kiminin almadıklarını görürüm, kimininse değişimi kabul etmekte zorlandıklarını. Esasında hocalarımın önerilerine tam kulak versem enerji göndermeme izin vermiş olsalar bile karışmamam gerekir. Bu çalışmaları yapmak o kişilerin tercihleridir. Gerçekten istiyorlarsa gelirler. O kişilerin istedikleri sürede sonucun oluşmaması benim bir kabahatim değildir. Belki o sıkıntı ile kalmaları yaşam yollarında beklediklerini karşılarına çıkaracak. İstenildiğinde yardım etmek benim görevim. Bildiklerimi uygulamak sorumluluğum. Tercihin benim olmadığını kabul etmek kalır bana. Ama kolay değil. İstenirse yardım etmek görevi benim, yardımı almak ve kullanmak sorumluluğu danışanımın. İşin aslı bu esasında. Uygulaması söylendiği kadar basit değil.
Bunca uzun söze ne gerek vardı?
Cevapları bilmenin çok da önemli bir şey olmadığını artık biliyorum. Esas olan aldığımız cevaplar ile ne yaptığımız. Cevapları bilmenin işe yaradığı zamanlar var, yetersiz kaldığı zamanlar var. Geçmişe, şimdiye, geleceğe dair cevapları bilebilir hale gelmek için yanıp tutuşanlara bunun o kadar da önemli bir şey olmadığını bir kere daha söylemek istiyorum. Bugününüzün yaşam kalitesini arttırmak için neler yapabilirsiniz, buna odaklanın. Sorularınızın asıl cevapları orada yatıyor.
Benim yolculuğum başarılar, başarısızlıklar, mucizeler, çaresizlikler, huzur ve huzursuzluklar ile devam ediyor. Öğrenciliğim hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Yüreğim bugünler için şükrediyor.
29 Aralık 2010 Çarşamba
Yapabileceklerimiz Var
Yaptığım çalışmalarda danışanlarımdan kendilerinin hayat kalitelerini arttırmak için neler yapabileceklerine dair sorular gelir. Düzenli olarak eğitimler veren hocalar var. Benim hem Fethiye hem İstanbul’da yaşıyor olmam ve seyahat programlarım istediğim kadar sık eğitimler düzenlememi engelliyor. Bireysel çalışmalarda kişilerin yaşam kalitelerini yükseltmek için yapabileceklerini paylaşmaya özen gösteririm. Her zaman yapabileceğimiz bir şeyler var. Hele düzenli olarak dikkat edersek yaşam kalitemizi arttıracak olan ipuçları var. Basit ve çok kolay uygulanabilir şeyler. Son günlerde duygu ve düşüncelere dair çok şey yazdım. Artık uygulamalara dair yazma zamanı geldi.
Sadece üç hafta uygulayarak yaşamınızda fark yaratabileceğiz önerileri madde madde yazacağım. Uyguladığım zaman yaşamımı açan, biraz ihmal ettiğimde eksikliğini hemen fark ettiğim uygulamalar. Mutlaka içinden bildikleriniz ve uyguladıklarınız çıkacaktır. Kuru gelmesin ama madde madde yazmak istiyorum. Zeynep’in olmazsa olmazları diyelim.
1- (1) Su için. Su olmazsa hiçbir şey olmaz. Reiki olmaz, ilacın faydası olmaz. Kristallerin, bitki çaylarının, vitaminlerin, brokolinin faydası olmaz. Ne kadar çorba, meyve suyu, yeşil çay içtiğinizin eğer su içmiyorsanız pek önemi yok. Birçoğumuzun çocuklukta çok içtiğimiz için bıktığımız ama faydalı ıhlamurun da tam faydası yok. Ihlamura biraz limon sıkmak belki ya da içine bir dilim limon atmak ıhlamur ile sizi tekrar barıştırabilir belki. Su vücudu besliyor, arındırıyor. Bedenin ve aynı zamanda ruhun var olmasını sağlıyor. Sadece düzenli olarak su içerek, bu sağlık durumunuza göre değişebilmesine rağmen ortalama olarak yedi sekiz bardak su içmeniz gerektiği anlamına geliyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız lütfen su için.
2- 2- (2)Gülümseyin. Gülün. Kahkaha atın. Ama gülümseyin. Bir neden olduğu için değil. Üç hafta sadece görev olarak gülümseyin. Her zaman. Üç hafta. Kendiniz için kendinize gülümseyin. Bir üzüntü içindeyken, bir zorluk içindeyken gülümsemek ve gülümsemeye çalışmak suni gelebiliyor. Ama o kadar etkili ki. Ne durumda olursanız olun eğer onbeş yirmi dakika gülümsemeyi başarabilirseniz neredeyse kalıcı olarak enerjiniz değişecek. Hele bunu bir görev gibi üç dört hafta yapma çalıştığınızda sadece sağlığınız düzelmekle kalmayacak yaşama olumlu olarak bakmaya başlayacaksınız. Su içtikten sonra bir şey yapacak isteğiniz varsa bu gülümsemek olsun. Bu kadar basit bir şeyin yaşamınıza hangi mucizeleri getirebileceğini bilseniz bir an durmazsınız inanın. Ve gülmeyi seviyorsanız, lütfen bu özelliğinize sahip çıkan.
Gülen bir toplum değiliz. Amerika’dan Türkiye’ye döndüğüm ilk birkaç yıl gerçekten çevremdekilere göre çok daha fazla güldüğümü fark ediyordum. Bir buçuk yıl kadar Türkiye’ye hiç gelmediğim bir dönem olduğu için döndüğümde çok daha net olarak fark etmiştim. Zaman içinde gülümsememi önce tam olmasa da biraz yitirdim, yaptığım iş güler yüzlü olmaya mani olmasa da ciddi olmamı gerektiriyordu. Zeynep’in kahkahalarına sadece erkeklerin çalıştığı, işverenin kızı bir mühendis olarak çalıştığı inşaat şantiyelerinde, devlet dairelerinde pek yer yoktu. Sonra tekrar gülümsememe sahip çıktım. Başkası için değil kendim için gülümsüyorum. Bazen unutuyorum, fark ettiğim anda gülümsüyorum. Eskiden gülümsemeyi hatırlatan notlar koyuyordum masama, evimin, ofisimin farklı yerlerine. İşe yarıyordu doğrusu. Gülümsemeyi seven bir ailem ve arkadaşlarım var. Eski iş hayatım gülümsemeye daha dar bir alan bırakıyordu dediğim gibi. Artık pek hatırlatmaya gerek kalmıyor. Gülümsemeyi, gülmeyi seviyorum. Yaşama gülmeyi seviyorum. Gülümseme bulaşıcı bir şey. Bana gülen bir insana karşı somurtmam gerçekten zor. Ben gülüyorsam olayları kötü yorumlamam neredeyse mümkün olmuyor. Sevgi ve nefret duygularının aynı anda yaşamasının mümkün olmadığı gibi, sevinç ve üzüntü aynı anda var olamıyor. Biri gidip diğeri gelebilir ama aynı anda var olamıyorlar. Gülümseme ile sevinci davet edin ve sağlık, keyif ve mutluluk sizinle olsun.
