İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com
Louise Hay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Louise Hay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2023 Pazar

Yeni Yıl için

 Mutlu Yıllar

🥰🥰
Yeni yılın ilk sabahında 2019 yılının sonundaki düşüncelerimi hatırlayarak hepinize yürekten sevgilerimi gönderiyorum. Sevgi, şefkat, neşe, mutluluk dolu bir yılınız olsun. Gönlünüzce sevdiğiniz ve sevildiğiniz. Yeni yılınız, iyi ki yaşıyorum, iyi ki bugünü yaşadım, dediğiniz günlerle dolu olsun.
*
31 Aralık 2019'dan...
Yeni bir yılın başlangıcına yaklaşırken ben de geriye dönüp belki sadece bitmekte olan yıla değil, yaşamımın tamamına hızla göz gezdiriyorum.
Geriye dönüp baktığımda, belki detaylı incelersem daha çok ama, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiden geçtiğim üç olay var.
Yani bugün nefes alabiliyorsam eğer, o üç günde, o üç anda birileri, bir şeyler, Yaradan, nasıl adlandırırsanız adlandırın, beni koruduğu ve belki de yaşama devam etme şansı verdiği için.
İşte o yüzden belki de, bugün ve her gün, rahmetli Louise Hay'in en sevdiğim kitaplarından "Love Your Body-Bedenini Sev”deki ilk olumlamalardan birini hep hatırlamak ve hatırlatmak isterim.
O cümleyi aklımıza geldikçe fısıldamak yıl boyunca kendimize vereceğimiz en güzel yeni yıl hediyesi olabilir.
Ne mi o cümle?
...
"Hayatta olduğum için müteşekkirim."

24 Ekim 2014 Cuma

Olumlamalar hayatın yaşam suyu...


Louise Hay'in Olumlamaları ile kelimelerin yapıcı ve kuvvet veren enerjisinin sizlerle olması dileğiyle. 
En kuvvetli cümlelerden birinin de "Kendimi seviyor, onaylıyor ve kabul ediyorum," cümlesi olduğunu hep hatırlayalım.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Yol



Yaşam yolunda bizi bekleyenleri sadece düşünce ve duygularımız belirlemiyor olabilir ama Louise Hay'e kulak vermek bana hep iyi gelir:

"Yaşamın akışının beni yalnızca en iyi olacak yöne götüreceğine inanıyor ve güveniyorum."

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Karpal Tünel için...

Bilgisayarların yaşamımıza yoğun olarak girdiği yeni yaşamda bir çok insan Carpal Tunnel Syndrome/Karpal Tünel Sendromu sorununu yaşıyor. 

Fiziksel nedeni üzerinde daha çok durulan bu rahatsızlık için Louise Hay zihinsel nedenlerine dikkatimizi çekerek, nedenin "Yaşamın adaletsizliğine duyulan öfke," olabileceğini hatırlatıyor.

Şifalandırmak adına şu olumlamaları kullanmamızı öneriyor:

"Neşeli ve mutlu bir yaşam yaratacağım. Huzur doluyum."


*

Barış ve Sevgi

Barış sevgisiz olmuyor.

Yaşamda barış belki de en çok kendimiz ile barışık olmaktan geçiyor. Barışmak ise kendimizi sevmekten ve kabul etmekten.

Aklıma Louise Hay'den şu olumlamalar geliyor:

"Kendimi seviyor ve onaylıyorum. Hiçkimsenin, hiçbir yerin ya da şeyin benim üzerimde gücü yok. Ben özgürüm."

"Kendim olmakta özgürüm. Yaşamımın gücü ve yetkisi bana ait."


16 Aralık 2011 Cuma

Alzheimer'ın Fethiye'de Düşündürdükleri

Dışarıda yeni başlayan sağanak yağmur Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi’nin çatısını dövmeye başladığında Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Mersin Şubesi Başkanı Sn. Selami Gedik’in Alzheimer Konferansı başlayalı ancak on, on beş dakika olmuştu. Sayın Selami Gedik, üyesi olduğum Fethiye Lions Kulübü Derneği’nin Kurucu Başkanı Sayın Lion Burcu Döğerli Gül’ün ve eşinin yakın dostuymuş. Türkiye’deki Lions Yönetim Çevreleri 2011-2012 Dönemi için Alzheimer Hastalığını yıl boyunca Türkiye’nin tamamında ele almaya karar vermişlerdi. Fethiye Lions Kulübü olarak bizler de Burcu Hanım’ın katkıları ile Fethiye’de bir konferans organize etmeyi planlamıştık.

Uzun bir süre park yeri aradıktan sonra Uğur Mumcu Parkı’nın içinde otoparkta Kültür Merkezi’ne oldukça uzak bir noktada arabamı park ederek, hızla salona gitmiştim. İçeri girdiğimde ışıklar söndürülmüştü. Sahnede konuğumuz takdim ediliyordu. Hemen müsait bulduğum bir yere oturdum. Not defterimi çıkarmak üzere çantamı açtığımda dün döndüğüm Antalya seyahatimde not defterlerimi bilgisayarımın çantasına koyduğumu hatırladım. Salonda biraz ışık yapacaktı ama telefonumun not defterine not almaktan başka şansım yoktu.

