İnternet Sitesi

www.zeynepkocasinan.com
Feng-Shui etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Feng-Shui etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haziran 2009 Perşembe

Japon Balıkları


Balıkların adının Türkçede ‘Japon balığı’ olduğunu paylaştığımda Japon dostlarım şaşırmışlardı. Gerçekten de Japonya’da lokantalarda, binaların girişlerinde, müzelerde, alışveriş merkezlerinde küçük fanuslarda, büyük akvaryumlarda ve binaların içindeki yapma ve açık havadaki göletlerde gerek Japon balıklarını ve diğer beslenen balıkları görmek oldukça olağan bir şey. Bu ismin kaynağını bilmesem de bu ismin pek de yerinde olduğunu söylemeden geçemiyorum.

Uzun yaşamı ve bereketi temsil eden kaplumbağalara da, Japonya’daki özellikle mabetlerin içindeki göletlerde yüzerken rastlamak mümkün.

Feng-Shui’de evde ve işyerlerinde Japon balığı beslenmesi önerilir. Sembolik olarak değil sanırım bu balıkların enerjisinin kuvvetinde oldukları mekânı destekleyen ve açan bir özellik var.
Japonya’daki gelenek ve adetler geliyor aklıma. Bizler kadar ve belki de daha çok geleneklerin bağlı bir toplum Japonlar. Dünyanın hızlı değişimi içinde hem dünyadaki gelişmelerinde farkında hem de zamanın oldukça ağır ilerlediğini düşündüren gelenekçi bir yanları var. Geleneklerini sakinlik, uyum ve sevgi ile koruyor ve uyguluyorlar. Belki de çalışma, başarma ve devam etme kuvvetini geleneklerine olan bağlılıktan alıyorlar.

Hızla değişen Türkiye Japonya’dan bakınca bana daha farklı görünüyor. Benzerliklerimiz kadar farklılıklarımız da kendini gösteriyor.

Haydi, önce benzerliklerimizden başlayalım.

Dünyanın görmediğim birçok ülkesi var. Hep ülkenin ve toplumun birbirinden farklı gelenekleri, düzenleri ve adetleri. Bilmediğim çok. Ben bildiklerimin bana gösterdiklerinden gideceğim.

Japonya’da gündelik ve sosyal yaşamda saygının çok önemli bir yeri var. Neredeyse iki insanın bir araya geldiği her zaman kişiler birbirlerini selamlıyorlar. Teşekkür sözleri dillerinden eksik olmuyor.

Selamlaşmanın, özellikle Japon kültüründeki gibi eğilerek selamlaşmanın ruha farklı bir etkisi olduğunu düşünmeye başlıyorum. Sanki eğilmek, karşımızdaki insanın karşısında eğilmek, ruhumuza daimi olarak mütevazı ve alçak gönüllü olmayı hatırlatıyor. En azından her Japonya’dan dönüşümde bir süre bunun doğru olup olamayacağını kendime soruyorum. Japonya’dan her dönüşümde insanlara, canlılara, doğaya duyduğum saygı sanki artıyor. En kadar kısa süreyle olursa olsun yaşadığımız çevre ve içinde olduğumuz ortam bizi etkiliyor.

Küçüklere sevgi büyüklere saygı, hocalara, öğretmenlere saygı Japon kültüründe de önemli bir yer tutuyor. Biz de büyük şehirlerde unutulmaya başlandığı hissini veren yaşlılara saygı kavramının Türkiye geneline bakınca hala yerinde olduğun görmek beni mutlu ediyor. Yaşlıların da gençleri ve dünyadaki kaçınılmaz değişimleri reddetmek yerine kucaklamak ve gençler ile yakın olmaya gayret etmeleri gerekiyor. Hepimiz olduğumuz yerde kalırsak birbirimize nasıl yakınlaşabiliriz?