3- 3- (3)Yorgun, mutsuz, endişeli iseniz mutlaka duş alın; özellikle akşamları duş alın. Su içmemizin sağladığı faydalara ek olarak bedenimizi ve mekânları arındırmak için muazzam etkili. Sanınız çok sıkıldığında ellerinizi akan suyun altında birkaç dakika tutmak üzerindeki enerjik yükleri hızla temizleyebilir. Bir duş alma şansınız varsa bu tüm bedeni ve enerji alanını temizleyeceği için sizi çok daha iyi hissettirecek. Kirden arınmaktan bahsetmiyorum. Bir saat önce yıkanmış olabilirsiniz ama bir kavda yaşadıysanız, hastanede bulunduysanız, gergin bir toplantı geçirdiyseniz, bir tartışma yaşadıysanız, üzerinizdeki enerjik yükü su ile çok hızlı bir şekilde temizleyebilirsiniz.
Ben Amerika’daki üniversite yıllarımda Amerikalıların genelde yaptığı gibi her sabah duş almaya alıştım. Sabahları duş almak güne taze başlamayı sağlar, ancak genelde gün içinde girdiğimiz her ortam ve bir araya geldiğimiz her insanla enerjik olarak bir etkileşimimiz olur. Genelde enerjisi yüksek ve bizi mutlu eden insanlarla daha az karşılaşırız. Aksaklıklar, tartışmalar, haksızlıklar, sorunlar bitmez. Genelde sıkıntısı olan insanlar ile daha çok karşılaşırız. Kuvvetli isek enerjimizden vererek devam ederiz güne, ama bir yandan onların yükleri ile yüklenmiş ya da enerjimizi onlara vermiş oluruz. Gece bu yükler ile rahat uyumak pek mümkün değildir. Gece yatmadan önce yapılacak bir duş hem uyku kalitenizi arttıracak, hem de üzerinizdeki enerjik yükleri temizleyeceği için sağlığınızı koruyacaktır. Duş alamıyorsanız elinizi yıkayın, ayağınızı yıkan. İslam’daki abdest ve boy abdesti ibadetin gereği olmak tarifi dışında çok etkili arındırıcı uygulamalar. Su, niyet ve sözün gücü ile bizi koruyan bir uygulama.
Rahmetli babam bana “su kuşu” derdi. Ben sabahları duş alma alışkanlığımdan çok vazgeçemedim, ancak buna akşamları aldığım duşları, yorgun, moralsiz, üzgün hissettiğim zamanlarda aldığım duşları ilave ettim. Enerji çalışmalarımdan önce ve sonra yerine göre imkânım varsa duş alırım. Kendim için ve çalışma yapacağım kişi için hazır olmak adına. Su inanılmaz bir şey. Çevreci kimliğim bazen su kullanımı konusunda beni dikkatli olmam konusunda uyarsa da enerjimin ve ruhumun arınma ihtiyacına özen gösterdiğimde çevre adına da faydalı şeyler yapabiliyorum. O gücü, o inancı bulabiliyorum.
4- 4- (4)Evinizi, içinde olduğunuz mekânları tozdan arındırın. Toz özellikle kapalı mekânlarda düşük frekanslı enerjileri barındırabiliyor. Yorgun hissediyorsanız bir bahar temizliği yapma zamanı gelmiş olabilir. Normalde sizi etkilemeyen bir ortam enerjiniz düşükse etkileyebilir. Gözle görünen bir kirlilik olmayabilir ancak ince bir toz katmanı bile sizi desteklemeyen enerjiyi barındırabilir. Kendinizi kuvvetli kılmak adına dikkat etmenin fayda getireceği bir detay olduğu için paylaşmak istedim.
5- 5- (5)Sözün önemli bir gücü var. Dualar, mantralar, olumlamalar sözün gücü ile yaşamlarımıza bizi kuvvetlendiren enerjileri aktarmak için araçlar. Dünyanın her köşesinde sözün gücü farklı şekillerde tüm toplumlar tarafından kullanılıyor. Fatiha Suresi’nin, İhlas Suresi’nin farklı bir kuvveti vardır benim için. Farklı duaların kelimelerinin, seslerinin enerjisi ile beni kuvvetlendirdiğine çok şahit olmuşumdur. Japon kökenli chant’ler var söylediğim, Shumei'nin Amatsunorito'su gibi. Louise Hay ile hayatıma giren olumlamalar sözün gücünü yaşamıma davet etmek için etkili araçlar. Louise Hay’in olumlamalara dair kitapları uzun yıllardır Türkçe’de mevcut. Louise Hay’in bir kitabını almak ve olumlamaları kullanmak kendinize verebileceğiniz en kıymetli hediye olabilir.
Bir olumlama önermem gerekirse “Kendimi seviyor, onaylıyor ve kabul ediyorum” özellikle EFT olarak bilinen Duygusal Özgürlük Tekniği-Emotional Freedom Technique’te çok kullanılan etkin bir olumlama. Sadece bu cümleyi yaşamınıza dâhil etmeniz, kendinize gün içinde farklı zamanlarda mümkünse sesli olarak tekrar etmeniz zihninizdeki, yüreğinizdeki, bedeninizdeki birçok engeli hızla açabilir. Düşüncenin ve niyetin gücü çok etkilidir. Sözün, hele dudaklarımızdan sesli olarak dökülen kelimelerin kuvveti dönüşüm getirebilir.
Bu çok basit beş uygulamayı hayatınıza dâhil ederek büyük fark yaratabilirsiniz. Hele öncelikle üç haftalık bir süre düzenli olarak uygulayarak hayatınızın parçası haline getirmeye başlarsanız. Çok basit ve istikrarlı uygulandığında büyük fark yaratan uygulamalar.
Enerjimizi yüksek tutmak için olmazsa olmazlar listesini paylaşmaya devam edeceğim. Şansınız ve kuvvetiniz hep bol, yaşam yolunuz sevgi ile açık olsun.
