İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com
nefes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nefes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2015 Pazar

Olumlama

" Hayat nefesini dolu dolu içime çekiyorum. Hayatın akışına güveniyorum."


28 Temmuz 2014 Pazartesi

Güneş Tutulması...

Her yeni günde bir karar anı vardır.

Bugün ne yapmayı seçeceğim?

Bugüne kadar kaçırdığım fırsatlara mı yanacağım?  Elimdekini alan, beni yaralayan, fırsatlarımı çalanlara kızmaya devam mı edeceğim?  Daha iyisi olabilir diye yakınmaya devam mı edeceğim?

Bugün ne yapmayı seçeceğim?

Babam ben doğduğumda benim şu anda olduğum yaşlardaymış.   Yeni bir canın mesuliyetini aldığı yaşlar benim bu yaşamı boşa mı harcadım diye sorguladığım yaşlar.

Bu yaşamda yapmak istediklerimi gerçekleştirmeye vaktim yetmeyeceği hissine kapılırım bazen. Bir korku alır beni. Bir panik hissi.  Bir atak gibi gelir ve beni sarar.  Bu hissin kaynağı benim düşüncelerim olabilir. Bu hissin kaynağı benim önümü kapatan başka bir enerjinin bende doğurduğu düşünceler, hisler olabilir. 
Yaşamımdaki her olumsuzluğun çıkış noktası benim zihnim olmayabilir.

Yine de her olumsuzluğu dağıtabilme gücü benim seçimlerimde.

Gerçekten üzerimize bazen öyle bir olumsuz enerji gelir ki kafamızı kaldıramayız.  Gün kapkara görünür. Herşey ama her şey karanlık görünür.  Güneş karanlık, dostlar karanlık, gün karanlık, gece zifiri. Böyle anlar var.  Varlar.  Bazen bir şey, bir enerji her şeyi bize karanlık gösterir.  Bazen o her neyse etrafımızdaki her şeyin enerjisini emer. O his gerçektir. Olay gerçektir. Yani bana “Zeynep çık bu olumsuz düşüncelerden,” derseniz, yapamam.  Yapamam. Yapacak enerjim yoktur.  Siz pırıl pırıl güneşi görünce bendeki güneş tutulmasını nasıl anlayacaksınız?  Güneş tutulmaları vardır.

Güneş tutulmaları vardır ve güneş tutulmalarının özelliği - sonsuza kadar sürmezler. Geçerler.  Sadece zifiri güneş tutulmalarında güneşin tekrar etrafı aydınlatacağını unuturuz bazen.  Karanlıkta geçen günler güneşin doğacağını bize unutturur. Hatırlamak zorlaşır. Güneş tutulmalarını değiştiremeyiz. Güneşle, ayla, dünyayla savaşamayız.  İnsan olarak doğamız bu düzenin içinde var olmak.  İşte ruhun güneş tutulmaları da savaşmak için değildir.  Sabretmek içindir.  Beklemek içindir. Geçmesini beklemek için.

Doğduysak bir nedeni var.  Nefes almaya devam ediyorsak göreceklerimiz var. Yaşayacaklarımız ve yapmamız gerekenler var.  Güneş tutulmalarına aldanmadan, kanmadan o izi sürmeye devam etmek için doğduk.  Bu sözleri ezbere kabul etmek zor.  Kim demiş ki?  Doğru olduğunu gören mi var?  Hepsi bizi oyalamak için bir kandırmaca olabilir mi?  Ya aldanıyorsak, ya geçekten güneş kaybolduysa.  Aldanmış olabiliriz, değil mi?

Değil.  Hayat öyle beklenmedik anlarda öyle kapılar açıyor ki, insan olduğu yerde dizlerinin üzerine çökmek ve şükretmek istiyor.  Bu hissi hiç yaşadınız mı?  Öyle bir şey olur ki, ayakta duruyorsunuzdur ve bir anda sanki dizlerinizin bağı çözülür ama daha ötesi sanki bir şey sizi yere çeker. Dizlerinizin üzerine çökmek hatta secdeye varmak istersiniz.  Kimi zaman da yaparsınız.  Nasıl olduğunu anlamadan.  Şükredilecek anlar bir anda gelir. Güneş tekrar bir anda doğar.  Yaşama sevinci bir anda sanki her damlası ile sizi yeniden yaratan bir şelale gibi tüm varlığınızı doldurur. Aniden.

Ben bu dünyaya neden geldim? Neden doğdum?  Artık inandığım gibi neden doğmayı seçtim?  Neden Zeynep, neden Türkiye, neden İstanbul ve Ithaca ve Malatya ve Elazığ ve Fethiye? Neden Çelikhan, neden Şövalye Adası?