Yediğimiz yiyecekler birbirinden çok farklı olsa da yemek Japonya’da Türkiye’de olduğu gibi yaşamda önemli bir yet tutuyor. Ailenin, dostların sofranın başında bir araya gelmesi önemli bir olay. Ev sahipleri misafirlerini özel hazırlanmış ve özenle sunulmuş yemekler ile ağırlarken farklı bir özen gösteriyorlar. Sofraların bizden farkı, sanki Japonlar yemeklerinin her lokmasının tadına varmaya özen gösteriyorlar. Bizlerin sofralarında çeşit bol olur, ama sanki yemeğin tadını almaya, lezzetini ruhumuza almaya Japonların yaptığı kadar özen göstermiyoruz sanki.

Türk yemeklerimizde her çeşit tat vardır. Acılar, tuzlular, et yemekleri, sebze yemekleri, çok farklı çeşitte tatlılar. Şerbetli tatlılarımız da vardır, sütlü tatlılarımızda. Japonya’da ağırlıklı olarak pilav, erişte, sebze ve balık yemekleri yeniliyor. Yemekler çok tuzlu olmuyor. Yerine göre acı kullanılıyor ama tuz bizim kullandığımıza göre çok daha az. Tatlıları da bizim tatlılarımıza göre çok hafif. Mesela baklava genelde Japonlara ağır gelen bir tatlı. Onların tatlı kırmızı fasulyeden yapılan farklı tatlıları var. Doğal olarak çok daha hafif. Meyve Japonya’da pahalı bir gıda ama çilek, çilekli tatlı ve pastalara, pudinglere de sık rastlanıyor. Yeşil çay ve yeşil çaylı tatlılarda var. Ben bir keresinde yeşil çaylı dondurmayı denedim, pek güzeldi. Son seyahatimde Türkiye’ye dönerken Tokyo Narita havalimanında KitKat’ın yeşil çaylı bir çeşidini gördüm ve bir paket aldım. Hafif ve lezzetliydi.

Yeşil çay Japon yaşamının ayrılmaz bir parçası. Sabah kahvaltısında, öğle yemeğinde, akşam yemeğinde ve aralarda yeşil çay içiliyor. Adeta su gibi ve su niyetine içiliyor. Lokantalarda yemeğin yanında çay ikram ediliyor, isterseniz başka içecek söyleme imkânı da oluyor ama çay gerçekten daimi olarak içiliyor.

Japonya’daki yemekler oldukça çeşitli. Bizim Japon yemeği olarak bildiğimiz sushi her gün yenilen bir yiyecek değil. Japonya seyahatlerimde belki üç dört defa özel olarak sushi yemişimdir. Çok farklı çeşitte yemekler var Japonya’da.

Pilav en çok tüketilen gıda diyebilirim. Sabah kahvaltısı dâhil tüm öğünlerde pilav yeniliyor. Genellikle evlerde bulunan pilav makinelerinde yapılan bu pilav oldukça sade ve biraz lapa kıvamında bir pilav. Ben pilav ve pirinç yemeklerini çok sevdiğim için Japonya seyahatlerimde yiyecek sıkıntısı ile karşılaşmadım.


Miso çorbası Japonya’da pilav kadar çok tüketilen ikinci bir gıda. Yine sabah kahvaltılarında ve neredeyse her öğünde içilen bir çorba. Hafif ve farklı bir tadı var. Çok tuzlu değil. Farklı. Ve enteresan olan Japonya’daki yiyeceklerden hangisini özledin diye sorduklarında miso çorbası diyorum. O farklı tadı olmadık zamanlarda canım çekiyor. İstanbul’da çok sevdiğim dostlarım var. Sağ olsunlar bazen onlar hazırlıyor, İstanbul’da içme şansım oluyor.

Japon dostlarımdan çok şey öğreniyorum. Özellikle dostluğa ve paylaşmaya dair. Ülkelerimiz dünya üzerinde birbirinden çok uzak olsa da belli ki yüreklerimiz tahmin ettiğimizden çok daha yakın.