28 Aralık 2010 Salı
Kırılma An'ı

27 Aralık akşamı Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği’nin yeni yıl yemeği vardı. Neredeyse iki haftadır katıldığım ilk sosyal aktivite. Her gün dışarıda, gruplarla, toplantılarla, çalışmalarla geçen aylardan sonra Aralık ayı cebren durdurmuştu sanki beni.
13 Aralık’ta Konya’ya dönem başkanı olduğum Fethiye Lions Kulübü ile düzenlemiş olduğumuz gezi için gitmiştim. İki gün içinde Konya’yı dışarıya pek belli etmediğim ama hızla başlayan öksürüğüm ile kendini yine de gösteren halsizliğime rağmen gezmiş, kültür merkezindeki törene hatta Mevlana’ya Gönül Verenler Kurumsal Çalıştayı’nın bir bölümüne kısa da olsa katılmayı başarmıştım. 14 Aralık akşamında ilaca rağmen beni bitkin hissettiren yoğun halsizlik, grup ile beraber Fethiye’ye değil İstanbul’a geri dönmemin doğru olacağını söylemişti. Sanki ucu ucuna yakalanmış bir tren gibi İstanbul’daki evime vardıktan aşağı yukarı bir saat sonra iki gün süre ile yaşam benim için adeta tamamen durdu. Uzun zamandan beri ilk defa hiçbir şey yapmadan, gözlerimi açamadan saatlerce yattım, uyumaya bile imkân vermeyen bir yorgunluk ve kaybolmuşluk hissi ile. Sonra yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Kendime gelmem on gün kadar aldı. Yavaş, çok yavaş. Bu sürede bir eniştem oldukça büyük bir ameliyat olup hastaneden eve çıkmıştı bile. Benim yaşamım ise çok yavaşlamıştı. Zihnim hareket etmek istemeye başladığında bedenim mümkün olmadığını çok açık ve net olarak hissettiriyordu.
Bu hislerimi daha önce yazdım, yaşamın beni durdurduğunu biliyorum. Biliyorum bilmesine de dün akşam profesyonel koç arkadaşlarım ile yeni yıl yemeğinde birlikteyken hem kendi yaşamımı ve bundan sonra yapmak istediklerimi, hem de Konya ile başlayan bu durma sürecinde hepimizin yaşam yollarımızın benzerlik ve farklılıklarını düşünmeden edemedim. Bir yandan uzun süreden beri görmediğim koç dostlar ile sohbet ederken zihnimin bir yanı son yıllarımın bir hesabını çıkarıyordu sanki.
Ben danışmanlık, eğitmenlik ve koçluk yapıyorum. Daha çok kişisel gelişim ve tamamlayıcı tıp üzerine danışmanlık. Bu oldukça geniş bir alan. Yaşama ve insana çok farklı pencerelerden bakmayı gerektiriyor. Bazen bilincin, bazen bilinçaltının, bazen bedenin, bazen ruhun ve enerjinin pençelerinden. Aynı şeye farklı pencerelerden bakmak bir bütünlük hissi verir bana. Bireysel olarak tercih yapmam gerektiğinde enerji penceresinden bakmayı tercih ettiğimi, sanki bütünü oradan daha rahat görebildiğimi fark ederim. Bunun zor yanı gördüklerimi paylaşırken bu açının daha az bilinmesi, daha az kabul görmesi. Daha az tanınan bir penceredir enerji penceresi. Birçok kişinin gözle göremediğinin varlığını ispat etmek yükü ile karşılaşırım bazen. Üzerime almadığım ama benden beklendiğini hissettiğim bir yük. Doğru olduğunu gördüğüm, bildiğim ama henüz çok fazla insanın göremediği bir resmi paylaşmak her zaman kolay değildir.
Görmüyormuş gibi yaparken bulurum kendimi bazen. Ama beni ben yapan görüyor olduğum gerçeğini inkâr kendimi inkâr etmektir. O nedenle, gerekli gördüklerinde sıra dışı bulunmalarına rağmen bildiklerine kendilerini teslim edebilen hocalara hayranlık duyarım. Hesap kitap yapmadan kendileri olabildikleri için. Ben de hesap kitap yapmam kendimi dışarıya anlatmak anlamında. Ancak kendimi frenlediğimi biliyorum, bilerek değil, aniden ve ancak sonrasında farkına varabileceğim şekilde o farklı gözlerimi kapatırım. Bir insana baktığımda genel ruh halini, fiziksel ve ruhsal durumunu, zihnindeki endişeleri veya korkuları biliyor olmak isteyerek yaptığım bir şey değil. Özellikle bir teknik kullanarak yaptığım bir şey değil. Onlarca farklı teknik ile çalıştıktan sonra kendiliğinden gelişen bir şey. Bir insan bakınca gördüğüm bir şey. Bir insanı düşündüğümde hissettiğim bir şey. Hem görüp hem de görmemiş gibi davranmak belki samimi gelmediğinden, bilmiyor gibi farz ederim kendimi. O bilgileri kapatırım. Beş yaşında gözlerim bozulmaya ve uzağı görmemeye başladığımda ailemizde neden kimse gözlük kullanmadığı halde benim kullanmam gerektiğini düşünürdüm. Belki tüm ilkokul yıllarım boyunca düşündüm. Enerji çalışmaları ile tanıştıktan sonra beş yaşında ne olmuştu ki gözlerim bozulmaya başlamıştı diye sormaya başladım. İlk defa aynı yaşta bir diş hekimi ile tanışmıştım. Beş yaş birçok insanın yaşamında bir değişim ve farklılaşma noktası. Yaşadıklarımızın bir kısmı çok önceden yaptığımız seçimler. Tesadüf yok, yaşam rastgele değil. Hepimizin yaşamayı seçtikleri ve planladıkları var. Ruhun seçimlerine yaklaştıkça dış şartlarımız ne olursa olsun tatmin duygusuna sahip oluyoruz. Zihnin seçimleri ise dünyasal başarılar içinde yarım bırakabiliyor bizi. Bir münzevi hayatı sürmemiz gerektiği anlaşılmasın. Ruhunuz zenginlik, iş başarısı ile kendine bir yol seçmişse bu sesi de ne kadar zor olursa olsun dinlemek ve o yolda çalışmak gerekir. Ruhumuz ne diyor, ne istiyor, söylenen değil, senin nereden geldiği önemli. Benim duymaya çalıştığım ses bu.