Annemin, babamın ve ailemizde ben dahil birçok kişinin rahatsızlıkları nedeni ile birçok farklı hastalık ile aşinaydım. Danışmanlık ve koçluk çalışmaları sırasında da bir çok kişi rahatsızlıkları paylaşırlardı. Mühendis olmama rağmen hastalık ve tıbbi terimler dağarcığım oldukça genişti. Öyle ki özellikle rahmetli babamın hastane girişleri yaparken hastalıklarını sıralamaya başladığımda kaydı yapan personel istinasız olarak sağlık personeli veya hemşire olup olmadığımı sorarlardı. Alzheimer kelimesinin ise bu dağarcıkta yeri olmamıştı. Bu konferans neredeyse hiçbir fikrim olmayan bu hastalık konusunda bilgi sahibi olmayı sağlayacaktı.

Salon oldukça doluydu. Fethiye Sağlık Meslek Yüksekokulu’ndan öğrenciler de konferansı dinlemeye gelmişlerdi. Sahne dışında karanlık olan salona baktığımda her yaş grubundan insan bulunduğunu fark ettim. Belki de normalde böyle bir havada dışarı çıkmayacak olan yaşlılar da gelmişlerdi. Selami Bey’in konusunu iyi bilen, Türkiye’de bu konudaki önemli isimlerden olduğunu söylemişlerdi.

Geçmiş Dönem Başkanlarımızdan biri bana Selami Bey’in doktor olduğunu aktarmıştı ama konuşmanın başında Selami Bey “Alzheimer konusunu çok iyi bildiğim için beni doktor sanırlar ama ben işletmeyiciyim,” diyerek konuya açıklık getirdi. Aklım rahmetli babamın anlattığı bir hikayeye gitti. Yıllar önce babam bir firmanın baraj inşaatı şantiyesini ziyaret ediyor. Baraj inşaatları inşaat makineleri ile yapılan inşaatlar oldukları için makinelerin bakımı, işletilmesi işin çok önemli bir parçasıdır. Bu tarz inşaatlarda inşaatın başındaki ve genelde inşaat mühendisi olan bir şantiye şefinin yanında bir de makine şefi vardır. Tüm makinelerin alım, bakım, tamir, kullanım ve işletimlerini takip eden, makine operatörleri, formenler, yağcılar, tamirciler, kısaca tüm personelden, makinelerin en üst sorumlusu. Kimilerine göre inşaat şantiyelerinin en zorlu görevlerini yapan kişilerdir makine şefleri. Özellikle baraj inşaatları gibi yolun bittiği bir dağ başında en yakın ilçeden, bazen en yakın köyden kilometrelerde uzakta şantiyeyi çalışır durumda tutmak için muazzam bir çalışma gerektirir. Şantiye şefleri ve makine şefleri şantiyelerin tanrıları gibidir. Emirleri demiri keser ve olmazı oldururlar.

Ne diyordum. Evet, babam şantiyeye ziyarete gidiyor. Makine atölyesine de uğruyor. Makine şefi tertemiz bembeyaz bir önlük ile kendisini karşılıyor. Babam kendisine inşaatta kullandıkları makineler, makinelerde işin özelliğine göre yaptıkları modifikasyonlar ve bunun gibi birçok özel konuda sorular soruyor. Makine şefinin bilgisi babamı çok etkiliyor ve mezun olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin büyük bir hayranı olan babam “İTÜ’lü müsünüz?” diye soruyor. “Hayır,” cevabını veriyor şef hafif bir tebessümle. “O zaman ODTÜ mezunusunuz?” diyor babam. Makine şefi birkaç saniye duruyor, “Sinan Bey, ben Çapa mezunuyum,” diyor.

Karşısındaki, hayranlık uyandıracak kalan bilgili makine şefinin tıp doktoru olmuş olması babamın asla unutmadığı bir deneyim oluyor. Bu ve bunun gibi kim bilir kaç deneyim yaşamış olmalı ki “Diploma önemli değildir,” derdi babam. “Diploma bir kağıt parçasıdır. Ne bildiğin, esas önemli olan odur.

Ağabeyin okumasa da olur ama kızım sen mutlaka okumalı ve meslek sahibi olmalısın,” derdi babam. İlkokul yıllarımda bunu söylediğini hatırlarım. O İTÜ’den İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuştu. Okumanın önemine inanırdı.

Bilginin ne kadar farklı şekillerde edinilebileceğine dair beraber çalıştığımız yıllarda paylaştığı yüzlerce hikayenin bazıları zihnimde çok net; bazıları ise flulaşıyor.