1 Temmuz 2008 Salı

Bebeklikten Feng-Shui'ye Bir Yolculuk

Prof. Dr. Yankı Yazgan bir konferans vermek üzere 25.Nisan günü Fethiye’deydi. Fethiye Esnaf ve Sanatkârlar Odası Konferans Salonu’nda “Düşe Kalka Büyümek: Değişim Çağıda Annebabalık ve Eğitimcilik” başlıklı bir konferans verdi. Fethiye İlçe Milli Eğitim Müdürü Sn. Yüksel Gültekin‘in de katılımı ile konferansı büyük bir grup dinledi ve yüzlerce kişi de maalesef salona sığamayıp kapıdan dönmek zorunda kaldı. Fethiye’de 1.si yapılan Uluslar arası 23 Nisan Çocuk Şenliği nedeni ile Fethiye’de aynı anda birçok farklı etkinlik olmasına rağmen Fethiyelilerin konferansa gösterdiği ilgi beni çok mutlu etti; aynı zamanda ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu da bana tekrar gösterdi.

Yankı Yazgan bir tıp doktoru. Psikiyatri uzmanlığı üzerine, Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi uzmanlığı eğitimi almış. Yankı Yazgan gerçekten beğendiğim bir hoca ve yazar; yaptığı işi yüreği ile yapan bir insan ve bu da tüm çalışmalarına yansıyor sanırım. Kendisine toplumsam sorumluluk anlayışı ile hem Fethiye’ye geldiği hem de tüm Türkiye’ye yaptığı hizmetlerden dolayı gönülden teşekkür ediyorum.

Konferans 2 saat sürdü, ancak tadı damağımızda kaldı. Yankı Bey’in bu konferansından bazı notları paylaşmadan geçemeyeceğim. Okulun hayatımızdaki gerçek yeri ve anne-babalara düşen görevleri vurguladı Yankı Hoca.

Neler mi söyledi? Notlarımın bir kısmını - bir konuşmadan alınan parçaların yeterli olmayacağının bilinci ile - paylaşmak istiyorum:

* Okul bizlere var olmayı, sisteme ayak uydurmayı öğretiyor.
* Okul sistemli düşünmeyi ve anlamayı öğretme amacını güdüyor.
* Matematik öğrenmek beynin problem çözmede kullanılan sol yan tarafını çalıştırdığı için önemlidir. Bu nedenle her ne olursa olsun problem çözerken işimize yarar.
* Öğretilen öğrenmek sırasında kullandığımız sistemdir.
* Özellikle 3 yaşına kadar çocuklara TV seyrettirmek, ileriki dönemlerde bu süre ile doğru orantılı olarak davranış bozuklukları getiriyor. Çocuklar günde 4,5 saat televizyon seyrediyor. Çocukları TV başında bırakmayın.
* Ailelerin görevi çok önemli. Biz üzerimize düşeni yapmazsak hoca ne yapsın?
* Anne bebeğinin suratını ilk gördüğü an’dan itibaren kaygıdadır. Merak, kaygı, dert, evham anne baba olmanın ayrılmaz bir özelliğidir.
* Anne-baba ve çocuk arasında çok kuvvetli bir bağ vardır. Öyle ki en hayırsız evlat ile en kötü anne-babanın arasındaki bağ bile en kuvvetli bağdır.
* Çocuklarınız ile konuşurken yüz ifadelerinize dikkat. Çocuklar çok güzel yüz okur.
* Okul öncesi eğitim çocukların ruh sağlığı için çok önemli. (AÇEV’in “7 Çok Geç” başlıklı kapmayası bu nedenle başlatılmış.)
* Okul olgunluk öğretir. Bir yükü taşımaya hazır olmayı öğretir. Bir şey yaptığımızda doğacak zararları kestirmemizi sağlar.
* Okul toplumla uyum kadar, yerine göre toplumla uyum göstermemek gerektiğini de öğretir.
* Benim ilkelerim başkasına zarar vermemeli.
* Okul çok önemli bir hayat öğrenme alanıdır.
* Çocuğun zekâsı beslenme ve sevgi ile artar.
* Başarı kapasitenin hakkını verme halidir.
* Velilerin öğretmenler ile yaşadıkları sıkıntıların ardında kendi çocukluklarında kendi öğretmenleri ile yaşadıkları sıkıntılar yatıyor olabilir. Veli kendi öğretmeni ile olan hesabını bazen 20-30 yıl sonra çocuğunun öğretmeni ile kapatmaktadır. Öğretmenlerin bunu dikkate almalarında fayda olabilir.
* Yetenek ile ilgili konuların nota tabi tutulması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
* Çocuğunuza eve geldiğinde önce notlarını sormayın, nasıl olduğunu sorun.
* Hatıralar çok önemlidir. Ve okul dönemi arkadaşlıkları da. Çocuklarınıza bu dönem ile ilgili hatıralarını kaydettirin, onlar yapmıyor ise onlar adına lütfen siz yapın. Bunlar çok kıymetli.
* Çocuklar için kural özgürlüktür. Kuralların adaletli uygulanıp uygulanmadığı önemlidir. Yoksa öfke doğurur.
* Anne baba olarak ailenin liderleriyiz, çocuğumuzun lideriyiz. Neyi neden yaptığımızı iyi anlatalım.
* Çocukların ters gelen davranışlarında sorun: “bu hareketi yapmaya neden ihtiyacın var?”
* Kurallar az ve temel konuların üzerinde olmalı.
* Çocuklara soruyoruz “Büyüyünce ne olmak istersin?” Bizim isteğimiz ile çocuğun gerçek ihtiyaçlarına dikkat edelim.
* Çocuklara kaybetmeyi, kaybedip arkada kalmayı ve buradan tekrar öne geçebilmenin mümkün olduğunu öğretelim. Yaşamın süreç olduğunu çocuk göremeyebilir. Uzun vadeli bakmayı öğretelim. Bu sınav ve ders streslerini azaltacaktır.
* Çocukları hazır olmadıkları şeylere itelemeyelim. Ara yolları unutmayalım.
* Çocuklar düşündüğümüzden dayanıklıdır ama gereksiz darbe de vermeyelim.
* Bir çocuğun psikolojisini bozmak o kadar kolay değildir. İnsanoğlu dayanıklı tasarlanmış. Çocuğun sevmeyi ve güvenmeyi beklediği insandan kötü muamele görmesi psikolojisini bozar.
* Okula gitmek en kötü talebe de olsanız, asgari bir kültür, görev kavramı verir. Uygarlık eğitimidir.