Danışanlarım ile çalışırken hayatlarında farklı kırılma noktaları kendini gösterir. Ruhun karar aldığı anlardır, bazen yaşamı yukarı çıkaran, bazen derinden sarsarak kapatan. Kırılma noktaları vardır, hepimizin yaşamlarında var. Sorun diye adlandırılan birçok konu bu kırılma anlarının hediyesidir. Çoğu bu yaşamımızdan gelir, kimileri daha eskiden. Bazen de sorunlar üzerimize yüklenen yüklerden gelir. Yaşam sorumlulukları, iş ve aile sorumlulukları önemli yüklerdir. Bir de taşıdığımızın farkında olmadığımız enerjik yükler vardır. Sırtımıza bilerek veya bilmeyerek başka insanların, başka enerjilerin yüklediği yükler. Bu yüklerde sorun diye adlandırdığımız olay ve durumların kaynağıdır birçok zaman. Bu yükleri kaldırmaya başlayınca yaşam açılmaya, renklenmeye ve keyiflenmeye başlar.
Koçluk Derneği’nin yemeğinde koçluk mesleği ile insanlara gelecekteki hedeflerine ulaşmaları için destek olma yolunu seçmiş arkadaşlarım var. Koç olarak bir insana yardım etme yolunu seçmişler. Çoğu bu yola inanmış ve bu yol ile ilerliyorlar. Dünyada kabul görmüş etik kural ve prensiplerle çalışıyor. Çok başarılı arkadaşlar var. Benim koçluk desteği aldığım bir arkadaşım da yemekteydi dün akşam. Görüşmeyeli dört beş hafta olmuştu herhalde. En son bir araya gelişlerimizde bana koçluk yapmıştı. Tekrar netleşme ihtiyacı hissettiğim bir dönemde kendisinden destek rica etmiştim. Danışmanlık ve koçluk yapmak kendimiz üzerinde çalışmayı zorunlu kılar. Karşımıza çıkan her insan, her vaka, o insanların her sorunu danışmanın ve koçun yaşamında bir yerlere dokunur, kapalı ya da kapalı olduğu sanılan eski düşünce ve duygu dosyalarını açıverir. Bir danışmanın, bir koçun karşısındaki insana karşı görevini yerine getirebilmesi kendini karşısındaki insana yüzde yüz verebilmesini gerektirir. Yüzde yüz samimiyetle. Kendini unutarak. Yol olmak diye tarif eder koçlar. Bu duyguları bastırarak yapılamaz; düşünceler zihinden cebren kovulamaz. Yaşam boyu sürecek olsa da bir koç, bir danışman kendi yaşamını didik didik etmek zorundadır; bir nevi arzın merkezine yolculuktur bu.
Her danışanım ile onların dünyasına bir yolculuk yaparım. O kişiye ve duruma dair bilgiler gelir, görüntüler gelir. Dünyasına girerim; girdiğim için yardımcı olabilirim. Her dünya mutlulukları, acıları, başarıları, devleri, melekleri, karabasanları ile gelir. O yüzdende hakkı ile yapılan bir enerji çalışması esasında tonlarca yükün altına girmek hissini verir bazen. Hiçbir şey yapmıyor gibi görünerek tonlarca yükü kaldırmak, selden çamurla dolmuş evleri, mahalleleri, şehirleri temizlemek. İnşaat işleri ile uğraştığım günlerde gerçekten çok çalıştım, çok yoruldum. O işlerinde başka bir güzelliği ve yorgunluğu vardı. Enerji çalışmaları ise bambaşka bir dünya. Ve aynı bilgiye sahip bir insan karşınıza çıkmıyorsa genelde anlaşılmayacak olan bir dünya. Seçimin bedeli bu. Hediyenin bedeli bu. Sorarlar bazen Milli Piyango’dan bilet alsanıza, Sayısal Loto oynasanıza. Bir noktadan sonra enerji diliyle görmenin, duymanın, çalışmanın yolunda başka seçimler karşımıza çıkıyor. Biraz yalnız bir yol. Anlaşılamamayı kabul etmeyi gerektiren, anlaşılmak için çaba göstermeyi bıraktıran. Bırakmak zorunda bırakan. Evet, yürek istemeyi tam bırakamasa da anlaşılmayacağını kesinlikle kabul etmeyi gerektiren bir yol.
Ben enerji çalışmaları yapmayı seçtiğimi zannettim. Enerji aktarımı yapmayı öğrenmek istedim bu doğru. Enerjileri görmeyi, bilgiye ulaşabilmeyi de istedim, bu da doğru. Ancak görebilmenin ne anlama geldiğini ancak görebilmeye başladığımda anladım. O nokta isteyerek olmadı işte, aniden karşıma çıkıverdi. Ve yaşamımın bundan sonra getireceklerini görmeye başladım. Gerçek ile hayal edilen oldukça farklı. Öğrencilerimden ve danışanlarımdan “Biz ne zaman enerjileri görebileceğiz?”, “İnsanların hastalıklarını bilebilmek istiyorum”, “Geleceği bilebilmek istiyorum”, “İnsanların sorunlarını nasıl anlar hale gelebilirim?” gibi yüzlerce soru ile karşılaşıyorum. Bu cümleleri ben de sarf ettim. “Zorlamayın, olması gerekiyorsa olacaktır”, “Sabırlı olun” ya da bazen “Bilmek her zaman kolay değildir,” şeklinde cevaplar verirken buluyorum kendimi. Genelde hazır olduklarında bilebileceklerini paylaşıyorum. En gerçek cevap bu sanırım. İstedikleri gerçekleştiğinde karşılarına çıkacak olan sorumluluğu anlatmaya çalışsam da tam olarak yapamadığımı biliyorum. Bilgiye ulaşabilmek büyük bir nimet, ancak yanında ayrılmaz hediyeleri ile geliyor. Yıllar geçtikçe kişilerin enerji çalışmaları yapmaları için daha az ısrarcı olduğumu ve bu yola çıkmak isteyenlerin yolu bulacağına teslim olmayı seçtiğimi görüyorum.
Koçlukta sevdiğim ve esasında enerji çalışmalarımda karşıma çıkan hocalarımın birçoğunun tarzı ile uyan bir yaklaşım var. İnsanın içindeki güce inanmak ve içindeki potansiyeli ortaya çıkmasına destek vermek. Koçun görevi koçluk hizmeti alan kişinin arzuladığı gerçek hedefleri ve istekleri ortaya çıkarması için çalışmak ve bu hedef oluştuktan sonra yine kişinin kendi yoğurt yiyişi ile hedefe ulaşması için destek vermek. Danışmanlık ise akıl veren, yolu gösteren kişi olmak gibi anlamlar içeriyor. Danışmanlığı koçluğa yakın bir tarz ile yapmayı seviyorum. Tarzım tamamen koçluk çizgisinde durmamı zorlaştırdığı için genelde koç kimliğimi çok tanıtmıyorum. Sadece koçluk yaparak yol gösterenlere saygım büyük. Benim gördüğüm resim, yaşamın getirdikleri farklı hareket etmemi gerektiriyor. Bu da benim yolum.
