İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com
Okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2015 Cumartesi

Yeni Başlangıçlarda

28 Eylül Pazartesi günü okullar açılıyor.
Aslında mesela yeğeniminki gibi birkaç hafta önce açılan okullar da var. Kısaca Eylül ayında öğrenciler için yeni bir dönem, yeni bir zaman geliyor, başlıyor.
Harika keşiflerin ve büyümenin aşaması olabilecek, bir yandan da onların yaşama dair umutlarını, heyecanlarını ve azimlerini zorlayabilecek bir zaman. Yaşam fırsatlar, imkanlar, sorunlar, kolaylıklar, acılar, bir çok şey sunacak. Bir ihtimaller dünyası başlıyor ve bu dünya bazen zorlu olabiliyor.
Ailemizdeki, etrafımızdaki, yaşamımızdaki çocuklar için ne yapabilirim diye düşünür böyle zamanlarda. Hala olarak, abla olarak, teyze olarak (Eh artık teyze diyenlerde oluyor bana) ne yapabilirim, ne yapmam uygun diye düşünürüm. Yaşamımızda karşımıza çıkan her çocuğun yaşamında az ya da çok bir etkimiz var. Her sözümüz, her davranışımız, hatta her düşüncemiz onları etkiliyor.
Başarabileceklerine, yapabileceklerine, karşılaştıkları zorlukları aşabileceklerine olan inancımız, sadece aklımızda söylenmeyen sözler bile olsalar yaşamları etkiliyorlar. Niyetimizin, inancımızın, düşüncemizin frekansı yaşamlara dokunuyor.
O zaman hep sevgiyle olsun, her çocuğun içindeki o yapıcı, olumlu güce inanarak olsun, kendi güçlerini keşfetmelerini dileyerek olsun.
Yaşamı öğrenme yıllarımıza dair hepimizin hikayeleri var. Yaşam boyu bizimle yürüyen hikayeler. Her yeni başladığımız şeyde, her yenilikte, her dönemeçte bize kendini hatırlatan hikayeler. Yaşamımızdaki çocukları anlamak kadar kendimizi anlamak için de hatırlamamız gereken hikayeler. Ben bunları bir kısmını yazmıştım. Bugün tekrar okudum ve tekrar paylaşacağım. Çünkü her yapmaya yeni başladığım şeyde kendime hatırlatmam gerekebiliyor. Hala. "Zeynep, yapabilirsin, nasıl yapabileceğini bulman gerekiyor," diyor bir ses. Ve ben o tanımayı öğrendiğim sessiz sese artık güveniyorum.
Kırmızı kurdeleli ya da sadece mutlu, sevinçli, neşeli, bereketli olsun yaşam. Yapmak istediklerimizi yaparak ya da yaşamın karşımıza çıkardıklarını keyifle aşarak. Keyifle yaşayarak.
Yaşadığımıza şükredeceğimiz günlerimiz çok olsun.

9 Aralık 2013 Pazartesi

Etik



7-8 Aralık 2013 tarihlerinde PREP Psikolojik Rehabilitasyon ve Eğitim Programları Derneği tarafından düzenlenen IV. Uluslararası Okul Ruh Sağlığı Sempozyumu'na katılma şansım oldu.
Dernek Başkanı Sayın Dr. Meltem Kora benim kıymetli bir arkadaşım ve yine bu Derneğe emek veren Sayın Prof. Dr. Yankı Yazgan ve Sayın Prof. Dr. Oya Güngörmüş Özkardeş çok kıymet verdiğim insanlar, hocalar.

İki gün boyunca özellikle eğitim ve sağlıkta etik üzerine konuşuldu, farklı boyutları ile ele alındı. Birçok farklı hocamızın, eğitim ve sağlık dünyasının, hukuk dünyasının bakış açısı ile etik ele alındı. Sorunlar, vakalar konuşuldu, paylaşıldı. Derya gibi bir konu etik.

Sempozyumdan yeni bir okuma listesi, eskiden okuduklarımı tekrar okuma isteği ile ayrıldım.