İşte Fethiye Kültür Merkezi Salonu’nda Selami Bey’i dinlemeye başladığımda aklıma gelen hikayeleri bir kenara bırakıp tekrar onun anlattıklarına odaklanıyor. “Alzheimer, Dün Bugün Yarın” olarak isimlendirmiş konferansını Sn. Selami Gedik. Ve Alzheimer üzerinde çalışmaya annesine 13 yıl önce Alzheimer hastalığı teşhisi konulması ile başlamış. 13 yıldır annesine o bakıyormuş. Annesinin aynı şeyi defalarca tekrar tekrar sorduğunu fark etmesi ve bir gün evdeki buzdolabının içinde konulmuş olan kaşık ve çatalları görmesi ile başlıyor annesinin teşhis süresi. Önce evdeki yardımcı hanımın yanlışlıkla buzdolabına çatal bıçakları koyduğunu sanırken, annesinin evdeki farklı eşyaları çok farklı yerlerde saklamaya başladığını keşfediyorlar o gün. “Bir cumartesi günüydü,” diye paylaşıyor Sn. Selami Gedik. O pazartesi günü yapılan bir yazılı test ve MR çekimleri ile annesine Alzheimer teşhisi konuluyor ve Alzheimerlıların dünyasını keşfetmeye başlıyor.

Annesinin hastalığını 1. Evrede yakalamışlar. Alzheimer hastalığı 7 evreden oluşuyormuş en son safhasına kadar. Ve bir hasta bir evrede bir ay ile üç yıl arasında kalabiliyormuş. Evrelerin ilerlemesini yavaşlatmak hastanın ömrünü uzatmak mümkün oluyor. “Bunu duyduğum da mutlu olmuştum,” diyor Sn. Selami Gedik, “Annemi hemen kaybedeceğim korkum hafiflemişti.”

Alzheimer’in genetik bir yönünün olduğunun düşülmesine rağmen bunamanın yaşlanma ile gelen doğal bir sonuç olmadığını paylaşıyor Selami Bey. “İhtiyarlık insan kendini yaşlı hissettiğinde başlar,” diyor. Pasteur’un kuduz aşısını 60 yaşında bulduğunu paylaşıyor. Mimar Sinan’ın kıymetli eserlerini 70 yaşından sonra vermeye başladığını.

Alzheimer’a dair bir çok veri paylaştı. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde her 69 saniye de bir Alzheimer teşhisi konuluyormuş. Türkiye’de farklı çalışmalara göre 250 bin ila 300 bin arası Alzheimer Hastası olduğu tahmin edilmekle birlikte sadece 15 bin hasta tedavi altındaymış. Hastalarından takriben yüzde beşi tedavi görüyor anlamına geliyor bu.

Alzheimer’i önlemek için en çok yürümeyi öneriyor Sn. Selami Gedik. Kardiovasküler kondisyonu sağlayan faaliyetleri öneriyor. Ayrıca daha fazla eğitim almış, yüksek mesleksel başarı sağlamış ve mental-zihinsel stimülasyon ile yaşayan kişiler bu hastalık daha az görülüyormuş. Aşırı zihinsel ve fiziksel yorgunluklar tetikleyici olabiliyormuş. “Dinlenmek gereklidir,” diyor Sayın Gedik. Sonra yıllarda Fethiye ve İstanbul arasında yaptığım, Türkiye’nin ve Dünya’nın farklı köşelerine yapıp durduğum seyahatlerim geliyor aklıma. Kendimi çok yoruyor olabilir miyim? Kulağım tekrar Sn. Selami Gedik’in sözlerine odaklanıyor. “Aşırı diyet de risk yaratır,” diyor.

Alzheimer’lı hastaların zaman zaman evden kaçabildiklerini, aşırı saldırgan ataklar yaşayabildiklerini, kaybolduklarında söylemek istedikleri kelimeleri hatırlayamadıkları için evlerini tarif edemediklerini, dertlerini anlatamadıklarını paylaşıyor. Kişi kelimeleri hatırlayamıyor çünkü bu hastalık nedeni ile beyindeki kıvrımlar derinleşiyor, beyin küçülüyor, beta amyloid proteini plaklaşarak hücreler arası iletişimi kesiyormuş.

Beyin bir yandan endüstri mühendisliği eğitimim sırasında öğrendiğim bir sistem ile bilgileri yitirmeye başlıyor. “Last In First Out.” Son giren ilk çıkar. O nedenle yakın geçmişi hatırlamayan bir hasta çocukluk anılarını tüm detayları ile hatırlayabiliyor. Selami Bey’in annesi kendi babasını hatırlıyormuş ama Selami Bey’in babasını ancak bahsi başka bir kişi açtığında hatırlıyor ve bahsediyormuş.