Yankı Yazgan’ın konferansını ve aktardığı bilgileri özetlemek kolay değil. Aklımda kalan önemli 3 kavram var:
1) Çocuğa hazır olmadığı yükleri vermemek,
2) Çocuğun taşıyabileceği yükleri taşımasına müsaade etmek,
3) Çocuğa sevgi ve ilgi vermek.

Benim çocuğum yok. Bir yeğenim var, adı Melisa. Melisa beş buçuk yaşına geliyor. İnsan beyninin gelişiminin 16 yaşına kadar çok hızlı olduğunu ve burada da 2 ana dönem olduğunu öğreniyorum Yankı Yazgan’dan. (0-4) yaş arası dönem ve (12-16) yaş arası dönem. Melisa birinci hızlı dönemden çıkmış anlaşılan ve ama genel olarak beyin gelişim sürecinde. Bakalım 12 yaşına kadar neler olacak.

Sonra da insanın 25 yaşına kadar beyin gelişiminin ikinci bir evresi olduğunu öğreniyorum. Bu yaştan sonra da durmadığını umut ediyorum. Yoksa benim Japonca ve Fransızca öğrenme girişimlerim sükûtu hayal ile sonuçlanacak. Yaş 25’i geçeli oldu biraz.

Yankı Bey’in çocuk ve ergen gelişimi ve beynin çalışması üzerine 10 kadar kitabı var. “Kalbinle Düşün Aklınla Hisset”, “Kalp Çarpar Beyin Böler”, ve eşi Dr. Şule Yazgan ile birlikte yazdığı “Çocuğunuz Sizden Ne Bekliyor?” önerebileceğim kitaplarından. “Düşe Kalka Büyümek” ise benim okuduğum ilk Yankı Yazgan kitabı idi. Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın çalışmaları hakkında www.yazkiyazgan.com ve www.yankiyazgan.blogspot.com adresinden de detaylı bilgiler alabilirsiniz.


Dönüşüm Oyunu Neyi Dönüştürüyor?