Tamamlayıcı tıp metotları ile çalışmak etik kavramını kendimizde ve yaşamımızda sorgulamayı gerektiriyor. Özellikle başkalarına destek verme, yardım etme isteğimiz varsa. Belki de bizler bu etik, ahlaklı, iyiden yana olan yaklaşımları zaten kabul ettiğimiz ve inandığımız için bu yolu seçiyoruz. Yine de bilinçsiz olarak doğru yaptıklarımızın bilinçli zihnimiz ile farkında olmaya yarar var galiba. Bunu aramızda daha çok konuşmaya ve paylaşmaya.

Tıptaki aydınlatıcı bilgi verme ve onam alma süreçlerinin altındaki, Dünya Sağlık Örgütü'nün Informed Consent/Aydınlatılmış Onam gerekliliklerinin altında bireysel hakların korunması ile ilgili çok önemli noktalar var.

Reiki ve tamamlayıcı tıp dünyasının bize sunabildikleri muhteşem bir güç var, kendimizi bulmamızı, keşfetmemizi sağlayan çok değerli bir yol. İnandığım bir yol.

Bu yolda yürürken insana saygı, özgür iradeye saygı, doğru, ahlaklı, etik kalabilmek, mahremiyete saygı hep hatırlamamız ve birbirimize hatırlatmamız gereken temel prensipler, temel dayanaklar.

Saygı ve sevgilerimle.


8 Aralık 2013 Pazar

PREP Derneği IV. Uluslararası Okul Ruh Sağlığı Sempozyumu

Bu haftasonu, 7-8 Aralık 2013 tarihlerinde İstanbul'da, İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin Eminönü Yerleşkesi'nde, PREP Psikolojik Rehabilitasyon ve Eğitim Programları Derneği'nin iki yılda bir düzenlendiği Uluslararası Okul Ruh Sağlığı Sempozyumları'nın 4.sündeydim.  Bu yıl ki tema "Okullarda Etik"ti.

Fethiye'ye iki defa gelerek konferansları ile bizlerden desteğini esirgemeyen kıymetli hocam Prof. Dr. Yankı Yazgan'ı, yine Fethiye'ye gelerek farklı sosyal çalışmalarımıza destek veren Prof.Dr. Oya Özkardeş Hocamı ve PREP Derneği Başkanı kıymetli dostum Çocuk Psikiyatristi Dr. Meltem Kora'yı görmek ve dinlemek gerçekten değerliydi.

İki gün boyunca "Okullarda Etik" başlığı altında yaşamın bir çok farklı alanında "Etik" konuşuldu.  Ağırlıklı olarak okulda, eğitimde, tıpta ve sağlık alanında ama yaşamın her alanına ulaşan bir anlamda etik konusu anlatıldı, ele alındı.

7 Aralık günü yaptığı konuşmada Prof. Dr. Mustafa Sercan "Etik konusu karşımızdakini adam, insan yerine koyup koymadığımız konusudur," demişti.  İnsana, çocuğa, cana kıymeti bilgiyle, özenle, sevgiyle hatırlatan bu iki günün izi uzun bir süre benimle kalacak.

Teşekkürler PREP Derneği, teşekkürler İstanbul Ticaret Üniversitesi.  Tüm katkı koyanlara ve emeği geçenlere teşekkürler.

25 Haziran 2009 Perşembe

Zürafalar ve Çakallar







Yürekten İletişim – Şiddetsiz İletişim konusunu aktarmaya olan arzum bitmiyor. Dünya üzerinde fosil yakıtların karbon salınımları dünyayı yaşanamaz kılmaya başlarken, sözcüklerimiz dünyaya ve insanlara çok daha farklı zararlar verebiliyor. Sözler tüm yaşlarda bizi etkiliyor, ama en çok da küçük yaşlarda.

Ailelerimizden duyduğumuz sözler var. Öğretmenlerimizden duyduğumuz sözler var. Prof. Dr. Yankı Yazgan çocukların ruh sağlığını etkileyen faktörlerden bir tanesinin çocuğun güvendiği ve ilgi beklediği insanların onu hayal kırıklığına uğratması olduğunu söylüyor. Çocuklar anne babalarının ve öğretmenlerinin gözlerinin içini gözlüyor. Ben de yaptım biliyorum. Belki şanslıydım, beni destekleyen insanlar ile birlikte oldum; beni genelde destekleyen öğretmenlerim oldu. Ancak okul yıllarında, çocukluk yıllarında gerek fiziksel şiddete, gerekse ağır sözlü eleştiri ve hakaretlere uğradığını anlatan arkadaşlarım oldu. Hatta hocalarım oldu.