Alzheimer’a dair söylenebilecek o kadar çok şey var ki. Geçmişte farklı akıl hastalıkları ile karıştırılabilen bu hastalığın işaretlerinden bazıları tekrar eden sorular, eşya kullanma becerisinin azalması, basit matematik işlemlerini yapma becerisinin yitirilmesi ve yer ve zamanı karıştırmak. Alzheimer hastaları, hastalık başladığında normal yaşamlarındaki karakterlerden zıt karakter özellikleri gösterebiliyorlar. Çok sakin olan bir kişi çok sinirli olabiliyor. Bir yakınınızın Alzheimer olabileceğini düşünüyorsanız bir nörologa başvurmanız gerekiyor. Daha önce bahsettiğim gibi yazılı bir test ve MR çekimi ile teşhis konulabiliyor. Beta amyloid plakları MR’da görülebiliyor.


Ben hastalıkları zihinsel nedenleri de olduğuna inananlardanım. Korkuların, inançların, düşüncelerin bedenimizi de şekillendirdiğine. Zihinsel düşünceler ile hastalıkları eşleştirmede dünyadaki en ünlü isim Louise L. Hay. O Alzheimer Hastalığı'nın yaşamı terk etme arzusu ve hayatı olduğu gibi kabul edememekten kaynaklandığına inanıyor ve bu düşüncelerden, bu hastalıktan uzaklaşmak adına şu olumlamayı öneriyor: "Her şey doğru zaman ve mekan sıralaması içinde gelişiyor. Her şey olması gerektiği gibi oluyor."

Ve 16 Aralık 2011 tarihinde, Fethiye Belediyesi Konferans Salonu’nda verilen bu önemli konferansın organizasyonu için üyesi olduğum Fethiye Lions Kulübü Dönem Başkanı Sn. Ln. Seniha Öztürk’e, kıymetli katkıları için Kurucu Başkanımız Sn. Ln. Burcu Döğerli Gül’e, Kurucu Üyemiz ve Geçmiş Dönem Bölge Başkanlarımızdan Sn. Ln. Yonca Döğerli’ye ve katkıda bulunan üyelerimize sadece Fethiye Lions Kulübüm ve Lions MD118-R Yönetim Çevremiz adına değil, tüm Fethiye adına yürekten teşekkürler.

Sağlık, mutluluk, bereket ve huzur dolu bir ömür dileklerimle.

29 Aralık 2010 Çarşamba

Yapabileceklerimiz Var

Yaptığım çalışmalarda danışanlarımdan kendilerinin hayat kalitelerini arttırmak için neler yapabileceklerine dair sorular gelir. Düzenli olarak eğitimler veren hocalar var. Benim hem Fethiye hem İstanbul’da yaşıyor olmam ve seyahat programlarım istediğim kadar sık eğitimler düzenlememi engelliyor. Bireysel çalışmalarda kişilerin yaşam kalitelerini yükseltmek için yapabileceklerini paylaşmaya özen gösteririm. Her zaman yapabileceğimiz bir şeyler var. Hele düzenli olarak dikkat edersek yaşam kalitemizi arttıracak olan ipuçları var. Basit ve çok kolay uygulanabilir şeyler. Son günlerde duygu ve düşüncelere dair çok şey yazdım. Artık uygulamalara dair yazma zamanı geldi.

Sadece üç hafta uygulayarak yaşamınızda fark yaratabileceğiz önerileri madde madde yazacağım. Uyguladığım zaman yaşamımı açan, biraz ihmal ettiğimde eksikliğini hemen fark ettiğim uygulamalar. Mutlaka içinden bildikleriniz ve uyguladıklarınız çıkacaktır. Kuru gelmesin ama madde madde yazmak istiyorum. Zeynep’in olmazsa olmazları diyelim.



1- (1) Su için. Su olmazsa hiçbir şey olmaz. Reiki olmaz, ilacın faydası olmaz. Kristallerin, bitki çaylarının, vitaminlerin, brokolinin faydası olmaz. Ne kadar çorba, meyve suyu, yeşil çay içtiğinizin eğer su içmiyorsanız pek önemi yok. Birçoğumuzun çocuklukta çok içtiğimiz için bıktığımız ama faydalı ıhlamurun da tam faydası yok. Ihlamura biraz limon sıkmak belki ya da içine bir dilim limon atmak ıhlamur ile sizi tekrar barıştırabilir belki. Su vücudu besliyor, arındırıyor. Bedenin ve aynı zamanda ruhun var olmasını sağlıyor. Sadece düzenli olarak su içerek, bu sağlık durumunuza göre değişebilmesine rağmen ortalama olarak yedi sekiz bardak su içmeniz gerektiği anlamına geliyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız lütfen su için.