Koç arkadaşlar arasında oturup sohbet ederken, eğitimler, sertifikasyonlar, aşamalar, akreditasyonlar, birçok konu var konuştuğumuz bir koç olarak yetkin olmak yolunda. Birçok koç arkadaşım yaşam için seçtikleri yolda emin adımlarla ilerliyorlar. Ben de bir yandan daha yavaş adımlarla olsa da koçluktan kopamıyorum. Ancak ölçülmesi çok daha zor, elle tam tutulamayan gözle görülemeyenlerin dünyasında çalışırken kendimi kendime ve dünyaya ispat etmenin mümkün olmayacağı gerçeğini tam olarak kabul edemediğimi de görüyorum. Kabullenmekte hala zorlandığımı fark ediyorum.
Benim yaptığım enerji çalışmaları hiç görülemez, hiç bilinemez şeyler değil. Esasında evrende her bilgi, her yapılan, her düşünce, her bilgi, her zaman ulaşılabilir durumda. Benim sizin hakkınızda ne düşündüğümü, benim herhangi bir konudaki düşüncemi bilmeniz, bir işi hakkı ile yapıp yapmadığımı bilmeniz her zaman mümkün. Kinesiyoloji bu bilgiye ulaşmak için çok bilinen tekniklerden bir tanesi mesela. Farklı yollar var. Ama yine de zor. Sokaktan rastgelen çevireceğimiz bir kişinin bana bakarak yetkin olup olmadığımı söylemesi biraz zor. Sonuçlar görmeniz lazım. Ve inanın bizim çalışmalarda bazen sonuçlara bile inanmak zor olur, sonuçların enerji çalışmasından geldiğine inanmak zor olur.
Benim için geriye çok fazla seçenek kalmıyor. Ya her türlü tarifi, etiketi bir kenara bırakıp doğru olduğuna inandığım ölçülemez yolda ilerlemek ya da çoğunluğun kabul edeceği bir sistem içinde yürümek ve gelişmek. Uzun zamandır farkında olduğum bir yol ayrımı bu. Yol uzun zaman önce ayrıldı. Ben bir tanesinde yürürken bakıyorum ayağımın bir tanesi diğer yolun üzerinde de durmaya çalışıyor. Yollar kendi güzergâhlarında ilerledikçe bunu yapmak zorlaşıyor. Ne oradayım, ne buradayım. Peki, neredeyim o zaman?
Koç dostlarım ile konuşurken hepimiz yaşamımızda olan değişimlerden bahsettik. Biz söylemesek de yüzlerimiz değişimleri anlatıyordu sanki. Yaşamımda farklı kırılma anları yaşadım. Bazıları gerçekten bir andı, kimileri birkaç hafta, kimileri birkaç ay sürdü. Farklı kırılma anlarıyla dolu yıllar yaşadım. Şimdide bir yeni yılın arifesinde olduğumuz için değil yaşam benim için hazırlamış göründüğü için bir kırılma anındayım. Güvenlik ağları kurmadan, kurmaya ihtiyaç duymadan sadece sevdiğim ipte yürümeyi seçen bir ip cambazı olma zamanı. Güvenlik ağlarının ağırlığının ipte yürümeyi imkânsız kıldığını fark etme zamanı.
Değişim zamanı geldi mi pas geçilemiyor.
Yaşamın sürprizleri, herhalde ben de arzuladığım için, devam ediyor.
27 Aralık 2010 Pazartesi
"Atlamak" ya da Sadece Gülümsemek
Norbekov bana dünyanın farklı bir köşesinde yaşayan Jose Silva’yı çağrıştırıyor. Jose Silva Silva Metodu ile zihnimizin ve bilinçaltının gücünü kullanımımıza sunarken Norbekov bedenimizin de bu gücün önemli bir parçası olduğunu bizlere hatırlatıyor.
Ruh, duygu, düşünce, beden … Sağlık ve mutluluk adına neler yapılabileceğini anlatan binlerce hoca, binlerce yazar var. Sağlıklı olmak için, mutlu olmak için, zengin olmak için yapmamız gerekenleri anlatan binlerce hoca. Binlerce teknik, kimileri birbirine çok benzeyen, kimileri bambaşka binlerce teknik.
Benim de karşıma dünyanın farklı köşelerinde, Türkiye’nin farklı köşelerinde onlarca değişik hoca çıktı. Hepsini dinledim. Kimilerini daha uzun süre, kimilerini çok daha kısa. Yüreğime ve ruhuma dokunanlar oldu, samimiyetine pek de inanamadıklarım da. Işıkları binlerce kilometre öteden bana ulaşanlar oldu, yanında ruhumun eziyet çektiğini düşündüklerim de. Ama hepsinden öğrendim, hepsinden çok şey öğrendim.
Hedef belki aynı. Yollar ise çok farklı tatlarda.
Beni yazmaya iten ne diye sorduğumda karşıma çıkan kişisel gelişim ve tamamlayıcı tıp bilgilerini paylaşmanın önemli olduğunu biliyorum. En doğru, en iyi, en güzeli bunlar diyerek değil. Benim karşıma çıkanlar neler oldu, bunu anlatmak istiyorum.
Norbekov çok şey söylüyor. Bir yandan da söylediklerinden sadece birkaç tanesi bile büyük fark yaratmaya yeter. Esasında o da zihin açık olduktan sonra çözümlerim çok basit olduğunu tekrar edip duruyor. Sağlıklı, mutlu ve bereketli bir yaşam için yapabileceğiniz çok basit iki şey var: Gülümsemek ve yürürken, ayakta dururken ve otururken duruşunuzu düzeltmek. Çok basit fakat muazzam etkili iki şey. Bir gün için, sadece bir gün için içinizde gelse de gelmese de gülmeyi, gülümsemeyi deneseniz acaba akşam olduğunda hangi mucizeler ile karşılaşmış olursunuz merak ediyorum. Hele bir de bedeniniz müsaade ediyorsa dik durabiliyorsanız, omuzlarınız geride, göğsünüz dik ve ciğerleriniz hava almaya açık, kim bilir neler hissedersiniz? Söylemek benim denemek sizin elinizde.