Yaşamamız gereken yaşam kolay olmayabilir.   Gerçek mutluluk kolaylıktan çok yapmamız gerekeni yapmış olmanın verdiği muadili olmayan doyumdan geliyor.  Sihrini iliklerimize kadar hissettiren.

Her nefes sonraki an için bir hazırlık, bir kutlama, bir heyecan.  Her nefes yaşam denen macera için.  Nefes olduğu sürece var olan.

1 Temmuz 2014 Salı

Hatırlayın...


Nefes almayı ve su içmeyi dikkate almak, (unutulur mu demeyin oluyor gerçekten,) hatırlamak ve bizi üzen insanlardan uzak durmak kendimizi iyileştirmek için yapabileceğimiz en etkili 3 şey olabilir.

Sağlıklı günler sizinle olsun.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Boğaz'ın Getireceği Nefes



Telefonun çalmasını beklemek zor.

Ruha ağır gelen şeyler var. Yalnızlık bunlardan biri.


Ben yalnızlığı severim, kendi başıma olmaktan büyük keyif alırım.

Çoğu zaman.

Yazmak, resim yapmak, okumak, bazen sadece sessizce kendimle kalmak için.

Kimi gün kalabalıklar içinde olmak isterim, konuşmak, konuşmak, konuşmak.

Kimi günler ise dudaklarımın o gün oynamadığını fark ederim, en azından söylediğimi sandığım kelimelerin esasında dudaklarımın arasından çıkmadığını.

*
Ancak ya duymak istediğim bir ses varsa?

Ve

Ya o ses beni duymak istemiyorsa?

Kalbin istemediğini zorla bir şey yaptırabilir mi?

*

Bir de istemek ve yapamamak var; bu başınıza hiç geldi mi?

Kelimelerin sanki beyninizden ağzınıza inemediği, ya da boğazınızda gezinip yolunu bulamadığı?



Benim için her zaman kelimeleri yazmak söylemekten kolay oldu. Özellikle duygularımı ifade etmem gerekiyorsa.

Sanki yaşadığım paralel dünyalar var. Ben birinden çıkıp diğerine giriyorum.

Hayatımda onlarca farklı uğraş ve faaliyet olduğunu şaşmamalı. Sanki her biri ile ayrı bir dünyayı yaşıyorum. Birbiri ile yan yana duran kesişmeyen küreler gibi. Ve ben birinden diğeri atlıyorum, sanki farklı ülkelerde geziniyorum.

Güzel. Ve beni mutlu ediyor, bu devamlı tazelik hissi. Sıkıldığımda her zaman başka bir alternatif var, ve beni mutlu eden seçenekler var her zaman.



Bu özgürlük mü?

Yoksa sıkılmanın ötesine geçmeyi başarabilsem yakalayabileceğim başka bir bağlantı var mı bu dünyalar arasında? Durmalı ve dayanmalı mıyım? Yoksa devam mı etmeliyim her ne ise bu dünyalarım arasındaki gezintiye?



Yaşamımın gerçekten bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçtiği anlar olur. Filmin kimi sahnelerinde görüntü büyür, sanki bir sahne donar gözlerimin önünde, hatırlatır belki yüzlerce an’ı, ve sonra tekrar küçülür ve devam eder, ta ki yine bir sahnede bir an için tekrar büyüyene kadar.

Sanki hepsi ben ve hiçbiri ben değil.



İçimizde duyulmak isteyen o kadar çok “biz” var ki. Sizin sevdikleriniz hangileri? Ve yasaklılar? Katlanabilecekleriniz, övündükleriniz ve yüzüne bakmamak için uğraştıklarınız? Kaç ayrı şarkı duyuyorsunuz zihninizin içinde? Ve hiç kulak veriyor musunuz?

Ben sessiz akşamlarda barış çağrısı yaparım en derindekinden en yakında olanına.



Ta ki tekrar dünyaya dönmek isteyinceye kadar.

Ve sonra, kalkarım masamdan, balkonun kapısını açar, sahilde Boğaz’dan geçen gemilerin dalgaları ile sallanıp duran teknelere bakarım. Derin bir nefes alır sahil yolundan geçen arabaların seslerini dinlerim, yağmur yağıyorsa farklıdır ve sıcak bir günde farklı. Rüzgarlı bir günde karşı yakada Kuleli’nin bayrağı kırmızı dalgalanır, ve bazen hava alışılmadık kadar durgun ve sakin.

Balkon kapısını açınca belli eder kendini Boğaz’ın getireceği nefes. Genelde serin, ıslak ve ferah, ve yine de sürprizlerle dolu.