2- 2- (2)Gülümseyin. Gülün. Kahkaha atın. Ama gülümseyin. Bir neden olduğu için değil. Üç hafta sadece görev olarak gülümseyin. Her zaman. Üç hafta. Kendiniz için kendinize gülümseyin. Bir üzüntü içindeyken, bir zorluk içindeyken gülümsemek ve gülümsemeye çalışmak suni gelebiliyor. Ama o kadar etkili ki. Ne durumda olursanız olun eğer onbeş yirmi dakika gülümsemeyi başarabilirseniz neredeyse kalıcı olarak enerjiniz değişecek. Hele bunu bir görev gibi üç dört hafta yapma çalıştığınızda sadece sağlığınız düzelmekle kalmayacak yaşama olumlu olarak bakmaya başlayacaksınız. Su içtikten sonra bir şey yapacak isteğiniz varsa bu gülümsemek olsun. Bu kadar basit bir şeyin yaşamınıza hangi mucizeleri getirebileceğini bilseniz bir an durmazsınız inanın. Ve gülmeyi seviyorsanız, lütfen bu özelliğinize sahip çıkan.

Gülen bir toplum değiliz. Amerika’dan Türkiye’ye döndüğüm ilk birkaç yıl gerçekten çevremdekilere göre çok daha fazla güldüğümü fark ediyordum. Bir buçuk yıl kadar Türkiye’ye hiç gelmediğim bir dönem olduğu için döndüğümde çok daha net olarak fark etmiştim. Zaman içinde gülümsememi önce tam olmasa da biraz yitirdim, yaptığım iş güler yüzlü olmaya mani olmasa da ciddi olmamı gerektiriyordu. Zeynep’in kahkahalarına sadece erkeklerin çalıştığı, işverenin kızı bir mühendis olarak çalıştığı inşaat şantiyelerinde, devlet dairelerinde pek yer yoktu. Sonra tekrar gülümsememe sahip çıktım. Başkası için değil kendim için gülümsüyorum. Bazen unutuyorum, fark ettiğim anda gülümsüyorum. Eskiden gülümsemeyi hatırlatan notlar koyuyordum masama, evimin, ofisimin farklı yerlerine. İşe yarıyordu doğrusu. Gülümsemeyi seven bir ailem ve arkadaşlarım var. Eski iş hayatım gülümsemeye daha dar bir alan bırakıyordu dediğim gibi. Artık pek hatırlatmaya gerek kalmıyor. Gülümsemeyi, gülmeyi seviyorum. Yaşama gülmeyi seviyorum. Gülümseme bulaşıcı bir şey. Bana gülen bir insana karşı somurtmam gerçekten zor. Ben gülüyorsam olayları kötü yorumlamam neredeyse mümkün olmuyor. Sevgi ve nefret duygularının aynı anda yaşamasının mümkün olmadığı gibi, sevinç ve üzüntü aynı anda var olamıyor. Biri gidip diğeri gelebilir ama aynı anda var olamıyorlar. Gülümseme ile sevinci davet edin ve sağlık, keyif ve mutluluk sizinle olsun.

3- 3- (3)Yorgun, mutsuz, endişeli iseniz mutlaka duş alın; özellikle akşamları duş alın. Su içmemizin sağladığı faydalara ek olarak bedenimizi ve mekânları arındırmak için muazzam etkili. Sanınız çok sıkıldığında ellerinizi akan suyun altında birkaç dakika tutmak üzerindeki enerjik yükleri hızla temizleyebilir. Bir duş alma şansınız varsa bu tüm bedeni ve enerji alanını temizleyeceği için sizi çok daha iyi hissettirecek. Kirden arınmaktan bahsetmiyorum. Bir saat önce yıkanmış olabilirsiniz ama bir kavda yaşadıysanız, hastanede bulunduysanız, gergin bir toplantı geçirdiyseniz, bir tartışma yaşadıysanız, üzerinizdeki enerjik yükü su ile çok hızlı bir şekilde temizleyebilirsiniz.

Ben Amerika’daki üniversite yıllarımda Amerikalıların genelde yaptığı gibi her sabah duş almaya alıştım. Sabahları duş almak güne taze başlamayı sağlar, ancak genelde gün içinde girdiğimiz her ortam ve bir araya geldiğimiz her insanla enerjik olarak bir etkileşimimiz olur. Genelde enerjisi yüksek ve bizi mutlu eden insanlarla daha az karşılaşırız. Aksaklıklar, tartışmalar, haksızlıklar, sorunlar bitmez. Genelde sıkıntısı olan insanlar ile daha çok karşılaşırız. Kuvvetli isek enerjimizden vererek devam ederiz güne, ama bir yandan onların yükleri ile yüklenmiş ya da enerjimizi onlara vermiş oluruz. Gece bu yükler ile rahat uyumak pek mümkün değildir. Gece yatmadan önce yapılacak bir duş hem uyku kalitenizi arttıracak, hem de üzerinizdeki enerjik yükleri temizleyeceği için sağlığınızı koruyacaktır. Duş alamıyorsanız elinizi yıkayın, ayağınızı yıkan. İslam’daki abdest ve boy abdesti ibadetin gereği olmak tarifi dışında çok etkili arındırıcı uygulamalar. Su, niyet ve sözün gücü ile bizi koruyan bir uygulama.