Yazmak şükrettiğim şeyleri paylaşmak için önemli bir araç. Kendi yolculuğumu gözlemlemek için de. Farklı kişisel gelişim ve tamamlayıcı tıp konularını ele aldığım 2006-2009 yılları arasında muhtelif gazete ve dergilerde yayınlanan yazılarımdan derlenen beşinci kitabım "Atlamak" 2009 yılının Ekim ayında yayınlandı. Ondan önceki dört kitabımı da seviyorum, sonrasında yayınlanan diğer iki tanesini de. Ancak babamı sıkça hatırladığım bu günlerde, hayatımdaki en kıymetli hocalarımdan biri olan rahmetli babam Sinan Kocasinan’ın yaşama, yapmaya ve kuvvetimizi sahiplenmek için korkusuzca atılmaya dair verdiği dersleri unutmak mümkün değil. “Atlamak” bana babamı hatırlatıyor.
Kitaplarımı okumak isterseniz, D&R kitabevi gibi kitapçılarda bulabileceğiniz gibi, idefix, kitapyurdu, netkitap gibi internet kitap satış sitelerinden de ulaşmanız mümkün.
www.netkitap.com:
http://www.netkitap.com/arabul2.asp?=T%FCm+alanlarda&ad=zeynep+kocasinan
Kuvvetiniz bol olsun.
Sağlık, sevgi, neşe ve bereket dolu günlere…
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Sen Mor Bir Domuz musun?

Louise Hay diyor ki: “Biz müsaade ettiğimiz için düşüncelerin üzerimizde gücü vardır. Kendimizi kabul etmek başkalarının yargılarını üstümüze alınmamaktır. Kelimelerin tek başına bir anlamı yoktur. Onlara biz anlam veririz. Bizi besleyen ve destekleyen düşünceleri düşünmeyi seçelim.”
Güzel bir örnek veriyor Hay. “Ben size ‘Sen mor bir domuzsun’ desem ya bana gülüp geçersiniz, ya sinir olursunuz ya da deli olduğumu düşünürsünüz. Ama söylediğimin doğru olduğuna inanma ihtimaliniz çok düşüktür. Bizim duyduklarımızdan kendimize dair inanmayı seçtiklerimizin büyük bir kısmı bu cümleden daha fazla doğru değil.”
Doğduğumuz andan itibaren daimi olarak bir şeyler duyuyoruz. Küçük yaşlarımızda duyduklarımızın neredeyse tamamını doğru olarak alıp bilincimize ve bilinçaltımıza kayıt ediyoruz. Yaşlarımız ilerledikçe bilinçli olarak duyduklarımızı kabul edip etmeme farkındalığına ulaşabiliyoruz. Ama her zaman değil. Sözlerin üzerimizdeki gücünün farkında olmuyoruz.
Louise Hay diyor ki: “Kendimiz ile ilgili ‘yanlış’ olduğunu düşündüğümüz şeyler çoğu zaman bizi biz yapan bireysel özelliklerimiz.”
Tamam, etrafımdakilerin sözlerine dikkat edeyim ve ciddiye almayayım, ama bu o kadar kolay olmuyor. Ne yapabilirim? Louise Hay dünyada bu konuda gerçekten bir çığır açtı – olumlamaların olumsuz düşünce ve inanç kalıplarımızı değiştirmek konusundaki etkilerini gösterdi. “Kendimi olduğum gibi seviyor ve onaylıyorum” olumlaması, veya diğer bir adı ile onaylaması, gerçekten çok etkili. Louise Hay bu cümleyi, ya da kısaltılmış şekli “Kendimi onaylıyorum” cümlesini bir ay boyunca günde üç yüz dört yüz defa tekrar etmeyi öneriyor. Bu sayede kendimizi kabul etmediğimiz tüm noktaların biz bu kelimeleri söyledikçe ortaya çıkacağını ve bunun derinlerdeki yaraları ve yararsız inançları temizleyeceğini söylüyor.
Her fırsatta Louise Hay’den ve dünyaya düşüncelerin ve özellikle de sözün gücü üzerine hatırlattıklarından bahsetmeyi görev biliyorum. O kadar önemli ki. Onun kitaplarını onlarca defa okumuşumdur, ve her defasında yeni bir şeyler dikkatimi çekiyor. Her defasında daha önce farkına varmadığım bilgiler alıyorum. Her geçen gün olumlu sözler ve sözcüklerle yaşamanın önemini biraz daha çok kavrıyorum.
Zihnin bizim bir aracımız olduğunu hatırlayalım istiyorum. Bize ait ama bizi kontrol eden değil bizim kontrolümüzde bir araç olduğunu.
Ve bazen iyileşme yolunda yürümeye başladığımızda, her şey düzelmeye başlayacağına bazen sanki daha da karışmış gibi görünür. İlişkilerimizin daha iyi gitmesini isterken daha çok kavga etmeye başlarız. Kendimizi bolluk ve berekete açalım derken cüzdanımız çalınıverir. Bunları doğru değerlendirmemizi öneriyor Hay. Öncelikle arzularımızı bize getirecek olan farkındalığa varabilmek için üstünün açılması gereken farkında olmadığımız olumsuz kalıplarımız olabilir.
Sağlık ve sevgi dolu günler sizinle olsun.
Sevgilerimle.
3 Haziran 2009 Çarşamba
Kitaplarım Natur Kitabevi'nde Satışta

Fethiye 'de, Natur Kitabevi 'nde satışta...
Keyifle okumanız dileğiyle.
ZK

1 Haziran 2009 Pazartesi
Sizin Ruh Eşiniz Nerede?

*
Zeynep Kocasinan: Bir ruh eşimiz olup olmadığı, hayatımızı paylaşabileceğimiz mükemmel bir partnerin, bir eşimizin var olup olmadığı bizim hep sormak istediğimiz bir soru oluyor. Bu defa ‘ruh eşleri’ konusuna değinsek ne dersiniz?
Moshe Abudaram: Neden olmasın. Hep söylüyorum. Yine diyeceğim. Sormazsan nasıl bileceksin? Sormaktan ne kadar çok çekiniyoruz. Özellikle Türkiye’de. Bildiklerimle cevap vereceğim. Bilebildiklerimle.
Ben biliyorsun ki ben, sen sormazsan cevap veremem. Bir kişi bir şey sorduğunda bir anlamda cevaba hazırdır. O nedenle ben ancak soru sorulduğunda cevap verebilirim. Aksi takdirde, kişinin yaşamına karışmış olurum. Bu esasında herkes için geçerli. Bir insana yardım amacı ile bazı şeyler yapıyoruz. “Yardım etmeliyiz,” diyoruz. Peki, o kişi bizden yardım talep etti mi? Etmediyse burada bir sorun var demektir. O zaman biz, bizi aşan şeylere karışıyoruz demektir.