2007 yılının sonundan beri D&R’larda satışta olan bir oyun var. Adı “Dönüşüm Oyunu”. Orijinal adı “The Transformation Game.” İskoçya’daki Findhorn Vakfı’ndan Joy Drake ve Kathy Tyler tarafından geliştirilmiş olan oyun kişinin kendini keşfetmesi için güvenli bir alan sunuyor. Yaşamın minyatür bir şeklini denetimleme fırsatına kavuşuyoruz, deneyimlerin gerçek yaşamdaki risklerini yaşamadan. Bu keşifler için ayırdığımız saatler ile yaşamımızın yolu ve yönü hakkında büyük keşifler yapmak mümkün.

Türkiye’de Türkçe olarak satılmaya başlayan bu oyunu denemenizi öneriyorum. Yaşamı farklı bir yolla ve keyifle keşfetmek için.


Feng-Shui ile Mekânların Enerjisini Düzenleyin

Reiki, Jyorei, EFT gibi teknikler bedensel enerji alanlarımızı desteklemek üzere olan çalışmalar. Ancak, içinde yaşadığımız mekânlar da bizi fazlasıyla etkiliyor. Enerjinin evimizde, işyerimizde akışkan olması hem sağlığımızı hem huzurumuzu hatta işyerlerimizde kolay çalışmamızı ve çalışmalarımızın bereketli olmasını sağlıyor. Beden sağlığımız için enerjisel alanımızın dengeli olması kadar içinde yaşadığımız alanların enerjisinin de dengede olması gerekiyor.

Feng-Shui yaşadığımız mekânları ele alarak yaşamımızın kalitesini artırıyor. Oldukça detaylı bir konu ancak size bazı kısa notları vermek isterim. Bunları uyguladığınızda farklılıkları göreceksiniz.:

- Önemli olan enerjinin rahat olarak akmalıdır.
- Rahat açılamayan kapılar varsa – bunlarda bir arıza varsa lütfen giderin. Eğer eşyalar nedeni ile hareket kısıtlanıyorsa, bu eşyaların yerlerini değiştirerek giderin. Kapıların önünde ve arkasında eşya biriktirmeyin.
- Kırık, bozuk eşyaları ya tamir ettirin ya da elden çıkarın.
- Bakımlı eşyalar etrafa iyi enerji yayar. Bozuk, kırık ve bakımsız olanlar ile enerjiyi alır.
- Eşyalarında enerjisi vardır.
- Ağaç, ateş, toprak, metal ve su elementleri dengelenmelidir. Yapıcı ve yıkıcı dengeye dikkat.
- Yin-Yang, artı-eksi kutup dengelemesi yapın.
- Odanızı, evinizi, işyerinizi her gün havalandırın.
- Düzenli olarak yapılan temizlik mekânlarda enerji akışının sağlıklı olmasını sağlar.
- Etrafınızda sizi kötü hissettiren eşya, resim vs. bulundurmayın. Bunlar hediye vs. olabilir ama sizi mutlu etmiyorsa, enerji olarak da faydalı değildir. Tercihen verin ya da sizi rahatsız etmeyeceği bir yere kaldırın.
- Eşyalarınız gönderdiğiniz mesajdır ve yaşamınız gönderdiğiniz mesajlara göre şekillenir. Odaklandığını şey, yaşamaya devam ettiğiniz şey haline gelir.
- Yaşam alanlarınız yang olabilir, uyku mekânları yin olsun. Şehir yaşamı yang öğeyi artırır. Sağlıklı dengelemeler oluşturmaya dikkat edin.
- Evlerin içi kadar bahçeler de Feng-Shui’ye göre dengelenirse, genel olarak ev ve apartmanların enerjisi dengeli olur.
- Yatak ayakucunuz kapı ile karşılıklı olmasın.
- Ev arsası olarak kare ve dikdörtgen alanları tercih etmeye gayret edin.
- Elektrik santralleri ve trafolara uzak olmaya gayret gösterin.
- Akan su iyi enerji yayar. Tarihte baktığımızda da Osmanlı’da da akan su durağan suya tercih edilmiştir. Çeşmeler, fıskiyeler olumlu enerji verir.
- Yatağınızı elektromanyetik alanlardan uzak tutun ve cep telefonlarınızı tercihen yatak odanızda şarj etmemeye çalışın. En azından başucunuzda şarj etmeyin.
- Yatak odanızda bitki bulundurmamaya gayret edin.
- Banyo ve tuvaletlerin kapılarını kapalı tutun.
- Binaları sabit zeminin üzerine komple oturtmaya gayret edin.
- Çalışma odanızda asla sırtınızı kapıya vermeyin. Odanın kapısı, sırtınız kapıya dönük olmasa da, masanıza doğru açılıyorsa daha çabuk yorulursunuz. Enerjisi direkt olarak almamaya dikkat etmekte fayda var.
- Su kuvvetli bir enerji olduğundan yatak odalarınıza minik fıskiye vs. tarzı eşya koymayın. Bu uyku düzeninizi bozabilir.
- Yatak odanızda televizyon ve radyo bulundurmayın.
- Mutfaklarda dolapların üzerindeki boş alanlara eşya koymamaya çalışın. Bunlar bilinçaltınızda her an başınıza düşecekmiş gibi bir his yaratır ve baş ağrısı ve huzursuzluğa neden olabilir.
- Mavi renk tansiyonu düşürür. Yeşil huzur, şifa rengi olarak yer alır. Kırmızı topraklanmamızı sağlar.