Rahmetli babam bana “su kuşu” derdi. Ben sabahları duş alma alışkanlığımdan çok vazgeçemedim, ancak buna akşamları aldığım duşları, yorgun, moralsiz, üzgün hissettiğim zamanlarda aldığım duşları ilave ettim. Enerji çalışmalarımdan önce ve sonra yerine göre imkânım varsa duş alırım. Kendim için ve çalışma yapacağım kişi için hazır olmak adına. Su inanılmaz bir şey. Çevreci kimliğim bazen su kullanımı konusunda beni dikkatli olmam konusunda uyarsa da enerjimin ve ruhumun arınma ihtiyacına özen gösterdiğimde çevre adına da faydalı şeyler yapabiliyorum. O gücü, o inancı bulabiliyorum.

4- 4- (4)Evinizi, içinde olduğunuz mekânları tozdan arındırın. Toz özellikle kapalı mekânlarda düşük frekanslı enerjileri barındırabiliyor. Yorgun hissediyorsanız bir bahar temizliği yapma zamanı gelmiş olabilir. Normalde sizi etkilemeyen bir ortam enerjiniz düşükse etkileyebilir. Gözle görünen bir kirlilik olmayabilir ancak ince bir toz katmanı bile sizi desteklemeyen enerjiyi barındırabilir. Kendinizi kuvvetli kılmak adına dikkat etmenin fayda getireceği bir detay olduğu için paylaşmak istedim.

5- 5- (5)Sözün önemli bir gücü var. Dualar, mantralar, olumlamalar sözün gücü ile yaşamlarımıza bizi kuvvetlendiren enerjileri aktarmak için araçlar. Dünyanın her köşesinde sözün gücü farklı şekillerde tüm toplumlar tarafından kullanılıyor. Fatiha Suresi’nin, İhlas Suresi’nin farklı bir kuvveti vardır benim için. Farklı duaların kelimelerinin, seslerinin enerjisi ile beni kuvvetlendirdiğine çok şahit olmuşumdur. Japon kökenli chant’ler var söylediğim, Shumei'nin Amatsunorito'su gibi. Louise Hay ile hayatıma giren olumlamalar sözün gücünü yaşamıma davet etmek için etkili araçlar. Louise Hay’in olumlamalara dair kitapları uzun yıllardır Türkçe’de mevcut. Louise Hay’in bir kitabını almak ve olumlamaları kullanmak kendinize verebileceğiniz en kıymetli hediye olabilir.

Bir olumlama önermem gerekirse “Kendimi seviyor, onaylıyor ve kabul ediyorum” özellikle EFT olarak bilinen Duygusal Özgürlük Tekniği-Emotional Freedom Technique’te çok kullanılan etkin bir olumlama. Sadece bu cümleyi yaşamınıza dâhil etmeniz, kendinize gün içinde farklı zamanlarda mümkünse sesli olarak tekrar etmeniz zihninizdeki, yüreğinizdeki, bedeninizdeki birçok engeli hızla açabilir. Düşüncenin ve niyetin gücü çok etkilidir. Sözün, hele dudaklarımızdan sesli olarak dökülen kelimelerin kuvveti dönüşüm getirebilir.


Bu çok basit beş uygulamayı hayatınıza dâhil ederek büyük fark yaratabilirsiniz. Hele öncelikle üç haftalık bir süre düzenli olarak uygulayarak hayatınızın parçası haline getirmeye başlarsanız. Çok basit ve istikrarlı uygulandığında büyük fark yaratan uygulamalar.

Enerjimizi yüksek tutmak için olmazsa olmazlar listesini paylaşmaya devam edeceğim. Şansınız ve kuvvetiniz hep bol, yaşam yolunuz sevgi ile açık olsun.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Sen Mor Bir Domuz musun?


Amerikalı yazar ve eğitmen Louise Hay’in düşüncelerimizin sağlığımız üzerindeki etkileri üzerine çok sayıda kitabı var. Dünyada bu konuların öncülerinden. Hala yazmaya, konferanslar vermeye devam ediyor.


Louise Hay diyor ki: “Biz müsaade ettiğimiz için düşüncelerin üzerimizde gücü vardır. Kendimizi kabul etmek başkalarının yargılarını üstümüze alınmamaktır. Kelimelerin tek başına bir anlamı yoktur. Onlara biz anlam veririz. Bizi besleyen ve destekleyen düşünceleri düşünmeyi seçelim.”


Güzel bir örnek veriyor Hay. “Ben size ‘Sen mor bir domuzsun’ desem ya bana gülüp geçersiniz, ya sinir olursunuz ya da deli olduğumu düşünürsünüz. Ama söylediğimin doğru olduğuna inanma ihtimaliniz çok düşüktür. Bizim duyduklarımızdan kendimize dair inanmayı seçtiklerimizin büyük bir kısmı bu cümleden daha fazla doğru değil.”