Şimdi ‘ruh eşi’ ne demek? Öncelikle, böyle bir şey var. Bunu bilelim. Ruh eşleri bir gerçek. Doğal bir şey. Yani ille de aşk hayatı ile ilgili değil bu. Enerji dünyasının bir gerçeği. Ancak konu üzerinde çok bilgi yok yazılı olarak. Artıyor.
Enerji çalışmalarında bunu görebiliyoruz ve tespit edebiliyoruz.
Bir şifa çalışmasında kimi zaman kişinin ruhunun diğer yarısını çağırırız ve kişinin enerjisi ile diğer yarısının enerjisini birleştirdiğimizde, çok büyük açılımlar mümkün. Bu aşamada insan birlik hissi yaşar. Tam olma hissi yaşar. Bütün olur. O zaman iyileşme mümkün ve hızlı olur.
Ben günü bize verilenler ile mutlu olarak yaşamanın hedef olduğuna inanıyorum. Ruh eşimizi bulmak için yaşamı ve insanları bir kenara itmeyi doğru bulmuyorum. Ruh eşiniz karşılaşmanız yazılı ise zaten karşınız çıkar.
Her yaşamda ruh eşi ile bir araya gelinmez. Doğmuş olabilir, doğmamış olabilir. Ruh eşi bizim karımız kocamız olacak diye bir şey yok. Anneniz de, torununuz da, komşunuzda ruh eşiniz olabilir. Ya da dünyanın farklı bir köşesinde siz varlığını bilmeden yaşıyor olabilir. Karşılaşma zamanı geldiyse, karşınıza çıkar.
Mesela sen Mevlana ile ilgileniyorsun. Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebriz - bu ruhların farklı bir yakınlığı var. Ruh eşi kavramı var. Ruh ikizi kavramı var. Hedeflerin birliği, yaşam, ruh amaçları birliği var.
ZK: ... Şimdi tarihten söz edince, birşey daha sormak istiyorum. Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan’ın da ruh eşleri oldukları söyleniyor. Hatta bir Türk romancının bunu esas alarak yazdığı güncel bir roman var.
MA: Enteresan bir tespit. Bakıyorum. Gerçekten de Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Koca Sinan bir bütünü, birliği, benzeri tarif ettikleri için yaşamlara sığması mümkün görünmeyen şeyleri başardılar. Sinan ve Kanuni hakkında onları ruh eşi diye tarif etmiş. Doğru birşeyler tespit etmiş. Bunu ruh ikizleri diye tarif etmek belki daha doğru olurdu. Ruh eşi ve ruh ikizleri kavramları biraz farklıdır, ama genel olarak doğru.
ZK: Bir Marc Cohn şarkısıydı sanırım, yaşlı bir çiftin el ele kol kola sevgiyle bakışmalarını anlatan bir şarkı vardı. Ruh eşlerinin yaşadığı bir şans sanırım bu. Bu buluşma imkânsız değil ama zor herhalde. Yani ruh eşleri eğer buluşurlarsa bağlar çok çok kuvvetli oluyor sanırım. Biraz daha aktarmanızı istesem?
MA: Çok şarkı var diğer yarımızı aramak, bulmak üzerine. Mutlu hissetmeyi ertelemek pek de anlamlı gelmiyor bana. Bugün gidince geri gelir mi? Hayır. O zaman yaşamaya devam etmeliyiz? Yarın için değil. Bugün yaşamalıyız. Yarına ertelemek, yarını ve bir insanı beklemek insanı mutlu etmez. Edemez.
Neden mi bahsediyorum? Belki kimileri biliyor.
Sevgiye açılmak için neler yapmalıyız? Neler yapıyorsunuz?
Mutla olmak üzerine okuyorsun. Ya sonra? Yarın uyandığımda günümü daha iyi geçirebilmek için ne yapabilirim? Bunu yaşamazsan bilmek işe yaramaz.
Yerini bilmediğimiz bir ruh eşini aramak değil, bulduğumuz sevgiyi fark etmek, kıymetini bilmek lazım.
Eğer bir insan ruh eşini bulur ve bir çift olarak bir araya gelirlerse - gerçekten aralarında muazzam bir bağ olur. Çok yaşlı ama ele ele tutuşarak parkta oturan birbirinin gözlerinin içine bakan çiftler görürüz. Muhtemelen onlar ruh eşleridir. Koparılması çok zor bir bağdır bu.
Ve birinin hayatı sona erdiğinde, diğerinin uzun süre tek başına yaşaması kolay değildir.
Ama ruh eşinizin, yaradılışta ayrıldığınız ruhunuzun diğer yarısının eşiniz, karınız, kocanız olabilecek bir yerde, yaşta, cinsiyette karşınıza çok nadir olacak çıkacaktır.
Ruh eşin ile bir araya gelemezsen yarım kalmıyorsun. Bir de böyle bir düşünüş var.
ZK: Ben anlattığınız kadarı ile dinliyorum bu konuyu. Bir konuşmanızda kanser ve ruh eşleri kavramı arasında bir bağ olduğundan bahsetmiştiniz. Bunu paylaşmamızda bir sakınca var mı? Bana gerçekten ilginç geldi. Çünkü tamamlayıcı tıpta kullanılan bir enerji metodu olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?
MA: Kazalar, geçirilen kaza ile ölümler ruh üzerinde bir sıkıntı yaratır. Ani bir olay ile bu bedeni ve dünyayı geride bırakmak üzere zorluk yaşayabilir bir ruh. Eğer bu ruhun diğer yarısı, yani eşi hayatta ise – dünyada her nerede ise – ölen ruh yaşayan ruh eşinin bedenine enerjisel olarak yapışarak bir anlamda dünyada varlığını sürdürmeye devam edebilir. Her zaman değil. Ama bu olur. Halen bedenli olan ruh yarısı için bu kolay bir durum değildir. Ve vücutta bir erime ve bozulma meydana gelir. Nedeni anlaşılamayan problemler başlar. Bir kişinin enerjisi ve bedeni adeta iki kişiyi beslemektedir. Bu nedenle oluşan kanser vardır.
Kanser toplumda “amansız hastalık” olarak adlandırılıyor, çaresi olmayan ve zor bir rahatsızlık olarak biliniyor, algılanıyor. Hastalıklar ve nedenleri de uzun bir konu, ama kısaca söylemek gerekirse kimi vakalarda tedavi o kadar zor olmayabilir. Ben enerjisel olarak kanser vakalarından o kadar çok çekinmem. Tamamlayıcı tıp uygulayıcıları olarak çok daha büyük bir yüzde ile destek olabiliyoruz kanser hastalarına. Çok farklı nedenler var, yaşamdan farklı nedenler ile bıkanlar ve zamanı gelmese de gitmek isteyenler var. Zaman gelmediyse gitmek de kolay değildir.