Sabit mekânlarımızda değiştiremediğimiz şeyler olabilir. Bunların birçoğunun Feng-Shui araçları ile iyileştirilmesi mümkündür. Ancak özellikle yeni bir mekâna taşınacağınız zaman, öncelikle yerin özelliklerini kontrol etmekte fayda var. Tabi elimizde olan yerimiz sabitse, yapacağımız şey bu şartları elimizdeki bilgiler ile iyileştirmek. İlgilenenlere Esra Koyuncu ‘nun “Feng Shui Pusula İçinizde” adlı kitabını öneriyorum. İngilizce okuma şansı olanlara da Lillian Too ’nun çalışmalarını tavsiye ederim.

Olduğunuz Kişi Olma Zamanı Geldi

R.Şanal Günseli benim gerçekten sevdiğim hoca ve yazarlardan. Kendi gerçeğinden yola çıkıyor, inandıklarını ve deneyimlediklerini paylaşıyor, kendini yaşamın ihtimallerine açık tutarak.

Bu ayın son mesajını R. Şanal’ın kelimeleri ile aktarmak istedim:

“Olmadığınız kişi olmaya çalışmakla boşuna uğraşmayın. Çünkü siz artık büyüdünüz. Evrende hiçbir varlık, olduğunun dışına çıkamaz. Aslında buna gerek de yoktur. Zaten olduğunuz şey olduğunuzda, olmadığınız şey olmaya çalışarak elde edemediğiniz şeyleri kendiliğinden elde edersiniz.
Ne kolay ve rahat değil mi?
Bir de bunu deneyin ve zaten olduğunuz kişi olun!”

Daldan dala atladık. Neden mi? Çünkü cevaplar nerede saklı bilmiyorum. Arıyorum. Bildiğim öğrendiklerimin bana bir yol açtığı. Her birinin ayrı bir farkındalık yarattığı. Bunları kaynaştırabilirsem? Deniyorum.

Yolumuz açık olsun.

________________________________________________________________________
Ayın Onaylaması:

“Teslimiyet içindeyim ve rahatım.
Hem gelişen ve olgunlaşan benliğim, hem de eksiksiz ve mükemmel yanım aynı anda tekâmül alanındadır. Dolayısıyla ben, ikisini de bir anda ifade ederim.”
R. Şanal’dan

Üstatlardan:

“Yarattığınız tablonun somutlaşmasını onu doğuran güç olan sizden başka hiçbir güç engelleyemez.”
Genevieve Behrend

Zeynep’in Okuma Tavsiyesi:

“Kalbinle Düşün Aklınla Hisset”; Yazar: Prof. Dr. Yankı Yazgan

22 Ekim 2007 Pazartesi

Messages from Lillian Too

This week’s messages are with inspirations from Lillian Too, one of the best selling authors on Feng-Shui. Although I will write about Feng-Shui in the coming weeks, this time the messages are about life in general. You can use these messages as meditations and sit quietly with or without some instrumental music to listen to your inner thoughts and feelings that come up when you think about these suggestions and questions.