Doğduğumuz andan itibaren daimi olarak bir şeyler duyuyoruz. Küçük yaşlarımızda duyduklarımızın neredeyse tamamını doğru olarak alıp bilincimize ve bilinçaltımıza kayıt ediyoruz. Yaşlarımız ilerledikçe bilinçli olarak duyduklarımızı kabul edip etmeme farkındalığına ulaşabiliyoruz. Ama her zaman değil. Sözlerin üzerimizdeki gücünün farkında olmuyoruz.


Louise Hay diyor ki: “Kendimiz ile ilgili ‘yanlış’ olduğunu düşündüğümüz şeyler çoğu zaman bizi biz yapan bireysel özelliklerimiz.


Tamam, etrafımdakilerin sözlerine dikkat edeyim ve ciddiye almayayım, ama bu o kadar kolay olmuyor. Ne yapabilirim? Louise Hay dünyada bu konuda gerçekten bir çığır açtı – olumlamaların olumsuz düşünce ve inanç kalıplarımızı değiştirmek konusundaki etkilerini gösterdi. “Kendimi olduğum gibi seviyor ve onaylıyorum” olumlaması, veya diğer bir adı ile onaylaması, gerçekten çok etkili. Louise Hay bu cümleyi, ya da kısaltılmış şekli “Kendimi onaylıyorum” cümlesini bir ay boyunca günde üç yüz dört yüz defa tekrar etmeyi öneriyor. Bu sayede kendimizi kabul etmediğimiz tüm noktaların biz bu kelimeleri söyledikçe ortaya çıkacağını ve bunun derinlerdeki yaraları ve yararsız inançları temizleyeceğini söylüyor.


Aklınıza neden kendinizi kabul etmemeniz, neden onaylamamanız gerektiğine dair birçok düşünce gelecek,” diyor Hay. “Ben başarılı değilim… Bu aptalca… Bunun işe yarayacağını düşünmek aptalca… Ben neyi iyi yapabiliyorum ki… Bunların geçip gitmesine müsaade edin. Bu gelen düşüncelere ‘Sizi serbest bırakıyorum, kendimi onaylıyorum,’ deyin. Onlar sadece direnç düşünceleri ve sizin üzerinizde güçleri yok.


Her fırsatta Louise Hay’den ve dünyaya düşüncelerin ve özellikle de sözün gücü üzerine hatırlattıklarından bahsetmeyi görev biliyorum. O kadar önemli ki. Onun kitaplarını onlarca defa okumuşumdur, ve her defasında yeni bir şeyler dikkatimi çekiyor. Her defasında daha önce farkına varmadığım bilgiler alıyorum. Her geçen gün olumlu sözler ve sözcüklerle yaşamanın önemini biraz daha çok kavrıyorum.


Zihnin bizim bir aracımız olduğunu hatırlayalım istiyorum. Bize ait ama bizi kontrol eden değil bizim kontrolümüzde bir araç olduğunu.


Ve bazen iyileşme yolunda yürümeye başladığımızda, her şey düzelmeye başlayacağına bazen sanki daha da karışmış gibi görünür. İlişkilerimizin daha iyi gitmesini isterken daha çok kavga etmeye başlarız. Kendimizi bolluk ve berekete açalım derken cüzdanımız çalınıverir. Bunları doğru değerlendirmemizi öneriyor Hay. Öncelikle arzularımızı bize getirecek olan farkındalığa varabilmek için üstünün açılması gereken farkında olmadığımız olumsuz kalıplarımız olabilir.


Zihnimizde ve sözlerimizde olumlu olmaya gayret ettikçe – bazen kısa süreli olumsuz görünen olaylar ile – yolumuz açılmaktadır. Veya Hay’in ifade ettiği gibi, dibi yanmış bir tencereyi temizlemeye başladığımızda olduğu gibi suyu, sabunu koyup tencerenin dibini ovalamaya başladığımızda tencerenin içindeki su baştaki halinden çok daha kötü görünür, hatta berbat bir haldedir. Bu kısa süreli bulanıklık tencerenin tertemiz olması için ödenen kısa süreli bir bedeldir.


Sağlık ve sevgi dolu günler sizinle olsun.


Sevgilerimle.

23 Ocak 2009 Cuma

Lodos'u Sonsuza Kadar Tutabilir miyim?



Boğaz’da kuvvetli bir Lodos var. Beyaz kuzucukları Boğaz’da sık görmüyorum.
Sahildeki tekneler sağa sola sallanıyor.

Dün birçok kaptan teknelerinin iplerini kontrol etmeye ve ayarlama geldi. Denizcilerin hava durumunu yakından takip etmesi gerekiyor. Taze bir denizci olarak yeni yeni öğrendiğim gibi.

Ben Amatör Kaptanlık belgemi alalı sanırım 2 yıl oldu. Ama Boğaz’da hiç tekne kullanmadım. Fenerbahçe’den Karaköy’e kadar ağabeyim Yaman’ın ‘Pegasus’ isimli teknesini kullandım bir defa. Ama Boğaz’a girmeye vaktim olmadı.