Şeker hastalığı diğer yandan biraz daha zorlu. O nedenle direkt şeker almamaya dikkat etmek gerek. Beyaz şeker kullanmayın. Esmer şeker kullanırken de dikkatli olun. Maalesef boya karıştırılmış beyaz şekerin esmer şeker diye satıldığı oluyor. Tatlı yemek yerine meyve yemeyi tercih edin. Esmer ekmek yemeye çalışın. Beyaz ekmek fazla işlem gördüğü için özelliğini yitiriyor. Konuyu biraz dağıttım sanırım ama biliyorsun Zeynep konu konuyu açıyor.
ZK: Akışla gitmeyi ben de seviyorum. Lütfen siz geldiği gibi devam edin. Zaten müsaadenizle fırsat oldukça farklı konulardaki görüşlerinizi almak istiyorum.
MA: ‘Öğrenci hazırsa öğretmen gelir.’ Klasik bir sözdür ve doğru. Yani öğrenmek isteyen mutlaka hocasını bulacaktır. Cevap her yerden gelir. Televizyondan gelir, radyodan gelir, bir şarkıdan gelir. Bir kitap karşınıza çıkar tesadüfen. Tesadüfen yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı görürsünüz. Tesadüf diye şey varsa eğer.
Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur. Tesadüfleri oldukları işaretler olarak algılamak lazım. James Redfield’ın “9 Kehanet” adlı kitabını öneriyorum. Yaşama enerji akışları açısından bakmamızı sağlıyor. Hem tesadüfleri ele alıyor. Kuantum kavramı üzerine de güzel kitaplar var. Kuantum tesadüfe farklı bakış getirir. Yaşama bakış açımızı genişletmek lazım. Görünen ne, göremediğimiz ne? Bir yandan şimdiyi, bugünü yaşamalıyız.
Çünkü enerji olarak bize, yaşam enerjisi günlük olarak verilir. Her gün bize yeni günün enerjisi verilir. O yüzden bazen ertesi güne baktığımızda, “Kaldıramayacağım” deriz. Çünkü yarını bugünün enerjisi ile kaldıramayız. Bu gerçekten mümkün değil. Yarın ancak yarının enerjisi ile yaşanabilir, kaldırılabilir.
Ben geleceğe bakmayı,geleceğin ne olacağını net olarak bilmek anlamında sevmem. Yani bildiğimiz bir geleceğe uyanmak kavramını sevmiyorum. Gelecek bir anlamda bugün şekillenmek olduğundan bilinemez. Ancak, bir yandan da yazılı. Bunu da biliyorum. Yani gelecek, geçmiş ve şimdi esasında bir CD’de olduğu gibi yazılı. Ancak bizlerin 5 duyulu, 3 boyutlu dünya yaşamında bunu algılayabilmemiz için sırası ile yaşamamız ve izlememiz gerekiyor. Bu dünya realitesi. Senin bana sorduğun gibi “bu yeniden yazılabilir bir CD olamaz mı?” Kader, yazı dediğimiz boyutta birçok şey belirli esasında. Ancak doğmanda önce planladığımız yaşamı, yaşıyor olmak plan ile olan arasında bir ihtimal dünyasını yaratıyor.
Düşüncelerimiz olayları yaratıyor. Sözlerimiz olayları yaratıyor. Bazen olacak olanı algılıyoruz; bazense biz yaratıyoruz.
Kolay kavramlar değil.
ZK: Kader kavramı benim zorlandığım bir konu ve itiraf etmeliyim birçok arkadaşımın zorlandığı bir konu. Kader ile neyi tarif ediyoruz? Yazılı olan ne? Değişebilen ne? İlk defa konuştuğumuz bir konu değil bu ama, bu konuda çok soru geliyor. Sormak da kolay değil.
MA: Neden? Soru cevabı açar.
Mesela her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu kabul etmek zor mu?
Bence çok daha güvenli ve huzurlu bir kavram.
Bakıyorum içinden sorular geçiyor ve sormuyorsun Zeynep. Sormazsan nasıl bileceksin?
ZK: Yapmayın soru sormayı severim ben. Evet, bazen sormaya çekiniyorum. Hani oraya girmesem diyorum. Yani cevaplardan çekinmek olabilir. Şimdi çok değil, ama yok da diyemem size.
MA: Bu da ayrı bir kavram. Bazen bana bir soru sorarlar. Ve derim ki “Bu sorunun cevabını duymaya hazır mısın?” Genelde bizler soru sorduğumuzda esasında duymak istediğimiz cevabın söylenmesini arzuluyoruz. Oysa evet,-hayır sorusunun iki muhtemel cevabı var – evet ya da hayır. O yüzden sorarım, “Her iki cevabı da duymaya hazır mısın?” diye. O zaman bazen gerçekten de kişi sormaz sorusunu. Çünkü cevabı duymaya hazır değildir.
Esasında korkacak ne var hayatta? Her şey olması gerektiği gibi oluyor. Korktuğumuz onca şey esasında hiç olmayacak. Boşuna aylarca, yıllarca korktuğumuzu göreceğiz. Korkumuz ile hayatımıza düşük frekanslı enerjileri davet etmiş olacağız. Sevgi, mutluluk ve sağlığın yüksek enerji istediğini söylememe gerek yok herhalde. Düşünce enerjini yüksek tut beden enerjin yüksek olsun, sağlıklı ol.
ZK: Başka bir şey sorayım. İlişkilerimizde doyum ve mutluluk yaşamak için bu bilgilerden nasıl istifade ederiz?
Bir yolu seçtiniz ve aksilik ardı arkası kesilmeden devam ediyor. Ama siz karar verdim, diyorsunuz. Devam diyorsunuz. Bakmak lazım. Aksilik neden. Bu aksilik “dur” diyor da olabilir, “farklı bir şekil bul ve daha hızlı devam et” diyor da olabilir.
Yaşamda işaretleri takip etmek mutluluk getiren yolu görmeye yarıyor. Mutlu olmayı hedeflemek. Mutlu olmayı seçmek gerekiyor.
ZK: Çok teşekkür ediyorum ve kaldığımız yerden devam etmek üzere diyorum.
MA: Ben de sana teşekkür ediyorum. İstediğin gibi faydalı olasın diyorum.