Let’s get started …

Week 1

Monday: April 2nd
Just let go…
When things get too much, just let go. Releasing is sometimes the best way to cope with life’s pressures. You do not have to be strong all the time, determined all the time, empowered all the time. Don’t let these ‘achievement’ gurus fool you. They too must have stopped many times along the way before they accomplished their own successes.

Tuesday: April 3rd
Four types of prayers…
You can be the judge as to which is the most powerful! First there is the prayer for wealth and success in this life. Second is the prayer for a good rebirth in the next life. Third is the prayer for total freedom from rebirth altogether, what they describe as liberation from samsara, and finally there is the prayer for enlightenment to benefit all other beings, the ultimate state of permanent happiness. Reflect on this and make your own judgment.

Wednesday: April 4th
Today open yourself to new ideas. Let your imagination take you to places. Dream; imagine; let yourself free to wander.

Thursday: April 5th
If you are feeling inadequate today for what ever reason, remember neither you nor anyone else is perfect in this world. Yet, we are great as we are. Please give up on giving yourself a hard time every time a personal crisis of confidence comes up.

Friday: April 6th
Whenever you feel down, think of sunny days. Or if the sun is out, you also go out and feel the sun on your face, on your skin.

Saturday: April 7th
Good always triumphs over evil. Deep in everything lays goodness. Be certain that light always wins over darkness.

Sunday: April 8th
Go with the flow. This does not mean do not work or try what is diffucult. Yet, if something is not working for you over and over again, it may be wise to look if there is another way that you may follow. You do not have to change your goal, just the road that will get you there.

Week 2

Monday: April 9th
What does your life mean to you? Why be sad when you can be happy? Why feel poor when you can feel rich? Why hesitate and hold back when you can move forward and on? Flow with life itself. Allow new ideas to come into your life.

Tuesday: April 10th
Be aware that you are fortunate to be alive today. If you accept that you have good luck, you will attract good like. The energy laws of the universe assure that we get what we believe is true. Our mind has amazing powers to actualize what we believe to be true.

Wednesday: April 11th
Pets provide strong life energy for us. They remind us that there are other realms of existence. Pets enhance the energy of our houses and apartments.

Thursday: April 12th
To shake off negative energy such as anger, hurt, or worry, just write them down on a piece of paper and burn them. Some people prefer to tear it or flush it down the toilet. Do as you choose, but get those feelings out of your system. Visualize that everything that makes you upset is leaving your life and making you feel fresh, new and energized.

Friday: April 13th
Do you believe in Magic? The more we believe in magic, the more it seems to manifest in front of our eyes.
Tune into others and you will see miracles…

Saturday: April 14th
Which of the seven planets appeal to you the most? What is your zodiac sign? Are you more attracted to one planet than others? Does it differ from the main planet of your zodiac sign? The seven planets according to some correspond to our seven chakras – the seven energy gates of our energy field that surrounds our body. Planets may tell things about us. Reflect on these questions and note the answers that come to you. Although they may not make sense at the moment, they may provide helpful information in the future.

Sunday: April 15th
There are no friends and no enemies. Remember that all is one. And all is love. If you are in a state that you are not able to feel the love, just be aware that you have let your energies down.

***

I share with you the things that we can do when our energies are down. As soon as you realize that you energy is down or slipping, take a shower or a bath. Listen to some uplifting music; take a walk or a swim. And if repetitive negative thoughts are coming to your mind, write them down, get them out of your system. You might want to burn or throw away what you have written if it makes you feel better.

Wish you luck and love, and all that your heart desires.
Z.
________________________________________________________________________
Affirmation of the Week:

“Today is a new day. Today is a day for me to begin creating a joyous, fulfilling life.”
By Louise L. Hay, the author of “I Can Do It.”

______________________________________________________________________
Quote of the Week:

“Nobody sees a flower – really - it is so small it takes time - we haven’t time – and to see takes time, like to have a friend takes time.”
Georgia O’Keeffe
________________________________________________________________________
Suggested Reading:

“Re-member” By Steve Rother
The Turkish translation of this book is sold under the name “Hatırla.”