Arnavutköy’e bir de kendi kullandığım tekneden bakmak istiyorum bir kere. Boğaz sahillerinin manzarası denizden gerçekten çok daha farklı. Denizin üzerinde olmak farklı.

Zaman zaman Ortaköy’den kalkan gezi teknelerine bineriz arkadaşlar ile. Boğaziçi Köprüsü’den Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne kadar giderler genelde. Ve Avrupa kıyısından gider ve Anadolu yakası kıyılarının kenarlarından geri dönerler. İsterseniz çayınızı, neskafenizi de içersiniz. Yan iskemlelerde oturanların sohbetlerine kayar bazen kulağım, bazen güneş kemiklerimi ısıtır dalar giderim. Boğaz’ı severim, daimi akışı ile sanki bana hayatı tarif eder. Yüzlerce, binlerce gemi, tekne, kayık önümüzden geçer gider.

Tabi bizlerde olduğumuz yerde kilitli değiliz, yaşam yol almamız için açık. Sahi nerede duymuştum ben bu “kilitli değiliz” sözünü? Tamam, hatırladım.

*

Kilitli değiliz, her zaman her şeyi değiştirebiliriz.

Çocukluk rüyalarımız önemli. Bunları hatırlıyor muyuz?

Hedef yolculuğun nedenidir. Yolculuk ise yaşamın kendisidir.

İnançlarımız süre giden düşüncelerin bir oluşumu.

İstediğiniz şeyin titreşimi ile uyumlu olmak gerekiyor. Yoksa hazır bile olsa yaşamımıza giremiyor.

Olumsuzlu olumluya çevirdiğimizde çekim noktamızı değiştirmiş oluyoruz.

Ne kadar mutlu iseniz gerçek varlığınız ile o kadar bağlantıdasınız demektir. Benliğinize gerçek anlamda dürüst olmak belki de bu demek.

“Bugünü dünden daha da iyi hale getireceğim.”

Bir olumlamayı söylerken, ilk defalarda inanmayabilirsiniz, ancak söyledikçe bu kavrama açılmaya başlamış olursunuz. Kelimeler yaratmıyor, bizim titreşimimiz yaratıyor. Kelimeler kendimiz daha iyi hissetmemiz ve titreşime ulaşmak için bir köprü oluşturuyor…

Düşündüğümüz her an’da bir titreşim yayıyoruz ve bunu çekiyoruz.

Genelde de gördüklerimize dair reaksiyon veriyor ve bir titreşim yayıyoruz.

Olana uyumlu isek olan olmaya devam eder.

Ancak farklı bir düşünce ve beklentiye girebildiğimizde, hayatımızda yeni ihtimallere yer açmış oluyoruz.

İstediğimiz ile titreşimsel uyumda olmak.”


Denemeye değmez mi?

Şimdiye şükrederek, şimdiden sonra istediklerinize karar vermek gerekiyor. Ama bu bir süreç, her an yeni bir gelecek yaratım an’ı.

Örnekle öğretmek. Biz başarabilirsek öğretebiliriz, yaşamımız örneği ile.

Yaşamak gerek. Yaşamaya açık olmak.

Rahatsız eden engeller güzeldir. Bize engellerimizi gösterir, engeller ile karşılaşınca rahatlayın. İtin ve aşın demiyoruz. Rahatlayın ve dirençlerinizi bırakın.

Kendinizi suçlamayan, küçültmeyin; direnç yaratıyorsunuz, iyiliğinizin, mutluluğunuzun önünde direnç yaratıyorsunuz.

Kendinizi sevmekten başka anahtar yok; yoksa her şey yaşamınıza direnç göstermek oluyor.”


Louise Hay’in hazırladığı bir film var “You Can Heal You Life”. “Yaşamınızı İyileştirebilirsiniz” diye tercüme edeyim bu başlığı, henüz Türkçe’si yok. Bu dokümanter tarzı filmde Esther ve Jerry Hicks ile bir röportaj bölümü de var. Alıntılar onlardan… Louise Hay'in, içeriği filmden farklı olmakla birlikte, aynı adlı bir kitabı var; bu kitabın Türkçe'sini "Düşünce Gücüyle Tedavi" adıyla bulabilirsiniz.


*

‘Dingin Savaşçı’ filminden aklımda kalan bir cümle var: Socrates isimli bilge bir kişiyi oynatan Nick Nolte genç jimnastikçi Dan Millman ile konuşuyor:

- “İstediğin şeyi elde edemediğin zaman acı çekiyorsun. Elde ettiğin zaman da acı çekiyorsun, çünkü onu sonsuza kadar elinde tutamazsın.”



Ve filme tekrar eden cümleler var zaman zaman aklımda dolaşan:

Bir Savaşçı sevdiği şeyi yapar. Bir savaşçı sevdiği şeyden vazgeçmez. Yaptığı şeyde sevgiyi bulur.” Ve “Ölüm üzücü değildir; üzücü olan insanların çoğunun hiç yaşamamış olmasıdır.”