Sözlerin ruhumuzda yarattığı yaralar fiziksel yaralanmaların, hatta fiziksel şiddetin ötesinde olabiliyor. Korkular, endişeler ve güvensizlikler ile dolu yaşamlar yaratılabiliyor. Geleceğimizi Zürafalar veya Çakallar yazabiliyor.

*

Zürafa ’nın Şiddetsiz İletişim dilinde farklı bir anlamı. Dünyada karada yaşayan hayvanlardan kalbi en büyük olan hayvan zürafa, yürekten iletişimde kalbimiz ile hareket etmenin, kalpten konuşmanın önemini hatırlatıyor bize. Kendimizdeki ve başkalarındaki güzellikleri görmemizi hatırlatıyor, bu güzellikleri hatırlatıyor.

Yermek ve yargılamak bu düşüncede yer almıyor. Eleştirmek bu iletişim tarzında yer almıyor. Eleştiri içimizdeki güzellikler ile bağlantımızı koparıyor. Çakal yaklaşımını kulanlar, eleştirerek ve hatta utandırarak bir kişiyi doğru yöne yöneltebileceğini sanıyorlar. Ama çakal dili kullanan bir kişinin sözlerinin ardında ifade edilmemiş ve karşılanmamış birçok ihtiyacı yatıyor. Kendi ihtiyaçlarının tam farkında olmayan biri baş bir kişiyi nasıl etkiler acaba?

*

Öğretmenler hangi dili konuşuyor?

Dünyada eğitimde büyük farklılıklar yaşanıyor gibi görünse de, Türkiye’de görebildiğim kadar ile eğitimde, eğitim dilince şiddet varlığını sürdürüyor. Şiddet adını verdiğimiz fiziksel hareketler azalsa da sözel şiddet belki de artarak varlığını sürdürüyor. Bir de şiddete yüklediğimiz anlam nedir? Bunun farklında olmak gerek. Eleştiri yerine göre çok ağır şiddet yerine geçebiliyor. Özellikle daha korunmasız olan küçük ruhların dünyalarında.

Eleştirmeden, düzeltmeden nasıl öğretmen olunabilir? Değil mi?

Şiddetsiz İletişim sözcüklere ve sözlere çok farklı bir açıdan bakıyor. Şiddet bir anlamda başkasının ihtiyaçlarının kendi ihtiyaçlarım kadar dikkate almamaktan doğuyor. Almamanın ta kendisi belki de şiddet.

Şiddetsiz İletişim’de ihtiyaçlarımızı karşılamak için karşımızdaki insandan rica da bulunmak hakkımız var. Ama ricanın gerçek bir rica olması, yani üstü örtülü bir talep veya zorlama olmaması gerekiyor. Şiddetsiz İletişim’de yapılan bir ricanın kabul edilmesi kadar kabul edilmemesi de uygun. Eğer beklediğimiz cevap ‘evet’ ve bunu almamak bizi hayal kırıklığına uğratıyor, üzüyor veya kızdırıyorsa, niyetimizde bir yerlerde şiddet var demek. Yani karşımızdakinin özgür seçimine saygımız tam değil. İsteklerimiz, bizim isteklerimiz daha öncelikli demek. Öncelikler zor bir konu. Bir öğretmen ve öğrencinin öncelikleri söz konusu olduğunda konu daha karışık bir görüntü oluşturabiliyor.

Şiddetsiz İletişime dair tüm cevapları verebilmek değil amacım. Kısa bir yazıda mümkün değil. Ama dikkatinizi çekmek istediğim doğru. Başka bir bakma şekli var. Ve eğer kullanmayı öğrenebilirsek hayal edebileceğimiz her ortamda, her grupta kullanılması ve o grubun içindeki huzur ve uyumu arttırması mümkün.

Zürafaların dünyasındaki yolumuz hep açık olsun…